Yapılan yanlış hamleler için yönetime, teknik adama, futbolculara kızarsınız zaman zaman.. Ama yine de taraftar bilincinizi düşünüp sezon sonuna kadar destek olmaya çalışırsınız.. Tıpkı 2 sezon önce tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşayan Galatasaray’da yaşananlar gibi..
Duydum ki Genç Fenerbahçeliler, “Biz artık diğer taraftar gruplarıyla birlikte hareket etmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyoruz” demişler.. Küçük bir meydan okuma aslında.. Samandıra’ya gidip takıma destek olmanın gereksizliğini düşünmüşler..
Çarşı’yı da, Ultraslan’ı da tebrik etmek gerek bu konuda.. Hiçbir zaman Genç Fenerbahçeliler gibi geri adım atmadılar.. Taraftar gruplarının işleri taraftarı bölmek değil, saha içinde birleştirmek olmalı.. Aksi halde yararlarından çok zararları dokunur camiaya.. En çok ihtiyaç olunan an, birleşme vakti geri adım atmak onlara hiç yakışmadı..
Arda’nın yolu
ATLETICO Madrid’in en büyük kozlarından biri olmayı başardı Arda.. Sadece saha içindeki zekası, üretkenliği ve çalışkanlığı ile değil özel yaşamındaki renkliliği ile de İspanyollar’a kendini sevdirdi..
Sezon başındaki büyük çıkışıyla da transfer Mourinho’nun listesine girmiş durumda.. Nuri ve Kaka’yı gözden çıkaran, Mesut’u yedek bırakmaya başlayan Portekizli teknik adamın bu isteği belki de Arda’nın menajeri Ahmet Bulut’a kadar gelmiştir..
Arda, geçen ay bir tanıtımda “Gelecek yıl daha büyük bir takımda olabilirim” diyerek bence bir sinyal verdi.. Hem şimdiye kadar Galatasaray’a bonservis bedeli taksitlerini düzenli ödemeyen Atletico yönetimine hem de Mourinho’ya..
Koçlar savaşı
Şampiyonluğun bir diğer büyük adayı Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki en büyük fark; F.Bahçe’nin hücumda dikine, hızlı oynayamaması.. İleride tek forvetle kalması.. Alex’li düzende Sow’un etkisiz ve yalnız kalması.. Takımın en önemli silahı Alex’in topla buluştuğu anların sayısının az olması.. Bundan iki yıl öncesine kadar G.Saray için Alex gibi bir yıldıza sahip olmamak büyük dezavantajdı.. F.Bahçe, G.Saray’ın çok ötesine geçmişti.. Ama Terim sonrası büyük bir açmazda kaldı Fenerbahçe.. Alex’in yerine bir dünya yıldızı monte etmekte çok geç kalındı.. Alınan oyuncular sonuç olarak Alex’in üstünde performans sergilemeyince Kocaman, “kocaman” bir geri adım attı..
Yanlış anlamayın.. Alex’in oynamasına karşı değilim.. Ama o oynadığı sürece F.Bahçe’nin hızlı ve dikine çıkmakta çok sorunlar yaşayacağını anlattım 2 yıldır.. Kaptan dün 4 kez kaleye şut çekti.. Biri direkten döndü, ikisi savunmadan.. Yine de Gökhan ve Meireles’ten sonra takımının en iyisiydi.. Üst düzey bir maçın ardından yüksek tempolu bir maçı kazandıramadı..
İki hücumcu olmuyor
Galatasaray Burak, Umut, Elmander, Sercan gibi hızlı ve dikine koşu yapan oyuncuları yan yana oynattıkça başarılı oluyor, Manchester’a kafa tutacak hale geliyor.. Fenerbahçe ise bir türlü rakip savunmanın karşısına iki hücumcu, arkalarına heykeli dikilen adam Alex’i koyamıyor.. Çünkü bu Kocaman için büyük risk.. Bu anlayışla çok kolay gol pozisyonu veriyor Fenerbahçe, dünkü maçın sonlarında olduğu gibi.. Meireles’in dünkü oyunu mükemmeldi.. Transferini eleştirenleri utandıran müthiş bir oyun oynadı.. Gökhan da Olcan’ın ayaklarına yatarak yenilgiyi önlemesinin dışında, maçın kazanılması için çok çalıştı..
Trabzonspor bu kadar eksiğine ve moral olarak alt seviyede olmasına karşın çok iyi mücadele etti.. Evsahibi maç boyu 11 gol girişiminde bulunurken, Olcan tek başına 9 kez F.Bahçe kalesini yokladı.. Videoton maçı izlerini silme konusunda önemli bir adım oldu dünkü bir puan..
Akhisar 1. Lig'le Süper Lig arasında bir takım. Bunu düşünen Terim, Sercan'ı kazanmak istemiş ve Burak'la birlikte ileri ikilide görevlendirmiş. Galatasaray fazla net pozisyona girmeden golü buldu. Güzel bir kanat akınıydı. Burak fırsatçılığını yine gösterdi. İlk yarıda maçın adamı. Sercan'a attırdığı golde de bencillik yapmadı. Bu golün hemen hemen aynısını üzerinde çok baskı olduğu bir anda Trabzonspor'da Umut Bulut'a attırmıştı.İkinci yarı daha farklı olabilir ama skor 0-0'ken Akhisar'ın bir penaltısının verilmediğini düşünüyorum. Galatasaraylı Danny'nin o pozisyonda biraz daha dikkatli olması lazımdı. Kesinlikle darbe var ve topa müdahale yok. İlk yarıda Galatasaray adına gördüğüm pozitif bir tablo Selçuk İnan'ın gittikçe geçen sezonki form düzeyine ulaşması oldu. Çok güzel bir şutunu Oğuz kurtardı. Bunun dışında sürekli oyunu forse ediyor ve takım içi liderliğini üstleniyor. Bu maçta gösterdi ki Galatasaray'ın hücumda fazla sıkıntısı yok. Alternatifi bol. Ama savunmada daha dikkatli olmak zorundalar
Galatasaray kadro genişliğini kalitesini kullanarak rahat bir galibiyet aldı.
Fatih Terim'in öncelikli hedefi şampiyonlar ligi gruplarından çıkmak. O yüzden bu tyür zayıf rakliplere karşı farklı kadrolar deniyor. sonuçta Burak hemen hemen tek başına maçı kazandırdı. Sercan'ın gol atması Galatasaray için önemli, Türk futbolu için de. Akhisar bu futbolunu sürdürürse ligin altlarından kurtulamaz. Çok ağır oynuyorlar. Maçın başlarında bir penaltısı verilmedi, ama verliseydi bile bu görüntüyle Galatasaray maçı yine 2-3 farkla kazanırdı.
Riera'nın sol bek, Emre Çolak'ın sol açık başlaması sanırım Hamza Hamzaoğlu'nun hesaplarında yoktu. Galatasaray ilk yarı bu kanadı iyi kullanarak maçı çözdü.
İki haftada atılan 7 gol ve iki rakibe fazla pozisyon verilmemesi Manchester maçındaki iyi oyun Fatih Terim'in doğru yolda olduğunu gösteriyor. Buna karşın Galatasaray'ın ligde daha güçlü takımlara karşı oynayacağı maçlarda savunmada dikkatli olması gerekiyor.
Aykut Kocaman son 20 dakikayı iyi yönetemedi Marsilya karşısında.. Skor 2-0’dan 2-2’ye geldi.. Rakibin baskısı karşısında top kullanabilecek Stoch, Alex’in yerine alınabilir, Alex 75’lerde çıkabilirdi.. Alex alındıktan sonra rakip savunmayı bozan ve topla iyi dripling yapan Sow sahada tutulmalıydı.. Ancaak..
Herkes Stoch’u oynatmasını beklerken o Mersin maçından önce Marsilya onbirini kafasında kurmuştu.. Caner ve Sow bu maça özel hazırlandı.. Rakibin ani çıkışlarında savunma dikkatliydi.. Taktik tutmuş, F.Bahçe iki organize kanat akınıyla iki gol bulmuştu.. Alex oyundan çıkarken bütün stat inledi.. Ardından Aykut Kocaman’a büyük tezahürat yapıldı.. Maç kazanılmayınca da doğal olarak tepki gösterildi.. Maç bittikten sonra sanal medyada başlayan Kocaman’ı aşağılama girişimleri ise iğrençti..
F.Bahçe taraftarı bir noktaya getirilmek isteniyor.. Bir tarafta Fatih Terim’in yaptığı her şey doğru, diğer tarafta Aykut Kocaman hep hataya açık.. Futbol bu değil, teknik adamlık bu değil.. Fenerbahçe tarihinin en zor döneminde 29 yıldır alamadığı kupayı aldı, şampiyonluğu son maçta kaybetti.. Bunlar unutulur da bu camianın tarihine damga vurmuş Alex ile Aykut Kocaman çekişmesi medya üzerinden sürdürülürse F.Bahçe çok şey kaybeder.. Kazanan ise Fenerbahçe ve gerçek Fenerbahçeliler dışındaki herkes olur..
Erdoğan: Çay içmeye geleceğim
Olimpiyatlarda ülkemize altın madalya kazandırarak hepimizi mutlu eden Aslı Çakır Alptekin’e devletten alacağı 2000 altın dışında iki de ev sözü verilmişti.. Biri Ali Ağaoğlu, biri de Üsküdar Belediyesi tarafından.. Aslı’yı telefonla arayan Başbakan Erdoğan önce halini hatırını sormuş şampiyonumuzun.. Ardından evleri alıp almadığını.. “Evine yerleşince gelip çayını içeceğim” demiş Aslı’ya.. Aslı da havalara uçmuş bu sözün üzerine..
Stark, Platini ve penaltımız
Old Trafford’ta Umut’un bileğine basılmasına penaltı çalamayan Alman Stark, geçen sezon Real Madrid-Barcelona maçında Pepe’ye kırmızı kart gösterip Mourinho’yu tribünlere göndermişti.. Manchester-Galatasaray karşılaşmasında ise pozisyona çok yakın olmasına ve kalenin yanında bir asistan hakem bulunmasına karşın penaltıyı veremedi..
Tam tesislerin yanından geçerken beyaz bir Audi A6 durdu önümde.. Camları siyah lüks arabanın içinden 14-15 yaşlarında sarışın bir çocuk indi.. Üstünde sadece Fenerbahçe tişörtü ve şort vardı.. Kulağın Ipod’uyla tesislerden içeri girdi.. Büyük ihtimalle altyapı takımlarından birinde oynuyordu.. O an düşündüm.. Bir zamanlar o tesislerde dünyanın en büyük kalecilerinden biri gaz sobasıyla ısınıyordu duş sonrası.. Şimdiyse Fenerbahçe ismi sadece toplumun en büyük moral değerlerinden biri değil artık.. Dünyanın en değerli futbol kulüplerinden biri olma yolunda.. Taraftarıyla, seveniyle, sevmeyeniyle inanılmaz bir endüstri olmuş durumda..
Bütün bunlar sonuca yansırsa, skor tabelasına yazılırsa anlamlı hale geliyor ülkemizde.. Fenerbahçe için özellikle Avrupa arenasında.. Galatasaray’ın başarıp müzesine taşıdığı bir kupanın peşine düşmek güzel bir duygu, büyük bir tutku..
Bu tutkuyla gelmişti taraftar dün akşam.. Son zamanların en güzel desteklerinden birini verdiler maç boyu.. Hem Fransız taraftarlar, hem de Fransız gazeteciler maçtan çok tribün şovunu seyrettiler..
Bienvenue engelledi
İlk dakikada kalecinin öne çıktığını gören Alex’in şutuyla başladı Fenerbahçe.. İyi de oynadı ilk yarıyı.. Maç boyu pek gözükmemesine karşın attığı ikinci golle herkesi rahatlatan Alex çıkarken Cristian girdi oyuna.. Fenerbahçe bu dakikadan sonra iki kez bire bir yakaladı rakibini.. Ama Bienvenue’nün veremediği bir pas belki de maçın kopmasını engelledi..
Son dakika golü basketboldaki bir terimi getirdi aklıma.. Maçın sonunu oynamak.. Alex’in temposu bu tür maçlar için yetersiz.. Onun yerine giren Cristian da pas yüzdesi yüksek, topu iyi tutan bir oyuncu.. Ama bu kadar tecrübeli orta saha oyncusunun önünde Bienvenue yerine topu alarak, rakibi peşine takacak, ikiye-birleri yapacak Recep Niyaz’ı kadroya alır, ikinci yarı sokardım ben olsam.. Ne Semih’i ne de başka ağır bir oyuncuyu..
Aykut Kocaman maçın sonunu oynayamadı bu kez.. Fenerbahçe bir kez daha çok istediği, çok yaklaştığı bir galibiyeti kaçırdı.. Gruptan çıksa da, turlar atlansa da bu tür hatalar artık gerilerde kalmalı.. Galatasaray Semih, Emre, Aydın’la oynarken Fenerbahçe’de Recep’in zamanı gelmeli.. O güzel tesislerin, o güzel altyapının zamanı gelmeli.. Bir Bienvenue alınacağına, üç Recep’e forma verilmeli.. Çok geç olmadan..
LA Liga’ya çok kötü başlangıç yapan Real Madrid, Devler Ligi’nde sahasında ağırladığı Manchester City karşısında iki kez yenik duruma düştüğü maçı 3-2 kazandı.
Mourinho’nun en keskin hamlesi orta sahaya Mesut’un yerine Essien’i, savunmaya da Varane’yi monte etmesiydi.. İlk 10 dakikada Hart’a takılan Real kalan dakikalarda boş alan bulmakta zorlandı.. City ise Yaya Toure’nin hazırladığı atak dışında ilk yarı etkisizdi..
Perdeyi Bosnalı açtı
İkinci yarıda Real baskısını artırdı..Mancini ise rakibin baskısını kırmak için bir hamle yapıp Silva’nın yerine Dzeko’yu oyuna aldı.. Ve o andan sonra maç inanılmaz bir tempoya büründü..
69’da sahanın en iyisi Yaya Toure’nin pasında Dzeko, Casillas’ı ters köşeye yatırıp takımını öne geçirdi..
Mourinho Mesut’un ardından Modric ve Benzema’yı da sahaya sürdü.. 76’da Marcello bu kez sağ ayağıyla denedi.. Kolarov’a çarpan top beraberliği getirdi..
86’da Kolarov’un ortası hiç kimseye değmeden Casillas’ın da büyük hatasıyla ağlara gitti: 1-2.
Ama Bernabeu’da müthiş futbol öyküsü henüz bitmemişti.. Santrayla birlikte gol sarhoşu rakibinin üzerine giden Real Benzema’nın şutuyla bir kez daha beraberliği buldu: 2-2.
Beşiktaş ilk yarıda etkili bölgeye top taşıyamadı ve seyircisini sıkan bir oyun oynadı. Ama ikinci yarının başında bulduğu gol bir anda Siyah Beyazlı ekibi rahatlattı. Zaten uyumlu bir takım olmayan Elazığspor bu golden sonra çözüldü. Özellikle savunma anlamında büyük hatalar yaptı. Maçın en iyisi Necip'ti. Hem kritik bir gol attı hem de orta sahada kusursuz bir görev yaptı. Beşiktaş açısından kritik bir maç 3 puanla kapatılmış oldu.
Maçta tek tartışmalı pozisyon Sivok'un ilk yarıdaki rakibin üzerine doğru düşmesi oldu. Hakem Müftüoğlu bu pozisyonda penaltı verebilirdi.
Yaşamı; Russell Crowe’un başrolünü oynadığı “Akıl Oyunları” adlı filme konu olan John Nash’in Skylife Dergisi’nde yayınlanan bir söyleşisi var.. Özlem Gürses bir soru sormuş o söyleşide.. “Sizin Oyun Teorisi kuramınız dünyaya kazan-kazan kavramını armağan etti. Peki herkesin kaybettiği bir oyun var mı?” Yanıt çağımızın en önemli sorunlarına bile çözüm olacak cinsten.. “Mümkün.. Herkes negatif oynarsa mümkün.. Yani eğer her oyuncu kendi kazancından çok rakibinin kaybına odaklanırsa mümkün..”
Alex çok önemli bir değer Fenerbahçe için.. Ama yavaş yavaş futbolunun sonuna geliyor.. Aykut Kocaman’la girdiği polemik Kocaman’ın Fenerbahçe’den ayrılmasına yol açabilirdi.. Aykut Kocaman da kulübün en önemli isimlerinden biri.. O da, Alex’in zamansız gidişine yol açabilirdi.. İki taraf da birbirinin kaybetmesine odaklansaydı kaybeden Fenerbahçe olacaktı..
Mersin maçına ilk onbirde ve kaptan olarak çıktı Alex.. Etkili duran toplar kullandı.. Bunlardan birinde beraberlik golü geldi.. Biri ilk yarıda, diğeri ikinci yarıda çok önemli iki pozisyona girdi.. 90 dakikanın genelinde yine temposu düşüktü ama Sivasspor maçına göre çok daha iyi ve moralli gözüktü..
Kuyt çok kötüydü
Oyunun genelinde baskılı ve etkili oynayan takımdı Fenerbahçe.. Buna karşın Mersin sürpriz golle bulduğu morali 90 dakikaya yaydı.. İkinci yarı iyi kontralar buldu.. Bir puanı da son anda kaybetti..
Kuyt tanınmayacak kadar kötü oynadı dün akşam.. Stoch çok etkili olamadı.. Meireles henüz uyum sürecinde.. İlk maçında bilinen özelliklerinin çoğunu sergilemekten uzaktı.. Bir kez topla etkili çıktı ve uzaktan şut denedi..
Fenerbahçe için lig çok önemli.. Ama Marsilya maçını da camia çok önemsiyor.. Krasic, Sow, formda bir Kuyt’a, hatta Caner’e ihtiyaç var şu günlerde..
Baş ağırtacak kadar gürültü yapan bayan taraftarların önünde maça konsantre olmak çok kolay değil.. Bu yüzden Marsilya maçının çok daha iyi geçeceğini düşünüyorum Fenerbahçe açısından.. Yeter ki takım, camia bütünlüğü olsun.. Kimse kimsenin kaybını dilemesin.. O zaman her uzaktan şutu atan Cristian, her topa yükselen Mehmet Topal, her pası atan Alex olabilir.. Yeter ki oyun pozitif oynansın yeşil çimlerde..