Bazıları Selvi Boylum Al Yazmalım’ı sadece 1977’de Atıf Yılmaz’ın çektiği film sanıyorlar. Oysa Selvi Boylum Al Yazmalım’ın kökü, Kızgızistan’ın milli yazarı Cengiz Aytmatov’un 1963 yılında yazdığı bir öyküye dayanıyor.
Aytmatov, dönemin rejim aleyhtarlarından. O dönemde de rejimin ne olduğu belli.
Türkiye’de özellikle kadınlar Selvi Boylum Al Yazmalım’ın öyküsünü çok sevdi. ‘Bana emek vereni mi yoksa aşkımı mı seçeyim ikilemi’ filmi baştacı yaptı. Hala hangi hangi kanalda yayınlansa rating alıyor. Kaç kez yayınlandığını ise bilmek kesinlikle mümkün değil. Bildiğim, bizim evde bir Selvi Boylum Al Yazmalım sapığı olduğu ve bu sapığın nerede selvi görse tapındığı...
Tabii ki kolay değil böylesine, oyuncusuyla, müziğiyle, görüntüleriyle, mekanıyla belleklere kazınmış bir filmi tiyatroya aktarmak. Hele de Sadri Alışık Kültür Merkezi gibi bir küçük bir mekanda!
Cesur olmak lazım.
Hülya İniş’in filmin belleklerde bıraktığı izler düşünüldüğünde öyküyü sahneye uyarlamasında sorun yok. Çocuğun büyük halinin anlatıcı olarak kullanılması, zaman zaman da oyuna katılması zeki bir buluş. Ancak filmi izleyen birinin bu oyundan çok fazla zevk alacağını sanmıyorum. Hele de böylesine güç sahneleme olanaklarıyla...
Yönetmen Barış Erden ve yardımcısı Rıza Kocaoğlu oyunu izleyicilerin içine sarkıtma konusunda ısrarcı davranmışlar. Oyunun neredeyse yüzde 70’i sahne önüne dikine uzatılan platformda geçiyor. Ellerindeki metin gereği uygulamalarında haklı olabilirler. Ama böyle olunca öndeki yaklaşık 100 koltukta oturanlar, oyunu izleyeceğim diye boyun spazmı geçirmek zorunda kalıyor. Hiçbir şeyin de tadı çıkmıyor. Oyun böyle oynanacaksa ilk 100 koltuğa bilet satılmasa çok iyi olur. Ya da girişte birer boyunluk dağıtılsa! Aralarda destek olsun diye..
Yönetimde bunun dışında sorun yok. Erden ve Kocaoğlu, metni bir seyirlik oyun havasında yorumlamışlar. Selvi Boylum Al Yazmalım bağımlıları için sahnede, filmi izlerken yaşanan her türlü duyguyu başarıyla yaşatmışlar. Başarılarında, seçtikleri müziklerin de büyük payı var. Oyunculara gelince... İpek Tuzcuoğlu, Menderes Samancılar mükemmel oynuyorlar. Kerem Alışık’la ilgili önyargım vardı, şaşırttı beni. Her duyguyu öre öre, yedire yedire oynadı... Zuhal Topal, Gülsen Tuncer, Metin Buktel, Muharrem Özcan, Serhan Yiğit de kusursuz oynadılar. Sahnede işini doğru yapmayan oyuncu yok gibiydi. Oyunculuktan çok keyif aldım.
Peki Barış Erden’in, oyunun broşüründe belirttiği gibi öykü sahneye konduğunda ‘farklı bir derinlik’ kazanmış mı? Evet. Bu sorunun yanıtı kesinlikle evet. Ancak daha önce de dediğim gibi eğer film bu kadar belleklere kazınmamış olsaydı, girdiğimiz ‘derinlikten’ çıkamayabilirdik.
Kadir İnanır’dan Şoray’a ters kaş
Selvi Boylum Al Yazmalım bittikten sonra salonda duygu yoğunluğu yaşandı. Kerem Alışık sahnede yaptığı samimi konuşmalarla resmi olmayan bir töreni, son derece resmi bir tören haline getirdi. Önce oyuncuları alkışlattı. Sonra ‘her şeyimizi borçluyuz’ dediği Çolpan İlhan’ı sahneye davet etti. Çolpan İlhan bir iki cümle kurdu ama sonra topu yine Kerem Alışık’a verdi.
Kerem Alışık daha sonra filme emeği geçenlerin salonda olduğunu söyledi. Herkesi sahneye davet etti. Ancak salonda kıpırdayacak yer olmadığı için sadece Ahmet Mekin sahneye ulaşmayı becerebildi. Atıf Yılmaz, Ahmet Mekin (Cemşit), Kadir İnanır (İlyas), Türkan Şoray (Asya), Ali Özgentürk (öyküyü sinemaya uyarlamıştı ama gecede yoktu), Arif Keskiner (yapımcı) adları sayıldıkça dakikalarca alkışlandılar. Türkan Şoray da oturduğu yerden sahneye çıkmaya yeltendi ama yanında oturan Kadir İnanır’ın hafif bir ‘ters kaş’ uyarısıyla devamını getiremedi. Kadir İnanır haklıydı. Eğer Türkan Şoray oturduğu sıkış tepiş yerden sahneye çıkmak için harekete geçseydi, tahminen şu sıralarda amacına ulaşıyor olabilirdi! Gördüğünüz gibi bu Kadirizm bazen oldukça işe yarayan bir şey!