Paylaş
Zaten muhafazakârlar, devlet baskısından güç bela kurtarmıştı yakayı.
Muhafazakârların kuracağı devlet baskısı ise bütün o ‘geldi geliyor’ tantanasına rağmen gene gelmedi.
Elde, kala kala baba yadigârı bir mahalle baskısı kaldı.
Onun da durumu karışık.
Devletin sillesini yiyen, mahallenin yolunu tutuyor. Devleti arkasına alansa mahalleye savaş açıyor.
Özgürlük mücadelesi evvela devlete karşı verilir, mahalleye değil. Bizde ise tersi... Sırtını devlete yaslayan, karşısına ilkin mahalleyi alıyor.
İktidardan olunca devletin hışmına uğrayanların dönüp geri geldiği yer de, mahallenin şefkatli kolları yine...
***
İlahiyat otoritesi Hayrettin Karaman Hoca, ‘Hiç değilse mahalle baskısı işlesin’ görüşünde.
Yeni Şafak’taki köşesinde yazdı. İlk tercihi, din referanslı bir düzen kurulmasından yana gerçi. ‘İslam referanslı demokrasi’ diyor buna ve liberal demokrasinin karşısına koyuyor.
Bir din adamından başka ne umulur ki, kendini inkâr olurdu aksi.
Fakat, ikinci en iyisinin ne olduğu önemli. Hiç yoktansa mahalle baskısını yeğliyor.
‘Devlet ya dine dayansın yahut karışmasın, mahalle sorunları halleder’ diyor.
Devlet hiçbir resmi ideolojiye, din ya da dünya görüşüne dayanmasa, milleti kendi nefsiyle baş başa bıraksa... Kendi özel yaşam tercihleriyle, diniyle, diyanetiyle, ahlaki değerleriyle baş başa...
‘Hayır, mahalleye güven olmaz’ diyenler devletçi oluyor bu tartışmada.
İktidarda olup da devlete daha fazla güvenmeyen eski mahalleci bulunmuyor zaten.
Peki eski devletçilerden, yani bugünkü serbestçilerden yeni mahalleci oluyor mu?
***
Serbestlik taraftarlarının mahalleyle arası bozuktu eskiden. Yapısını muhafazakâr bulur, reflekslerine güvenmezlerdi.
Bu yüzden, mahalleye karşı devletin yanında yer aldılar. Hem serbestiyi savundular hem de devletten mahalleye baskı yapmasını isteyebildiler...
İroniktir, bugünün Hayrettin Karaman gibi serbestlik karşıtları da önceliği devlete veriyor.
İktidar el değiştirdiği, devlet çarkının başına muhafazakârlar geçtiği için...
Ama devlet zorunda ısrarcı değiller, olmadı, mahalle baskısına da razılar.
Eski devletçilerle yeni devletçiler arasındaki fark budur.
Devletle mahalle arasındaki farksa şu:
Devletin polisi, jandarması, demir yumruğu var. Mahallenin ise ters bakışlarından, kaş göz etmelerinden başka nesi!...
Devletin tavuğu bir yumurta yumurtlayıncaya dek yeri göğü inletir gıdaklamaktan.
Mahallenin ineği bir köşede sessiz sedasız koca bir buzağı doğurur, gıkı bile çıkmaz.
Devlet el attığı sorunları ne kadar büyütürse, mahallenin müdahalesi büyük sorunları o kadar küçültür...
Tüm bunları tecrübe ettikten sonra, mahalle baskısını hâlâ kötüleyecek eski devletçiler çıkacak mı bakalım.
Polisin mahalleyi zapta alıp sosyal davranışlarımızı denetlemesi, mahallelinin bizi yoklamasından daha mı iyiymiş, şimdi söylesinler...
Paylaş