- AKADEMİSYENLER: Siyasete giren akademisyenler, genellikle “teori” ile “pratik” arasındaki uçuruma yuvarlanıyorlar. Uzun ve ağdalı konuşuyorlar mesela. “Öğreten insan” pozisyonundan bir türlü çıkamıyorlar mesela. Çözüme odaklanmak yerine sorunu tanımlamak peşinde koşuyorlar mesela.
- GAZETECİLER: Hep kritik etmeye alışmışlar. Hep dikkat çekmeye alışmışlar. Hep tavsiye vermeye alışmışlar. Siyasete girdiklerinde de başlıyorlar içeriden kritik etmeye, başlıyorlar dikkat çekme çabasına, başlıyorlar sağa sola tavsiye vermeye. Bütün bunlar siyasetin kendi doğasında süper sevimsiz kaçıyor.
GİTTİ ÖZTRAK GELDİ YÜCEL
- Faik Öztrak Avrupai bir parti sözcüsüydü. Deniz Yücel ise Amerikanvari bir sözcü.
- Faik Öztrak epey eskimişti ve yıpranmıştı. Deniz Yücel ise epey genç ve yeni.
- Faik Öztrak bazen sürrealizm yapardı. Deniz Yücel ise katı bir realizm yanlısı gibi.
-
“İstanbul’u ihmal etti.”
*
Bu eleştiriyi yapanlar, ihmalden neyi kastettiklerini şöyle anlatıyorlar:
*
Kendini İstanbul’a adamadı. / Gözü ilk günden itibaren hep Cumhurbaşkanlığı’nda oldu. / İstanbul’u kişisel kariyer planında bir basamak haline getirmeye çalıştı. / Cumhurbaşkanı adaylığı kulisleri yaptı. / Cumhurbaşkanlığı adaylığı olmayınca Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’na fit oldu. / Belediye işlerini bırakıp şehir şehir gezerek mitingler yaptı. / Seçim gecesi “Aramızda kalsın, biz kazandık” türü latifelere imza attı. / Seçimden sonra CHP’nin kurultaylarını tasarlamaya çalıştı.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan da işte bunlara gönderme yaparak şöyle bir şey söyledi:
*
Açıklamalarında üç vurgu öne çıkıyor:
*
- BİR: Hiçbir zaman polemiklerin içinde olmayacağız.
*
- İKİ: Bizi hep sokaklarda göreceksiniz.
*
- ÜÇ: Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz, herkes için çalışacağız.
*
- Şehircilik konusundaki uzmanlığı.
- Başarılı bir bakanlık süreci geçirmiş olması.
- Siyasi cepheleşmenin aktörü olarak kodlanmaması.
- Polemiklere girmekten kaçınmış olması.
- Projeci ve hizmet odaklı olması.
- Karşı tarafta birleşme duygusu yaratmaması.
DEZAVANTAJLARI
- Eğer sadece ve sadece hizmet üzerinden giderse.
- Eğer karşı taraftan oy almayı birinci mesele haline getirirse.
- Eğer depreme karşı etkili, inandırıcı ve ikna edici projelerle yola çıkarsa.
- Eğer İstanbul’da hayatı yaşanır kılacak vaatlere ağırlık verirse.
- Eğer tartışma konusunu sadece ve sadece İstanbul yaparsa.
- Eğer İmamoğlu’yla lüzumsuz polemiklere girişmezse.
- Eğer sokak köpekleri ve taksi olayına mükemmel bir çözüm getirirse.
-
Fakat şöyle bir şey var:
“İstanbul adayınız sürpriz bir isim mi, tanıdık bir isim mi” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim yapacağımız açıklamalarda A’dan Z’ye hepsi hem sürprizdir, hem de kazanma azminin ifadesi olacaktır” demişti.
*
İşte bu cevaptan yola çıkarak “Acaba Selçuk Bayraktar olabilir mi” diyenler var.
Benim bu konudaki yaklaşımım şöyle:
Sanmıyorum. Bu yönde pek işaret yok gibi.
*
Kimin için?
İşportacıdan satın aldığı üzerinde Kelime-i Tevhit yazan bayrakla Gazze yürüyüşüne katılan İsmail için.
*
O İsmail ki...
Galata Köprüsü’ndeki Filistin eylemine katılan bir vatandaşımıza yumrukla saldıran adam.
*
İsmail kim?
Ege adlı şahsın yumruklu saldırısına uğrayarak ağzı burnu kan içinde kalan vatandaşımız.
*
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ne yaptı?
*
Yumruk atıp İsmail’in ağzını burnunu kan içinde bırakan Ege’nin ailesini aradı, “Geçmiş olsun” dedi, “Her zaman yanındayız” dedi, “Ege’nin eline sağlık” demeye getirdi, her türlü hukuki desteği vereceklerini açıkladı.