Filmini çeksek gişe rekorları kırar. Ponzi Seçil sinemalarda. Sazan sarmalından sonra literatüre bir de, “Seçil sarmalı” kazandırılmış olur.
Her şey var ama bir şey yok. Adına fon kurulduğu iddia edilen Fatih Terim yok. Tüm bu işlemlerin yürütüldüğü Denizbank yok. Bir de ortada para yok.
Savunma hakkı kutsaldır; o nedenle Denizbank’ın açıklamasını olumlu karşıladım. Ama keşke biraz da özeleştiri yapsalardı.
Seçil Erzan paraların bir kısmını banka içinde alıyor. Bankadan yüksek miktarda paralar çekiliyor, belli bir miktarın üzerinden çekilen paraların takibi olur. Çekilen milyonları kimse sorgulamıyor. Seçil Erzan rotasyona sokulmadan 12 yıl aynı şubede görev yaptırılıyor. Ha bir de olayın ortaya çıkmasından sonra Seçil Erzan’ın sorgulanması var.
KOLUMA SERUM TAKILDI
Seçil Erzan ifadesinde, “9 Nisan’da beni korumalar eşliğinde Zincirlikuyu’daki Denizbank Genel Müdürlüğü’ne götürdüler. Koluma serumlar takılarak bana bu işi banka dışında yaptım diye söylettirdiler” diyor.
‘KIZIM BİZ SENİ KORURUZ’
Bankanın açıklamasında yer alan, “Hatta bana o kadar iyi davranıyorlardı ki, tam olarak durumun ne olduğunu dahi anlayamamıştım” sözünün hikmeti sonradan anlaşılıyor.
Kızılay Meydanı’nı gören binalarda bankerlerin tabelaları asılıydı.
Banker Kastelli en meşhur olanıydı. Televizyonlarda reklamı yayınlanırdı. Emin Çölaşan, Banker Yalçın’ın kitabını yazdı. ‘Yalçın Nereye Koşuyor’ diye. Banker Bako filmlere ilham kaynağı oldu.
Sonunda adına ‘banker faciası’ dedik. Bankerler battı. Bir koyup beş kazanmak isteyenlerin milyonları uçtu.
BANKER FACİASI
Banker faciasının yaşandığı dönemde, Cumhurbaşkanlığı’nda ve Genelkurmay’da görev yapan birçok asker de parasını bankerlere kaptırmış. Tek umutları devletin bu borcu üstlenmesi. 12 Eylül dönemi. Bunun tek yolu da Kenan Paşa’nın talimat vermesi.
KENAN PAŞA’NIN CEVABI
Kenan Evren’e günlük olarak sunulan haber özetlerinde, batık bankerlerin haberlerini en üste koyuyorlar. Ama Kenan Paşa pek ilgilenmiyor. Sonunda banker faciasının çok can yaktığı, askerlerin de para kaptırdığı belirterek devletin bu paraları ödemesini talep ettikleri iletiliyor. Kenan Paşa, ”Vermeseydi p.venkler. Verirken devlete mi sormuşlar ki, devlet ödesin istiyorlar...” diye kestirip atıyor. Böylece devlet, bankerlerin borcunu üstlenmekten kurtuluyor.
DENİZBANK NE YAPACAK
Arda, Selçuk İnan, Emre Belözoğlu, Emre Çolak, Semih Kaya ve Buse Terim gibi kamuoyunun tanıdığı isimler işin içinde olunca Seçil Erzan olayı bir anda ilgi odağı oldu. Ama hiçbir şey Dilan Polat işinin unutulmasına engel olmamalı. Neden? Çünkü Dilan Polat olayı buzdağının görünen yüzü. Dilan Polat’la birlikte yumağın ucu yakalandı. Bu yumağın bir ucunda Gürcistan, diğer ucunda Kıbrıs, diğerinde Dubai var.
Dilan Polat’ın “Enercii” diye ortalarda dolaşması, saçlarını dolarla bukle bukle yapması işin magazin boyutu. Ama işin arkasında milyar dolarlara hükmeden bahis çetesi çıkabilir.
Seçil Erzan olayında ise kayıp halkalar var.
FATİH TERİM KORUNUYOR MU
1- Seçil Erzan’ın dolandırdığı kişilerin tamamı aynı zamanda Fatih Terim’in çevresini oluşturuyor. Fonun adına ”Fatih Terim fonu” deniliyor. Seçil Erzan, Fatih Terim’in damadı Volkan Bahçekapılı, işadamı İbrahim Çağlar ve Ömer Kahraman’a Fatih Terim’in de bu fona para yatırdığını söylüyor. Bunlar Fatih Terim’in etrafındaki insanlar. Biri Fatih Terim’e böyle bir fondan haberi olup olmadığını sormuyor mu?
Fatih Terim, futbolcular Arda Turan ve Emre Belözoğlu ile Denizbank’ın genel müdürlük binasına gidiyor. Hakan Ateş’e bu paraları Denizbank’ın ödemesinin mümkün olup olmadığını soruyor, 3 milyon dolar alacağı için banka çalışanı Rüya Hanım’la yazışıyor ama iddianamenin hiçbir yerinde Fatih Terim yer almıyor. Bir el, ‘İmparator’u koruyor mu?
İKİNCİ KAYIP HALKA
2-
Bir dönem İYİ Parti’nin güçlü isimlerinden olan Ümit Dikbayır, cinsel taciz suçlamasıyla kesin ihraç talebiyle disipline sevk edildi. Kısa bir süre önce İYİ Parti’den istifa eden Ankara Milletvekili Adnan Beker’in oğlu ve yeğeninin ise iki kıza cinsel tacizde bulunduğu iddia ediliyor.
Tartışmaların odağında olan Uğur Poyraz’ın ise şimdilik ateş hattının dışına çıktığı gözleniyor.
Tartışmanın fitilini Meral Akşener ateşlemişti.
PARASAL İDDİALAR
Neydi bu iddialar?
1- Akşener’in oğlu ve gelininin hesaplarının kontrol ettirildiği iddiası
2- Partinin kasasından 132 milyon TL’nin eksik olduğu iddia ediliyordu. Bir miktar paranın Fransa’ya gönderildiği de yine iddialar arasında yer alıyordu.
3-
CNN Türk’te Fulya Öztürk’ün özel haberiydi. 3 Kasım tarihli mektupta rehinelerin aileleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Bölgenin büyük güçlerinden birinin lideri ve Ortadoğu’da geniş bir etkisi olan biri olarak büyük destekte bulunabileceğiniz eşsiz bir konuma sahipsiniz” diye sesleniyorlardı.
Dikkat edin İsrailli rehinelerin aileleri Netanyahu’dan değil, Erdoğan’dan destek istiyorlardı. Hatta Netanyahu’ya karşı protesto eylemi yaparken, Tel Aviv’den Kudüs’e yürürken Erdoğan’a,”Tüm gücünüzle rehinelerin hayatta olup olmadığını öğrenmeniz, tıbbi ihtiyaçlarını karşılamak için aracı olmanız ve derhal salıverilmelerini sağlamak için sizden insani bir istekte bulunuyoruz“ diye talepte bulunuyorlardı.
İKİNCİ MEKTUP
Ancak şimdi açıklayacağım ikinci bir mektup daha var. Hamas, 7 Ekim tarihinde İsrail’in sınırlarından içeri girip rehineleri almıştı. Rehinelerin aileleri bu olaydan 12 gün sonra yani 19 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazıyorlar. Erdoğan’ın bölgenin güçlü bir lideri olduğunu, Hamas üzerinde etkili olacağını vurguluyorlar.
İlk mektupta rehinelerin hayatta olup olmadıklarını öğrenme ihtiyacı daha ağır basıyor. Erdoğan’dan rehinelerle telefonla görüşmelerinin sağlanmasını talep ediyorlar. Hamas’ın üzerindeki etkinliğini kullanarak rehinelerin kurtarılması için devreye girmesini talep ediyorlar.
NETANYAHU’DAN DEĞİL ERDOĞAN’DAN
Oradaki vurgu yine çok önemli. Çareyi kendi başbakanları olan Netanyahu’dan değil, Erdoğan’dan bekliyorlar.
Cumhurbaşkanı
Pandoranın kutusu açıldıkça bu tespitimin hafif kaldığını düşünmeye başladım.
Hassas bir konu olduğu için isimleri ve makamları açık açık yazmamı beklemeyin. Ama Meral Akşener’in 8 Kasım tarihli grup konuşmasından bir bölümü aktarmak istiyorum.
“Hele gariban kız çocuklarına, hele gariban delikanlılara, onları üzenleri, onları istismar edenleri silmezsem adiyim.”
Akşener’in, “Fuhuş oteli işleten emniyet mensupları var” sözünün üzerinde çok duruldu da yukarıdaki konuşması yeterince anlaşılamadı.
ŞİFRELİ KONUŞUYOR
Akşener o kadar şifreli konuşuyor ki, çözmek için dekoder gerekiyor. Ama çözüldüğünde çok ilginç şeylerle karşılaşıyorsunuz.
Örneğin, Akşener’in “İsterse en yakınım olsun vallahi billahi değiştireceğim” sözüyle Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır’ı kastettiği söylendi. Çünkü Dikbayır akrabası olarak biliniyordu. Ama ortaya öyle bir şey çıktı ki; Ümit Dikbayır’ı kesin ihraç talebiyle disipline sevk etti.
TACİZ İDDİASI
İş öyle bir noktaya geldi ki, Meral Akşener meydan okumak zorunda kaldı. “İspat etsinler politikayı bırakacağım” dedi.
İYİ Parti açısından kritik haftalardan birine daha girildi. Birine diyorum çünkü partinin önünde kritik haftalar var. Çünkü Meral Akşener partiyi toparlayamıyor. Meral Akşener, parti içindeki hesaplaşma sürecini kurultayında başlattı. Ve iki cephe açtı. Biri CHP ile hesaplaşmaya girdi, diğeri ise partisine ayar vermeye kalkıştı.
ÖNCE CHP İLE KÖPRÜLERİ ATTI
CHP’den 15 milletvekili istemesini hayatının en büyük pişmanlığı olarak gösterdi. Parti içine dönük olarak, “Herkes haddini bilecek. Parti içinde şımarıklığı bitireceğim” demişti.
Akşener’in sopayı göstermesine rağmen kriz iki cephede de büyüyerek devam etti.
Kılıçdaroğlu, CHP kurultayında, ”Sırtımdaki hançerle seçime girmek zorunda kaldım” deyince, Akşener’den yanıt gecikmedi. ”Ben hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım. Ya göğsünden ya kalbinden saplarım” dedi.
İSTİFA FURYASI BAŞLADI
İYİ Parti’deki tartışmalar ise krize dönüştü. Eskişehir Milletvekili
Gazze katliamının vahşet boyutuna ulaştığı bir dönemde Almanya’da İsrail’in uşağı haline gelmiş olan batı dünyasına ikinci “One Minute” çekti.
Zeytin Dalı operasyonu sırasında PKK yanlısı haberlere imza atan Alman gazetecinin sorusuna ve Almanya Başbakanı Scholz’un Hamas’ı suçlayan, İsrail’in uyguladığı soykırımı haklı göstermeye çalışan açıklamalarına hak ettikleri cevabı verdi. İnsanlığın vicdanı, Gazze’deki masumların sesi oldu.
HOLOKOST GERÇEĞİ
İkinci Dünya Savaşı’nda gaz odalarına gönderdikleri, toplama kapmlarında katlettikleri Yahudilerin faturasını Gazzeli masumlar üzerinden ödemeye çalışan Almanya’ya, gözlerinin içine baka baka soykırımcı olduklarını hatırlattı. Holokost gerçeğini yüzlerine vurdu. Hem de bunu bizzat kendi evlerinde yaptı.
Sanki sadece 7 Ekim ve sadece Hamas var. Peki; 7 Ekim’den sonra katledilen 5 bini aşkın çocuk ve 14 bine yaklaşan masum insanların hayatı size bir şey ifade etmiyor mu?
GURUR DUYDUM
Hele Alman gazetecinin Eurofighter uçağı alımı üzerinden Türkiye’yi tehdit etmesine karşılık 10 numara beş yıldız cevabını verdi.
O anda iyi ki