İki liderin görüşmesinden adı “Soçi Mutabakat Muhtırası” olan ama aslında Suriye’de yeni dönemin temellerinin atıldığı bir sonuç çıktı. ABD ile varılan 120 saatlik anlaşmadan sonra Rusya ile de YPG’lilerin 30 kilometre derinliğin altına çekileceği 150 saatlik bir süre başlayacak. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na denk gelen bu sürenin sonunda sınırımızda Türk ve Rus ortak devriyesi başlayacak.
Şimdiye kadar birçok krizi birlikte yöneten Erdoğan ile Putin, bir anlamda “Yeni Suriye” sürecini de başlatmış oldular. 8 yıl iç savaş yaşayan Suriye’de tarihi bir sürece giriliyor. Bir anlamda normalleşmenin ayak sesleri duyuluyor. Bu süreçte belli ki Türkiye ile Rusya işbirliği içinde olacak. Putin’in açıklamalarından, Esad’ın gölgesinin ve Kürtlerin ruhunun o salonda dolaştığı sonucu çıkardım. Çünkü Putin, Kürtlere özel bir vurgu yaptı. “Suriye hükümeti ile Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler arasında geniş kapsamlı bir diyaloğun başlaması gerekir” dedi. Bu da gösteriyor ki, Putin, bundan sonra Kürt kartını güçlü bir şekilde kullanacak. Buradaki asıl sorun, Kürt denilince kimi muhatap alacağı olacak. PKK-YPG’yi alırsa tehlikeli olur.
İkinci bir nokta ise beklendiği gibi Putin, Suriye rejimi ile Türkiye’yi yakınlaştırmaya yönelik çabasını sürdürdü. “Bölgede barış ve istikrarı Türkler ve Suriyeliler birlikte sağlayacak” dedi.
Erdoğan ise varılan anlaşmadan duyduğu memnuniyeti, “Tarihi bir mutabakata imza attık” sözleriyle ortaya koydu. “Putin’le vardığımız mutabakatın Suriye’de yeni bir dönemi başlatacağına inanıyorum” diye konuştu. Belli ki iki lider bundan sonra da Suriye’nin kaderini etkileyecek kararlara imza atmaya devam edecekler.
TARİH SAATLERE SIKIŞTI
Akordion gibi tarihin sıkıştığı bazı dönemler oluyor. 8 yıl süren iç savaş ve Suriye sınırında kurulmak istenen terör koridoru açısından 1 haftalık süreyi öyle görüyorum. Dün ise tarih adeta saatlere sıkışmış vaziyetteydi. Erdoğan, 17 Ekim’de ABD ile 120 saatlik geri çekilme sürecini başlatıp, sınırımızda terör devleti kurma projesini akamete uğrattı. 5 yıl demiyorum tam 5 gün sonra ise Putin’le yaptığı anlaşma ile bu kazanıma yeni halkalar eklemeyi başardı. Erdoğan’ın, Barış Pınarı harekâtını başlatarak aslında yeni Suriye sürecinin düğmesine bastığı bugün daha iyi anlaşılıyor.
Mutabakat muhtırası ile Barış Pınarı harekâtında kontrol altına aldığımız Rasul Ayn ile Tel Abyad’ı içine alan 32 km derinliğindeki bölgenin statüsü Türkiye lehine kayda geçirilmiş oldu. Türkiye kazanımını tahkim etti.
İkinci önemli nokta ise bugün saat 12’de başlamak üzere 150 saat içinde YPG’nin sınırımızdan 30 kilometre derinliğe çekilmesi kararı alındı. Böylece Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar olan hat 30 kilometre derinlikte PKK-YPG’den temizlenmiş olacak. Bu süre tamamlandıktan sonra ise Türkiye ile Rusya 10 kilometre derinlikte ortak devriyeye çıkacak. Mutabakat muhtırasında kafaları karıştıran Kamışlı ayrıntısı vardı. Belli ki Rusya’nın talebiyle Kamışlı konusunda özel bir durum oluşmuş. Ancak İletişim Başkanlığı tarafından daha sonra geçilen mesajla bu konudaki karışıklık giderilmiş oldu. 10 kilometrelik hattaki Türk-Rus ortak devriyesinin Kamışlı’nın üstünden Irak’a kadar olan hattı kapsadığı belirtildi.
ABD’yle varılan 120 saatlik anlaşmanın ilk 48 saatinde sahada ciddi bir hareketlilik söz konusu değildi. Ama dünden itibaren geri çekilme başladı. Suriye’nin güneyinden ziyade Haseke’ye doğru çekiliyorlar. Çıkışlarda askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu herhangi bir engel çıkarmadı. Çekildikleri araçların önemli bir kısmının gazete kâğıtları ile kapatıldığı söyleniyor. O nedenle çekilen terörist sayısı tam olarak tespit edilemiyor. Ayrıca araçların içinin görünmemesi için alınan tedbirlerin bir kısmının yaralı teröristlerden kaynaklandığı söyleniyor. Çekilmenin asıl bugün hızlanması bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “120 saate uyulduğu takdirde ne âlâ. Uyulmadığı takdirde 120 saat bittiği anda biz tekrar Barış Pınarı harekâtını bırakılan yerden aynen devam ettiririz” demişti. Bunun bir blöf olmadığı artık anlaşılmıştır. Türkiye, 22 Ekim saat 22.00’ye kadar operasyonları durdurdu. Ancak Amerikalılara “Saat 22.01 olduğunda içeride kalan terörist varsa etkisiz hale getiririz” mesajı iletildi. Son dakikada bir oyun oynar ve çekilmezlerse, harekâtın daha etkili bir şekilde başlayacağından kuşku yok. Böyle bir yanlışı göze alabileceklerini sanmıyorum. Başta ABD buna izin vermez. Ağır silahların toplanması konusunda ABD ile yakın bir koordinasyon içinde çalıştığı söyleniyor. Ayrıca ABD’liler çekildikleri yerlerdeki üsleri imha ediyorlar. ABD’nin bölgede 18 üssü vardı. Şu ana çekildikleri 4 üssü imha ettiler.
KARA PROPAGANDAYA DİKKAT!
Barış Pınarı harekâtı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dünyanın en önemli ordularından biri olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Tek bir sivilin burnu kanamadan, bölgede varlığı bilinen Hıristiyanlara ait tek bir ibadethane zarar görmeden başarılı bir operasyon yürütüyorlar. Bu arada psikolojik savaş unsurları da boş durmuyor. Suudi Arabistan ve BAE tarafından beslenen trol ordusu, Suriye Milli Ordusu’nu hedef almış durumda. “Türklerle birlikte savaşıyorsunuz. Siz de Müslümansınız ama sizi şehit saymıyorlar” diye sosyal medyadan yoğun bir kampanya yürütüyorlar. Bir defa adı üstünde Suriye Milli Ordusu, öncelikle kendi vatanları için savaşıyorlar. Vatanı için savaşan her Müslüman şehittir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği gibi Suriye Milli Ordusu şimdiye kadar 76 şehit verdi. Amerika ile işbirliği yapanlar özgürlük savaşçısı olarak gösterilirken, Türkiye ile işbirliği yapanlar kirli kampanyalarla yıpratılmak isteniyor. Zaman zaman bizim içimizdeki ırkçı kafalar da benzer yanlışları yapıyorlar. Ama bu Suriye Milli Ordusu’na karşı değil, öncelikle Türkiye’ye yönelik bir operasyon. Bu tuzağa düşmemek lazım.
ABD İLE KRİZ BEKLENİYOR MU?
Bugün 22 Ekim 2019...
Bu tarihi bir yere kaydedin.
Çünkü bugün Türkiye, ABD ve Rusya arasında çok önemli gelişmelere sahne olacak.
Soçi’de
Barış Pınarı harekâtıyla Türkiye ile ABD arasında patlak veren krize ve Trump’ın densiz mektubuna rağmen gelişmelerin krizin derinleşmesi yönünde değil, uzlaşmayla sonuçlanması önemliydi. Uzlaşmaya giden süreç, Erdoğan’ın Trump’a “Bir heyet gönderin, görüşelim” teklifiyle başladı. ABD heyetinin Türkiye’ye doğru yola çıktığı saatlerde Erdoğan, “Bu gece silahlarını bırakıp güvenli bölgeden çıksınlar, harekât biter” diyerek müzakere zeminini oluşturdu. Trump’ın mektubunu sızdırarak, Türkiye ile ABD’nin anlaşmasını sabote etmeye çalışanlara inat, ABD ile masaya oturulması ise tuzakları bozdu.
ULUSAL GÜVENLİK DANIŞMANI MASAYA NE SÜRDÜ?
Sizi Türkiye ile ABD arasındaki 4 saat 20 dakika süren müzakereye ama ondan önce ilk adımların atıldığı bir görüşmeye götürmek istiyorum. ABD Başkan Yardımcısı Pence’den bir gün önce Ankara’ya gelen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien’ın temasları, uzlaşmaya giden sürecin ilk halkasını oluşturuyor. Ama görüşmenin perde arkasına bakınca işin hiç de kolay olmadığı anlaşılıyor. Çünkü Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile O’Brien’ın görüşmesinin başında bir gerginlik yaşanıyor. O’Brien görüşmenin başında masaya yaptırım kartını sürüyor. “Ateşkes sağlanamazsa yaptırımlar arttırılarak uygulanacak” diyor. O’Brien’ın bu hamlesi üzerine görüşme gergin bir havada başlıyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın gözlerinin içine baka baka, “Yaptırımlar umurumda değil. Bu harekâta Türkiye’de tam destek var. Bu yaptırımlarla bir yere varamazsınız” karşılığını veriyor. Türk milletinin Barış Pınarı harekâtının arkasında kenetlendiğini, yaptırımların etkili olmayacağını anlatıyor. Tabii burada muhalefet partilerinin de hakkını teslim etmek gerekiyor. Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle Barış Pınarı harekâtının arkasında kapı gibi durmasının sesi belli ki ta Washington’dan duyulmuş. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da liderlere tek tek isimlerini saymak suretiyle teşekkür etti.
ABD’NİN İKİNCİ HAMLESİ NE OLDU?
Yaptırımlar kartının geri teptiğini gören Ulusal Güvenlik Danışmanı, bu kez ikinci kartı açıyor. Müzakere için hazırladıkları bir taslak metni masaya sürüyor. Taslak metin Türkiye açısından kabul edilemez bulunuyor. Çünkü O’Brien’ın metni, “ateşkes ve yaptırımlar”dan oluşuyor. Yeni bir gerginlik yaşanıyor ancak masanın dağılmak üzere olduğunu gören O’Brien, Türkiye’nin hazırladığı taslak metni müzakere etmeye yanaşıyor. Daha sonra 13 maddelik uzlaşmaya dönüşecek olan metnin müzakerelerine geçiliyor. ABD, geri çekilme sürecinde operasyonun durdurulmasını talep ediyor. Türkiye ise süre sınırlaması getirilmesinde ısrar ediyor. Çünkü ABD’nin ilk önerisinde 120 saat yok. Ondan sonra ABD’nin masaya nasıl oturacağı konusu ise belirsiz. Bunun üzerine bitiş süreci olarak 120 saat fikri ortaya çıkıyor. Uzlaşma sağlanıyor ama son söz heyetler arası görüşmelere bırakılıyor. Bu kadar önemli müzakerenin arasında ABD, FETÖ’den tutuklu ABD vatandaşlarını gündeme getiriyor. Çavuşoğlu o aşamada, “Kardeşim sen terör örgütünün liderini elinde tutuyor, vermiyorsun” diye sert bir çıkış yapıyor. O’Brien bozulduğunu gizlemiyor.
ERDOĞAN-PENCE GÖRÜŞMESİNDE KAPILAR AÇILDIĞINDA
13 maddelik uzlaşma metni, heyetler arası müzakereler sırasında olgunlaştırılıyor. Hatta Erdoğan-Pence görüşmesi sürerken Çavuşoğlu ile Pompeo, bir yandan da taslak metin üzerindeki müzakereleri sürdürüyorlar. Ama sürece noktayı koyan karar, Erdoğan ile Pence’in ikili görüşmesinden çıkıyor. Pence görüşme öncesinde çok katı bir görüntü vermişti ama Erdoğan’la görüşme sırasında uzlaşmacı bir tavır sergiliyor. Görüşme bitip Erdoğan ile Pence kapıda gözükünce heyetler, “Tamam mı, devam mı?” diye ikisinin gözünün içine bakıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Heyetler arası görüşmelere geçiyoruz” sözüyle iki taraf da derin bir nefes alıyor. Ha bir de unutmadan ekleyeyim, Ulusal Güvenlik Danışmanı O’Brien, görüşmeye geçmeden önce Pence’e “Erdoğan ile görüşmede sakın ha bu yaptırımlardan bahsetmeyin” diye uyarıda bulunuyor. Tabii ikisinin de yanında olmadığım için bu uyarının tutulup tutulmadığını bilmiyorum ama uzlaşmaya varıldığına göre tutulmuş diyebiliriz.
Büyük bir krizin gölgesinde başlayan süreç, büyük bir uzlaşmayla sonuçlanıyor. Ancak henüz bu iş bitmedi, sadece ara verildi. Sürecin kaderini uygulama tayin edecek. O nedenle sahadaki gelişmeler takip ediliyor. Kritik 36 saatin içine girdik.
Barış Pınarı harekâtından sonra hem karşılayanların sayısı artmıştı hem de hissedilir bir coşku göze çarpıyordu. Erdoğan’ı beklerken bakanlar Meclis’e gelmeye başladı. ABD tarafından yaptırım kararı alınan bakanlar ilgi odağıydı. Enerji Bakanı Fatih Dönmez, tokalaşmak için elini uzatan milletvekillerine “Dikkat edin, tehlikeli olabilir” diye esprili bir şekilde karşılık verdi. Milletvekilleri, “O zaman elinizi iki defa sıkacağız” diyerek tokalaştılar. İkinci kez yaptırım listesine alınan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise “İlk yaptırımdan sonra mal varlığımda herhangi bir değişim yoktur, arz ederim” diye göndermede bulundu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise grup toplantısının yapıldığı salona girince bir grubun “Hulusi paşa bizi Suriye’ye götür” sloganlarıyla karşılaştı. Akar, asker selamıyla karşılık verdi.
Barış Pınarı harekâtıyla ilgili Türkiye’nin yol haritasını merak edenlerin Erdoğan’ın AK Parti grubunda yaptığı konuşmayı dikkatli bir şekilde incelemelerini öneririm. Çünkü Erdoğan, Türkiye’nin ne yapacağını merak eden çevrelere gerekli mesajları verdi. Erdoğan sadece mesaj vermedi, aynı zamanda bir öneride bulundu. “24 saat içinde teröristleri o bölgeden çekin, operasyon dursun” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını tamamladıktan sonra Meclis’ten ayrılırken ayaküstü sohbet etme imkânımız oldu. Bir meslektaşımızın “Duygusal yönü güçlü bir konuşmaydı” sözü üzerine, “Diğer yönleri eksik miydi?” diye karşılık verdi. Meslektaşımızın “Eksiği yok. Manifesto gibi bir konuşmaydı” demesi üzerine bize döndü. “Hem içeriye hem dışarıya mesajlar vardı” dememiz üzerine Erdoğan, “Tamam, doğru” diye tamamladı. Erdoğan’ın ABD heyetiyle görüşmesi konusunda bir iletişim kazası yaşandı. Ancak İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Erdoğan’ın, Pence ve Pompeo ile görüşeceğini açıklamasıyla kargaşa giderilmiş oldu.
TÜRKİYE HANGİ HESABI BOZDU?
Şimdi sıra geldi Erdoğan’ın mesajlarına...
1- Batılı liderlere: Erdoğan, “Bugünlerde hemen her gün hatta kimi günler birkaç tane Batılı lider, Barış Pınarı harekâtını durdurmamız için bizi arıyor. Bu harekâtı durdurmuyorum” dedi.
2- Batı neden telaşlandı? Erdoğan konuşmasında Batılı liderlerin neden bu denli telaşlandığı sorusuna da cevap verdi. “Bunların derdi, Türk ordusunun bu kadar süratle mesafe alacağını beklemiyorlardı, ummuyorlardı. Baktılar ki hesap tersine döndü, bunun üzerine şimdi aramaya başladılar” diye konuştu.
3- Barış Pınarı harekâtı hangi hesapları bozdu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bakanların Barış Pınarı harekâtıyla ilgili olarak mevkidaşlarıyla yaptığı telefon görüşmelerinde benzer durumlar yaşanıyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Barış Pınarı harekâtıyla ilgili olarak görüştüğü yabancı mevkidaşlarına telefonda “Sizin ülkenize 700 havan topu düşse, 9 aylık bebek ölse ne yapardınız, ne hissederdiniz?” diye soruyor.
Peki, muhatabı olan bakanlar ne cevap veriyor? Hulusi Akar, bir bakana üç kez aynı soruyu sorduğu halde karşısında derin bir sessizlik oluyor. Akar bunun üzerine “Siz soruma cevap verecek misiniz? Vermeseniz de ilk karşılaşmamızda yine bu soruyu yönelteceğim” diyor. Barış Pınarı harekâtı başladığı günden bu yana PKK-
YPG tarafından sivillere yönelik 700 havan mermisi atıldı. Şimdiye kadar 20 sivil hayatını kaybetti, 162 kişi yaralandı.
Türkiye terör koridorunu kırmak için Barış Pınarı harekâtını başlattığında “Siviller ölmesin” diye kampanya yapanlar vardı ya, onlardan şu ana kadar ses çıkmadı. Sivil dersen Akçakaleli, Ceylanpınarlı, Nusaybinli, Kızıltepeli insanlar insan değil mi? “Türkiye PKK’yı etkisiz hale getirecek” diyemedikleri için “Türkiye Kürtleri öldürecek” diyenler; Akçakale’deki, Ceylanpınar’daki, Nusaybin’deki, Kızıltepe’deki Kürt, Kürt değil mi? Kürt olmak için PKK’lı mı olmak gerekiyor?
STRATEJİK HAMLE
Bu rahatsızlığın sebebi belli. Barış
Pınarı harekâtıyla bölgede dengeler değişti. Türkiye stratejik bir hamle yaptı. Yeni bir denklem oluştu.
4 -Türkiye, ABD bayrağının dalgalandığı bölgeye harekât yapamaz algısını yıktık.
Erdoğan harekâttan önce Rusya Devlet Başkanı Putin’i de aramış ve “Gireceğiz” demişti. İzin istememişti.
Erdoğan, Menbiç için de aynı dili kullandı. “Menbiç konusunda biz kararımızı verdiğimiz gibi uygulama aşamasındayız” dedi. Zaten PKK-YPG’nin büyük bir şok yaşamasının nedeni de bu. Sırtlarını Amerika’ya dayadıkları için Türkiye’nin ABD’den izinsiz bir harekât başlatamayacağını düşünüyorlardı. Türkiye’nin kararlılığı oyunu bozdu.
Ama bu sahada oyunların bittiği anlamına gelmesin. Tam aksine arttı. Yaşadığı hayal kırıklığı ile PKK’nın Rusya ve rejimle anlaşmaya çalıştığı söyleniyor. Erdoğan, “Şu anda birçok dedikodu var. Kobani’de Rusya’nın da olumlu yaklaşımıyla sıkıntı olmayacağa benziyor” diyerek bunu doğrulamadı.
The Daily Telegraph gazetesi ise bu durumu “Bu anlaşma, Kürtlerin Suriye’nin kuzeydoğusunda kendilerine ait yarı devletlerinde özerkliği koruma hayallerine öldürücü darbeyi indirmiş gibi görünüyor” diye verdi. PKK’nın Şam’la anlaşması, kantonlara veda anlamını taşıyor.
Ancak rejimle PKK arasında her zaman ilişki oldu. PKK-YPG sınırımızda kontrol ettiği bölgeleri tek bir silah atmadan aldı. DEAŞ’ı çektiler, YPG’yi soktular. Daha önce Haseke ve Şam’da rejimle masaya oturan PKK’nın rejimle Lazkiye’de de masaya oturduğu söyleniyor.
HAREKÂTA SINIR KONULMUYOR
Sahada ise çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Türkiye, Barış Pınarı harekâtına bir derinlik verdi. Sınırımızdan 30 kilometre içeriye inileceği açıklandı. Ama operasyonun çerçevesi Resulayn ve Tel Abyad’la sınırlı tutulmadı. Tel Abyad’da kontrolün sağlanmasından sonra sahada yaşanan hareketliliğin nedeni de bu. “Şimdi Türkiye’nin hedefi neresi” sorusu değer kazandı. İlk hedefin Menbiç olduğu anlaşıldı. Ama bu, sırada Kobani’nin olduğu gerçeğini göz ardı etmemize neden olmamalı.
Peki, kontrol sağlanan Resulayn ve Tel Abyad’da ne oluyor? Bomba imha ekipleri tarafından terör örgütünün yaptığı tuzaklamalar etkisiz hale getiriliyor. Tünellerin ve evlerin içine yerleştirdikleri bubi tuzakları, uzaktan kumandalı patlayıcılar imha ediliyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında görev alan deneyimli personelden yararlanılıyor. Şehir savaşı yaşanmadığı için Resulayn ve Tel Abyad’da düzenin kurulmasının daha kolay olduğu ifade ediliyor.
Barış Pınarı harekâtının ise daha kısa sürmesi bekleniyor. Yıldırım hızıyla yürütülen operasyonda en önemli kent merkezlerinden olan Resulayn’dan sonra Tel Abyad’da da kontrol sağlandı. Tek bir sivilin burnu kanamadı. Sosyal medyada “Savaşa hayır” ve “Siviller ölmesin” kampanyası başlatanlar ise PKK’nın katlettiği 9 aylık bebek Muhammed Omar başta olmak üzere sivillerin öldürülmesine karşı seslerini çıkarmıyorlar. Bunların geçmişte PKK’nın karnında kurşun deliği ile öldürdüğü bebeğe de sesleri çıkmamıştı. Allah korusun, bu harekâtta TSK bir sivilin ölümüne neden olsa, dünyayı ayağa kaldırırlardı.
Barış Pınarı harekâtı adı altında aslında dünyada terörle mücadelede ders mahiyetinde okutulması gereken bir operasyon cereyan ediyor. Artık terör tehdidini sınırlarımızın ötesinde karşılıyor ve etkisiz hale getiriyoruz. 2016’da PKK ve DEAŞ’la mücadelede “önleyici terör konsepti”ne geçtik. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2O Ağustos’ta Gaziantep’te DEAŞ tarafından uzaktan kumandalı bombanın patlatılması sonucu bir düğünün kana bulanmasını bu işin miladı olarak ilan etmişti.
PKK ve DEAŞ’la mücadele anlamında Barış Pınarı harekâtı, daha önceki operasyonlara eklenen bir halka. Ama bunun çok önemli bir farkı var. PKK’nın hamisi olan ABD’nin kontrolündeki bölgede cereyan ediyor. Türkiye’nin kararlılığı söz konusu olunca, PKK sırtını dayadığı ABD’nin kendini koruyamadığını gördü. Boşa demiyoruz, Türkiye bitti demeden bitmez.
ERDOĞAN’IN LİDERLİĞİ
Bu harekâtın askeri başarısının yanında yürütülen askeri ve sivil diploması ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü liderliğinin payı büyük. Öncelikle operasyonun zamanlaması çok önemli. Suriye’yi yeniden şekillendirecek yeni anayasa çalışmalarının başlayacağı bir dönemde Türkiye, masada daha da güçlü olmak için sahada gücünü arttırmış oldu. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünün bir blöf olmadığı anlaşıldı. Erdoğan’ın bu sözüne rağmen harekât yapılmasa o zaman inandırıcılığımızı kaybederdik. Bu operasyonun liderlik boyutu çok önemli. Çünkü Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’nı Rusya ile anlaşarak yaptık. Barış Pınarı harekâtını ise ABD’ye rağmen icra ediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı duruşu ABD’yi geri adım atmak zorunda bıraktı. Operasyondan önce Erdoğan’ın 9 Ekim günü ABD Başkanı Trump’la yaptığı kritik bir telefon görüşmesi var. Amerikalılar tarafından bir bölümü sızdırıldı. NBC News’a konuşan ABD’li bir yetkili, Erdoğan’ın Suriye’ye girmekte son derece kararlı olduğunu anlatırken, “Trump’ın Beyaz Saray daveti bile onu caydırmaya yetmedi” demişti. ABD’li yetkili, “Erdoğan’ın tutumu öncekinden daha katıydı” diye altını çizmek durumunda kalmıştı.
Erdoğan ile Trump, güvenli bölgeyi 4 Ocak 2019’da konuşmuşlardı. O dönem CENTCOM komutanı olan Votel ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, PKK’yı destekledikleri için sahada bu plana engel oldular. Onlar tasfiye oldu ama bu sırada Türkiye, ne kadar kararlı olduğunu göstermek için 1 yıl sınıra yığınak yaptı. Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması süreci de böyle bir kararlılığın sonucuydu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, kuvvet komutanlarıyla birlikte sınırdaki birliklerde denetlemelerde bulundu.
‘INVASION’ NASIL ‘OPERATION’ OLDU?
Bu noktada Milli Savunma Bakanı
Barış Pınarı harekâtında ise yeni bir stratejiyi uyguluyorlar. ABD’de yönetim üzerinde etkin olan Evanjelistleri ve Batı kamuoyunu etkilemek için “Türkiye Hıristiyanların kutsal mabetlerini hedef alıyor” propagandasını yapıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Hıristiyanlara roket atıp ‘Türkiye bombalıyor’ diyorlar” sözleriyle buna dikkat çekti. Harekâtın başladığı 9 Ekim gününden itibaren Hıristiyanlarla ilgili kirli bir kampanya yürüten terör örgütü, MİT’in ve TSK’nın dikkati sayesinde şu ana kadar bu yönde tek bir kanıt sunamadı. Çünkü harekâtın hedefinde sadece teröristler var. Sivillerin, mabetlerin, okulların, hastanelerin zarar görmemesi için azami dikkat gösteriliyor.
Terör örgütü, Hıristiyan kartını kullanarak Batı kamuoyunu aleyhimize geçirmek için Türkiye’yi tuzağa düşürmeye çalıştı. Dün Tel Abyad’dan Akçakale’yi hedef alan havan atışları yapıldı. Elbette ki hedef sivil halkta korku ve paniğe neden olmaktı. Havanla saldıran PKK-YPG’nin stratejik bir hedefinin olduğu ortaya çıktı. Havan toplarının izlerini takip eden güvenlik birimlerimiz bunların terör örgütünün mevzilerinden değil, yerleşim yerlerinin içinden atıldığını tespit etti. Havan mermilerinin izlerinin takip edilmesi üzerine atışın Tel Abyad’daki Hıristiyanların yaşadığı alanlardan yapıldığı tespit edildi. Havanların özelikle Hıristiyanların kiliselerinin, konutlarının, hastanelerinin duvarının dibinden ve yine Hıristiyanlara ait okulun bahçesinden atıldığı belirlendi. Havanların mobil araçlardan atıldığı tespit edildi ancak anında vurulmadı. Terör örgütünün Batı kamuoyunda “Türkiye Hıristiyanların mabetlerini hedef alıyor” propagandası yapmasına fırsat vermemek için araçların bölgeyi terk etmesi beklendi. Hıristiyanların bulunduğu mahallin dışına çıktığı tespit edildiği anda ise vurularak imha edildi.
Türkiye’yi hedef alan havanların, ABD’lilerin terör örgütüne verdiği 4x4 ciplerden atıldığı tespit edildi. YPG, bize karşı müttefikimiz ABD’nin verdiği havan mermilerini kullandı.
HAVA SAHASININ KULLANIMI
Harekât savaş uçaklarımızın bombardımanı ile başlamıştı ancak ikinci günde savaş uçaklarının kullanılmaması, “Hava sahasının kullanımında bir sorun mu var” sorusuna yol açtı. Güvenlik birimleri, hava sahasının kullanımında herhangi bir sorun olmadığını belirttiler. Sahanın düz olması ve hedeflerin topçumuzun menzili içinde olması nedeniyle savaş uçaklarına ihtiyaç duyulmadığı ifade edildi. İhtiyaç halinde savaş uçaklarının hedefleri vurmak için hazır bekletildiği kaydedildi.
Operasyonunun ilk iki gününde daha önceden belirlenen hedeflerin yüzde yüz isabetle imha edildiği belirtildi. Terör örgütüne ait mühimmat, suikast silahları, tanksavar füzeler ve bombaların bulunduğu depoların ortadan kaldırıldığı söylendi. Ancak operasyon sürecinde tespit edilen silah depoları ve stratejik mevzilerini vurmaya devam edileceği kaydedildi.
ŞEHİR SAVAŞI BAŞLAMADI
Kırsaldan şehir merkezlerine doğru, hilal şeklinde yürütülen operasyonda şu ana kadar şehir merkezlerine girilmediği ifade edildi. Afrin operasyonunda olduğu gibi şehir merkezlerinin etrafında kontrol tam olarak sağlandıktan sonra meskûn mahal operasyonunun başlayacağı belirtildi. Önce mevzilere yerleştirilen teröristlerin etkisiz hale getirildiği, ancak henüz meskûn mahal operasyonunun başlamadığı kaydedildi.