Bir tokalaşma üzerinden ittifak senaryoları yazılmasını doğru bulmam. Ayrıca Akşener de ne konuşulduğunu açıkladı. Ama iki liderin sıcak bir şekilde tokalaşmasından aralarındaki buzların eridiği sonucu çıktı.
Bir süredir İYİ Parti cephesinden farklı sinyaller gelmeye başladı. İlk işareti İYİ Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu vermişti. Ardından Meral Akşener’in “CHP ile HDP arasında bir ilişki var mıdır ben bilmiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu ile bu konuda bir konuşmamız olmadı. Sayın Kılıçdaroğlu bize ‘HDP artı Saadet gitmek istiyoruz’ der, biz o zaman fikrimizi ‘Hayır’ olarak söyleriz. Çünkü HDP’nin PKK ile olan iletişimi bizim hoş karşılayacağımız bir şey değildir” sözleri geldi.
Bu durumda CHP ile İYİ Parti arasına HDP girdi diyebilir miyiz? Diyebiliriz. Peki “Millet ittifakı çatırdıyor” ya da “İYİ Parti, AK Parti’ye göz kırptı” şeklinde değerlendirmeler yapabilir miyiz? Bu aşamada çok ileri bir yorum olur. Ama HDP ile CHP arasındaki ilişkiden dolayı İYİ Parti’de bir rahatsızlık yaşandığı belli. Eğer bir gün millet ittifakı yıkılırsa, bunun HDP ile CHP arasındaki ilişkiden dolayı olacağını söyleyebilirim. Çünkü İYİ Parti, HDP’yi “kırmızı çizgi” olarak görüyor.
KILIÇDAROĞLU DİKKATLİ
İYİ Parti cephesindeki gelişmeler Kılıçdaroğlu tarafından da dikkatli bir şekilde takip ediliyor. Akşener’in açıklamalarının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, “Akşener’in düşüncelerine katılıyoruz. Türkiye’nin tek adam rejiminden kurtulması lazım” demekle yetindi. Ancak ittifak konusundaki değerlendirmeleri ile CHP-HDP ilişkisine değinmedi. Belli ki araya bir soğukluk girmesini istemiyor.
Başkanlık sisteminde ‘yüzde 50 artı bir’ sistemi partileri ittifaklar kurmaya zorlamıştı. 2023 seçimlerine giderken iktidar ve muhalefet bir yandan mevcut ittifakları korumaya çalışıyorlar. AK Parti’den ayrılanların yeni parti kuracak olmaları ise 2023 seçimlerini hayati bir soruna dönüştürdü. Erdoğan ya cumhur ittifakına yeni ortaklar bulacak ya da eskiden olduğu gibi AK Parti’yi tek başına yüzde 50 oy alabilen bir parti konumuna yükseltecek. Yoksa Cumhurbaşkanlığı seçiminde işi zor.
Akşener ile Erdoğan’ın tokalaşmasına büyük anlamlar yüklenmesinin altında da bu hesap yatıyor. AK Parti, İYİ Parti’yi yanına çekmek suretiyle siyasi denklemi değiştirebilir mi? Dün Anadolu Yayıncılar Derneği’nde bir araya geldiğimiz AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’a İYİ Parti ile ittifak meselesini sorduk. Yeni dönemde İYİ Parti dahil tüm sağ partilerle görüşülmesi gerektiğini söyledi. Ama “İYİ Parti ile ittifak kuracağız” şeklinde bir söz sarf etmedi. Tabii bunu sadece AK Parti’nin istemesi yetmez. Bahçeli ne diyecek?
İ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Habertürk TV’de Didem Arslan Yılmaz’ın programında Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili bir soruya “Ben önüne 5 yıllık plan yapmış, işine odaklanan bir belediye başkanıyım” yanıtını verdi. Elbette ki kapıyı kapatmadı. Zaten akıllı bir siyasetçinin şimdiden kendini bağlaması beklenemez. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in deyimiyle, “Cumhurbaşkanlığı hiçbir faninin elinin tersiyle iteceği bir makam değil”. Hele söz konusu başkanlık sistemi olunca “Cumhurbaşkanlığı makamı her faninin iki eliyle sarılacağı bir makamdır” demek daha doğru olur.
İmamoğlu bu kez daha önceki açıklamalarından farklı olarak, adres olarak Kılıçdaroğlu’nu gösterdi. “Benim genel başkanım var. Genel başkanıma saygısızlık yapacak biri değilim” dedi.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce ise 2023’te tekrar Cumhurbaşkanı adayı olacağını söylemişti. “Meydanlar dolacak, Muharrem İnce aday olacak. Bu böyle yarım kalır mı?” demişti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili yaptığımız konuşmada sürece damgasını vuracak değerlendirmeler yapmıştı. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda iki açıdan önemli bir perspektif sundu.
KILIÇDAROĞLU’NDAN İKİ NOKTA
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı tartışmasının şimdiden başlamasını doğru bulmadığını belirtti. “Asla doğru bulmuyorum. Bugünden Cumhurbaşkanlığı’nı tartışmak doğru değil” dedi.
Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda kimseye söz vermediğini belirtti. Kılıçdaroğlu’nun 2023’e Abdullah Gül’e ortak Cumhurbaşkanı adayı olması yönünde söz verdiği iddialarını gündeme taşımıştım. Kılıçdaroğlu, “Bu iddialar elbette doğru değil. Ki böyle bir şey mümkün de değil” diye konuştu.
MUHARREM İNCE’DEN ÇARPICI MESAJ
Kılıçdaroğlu
Bu yazım üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aradı. Kendisiyle yararlı bir görüşme yaptım. CHP Lideri, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda bundan sonraki tartışmalara da ışık tutacak açıklamalar yaptı. Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanı adaylığı için Abdullah Gül’e bir söz verip vermediğini sordum. “Bu iddialar elbette doğru değil. Ki böyle bir şey mümkün de değil” karşılığını verdi. Cumhurbaşkanı adaylığı için ne Abdullah Gül’e ne de başka bir isme söz vermediğini, kimseyle bir anlaşmasının söz konusu olmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu bunları söylerken oldukça netti. Bir şeyler gizliyor havasında değildi. Açık ve samimi olarak konuştu.
“Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adaylığı için Sayın Abdullah Gül’e söz verdiğiniz söyleniyor” dedim. Kılıçdaroğlu hiç duraksamadan konuştu. “Bu iddialar elbette doğru değil. Ki böyle bir şey mümkün de değil. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde dahi değiliz. Yani ortada ne seçim süreci var ne de bu konuyla ilgili bir çalışma. Ama zaman zaman insanlar gazetelerde, televizyonlarda aday olacaklarını açıklıyorlar. Siz nasıl izliyorsanız biz de öyle izliyoruz. Öte yandan bu konuda karar vermek tek başına benim yetkimde de değil. Malum, bizim kurumsal kimliğimiz oldukça güçlü. Tek adam partisi değiliz. Dolayısıyla oturur konuşuruz, tartışırız” dedi.
CUMHURBAŞKANI ADAYI TARİFİ
CHP Lideri, Cumhurbaşkanı adayının kim olacağının zamanı gelince CHP’nin yetkili kurullarında kararlaştırılacağının altını çizdi. Bu tavır önemliydi. Kılıçdaroğlu, 2023’teki Cumhurbaşkanı adaylığı için bir de ölçü ortaya koydu.
“Ayrıca bizim Cumhurbaşkanı adaylarımızda aradığımız nitelikler vardır. Örneğin Cumhuriyet’e bağlılık, Atatürk devrimlerine bağlılık gibi, insan haklarına saygı gibi, devlet yönetiminde şeffaflığı ve liyakati savunmak gibi, her alanda hak, hukuk ve adaleti hedeflemek gibi, darbe hukukundan arınmış demokratik parlamenter sistem gibi...” Bu tarifin Abdullah Gül’ü ne derece karşıladığından emin değilim. Daha çok CHP içinden birileri tarif ediliyor gibi geldi. Ama 2007’de Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayı olduğunda Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın “Cumhuriyet’in temel değerlerine sözde değil özde bağlı olan bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz” sözleriyle de karıştırmamak lazım. Çünkü o 27 Nisan e-muhtırasını veren Genelkurmay Başkanı, Kılıçdaroğlu ise CHP gibi köklü bir partinin genel başkanı. Elbette ki her parti Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda birtakım ilkeler belirleyecek.
TARTIŞMALARDAN MEMNUN DEĞİL
Cumhurbaşkanlığı seçimine daha 4 yıl olmasına rağmen tartışmalar sürüyor. Muharrem İnce şimdiden Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan etti. Çiçeği burnunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ismi ise İstanbul’dan ziyade Cumhurbaşkanlığı için konuşuluyor. Peki Kılıçdaroğlu bunu nasıl karşılıyor? Kılıçdaroğlu’nun sesi tam bu noktada biraz yükseldi. Rahatsız olduğu belliydi. “Asla doğru bulmuyorum. Bugünden Cumhurbaşkanlığını tartışmak doğru değil” dedi. Neden doğru bulmadığını sordum.
“Ekonomide ve dış politikada sıkışan AK Parti iktidarı ‘Cumhurbaşkanlığı tartışması’ yoluyla gündemi değiştirmek için bu ve benzeri konuları ortaya atıyor ve toplumu oyalamaya çalışıyor. Bizim gündemimizde ise tümüyle ekonomi var, mutfakta yangın var, işsizlik var, yoksulluk var, perişanlık var, intiharlar var, uyuşturucu var, devlette çöküş var. Hemen hemen devletin her kurumunda, Türk Silahlı Kuvvetleri dahil olmak üzere devletin her kurumunda ciddi çürümeler var, çöküşler var. Liyakat tümüyle devre dışı bırakılmış, saraya sadakat var. Bir saray devleti var, bir Türkiye Cumhuriyeti var. Aralarında ciddi sorunlar, gerilimler var. Sonuçta yönetilemeyen, savrulan bir Türkiye var. Gündemimiz bu çerçevedeyken ve seçimlerin ne zaman yapılacağı bile doğru dürüst belli değilken kalkıp da bugünden saray merkezli Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının parçası olmak doğru değil, bu kapsamdaki iddialar da doğru değil” diye karşılık verdi.
Bu arada seçimlerin 2023’e kalmayacağına inananlardan olduğumu belirtmek istiyorum. Normalde Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2019 tarihinde yapılacaktı. Ne oldu? Bahçeli bir açıklama yaptı, bir buçuk yıl önceden sandığa gitmek zorunda kaldık. O nedenle 2023 tarihine bir soru işareti koyun derim. Çünkü ben de seçimlerin 2023’e kalacağını düşünenlerden değilim.
Seçimlerin zamanında yapılacağını esas aldığımızda ise tüm hesaplar 2023’e göre yapılıyor. Çünkü 2023’te Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden biri yapılacak. 2023’e giderken Cumhurbaşkanı Erdoğan aday. Ama AK Parti eski gücünde değil. Erdoğan’ın bu süreçte ne tür hamleleri olacak bilmiyoruz. Muharrem İnce şimdiden adaylığını ilan etti ama Cumhurbaşkanlığı hesapları yapılırken, muhalefet cephesinden iki isme dikkat çekmek istiyorum. Biri 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, diğeri ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. 2023’te Gül ve İmamoğlu’nun pozisyonu denklemin en belirleyici iki unsuru olacak. Neden böyle söylediğimi aktarmak istiyorum. Çünkü ilginç kulisler geliyor kulağıma. Önemli olduğu için paylaşmak istiyorum.
KILIÇDAROĞLU SÖZ VERDİ Mİ?
Abdullah Gül, Ali Babacan’ın genel başkanlığında bir parti kurduruyor. Aralık ayında partinin tabelasının asılması bekleniyor. Ali Babacan, ekonomideki başarısı ve siyasette temiz kalması nedeniyle toplumda karşılığı olan bir isim. Gül, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde millet ittifakının ortak adayı olarak çıkabilmek için bir partinin genel başkanı olmak istemiyor. Ancak partinin liderinin Abdullah Gül olduğu biliniyor. Gül-Babacan partisinin kuruluş çalışmaları yürütülürken, temas edilen isimlere, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül’ün, ortak cumhurbaşkanı adayı olması konusunda CHP ile anlaştıkları yönünde güvence verildiği söyleniyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Abdullah Gül’ün, “ortak cumhurbaşkanı adayı” olması yönünde kendilerine söz verdiğini ifade ediyorlar. “CHP ile anlaştık, 2023’te Abdullah Gül cumhurbaşkanı adayı” diyorlar. Tabii bu konuda açıklama yapması gereken kişi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. CHP Lideri, şimdiden Abdullah Gül’e ortak adaylık konusunda bir söz verdi mi? Gül ile Kılıçdaroğlu arasında böyle bir anlaşma var mı? Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman Abdullah Gül’le görüştüğü biliniyor. Ayrıca 24 Haziran seçimlerinde Gül’ün, “çatı adayı” olması konusunda yoğun bir çaba sarf etmişti. Meral Akşener’in adaylıkta diretmesi üzerine Gül’ün ortak adaylığı suya düşmüş, Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce’yi aday göstermek durumunda kalmıştı. Abdullah Gül de, geniş bir mutabakat olması halinde aday olabileceğini, ancak bu mutabakat söz konusu olmadığı için de adaylığıyla ilgili bir sürecin söz konusu olmadığını söylemişti. Ancak o hesabın orada kapanmadığı anlaşıyor. Gül’ün o zaman Meral Akşener gibi diretebilecek bir partisi yoktu. SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu onun adına görüşmeleri yürütmüştü. Abdullah Gül, 2023’e giderken o eksikliği gidermek ve elini güçlendirmek için parti kurduruyor.
EKREM İMAMOĞLU NE YAPACAK?
Ancak Kılıçdaroğlu’nun, Gül’ü aday göstermek istediği dönemin şartları yok. O zaman yerel seçimlerde İstanbul, Ankara, Antalya, Adana ve Mersin’i alan bir CHP yoktu. İstanbul’da 800 bin fark atan bir Ekrem İmamoğlu yoktu. Ekrem İmamoğlu artık Türk siyasetinin bir gerçeği. İmamoğlu olmadan Cumhurbaşkanlığı hesabını yapmak mümkün değil. Ayrıca CHP tabanı buna ne diyecek? 24 Haziran seçimleri öncesinde CHP içinden Gül’e büyük bir direnç gösterilmişti. Ekrem İmamoğlu alternatifi ortaya çıktıktan sonra CHP tabanının, Gül’ün çatı adaylığına ikna olması mümkün mü? O nedenle Kılıçdaroğlu’nun şimdiden Abdullah Gül’e cumhurbaşkanı adaylığı konusunda söz verip vermediğini soruyorum. CHP Genel Başkanı’nın açıklama yapmasını istiyorum.
Ekrem İmamoğlu’nun isminin belirlenmesi sürecinde Abdullah Gül’ün çok önemli bir rol oynadığı söylenmişti. Şimdi merak ediyorum, Gül, İmamoğlu’nun kendisine karşı bir alternatif olacağını düşünse aynı katkıyı yapar mıydı?
Bir başka nokta daha var. 2023’te CHP, İYİ Parti, HDP, Saadet Partisi ittifakı sağlanabilecek mi? Yeni partiler hangi yelpazede yer alacak?
Partide şimdiye kadar alışık olunmayan tartışmalar çıkıyor. Ahmet Davutoğlu ile hareket eden eski milletvekili ve il başkanlarından oluşan bir grup, parti ile yollarını ayırıyor. Kasım ayında kuracakları yeni partide görev almak üzere kolları sıvıyorlar. Abdullah Gül-Ali Babacan partisi ise sessiz ama derinden çalışmalarını sürdürüyor.
Bu süreçlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrını çok belirleyici buluyorum. Bir anlamda suyun akışını değiştirecek bir güce sahip. O nedenle Erdoğan’ın politikalarındaki değişiklikleri ve yapmayı planladığı hamleleri dikkatle takip etmeye çalışıyorum.
23 Haziran İstanbul seçimlerinden sonra Erdoğan çok ciddi bir sorgulama ve istişare sürecine girdi. Yeni sürecin etkileri görülmeye başlandı ama sonuçlarını alabilmek için henüz erken.
31 Mart yerel seçimleri ve tekrarlanan İstanbul seçimlerine giderken kutuplaştırıcı söyleminin dozunu arttıran bir Erdoğan vardı. Belki yeni sürecin ilk işareti Erdoğan’ın bu tarzı terk etmesi oldu. Bir anlamda bir kırılma yaşanıyor. Erdoğan kutuplaştırıcı siyasetten kucaklayıcı siyasete geçiyor. Önceki gün yapılan MKYK toplantısında da Erdoğan, buna yönelik yeni işaretler verdi. “Kucaklayıcı politikalara devam etmek lazım. Kucaklayıcı siyaseti AK Parti açısından yararlı, Türkiye’de demokrasiyi geliştirme açısından ise önemli buluyorum” dedi. Erdoğan partisinin en yetkili karar organı olan MKYK’da AK Parti siyasetinin yeni rotasını, “kucaklayıcı politikalar” olarak tayin etti. Bunun iki yüzü var. Biri, evin içini düzenlemek, ikincisi ise tabanı genişletmek, belki cumhur ittifakına yeni paydaşlar kazandırmak.
Cumhurbaşkanı, hafta başında görüştüğü eski bir bakana, “Kongre sürecini çok önemsiyorum. İl kongrelerinin çoğuna katılacağım. İllere gittiğimde sadece partililerle değil, oranın kanaat önderleriyle de görüşeceğim. Kadın kolları ve gençlik kollarının kongrelerini çok önemsiyorum. Partiyi canlı tutmak ve yeni Ömer’ler kazandırmak açısından önemli” diyor.
İMAMOĞLU’NA RANDEVU
Seçim sürecinde CHP’li belediyeler kazandığı takdirde nasıl hizmet edeceklerini sorgulayan bir Erdoğan vardı. Hatta bu tarzı CHP’li başkanları seçmeyin diye tehdit mi ediyor şeklindeki değerlendirmelere konu olmuştu.
Seçimden sonra ise aralarında CHP’lilerin de bulunduğu 29 büyükşehir belediye başkanını Külliye’de topladı. Başkanların karşısına Bakanlar Kurulu üyelerini dizdi. Bakanlara, başkanların ne sorunu varsa çözmeleri konusunda talimat verdi.
27 Şubat 2011 tarihiydi. Erbakan’ın vefat haberi geldiğinde Erdoğan’la Almanya-Belçika gezisi için İstanbul’dan hareket etmiştik.
Erbakan’ın cenaze programı netleşince gezinin Belçika ayağını iptal etti. Almanya’dan İstanbul’a döndük. Fatih Camisi’nde cenaze namazına katıldı, Erbakan’ın tabutunu taşıdı. Bir gün olsun oğluna “Necmettin” adını vermekten dolayı pişman olmadı. Başbakanlığı sırasında Erbakan’ın hapis cezası kesinleşmiş, cezaevine girme tehlikesi doğmuştu. Recai Kutan, Erdoğan’ı ziyaret etti. Erbakan’ın hapse girmesini önlemek için bir şeyler yapılması gerektiğini anlattı. Askeri vesayetin güçlü olduğu bir dönemdi ama Erdoğan bir an bile tereddüt etmedi. Yasal düzenleme yapıldı, Erbakan hapse girmekten kurtuldu.
AK Parti'den istifa eden Emin Özden’in, “Oğluma Tayyip ismini verdiğim için pişmanım” açıklamasını görünce bunları yazma ihtiyacı hissettim. Emin Özden, Davutoğlu ile birlikte hareket etmek üzere partisinden istifa etmiş. Olabilir, kendi kararıdır. Dilerim yeni partisinde doğan çocuğuna “Ahmet” ismini vermez. Çünkü yarın oradan da ayrılırsa, Ahmet ismini verdiğim için pişmanım diye açıklama yapmak durumunda kalır. Belli ki ikbal kapısı olması için çocuğuna, “Tayyip” ismini vermiş. İkbal kapısı kapanınca ilk aklına gelen verdiği isimden pişman olduğunu söylemek olmuş. “Şimdi pişmanım, oğluma Mevlüt Tayyip değil, sadece Mevlüt diyorum” demiş. Çocuğunu tenzih ediyorum. Allah Mevlüt’e uzun ömür versin. Kendisine tavsiyem “Tayyip” ismini nüfustan da sildirmesi. Çünkü “Tayyip” demek, iyi, güzel demektir. Böyle bir anlayışa bu isim yakışmaz.
ALLAH NEYİ AFFETSİN
Davutoğlu ile siyaset yapmak üzere AK Parti’den istifa edenlerin bir kısmı sosyal medya hesaplarından, “Yanılmışız, Allah affetsin” diye kayıt düşüyorlar. Siyaset kusursuz olmaz. Erdoğan da, “AK Parti’nin kimi konularda eksiği olabilir, kusursuzluk inancımızda sadece Allah’a mahsustur” diyor. Ama Allah aşkına, Erdoğan’ı çok sevmişiz Allah bizi affetsin demek de ne iş?
Erdoğan neyi yanlış yapmış? Neden dolayı Allah sizi affetsin?
15 Temmuz’da darbeye karşı direndiği için yanlış mı yaptı?
Askeri vesayeti geriletirken yanlış bir iş peşinde miydi?
Bu açıklamalar üzerine değişiklik beklentisinin ateşi düştü. Bir bakan, “Bu işleri bilen birisinin bana söylediğine göre kabine değişikliği 2-3 ay sonra” demişti.
Kabine değişikliğinde en önemli nokta, Erdoğan’ın yapacağı tercih olacak. Köklü bir değişikliğe mi gidecek, yoksa aksayan birkaç bakanın değişmesiyle mi yetinecek. Bu tercih yapılana kadar kabine değişikliği gerçekleşmeyeceği anlaşılıyor. Ancak uzun olmayan bir süre içinde Bakanlar Kurulu’nda bir değişiklik olması bekleniyor. İlk başlarda birkaç bakanın değişikliğiyle yetinilecek diye bir kanaat vardı. Ancak bu değişiyor. İbre köklü bir değişikliğe doğru dönüyor. Elbette ki onun kendi içinde dengeleri var. Sanıyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan onu hazırlıyor. O denklem kurulana kadar değişikliğin yapılması beklenmiyor. Etkili bir bakan, Cumhurbaşkanı’nın sadece kabinedeki işleyişi düşünerek karar vermeyeceğini, aynı zamanda değişikliğin siyasi yönüne bakacağını söyledi. Hatta siyasi etkisinin daha önemli olabileceğinin altını çizdi. Bu arada Binali Yıldırım’ın Cumhurbaşkanı Yardımcılığı neredeyse kabullenildi. Yıldırım’ın, yatırımlardan sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağı söyleniyor. Siyasette bazı şeyler semboller üzerinden okunuyor. Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanlığı’na Almanya’dan 4 adet Mercedes alındı. Bu araçların zırhlı olduğu söyleniyor. Kulislerde, “Yeni kabinede 4 başkan yardımcısı olacak zırhlı Mercedes’ler 4 başkan yardımcısı için alındı” şeklinde değerlendirmeler yapılıyor.
Kabine değişikliğinin kısa sürede olmayacağı anlaşıldı ama AK Parti’deki değişiklikle ilgili beklenti sürüyor. Bugün MKYK toplantısı var. Değişiklik beklentisi var ama çok güçlü değil. İlk başlarda 5-6 genel başkan yardımcısının değişebileceği konuşuluyordu. Ama kabine değişikliği ile yakın tarihlerde yapıldığı için partideki beklentinin de dozu düştü.
SİYASET TARZINDAKİ DEĞİŞİKLİK
Dikkatlerden kaçıyor ama asıl başka bir değişiklik var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı değişiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha çok kutuplaştırıcı tarzı benimserdi. En fazla oyu alanın seçim kazandığı parlamenter sistemde seçim kazanmaya yetiyordu. Ancak ittifak sisteminin getirildiği başkanlık sisteminde kutuplaştırıcı değil, kucaklayıcı sistem ön plana çıktı. Yeni sistemin özü yüzde 50 artı 1’e dayanıyor. Bir oy altın hisse değerinde. Yerel seçimlerde muhalefet, ittifak sistemiyle İstanbul ve Ankara’da belediye başkanlıklarını AK Parti’nin elinden aldı.
Erdoğan’ın bu konuda bir tercih yaptığı anlaşılıyor. Küçük küçük işaretler var. Henüz Erdoğan’ın yeni dönemdeki yaklaşımı diyemiyorum. Çünkü küçük belirtiler, yeni siyaset tarzını izah etmeye yetmiyor. O yüzden bir süre daha izlemek gerekiyor.
Peki Erdoğan’ın siyaset tarzındaki değişiklikler neler? Erdoğan, kutuplaştırıcı siyaset tarzından kucaklayıcı siyaset tarzına yöneldi.
CHP’li belediye başkanlarıyla yapılan toplantı bunun başlangıcıydı. CHP’li bir belediye başkanı,
Menderes’in idamından birkaç gün sonraydı. Bir gün evin kapısı çalındı. Bir polis memuru gelmişti. Elinde bir yazı vardı. “Söylemeye dilim varmıyor ama idam edilenlerin evine, onların kapısının üstüne idam hükmü asılır, şu kadar süre kalırmış” dedi. Berin Menderes, “Evladım” dedi, “Buna ne sen üzül ne ben üzüleyim. Sadece Menderes’i astıranlar ve bu yazıyı da buraya gönderenler utansın” dedi. İdam hükmü Menderes’in kapısına asıldı.
Darbecilerin zihniyeti böyleydi. Hem idam eder hem de idam hükmünü kapına asarlardı.
“Babam ve Ben” kitabında Aydın Menderes anlatıyor: “Biraz daha vakit geçti bu sefer de bir icra tebligatı geldi. Bu icra tebligatında idam masrafları talep ediliyordu. Bu masraflar ip ve cellat masraflarıydı.”
Darbeciler cömertlik yapıp sehpanın parasını istememişti ama Menderes’in ailesi, 150 lira tutan idam ipinin, celladın parasını ödemişti. Darbecilerin zihniyeti böyleydi. Hem idam eder, hem de cellat parasını isterlerdi.
Menderes’in idam sehpasındaki fotoğrafını çeken astsubay İsmail Şenyüz, infazdan sonra gittikleri orduevindeki havayı anlatırken, “Orada sevinenler de vardı. Ölüm olayına sevinilir mi? Valla sevinenler vardı. ‘Kuyrukların başı gitti’ diye” diyordu. Sevinenler arasında bir de hâkim varmış. İsmail Şenyüz, hâkimin, “40 kişiye idam verdim, 3 kişi idam mı olur” diye tepki gösterdiğini aktarıyordu.
Nasıl bir nefretmiş böyle.
MENDERES’TEN ERDOĞAN’A
Menderes