“Rabbi yessir” duası, “Rabbim kolaylaştır. Zorlaştırma. Rabbim (İşlerimi) hayırla sonuçlandır” anlamına geliyor. Ama “Ekrem kardeşimin yüzünde rabbi yessir gördüm” demek onun yüzünde kazanacağının işaretini gördüm anlamına geliyor.
Bu arada Meral Hanım’ın ablası, daha önce Tayyip Bey’in başarısı için Fetih suresinin okunduğu dua halkasında yer alan birisiymiş.
Cumhurbaşkanı adaylığı işi duaya kaldı demezseniz, Meral Akşener en etkili mesajını “Rabbi yessir” üzerinden verdi. Akşener daha ne desin? Bir tek benim cumhurbaşkanı adayım Ekrem İmamoğlu demedi. Ama cumhurbaşkanı adayının belirleneceği masa kurulduğunda da onu söyleyeceğe benziyor.
KILIÇDAROĞLU’NUN ÖNÜNÜ KESME HAMLESİ
Meral Akşener, İmamoğlu konusunda verdiği bu güçlü mesajların hiçbirini Kılıçdaroğlu için kullanmadı. Sadece Tunceli’de cumhurbaşkanı olmak Kılıçdaroğlu’nun da hakkıdır dedi. Ama Ekrem İmamoğlu ile tarihten örnek getirdi. Yetmedi maneviyatı devreye soktu. “Rabbi yessir” dedi. Bunun anlamı Kılıçdaroğlu’na sen cumhurbaşkanı adayı olma demektir. Bunun başka bir anlamı da ‘İmamoğlu aday olursa kazanır, Kılıçdaroğlu sen aday olup Millet İttifakı’na seçimleri kaybettirme’dir.
Akşener en önemli hamlelerinden birini yaptı. Kılıçdaroğlu’nun önünü önce tarihle sonra maneviyatla kesmeye çalıştı. Ama asıl bundan sonra Kılıçdaroğlu’nun hamlesi ne olacak? Muhalefette 2023 seçimlerini kazanma umudu doğduğu için cumhurbaşkanı adaylığı konusunda kıran kırana bir mücadele yaşanıyor.
İMAMOĞLU VE AKŞENER ALTERNATİFİ
CHP Genel Merkezi’nin baskısıyla
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” sözünün adrese teslim bir mesaj olduğunu ifade etmiştim. 10 ülkenin büyükelçisi bu mesajı almışlar ki dün çok yoğun bir temas trafiği yaşandı. Dışişleri Bakanlığı da Cumhurbaşkanı’nın mesajının, Türkiye’nin tavrının iyi anlaşılmasını sağladı.
Süreç ilerledikçe aslında bildirinin 10 büyükelçiyle sınırlı kalmaması ve daha fazla sayıda büyükelçinin bildiriye destek vermesi için özel bir çaba gösterildiği ortaya çıkıyor. Bir mekanizma diğer ülkelerin büyükelçilerini ikna etmek için devreye girmiş. Bildiriye destek vermeyen ülkelerden, “Bize de böyle teklifler geldi. Ama biz reddettik. Uygun bulmadık. Siz de yapmayın dedik” mesajları alındı.
BİRKAÇ METİN GİTTİ GELDİ
10 büyükelçinin açıklaması ABD’nin Ankara Büyükelçiliği resmi Twitter hesabından yayınlanmıştı. Dünkü açıklama da önce ABD’nin Ankara Büyükelçiliği resmi Twitter hesabından yayınlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert çıkışı üzerine pabucun pahalı olduğunu anlayan bazı büyükelçilikler yoğun bir çabanın içine girdi. Birkaç metin üzerinde çalışıldı. İlk metinler tatmin edici bulunmadı. “Sade suya tirit” metinler gidip, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “olumlu karşıladığı” açıklama ortaya çıktı. Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması”nı isteyen büyükelçiler, yaptıklarının Viyana Sözleşmesinin 41. Maddesi’ne aykırı olduğunu görüp geri adım attılar. ABD’nin Ankara büyükelçiliği diğer büyükelçilikleri harekete geçirerek açıklama yapmalarını sağladı. Türkiye, 10 büyükelçiyi sınır dışı etme kararı alsa biz bugün başka bir şeyi konuşuyor olurduk. Etkileri onlarca yıl sürecek olan bir krizin fitili ateşlenmiş olurdu. Türkiye farklı bir lige geçmiş olurdu. Sınır dışı kararının tetikleyeceği krizler nedeniyle Türkiye, ekonomide ağır bir fatura ödemek zorunda kalırdı.
ERDOĞAN DİK DURDU
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dün Kabine toplantısından sonra yaptığı konuşmalar önemlidir. Ama 10 büyükelçinin sınır dışı edilmeleriyle ilgili konuşmasından sonra dün ne diyeceği çok daha önemliydi. O nedenle nefesler tutuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması beklendi. Erdoğan’ın “Ülkem ve milletim adına koyduğumuz tavır bu sorumlu ve samimi duruşun temahülüdür. Bizim amacımız kriz çıkarmak değil, Türkiye’nin onurunu, gururunu, haysiyetini korumaktır. Bugün büyükelçiliklerden yapılan açıklamayla yanlışlıklarından geri dönülmüştür” sözleri sadece bir değerlendirme değildi. Bir krize fırsat verilmeyeceğinin ilanıydı. Erdoğan bir kez daha dik durdu ve sonuç aldı.
NE OLDU?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eskişehir’de, Osman Kavala hakkında toplu olarak bildiri yayınlayan 10 büyükelçiyle ilgili olarak istenmeyen adam ilan edilmeleri için Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini söylediği andan itibaren Batı dünyasıyla ilişkiler açısından yeni bir sürece girildi.
Bu yazı yazıldığı saate kadar Dışişleri Bakanlığı’na, 10 büyükelçinin sınır dışı edilmesiyle ilgili işlemlerin başlatılması talimatı verilmemişti. Dilerim verilmez. Dışişleri Bakanlığı da henüz bu on ülkeyle temas kurup biz sınır dışı etmeden siz büyükelçinizi çekin dememişti. Sınır dışı işlemleriyle ilgili herhangi bir mekanizma işlemeye başlamamıştı.
Ama kritik gün, bugün. Bugün Türkiye ile Batı dünyası arasındaki ilişkilerin sınandığı bir gün olabilir. Çünkü olay, Osman Kavala olayını aştı. Türkiye ile Batı dünyası arasında bir krize dönüşme aşamasına geldi.
VİYANA SÖZLEŞMESİ’Nİ İHLAL ETTİLER
Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçileri, Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması”nı istedikleri toplu açıklamalarıyla Viyana Sözleşmesi’ni ihlal ettiler. Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesi diplomatların bulundukları ülkelerin içişlerine karışmamasını düzenliyor. Dokuzuncu maddesi ile Türkiye’ye sınır dışı etme yetkisini tanıyor.
KAVALA’YA DESTEK DEĞİL, KÖSTEK
Büyükelçiler toplu açıklamaları ile Osman Kavala’ya destek değil tam aksine köstek oldular. İktidarı ve muhalefeti ile Türkiye’yi karşılarına aldılar. Türkiye gibi bağımsız mücadelesinden doğan bir ülke, 10 büyükelçinin parmak sallamasına boyun eğer mi? Burası müstemleke ülkesi değil, 10 büyükelçi de müstemleke valisi değil. Bu büyükelçilerin Osman Kavala’nın serbest bırakılmasına samimi olarak inandıklarını da zannetmiyorum. 24 Kasım’daki duruşmada böyle bir ihtimal vardı. En azından Kavala için çabalar sürüyordu. Bu bildiri ile en büyük zararı Kavala’ya verdiler. Çünkü onların derdi Osman Kavala değil, Türkiye’ye had bildirmek.
Had bildirene haddi bildirilir.
Kaos ortamları siyasi cinayetler üzerinden başlatıldığı, darbe süreçlerinin başlama vuruşu siyasi cinayetlerin üzerinden verildiği için bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun tanıklığı önemliydi. İYİ Partili Koray Aydın savcılığı bilgilendirdi ama Kılıçdaroğlu iddiasının arkasında durmadı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurup önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesinin alınmasını talep etti. Anayasa’nın 105. maddesinde cumhurbaşkanının nasıl ifade vereceği yer alıyor. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı, vatana ihanet suçu haricinde yargılanamıyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilince, bu madde değiştirildi, icrai sorumluluğu da olduğu için cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu genişletildi. Ancak bunun bir mekanizması var. 301 milletvekilinin imzasıyla soruşturma talep edebiliyorsunuz. 360 milletvekilinin oyuyla soruşturma açılmasına karar veriliyor, 400 milletvekilinin oyuyla Yüce Divan’a sevk edilebiliyor.
Bu durumda cumhurbaşkanı nasıl ifade verecek? Kılıçdaroğlu bu düzenlemeyi benden daha iyi biliyor.
ERDOĞAN’IN TEPKİSİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Afrika dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Her şeyden önce ana muhalefetin başındaki zatın bu açıklamaları tamamen deli saçması. Ya siyaseti öğrenecek ya siyaseti öğrenecek. Bunun başka çıkışı yok. Siyasi cinayet dediğin zaman senin yapman gereken bir şey var. Nedir o? İspat edeceksin. Böyle bir ispat söz konusu değil. Adeta bir deli bir kuyuya bir taş attı, 40 akıllı çıkaramadı. Bu da böyle. Bunu neye göre söylüyorsun? Çünkü hukuktaki kaide çok açık net ortada: ‘Müddei iddiasını ispatla yükümlüdür.’ Senin bunu ispat etmen lazım. İspat etmediğin sürece sana yapışıp kalır” dedi.
SORUŞTURMAYI TIKADI
Kılıçdaroğlu ifade vermeye yanaşmadığı gibi soruşturmanın derinleşmesini engellemeyi amaçladığı gözleniyor. Ama savcılığın güvenlik ve istihbarat birimleri nezdinde gereken araştırmayı yaptığı anlaşılıyor. Oysa Kılıçdaroğlu’nda kendisine gelen bir istihbarat varsa ya da bir takım kuşkular taşıyorsa vereceği bilgiler ışığında savcılık emniyeti, Jandarma’yı ve MİT’i harekete geçirebilir. Bu ülkede ara rejimlere giden yollar siyasi suikastler üzerinden döşendi. Kaos ortamları siyasi cinayetler üzerinden tertip edildi.
NE OLACAK?
Kılıçdaroğlu
Meral Akşener, ‘İyileştirilmiş Parlamenter Sistem’le ilgili çalışmalarını Kılıçdaroğlu’na bizzat sunmak istediğini daha önce kurmaylarıyla paylaşmıştı. O nedenle sürpriz de değildi ama önemliydi.
Çünkü Millet İttifakı’nın iki büyük ortağı arasında görüşülmesi gereken gündem maddeleri birikmişti.
Kılıçdaroğlu’nun son olarak yaptığı, siyasi cinayetler ve bürokratları tehdit çıkışı dahi başlı başına görüşmeyi hak ediyor ama ondan önce cumhurbaşkanı adaylığı konusu geliyor.
Bu görüşmenin Meral Akşener’in “Cumhurbaşkanı adayı değilim, başbakanlığa talibim” açıklamasından sonra geldiğini hatırlatmak isterim. Bu görüşmenin İYİ Parti’nin etkili isimlerinden Cihan Paçacı’nın Kılıçdaroğlu’na yönelik “Tekli konuşuyor” uyarısından sonra geldiğini hatırlatmak isterim.
Yine bu görüşmenin Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na belediye başkanlığında devam etmek istedikleri yönünde açıklama yaptırılmasından sonraya denk geldiğini hatırlatmak isterim. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına kesin gözle bakıldığı ama Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz turundan sonra Diyarbakır çıkarması yaptığı bir döneme denk geldiğinin de altını çizmek isterim.
AKŞENER DURGUN, KILIÇDAROĞLU MEMNUNDU
İki saate yakın süren görüşmeden çıkınca Akşener’in durgunluğu, Kılıçdaroğlu’nun ise tebessüm etmeye özen gösteren tavrı dikkatimi çekti.
Grup konuşmasından sonra üstüne bir de iki saatlik görüşme nedeniyle
Cumhurbaşkanı adaylığında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın önüne geçmesi için taktikler veriyorlar. Başarılı da oldular. Anketlerde Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’ndan 7-8 basamak aşağıda çıkan Kılıçdaroğlu, hızlı bir tırmanışa geçti.
Liderleri hazırlayan ekiplerinin olması, onların akil insanlardan oluşması kadar güzel bir şey yok. Ecevit’i ortaya çıkaran “Mülkiyeliler” olarak bilinen ekipti. Buraya kadar bir sorun yok.
Bir süredir Kılıçdaroğlu’nun söylemi değişti, yürüyüşü değişti. Daha çok emir kipiyle konuşmaya başladı. Ama bir noktadan sonra özgüven zehirlenmesi işaretleri vermeye başladı. Son haftada iki büyük hata yaptı.
SİYASİ CİNAYETLER
Siyasi cinayetler iddiasını ortaya attı. Ancak savcılık bilgi vermeye davet edince gitmedi. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesinin alınmasını istedi. Madem siyasi cinayetler gibi bir tehlikeye işaret ediyorsun, savcılar harekete geçmeden önce sizin harekete geçmeniz gerekiyordu. Şartlı olur mu? Elinizdeki istihbarat neyse savcılarla paylaşırsınız. Yok eğer Erdoğan’ın konuşmalarını kaynak gösterecekseniz bunu söylersiniz. Bu ülkede başbakanlara suikast düzenlendi. Siyasi cinayetler dediğiniz çocuk oyuncağı mı?
MEMURLARA TEHDİT
Memurları tehdit etti. Dün CHP grubunu izledim. Aynı tehditlerini sürdürdü.
Belli oldu
Öğrendik ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nun iddialarının soruşturulması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaatta bulunmuş. Bu pek rastlanılan bir durum değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın’a sordum. “Sayın cumhurbaşkanımız, ülkeyi yönetme sorumluluğunu uhdesinde bulunduran kişi olarak bu iddialara kayıtsız kalmadı. Elinizde ne tür bilgi, belge, istihbarat varsa paylaşın. Devlet bunu araştırsın dedi. Bu Kılıçdaroğlu açısından bir samimiyet testi” dedi.
Bu ülkede siyasi cinayetler üzerinden rejim dizayn edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu başvurusuyla birlikte hem Kılıçdaroğlu’nu elindeki bilgi ve belgeleri paylaşmaya davet ediyor hem de siyasi cinayetler konusundaki tavrını bir kez daha ortaya koyuyor.
Koray Aydın savcıya bilgi verdi. Kemal Bey, hadi sıra sizde.
İMAMOĞLU’NDAN DİYARBAKIR’DA HDP’Lİ MESAJ
MİZAHIN gücü çok yüksek. Siyasi mizahın tadı ise bir başka. Ama yerinde ve dozunda olunca. CHP Diyarbakır İl Başkanlığı tarafından Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır’da karşılanması ve Dağ Kapı Meydanı’nda halkla buluşma programı ilan edilip sonra genel merkezden gelen baskı üzerine apar topar iptal edilmişti ya, Ekrem İmamoğlu’yla ilgili sosyal medyada bir içerik üretilmiş. Ona çok güldüm. “Ekrem İmamoğlu, İstanbul’a geliyor” deniliyor. Altına da karşılama için İstanbulluların davetli olduğu notu düşülmüş.
Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır’da halkla buluşmasının CHP Genel Merkezi’nin müdahalesiyle son anda iptal edilmesi Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında cumhurbaşkanı adaylığı konusunda yaşanan gerilimi ortaya koydu.
İmamoğlu, Karadeniz gezisinde de gittiği her ilde halkla buluşmaya özel bir önem verdi. Kalabalıkların arasındaki görüntüsü özellikle servis edildi. O nedenle ‘Diyarbakır’a sadece Ahmet Güneştekin’in sergisinin açılışı için gidecekti’ demek ikna edici değil. O zaman CHP Diyarbakır İl Başkanlığı o daveti kafasına göre mi yaptı? İmamoğlu’nun ekibiyle Diyarbakır programı planlanmadı mı?
KILIÇDAROĞLU’NUN
Çok gizemli bir hava vermeye gerek yok. Zaten önce Yavaş sonra İmamoğlu, cumhurbaşkanı adayı olmadıklarını açıklamak zorunda bırakıldılar. Ben sadece perde arkasında yaşananlara dair bir anekdotu aktarmak istedim.
Mansur Yavaş ilk açıklamayı yaptığı zaman Ekrem İmamoğlu’nu ofsayta düşürdüğü söylenmişti. İmamoğlu da istemeyerek de olsa, hedefinin belediye başkanlığı olduğuna dair açıklamayı yapmak zorunda kaldı. Ama seçildiği günden bu yana cumhurbaşkanı adayı değilim demediği gibi ‘Politik Yol’a yaptığı açıklamada da o sözü söylemedi. Kendini bağlamadı.
ÖNCE KARADENİZ GEZİSİ
Çünkü Ekrem İmamoğlu kolay kolay pes etmeyecek. Karadeniz gezisine çıkıp “Halk beni istiyor” mesajını verdi. Gittiği yerlerde cumhurbaşkanı adayı havasında konuştu.
DİYARBAKIR ANNELERİ
İmamoğlu’nun Diyarbakır programı belli olunca bir meslektaşım aradı. “İmamoğlu, Diyarbakır annelerini ziyaret ederek şaşırtabilir” dedi. Belediye başkan adaylığı döneminde Eyüp Sultan’da Yasin-i Şerif okuyarak farklı bir CHP’li profili çizdiğini hatırlattı. Ben “Diyarbakır annelerini ziyaret etmez diye itiraz ettim. Çünkü HDP’yi küstürmez” dedim. Yanılmadım. Seçildikten sonra ikinci kez Diyarbakır’a gitti ama HDP’yi rahatsız etmemek için Diyarbakır annelerini ziyaret etmedi.
CHP GENEL MERKEZİ’NDEN MÜDAHALE
İmamoğlu