Kişi zamanı boşa harcamamak ve geçmişi bırakmak için, affetmeye hazır olmalıdır. Kişinin geçmişi bırakması, kendi ruhunu özgürleştirebilmesi, kaderini yeniden yazabilmesi için, kendisi dahil herkesi affetmeyi seçmek zorundadır. Kişi nasıl affedeceğini bilemeyebilir, affetmek istemeyebilir ama “affetmeye istekliyim” demek bile kendi kendini iyileştirme sürecini başlatabilir. Önemli olan niyettir, önemli olan süreci yaşamaktır, önemli olan sonucu düşünmeden sürece odaklanabilmektir. Kişinin kendi iyiliği için geçmişi bırakması ve herkesi affetmesi iyileşme için şarttır. “İstediğim gibi biri olmadığın için seni affediyorum”, “seni affediyor ve özgür bırakıyorum”, “kendimi olduğum gibi kabul ediyorum ve onaylıyorum” gibi olumlu düşüncelerle işe başlanabilir.
Her şeyin malzemesi düşüncedir, kişi inandıktan ve istedikten sonra düşüncelerini değiştirebilir. Kişinin “ben kötü bir insanım” diyen bir düşüncesi varsa, bu düşüncenin olumsuz bir duygu yaratacağı ve bu duygunun da tüm bedeni kaplayacağı muhtemeldir. Oysa kişinin böyle bir düşüncesi olmasaydı, böyle bir duygusu da olmayacaktı. Düşünceler değiştirilebilir, kişi düşüncelerini değiştirebilirse duyguları da ortadan kaybolacaktır. Çünkü geçmişin bir gücü ve olumsuz bir düşünce kalıbının ne kadar uzun sürdürülmüş olmasının bir önemi yoktur. Güç noktası şimdiki zamandır, şu an ve şimdidir. Yani kişi şu andan itibaren özgür olmayı ve kendini affetmeyi seçebilir. Çünkü affetme düşünceleri ve onaylama sözcükleri, kişinin geleceğini yaratacaktır.
Tüm hastalıklar affetmeme durumundan kaynaklanabilir. Çünkü, kızma, içerleme, öfkelenme, darılma, küslük ve nefret etme gibi duygular; kişinin yaşam enerjisini çalabilir, kendini sevmesini engelleyebilir, yaşama sevinci duymaktan kişiyi alıkoyabilir, geleceğe umut ve coşkuyla bakmasını engelleyebilir. Bu nedenle kişi hastalandığı zaman, yüreğini gözden geçirmeli ve “Kimi affetmeye ihtiyacım var?” diye düşünmelidir. Bu düşünceye şunu da eklemek gerekir; “affetmekte en çok zorlandığım kişi, bırakmaya en çok gereksinim duyduğum kişidir.” Çünkü kişiye geçmişi geçmişte bırakıp, anı yaşama ve geleceğe umutla bakma özgürlüğünü veren affetmek; bırakmak, vazgeçmek, unutmak demektir, göz yummak demek değildir. Affetmek, affedilen kişinin davranışlarını onaylamak değildir. Kişi affettiğinde geçmişin bugün üzerindeki yıpratıcı etkisinden kurtulur. Çünkü kötü ve acı veren yaşantıları geride bırakarak, affedebilmeyi başarabilmek, içsel bir olgunlaşma sürecidir. Kişi affettiğinde geçmişte yaşadığı deneyimleri unutmaz, unutmamalıdır da. Bu deneyimler, zamanında kişiye çok acı vermiş olsa da kazandığı dersler vardır, bu da “her işte bir hayır vardır” felsefesinin hayrıdır. Bu hayır, kişinin yeniden acı çekmemesi ya da başkalarına aynı acıları çektirmemesi için alınmış hayat dersleridir. Tümüyle bırakmak için kişinin nasıl affedeceğini bilmesi şart değildir, deneyerek öğrenebilir. Kişinin yapması gereken tek şey, affetmeye istekli olmasıdır, evren “Nasıl?”, “Ne şekilde?”, “Ne zaman?”, “Nerede?” sorularının üstesinden gelir.
Affedebilme süreci, geçmişten gelen olumsuz duygu yükünden kurtulup, özgürleşebilmektir. Yaşanan olayları hatırlamak ama olayın duygu deposunu boşaltmaktır. Affetme sürecinde kişi kendi acılarının farkındadır ancak affedeceği kişinin acılarının ve onun da bir kurban olduğunun farkında değildir. Bu nedenle kişi şunu net bir şekilde anlamalıdır, affedeceği kişiler de o an içindeki anlayışları, farkındalıkları ve bilgi kapasiteleriyle yapabildiklerinin en iyisini yapmaya çalışmışlardır.
Affetmek, kişiyi kırana karşı hangi cezayı verirse versin, bunun ona yetmeyeceğinin farkındalığıdır. Bu farkındalık, geçmişte takılı kalmak yerine, yaşam yolculuğunda yeni deneyimlere açık hale gelebilmek için kişiye yol gösterecektir. Böylece, kişi öfke ve intikam duygularına yatırım yapmaktan vazgeçecek, pozitif duyguları içinde çoğaltma yolunda adımlar atmaya başlayabilecektir. Çünkü kişi neye yatırım yaparsa içinde o çoğalacaktır. Affetmek, hayatı zenginleştirici ve özgürleştirici önemli bir yatırımıdır.
Cinsellikle ilgili doğru bilinen yanlışları merak mı ediyorsunuz? Hurafeler, cinsel mitler veya cinsellikle ilgili uydurmalar hayatınızı mı karartıyor? Evlilik veya çift ilişkilerinizde; yakınlık, şehvet, ateşli sevişmeler, birlikte güzel zaman geçirmek, anlamak, anlaşılmak, yaratıcılık, çeşitlilik ve cesaret gerektiren bir cinsellik mi bekliyorsunuz? Cinsel hayatınız kıpırtısını mı kaybetti? Sevişmenize biraz aykırı renkler katabilmek için neler mi vermezdiniz? Yatak Efsaneleri adlı bu kitap sizin için yazıldı. Cinsellik, evlilik ve yakın ilişkiler üzerine bilimsel gerçekleri ve önerileri ele alan bu kitabı okuduktan sonra hurafelerinizden kurtulacaksınız; seksten, ilişkilerinizden ve partnerinizle olan iletişiminizden daha fazla keyif alacaksınız.
Çocukluğumuzda hem ebeveynlerimizin hem de içinde yaşadığımız toplumun iç dünyamıza ektiği düşünsel ve duygusal tohumlarla büyüyoruz. Bazılarında bu tohumlar sağlıklı ve mutlu bir cinsellik, sevgi, saygı ve yakınlık kaynağı oluyor. Ancak ne yazık ki birçok kişide bu tohumların arasına hurafeler yani cinsellikle ilgili doğru bilinen yanlışlar, cinsel mitler veya cinsellikle ilgili uydurmalar karışıyor. Bu durumda insanın hayatı utanç, korku, suçluluk, günahkârlık ve kendi kendini cezalandırma duyguları yüzünden çekilmez bir kâbusa dönebiliyor. Bu tohumlar biz büyüdükçe filizleniyor ve yetişkinlik hayatımızda cinsel duygularımızı, partnerlerimizle olan ilişkilerimizi, seks davranışlarımızı, dolayısıyla başkalarıyla kurduğumuz cinsel ve yakın ilişkileri etkiliyor.
Türkiye'nin ünlü psikoterapistlerinden olan Dr. A. Cem Keçe'nin yıllar süren deneyimlerine dayanarak hazırladığı Yatak Efsaneleri, cinsel hayatı ve yakın ilişkileri ebeveynlerinin ve toplumun değer yargılarının etkisinde, hatta kontrolü altında olan gençlere ve yetişkinlere bekledikleri yardım elini uzatıyor. Çiftlerin gerek yatakta, gerekse yatak dışında cinsellik konusunda daha iyi bir iletişim kurabilmelerini, cinsel yaramazlıklar yapabilmelerini, hem kendi vücutlarına hem de partnerlerinin vücutlarına ısınabilmelerini, birbirlerinin vücutlarından haz alabilmelerini ve cinsel duyumlar yoluyla sevgilerini gösterebilmelerini amaçlayan Yatak Efsaneleri kitabını, cinsellik ve ilişkiler konusunda kendini "yeterli", "iyi" veya "normal" kabul edenler de dâhil olmak üzere herkese tavsiye ediyoruz. Çünkü bu kitaptan öğreneceğiniz çok şey var. Okuyunca bu tavsiyeye hak vereceksiniz.
Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam dileğiyle....
Yazar: A. Cem Keçe
Sayfa Sayısı: 180
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pusula Yayıncılık
Cinsellikle ilgili doğru bilinen yanlışları merak mı ediyorsunuz? Hurafeler, cinsel mitler veya cinsellikle ilgili uydurmalar hayatınızı mı karartıyor? Evlilik veya çift ilişkilerinizde; yakınlık, şehvet, ateşli sevişmeler, birlikte güzel zaman geçirmek, anlamak, anlaşılmak, yaratıcılık, çeşitlilik ve cesaret gerektiren bir cinsellik mi bekliyorsunuz? Cinsel hayatınız kıpırtısını mı kaybetti? Sevişmenize biraz aykırı renkler katabilmek için neler mi vermezdiniz? Yatak Efsaneleri adlı bu kitap sizin için yazıldı. Cinsellik, evlilik ve yakın ilişkiler üzerine bilimsel gerçekleri ve önerileri ele alan bu kitabı okuduktan sonra hurafelerinizden kurtulacaksınız; seksten, ilişkilerinizden ve partnerinizle olan iletişiminizden daha fazla keyif alacaksınız.
Çocukluğumuzda hem ebeveynlerimizin hem de içinde yaşadığımız toplumun iç dünyamıza ektiği düşünsel ve duygusal tohumlarla büyüyoruz. Bazılarında bu tohumlar sağlıklı ve mutlu bir cinsellik, sevgi, saygı ve yakınlık kaynağı oluyor. Ancak ne yazık ki birçok kişide bu tohumların arasına hurafeler yani cinsellikle ilgili doğru bilinen yanlışlar, cinsel mitler veya cinsellikle ilgili uydurmalar karışıyor. Bu durumda insanın hayatı utanç, korku, suçluluk, günahkârlık ve kendi kendini cezalandırma duyguları yüzünden çekilmez bir kâbusa dönebiliyor. Bu tohumlar biz büyüdükçe filizleniyor ve yetişkinlik hayatımızda cinsel duygularımızı, partnerlerimizle olan ilişkilerimizi, seks davranışlarımızı, dolayısıyla başkalarıyla kurduğumuz cinsel ve yakın ilişkileri etkiliyor.
Türkiye'nin ünlü psikoterapistlerinden olan Dr. A. Cem Keçe'nin yıllar süren deneyimlerine dayanarak hazırladığı Yatak Efsaneleri, cinsel hayatı ve yakın ilişkileri ebeveynlerinin ve toplumun değer yargılarının etkisinde, hatta kontrolü altında olan gençlere ve yetişkinlere bekledikleri yardım elini uzatıyor. Çiftlerin gerek yatakta, gerekse yatak dışında cinsellik konusunda daha iyi bir iletişim kurabilmelerini, cinsel yaramazlıklar yapabilmelerini, hem kendi vücutlarına hem de partnerlerinin vücutlarına ısınabilmelerini, birbirlerinin vücutlarından haz alabilmelerini ve cinsel duyumlar yoluyla sevgilerini gösterebilmelerini amaçlayan Yatak Efsaneleri kitabını, cinsellik ve ilişkiler konusunda kendini "yeterli", "iyi" veya "normal" kabul edenler de dâhil olmak üzere herkese tavsiye ediyoruz. Çünkü bu kitaptan öğreneceğiniz çok şey var. Okuyunca bu tavsiyeye hak vereceksiniz.
Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam dileğiyle....
Yazar: A. Cem Keçe
Sayfa Sayısı: 180
Evliliğinizin ya da ilişkinizin uzun süreli olmasında cinsel yaşamın da etkisi yadsınamaz. Mutlu ve sağlıklı bir cinsel hayat için Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe, bakın hangi önerilerde bulunuyor.
1- Etkin iletişim kurun
Çiftlerin konuşarak, kafalarındaki tüm kaygı ve korkuları, üzüntülerini, geçmiş üzücü olayları, isteklerini net bir dille anlatmaları gerek. Daha sonra cinsellikte beklentilerini veya fantezilerini partnerleriyle paylaşmaları cinsel sorunlarının çözümünde ilk adım olmalıdır. Çünkü sorunlu cinsel yaşam için en iyi ilaç etkin iletişimdir. İletişimin vazgeçilmezi ise konuşmaktır. Konuşmada önemli olan, vereceğiniz mesajların yanlış anlaşılmamasına dikkat etmektir. "Hep kendini düşünüyorsun”, “Benimle ilgilenmiyorsun”, “Benim cinsel haz almam senin için önemli değil" demek yerine, "Ön sevişmeyi uzun tutarsak, yatakta birlikte daha fazla vakit geçirebiliriz. Böylece seni daha çok hissedebilirim" denilebilir.
2- İdeal bir ortam yaratın
Tatlı konuşmalar, yumuşak yastıklar veya dinlendirici bir müzik çiftlerin cinsel enerjisini artıracak ideal bir ortamdır. Yemek yedikten sonra sevişmeyin. Sevişmeden önce soğuk içeceklerden, dondurmadan ya da buzdan kaçının. Çünkü hazımsızlık veya soğuk yiyecekler cinsel enerjiyi azaltır. Ama yorgun, aç ve kızgınken de cinsel ilişkiden kaçının. Çünkü bu da cinsel enerjinizde dengesizliğe neden olabilir. Sevişmeden yarım saat önce tuvalet ihtiyaçlarınızı giderin. Dolu idrar torbasıyla cinsel ilişkiye girmek sıkıntı vericidir.
MUTLU BİR SEKS HAYATI İÇİN CİNSEL GÜCÜ ARTIRAN BESİNLERDEN ANANASI BU ENFES TARİF İLE DENEYİN!
3- İyi beslenme ve düzenli spor şart!
Beslenme alışkınlıklarımız hem sağlığımız için hem de cinsel yaşamımız için son derece önemlidir. Bu nedenle mutlu bir cinsel yaşam için mutlaka sağlıklı ve cinsel iştahı arttırıcı beslenme gerekmektedir. Ayrıca beslenme kadar düzgün ve esnek bir fiziksel yapıya sahip olmak da genel anlamda sağlığımız ve cinsel yaşamımız için son derece önemlidir. Çünkü bedenimizin sinir sistemimiz, salgı bezlerimiz ve iç organlarımız arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Alkol, sigara ve kafeinli içecekler cinsel hayatı çok olumsuz etkiler. Bu maddelerin alımı kısıtlanmalı hatta hiç alınmamalıdır.
Boşalma konusunda bazı kavram kargaşalarının var olduğu bilinmektedir. Bu konu ile ilgili hem DSM-IV (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders - Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı)’te hem de klinikte cinsel terapistlerin karşılaştıkları sorunlara karşı çözüm önerileri bulmak mümkündür. Öncelikli olarak konu ile ilgili; boşalma, orgazm ve cinsel doyum kavramlarının açıklanması gereklidir. Konuya “boşalma bozuklukları nelerdir?” sorusunun cevabını aramakla başlamak yerinde olacaktır.
Boşalma, literatürde daha çok fiziksel rahatlama olarak tarif edilir. Her cinsel ilişkide bu duyguyu her erkeğin ve her kadının yaşamasını doğal bir duygu olarak görmek gerekir. Bu duyguyu, bir insanın çok susadığı zaman kana kana içtiği sudan aldığı tat gibi ya da çok sıkışan bir kişinin, ihtiyacını giderdiği zaman yaşadığı duygudaki rahatlama gibi tarif etmek mümkündür. Boşalma esnasında beden bir an gerilir ve arkasından rahatlama hissedilir. Cinsel ilişkilerin sonlarına doğru yaşanan ve 10-15 saniye süren kasılmalarla kendini gösteren fiziksel ve bedensel rahatlamaya “cinsel boşalma” denir. Boşalma olmadığında insanlar yattıkları yerden sıkıntı ile kalkarlar. Bu durum insanların yaşadığı ilişkilerde sıkıntılara neden olabilir.
Orgazm; boşalmayı öğrenmiş, ilişkisinde belli bir kalite, uyum ve ahenk yaşamış çiftlerin, ayda, yılda bir kez, yaşadıkları bedensel rahatlamaya ruhsal rahatlamanın da eklenmesi ile geçici bir süre, kadınlarda genellikle 10-15 saniye süren kasılmalarla kendini gösteren ama farklı bir bilinç hali gibi oluşan, kontrol kaygı duygusu gibi çok daha farklı yoğun bir rahatlama olarak açıklanabilir. Burada orgazmı, hem bedenin hem de ruhun rahatlaması olarak tarif etmek mümkündür. Bunu, ancak boşalmasını sağlıklı yapan ve ilişkisinde belli bir kaliteyi yakalamış, çok arzu ve istekli olan ve her iki tarafında gününde olduğu ilişkilerde genellikle yaşanan bir armağan yada hediye gibi bir durum olarak düşünülebilir.
Cinsel doyum, kişinin boşalmasından sonra yataktan doyduğunu hissederek kalkması yani yeniden bir aktive yapmak için bir ihtiyaç duymaması olarak açıklamak mümkündür. Bu duruma da kişinin cinsel doyumu deriz. Kişi orgazm olduğunda da yine bu doyumu hissedebilir. Ancak bazı kadınlar seks yaptıktan sonra keyif alarak hatta boşalma yanında orgazmda yaşarlar ama yine de kendilerini seks konusunda istekli, aç hissederler. Bu kadınlar sürekli istemek gibi bir dürtüsellik içindedirler. Bu durumu cinsel doyum bozuklukları olarak tarif etmek mümkündür.
Boşalma, orgazm ve cinsel doyum kavramlarını birbirinin aynı olarak değerlendirmemek gerekir. Cinsel terapistler ilk başlarda DSM-IV kriterlerine göre ya da klasik anlayışa göre baktıklarında, boşalma ile orgazmı aynı olarak görüyorlardı ancak sonra ikisinin aynı şey olmadığını görmüşlerdir. Kadınlarda erkekler gibi erken boşalabilirler ancak yaşanan boşalma, orgazm olmadaki gibi güçlü bir duyguyu onlara vermemektedir. Bundan dolayı hem kadınlarda hem de erkeklerde boşalma ve orgazm olma olayını ayrı ayrı ele almakta fayda görülmektedir.
Boşalmayı bilimsel kaynaklara ve yapılan çalışmalara bakıldığında iki başlıkta ele alındığı görülmektedir. Bunlardan birisi klitoral boşalma (direk klitoral boşalma) diğeri ise vajinal boşalma (dolaylı klitoral boşalma) şeklindedir. Klitoral boşalma direk klitorise yapılan baskı ile gerçekleşen boşalmadır ve daha kısa sürede gerçekleşir. Vajinal boşalma ya erkeğin penisinin vajinaya girip çıkarken klitorise yaptığı baskı gibi ya da klitorisi yerinde tutan bağların, penisin vajinanın içerisindeki hareketi sırasında, klitorise yaptığı uyarılar sonucunda meydana getirir. Klitoral boşalma ile vajinal boşalma fizyolojik olarak aynıdır. Fakat duygusal anlamda, hissedilen yaşanılan zevk anlamında fark vardır. Çünkü vajinal boşalmada bir öteki ile birlikte olmak, onunla tamamlanıp bütünleşmek kadına çok daha yoğun duygular yaşatır. Klitoral boşalma aynen mastürbasyon yapmak gibi kendi kendine yaşanılan bir durumdur. Kadınlar eliyle, oral seksle ya da eşlerinin yardımıyla klitoral boşalma yaşayabilirler. Cinsel ilişki esnasında karı-koca birlikte klitoris uyarımı yaparak vajinal ilişki sırasında da direk klitoral boşalma sağlayabilir. Bu kavramlar konusunda hastalarında kafalarının bir hayli karmaşık olduğu görülür. Bilgilendirilmeyen kadın hasta, kendinde bazı duyguların eksik olduğu hissine kapılabilir. Bu konularda bilgilendirme yapılarak bunun doğal bir süreç olduğu anlatıldığında başlangıç noktasında bazı semptomların (hastalık belirtileri) giderildiği ve normalleştirildiği görülebilir.
Bütün sağlıklı bayanlar boşalma yeteneğine sahiptir. Yani kadınların içinde böyle bir yetenek vardır ama bazı sebeplerden dolayı bu durum sekteye uğratılabilir. Genel olarak bakıldığında bazı kadınların boşalma ile ilgili sıkıntılar yaşadığı görülür. Bu durumla ilgili yapılan bilimsel araştırma ve anket çalışmaları farklı farklı rakamlarla ifade edilir ama bu konular subjektif konular olduğundan anket çalışmaları da pek sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Yapılan araştırmalar, kadınların %29’unun hiç boşalma yaşayamadığını bize göstermektedir. Bir başka anket çalışmasında kadınların %70’inin cinsel birleşme sırasında boşalma yaşayamadığını, kadınların sadece %20’sinin vajinal boşalmayı tecrübe ettiğini bize göstermektedir. Görüldüğü gibi vajinal boşalma çok daha zor, klitoral boşalma ise daha kolaymış gibi bir tablo ile karşımıza çıkmaktadır. Bu rakamların ve istatistiklerin bu şekilde ortaya çıkmasının iki tane önemli sebebi vardır: Kadın cinselliği konusunda yanlış anlaşılmalar ve önyargılar. Yani hem kadınlar hem erkekle, hem de toplum cinsel konularla ile ilgili bazı ön yargılara ve yanlış anlamalara sahiptir. Bu durumun bazı cinsel sorunlara yol açtığı bilinmektedir.
Ahmet Bey, kendini uçurumun kenarında, alacakaranlık kuşağında kaybolmuş bir zavallı gibi hissediyordu. İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu, sürekli evde oturmak ve uyumak istiyordu, iştahı da kapanmıştı. Sanki yaşam enerjisi bitmiş ve tükenmişti. Tek iletişim kurduğu kişi olan eşiyle konuşurken dalıp gidiyor, dikkatini konuşulan konuya veremiyordu.
Son günlerde olur olmaz şeyler için ağlamaya da başlamıştı. Geçmişini gözden geçirdiğinde berbattı bir hayat sürdüğünü düşünüyor, pişmanlık duyuyordu; gelecek için ise hiçbir umudu yoktu, gelecek de berbattı. Şimdiki hayatından memnun değildi, bu nedenle ölüm bir kurtuluş gibi görünmeye başlamıştı. Sonunda, eşinin baskısıyla bize başvurdu. Bitmiş ve tükenmiş bir haldeydi. İlaç tedavisinin yanında holistik psikoterapi alan Ahmet Bey’in tam olarak iyileşmesi 6 ayı buldu.
Yukarıdaki vakada gördüğümüz gibi, herkes yaşamının bir döneminde umutsuzluk, hüzün, keder, mutsuzluk gibi olumsuz duygulanımlar yaşayabilir. Bunlar, genellikle yaşanan olaylarla ilişkili ve geçicidir. Bazen bu duygulanımlar daha aşırı boyutlarda ve daha uzun süre yaşanabilir. İşte bu durumda, kendine özgü belirtileri olan, çok iyi tanımlanmış ve ciddiye alınması gereken bir hastalık olan depresyondan bahsedilebilir. Depresyon toplumda en sık rastlanan ruhsal bozuklukların başında gelmektedir.
İŞTE DEPRESYONA KARŞI BALIK TERAPİSİ! SUSAMLI SOMON BALIĞI TARİFİ İÇİN TIKLAYIN!
Depresyon Nedir?
Cinsel ilişki, birbirlerine cinsel ilgi ve istek duyan iki insanın, birlikte ürettikleri ve karşılıklı keyif aldıkları her çeşit cinsel davranıştır. İlk dokunuştan orgazma kadar olan evreler cinsel ilişkinin bütününü oluşturur. Cinsel ilgi duyulan biriyle bazen aynı mekanda bulunmanın ya da telefonla konuşmanın bile cinsel uyarı ve doyuma yönelik yönleri vardır. Cinsel davranış yelpazesinin bir ucunda duygusal ya da fiziksel bir dokunmayla başlayan uyarılma, diğer ucunda ise sevişme ile sağlanan ruhsal ve fiziksel doyum bulunmaktadır. Cinsel davranış yelpazesi ne kadar geniş, ne kadar zenginse, cinsellikten alabilecek hazlar da o kadar fazla ve değişik olacaktır. Cinsel hazların daha yoğun yaşanabilmesi için ise; kadının ve erkeğin ön sevişme ile birbirlerini sekse hazırlamaları önemlidir. Dokunma, okşama, öpüşme, sürtünme, masaj ve diğer tensel aktivitelerin yer aldığı cinsel isteği artırıcı ve daha zevkli hale getirici tüm iletişimler ön sevişmeyi oluşturur. Ön sevişme partnerlerin cinsel birleşmeye fizyolojik ve psikolojik olarak hazırlanma sürecidir. Ön sevişme sağlıklı bir cinsel yaşantıda kesinlikle olmalıdır.
Bedene dokunulmasından alınan haz, kişi doğduğu andan itibaren geçerlidir. İnsanoğlu çocukluk ve ergenlik dönemi boyunca bunların çeşitli şekilleriyle karşılaşırken, toplumsal baskılar nedeniyle, cinsel haz yaratan bazı dokunmaları engellemeyi de bir şekilde öğrenebilir. Bu baskılama sürecinin sonunda birçok erişkin erkek ve kadın, maalesef, cinsel ilişkiyi cinsel organların birleşmesinden ibaret bir eylem olarak algılamaya başlarlar. Böylece sevişmeler cinsel birleşme ve orgazma odaklanır, süreç değil hedef önemsenmeye başlanır. Cinselliği cinsel birleşme ve orgazma indirgeyen bu anlayış, cinsellikten alınabilecek birçok hazzın yaşanmasını da engellemektedir. Çünkü dokunma ve okşama gibi birçok cinsel davranış, süre sınırı olmayan bir haz kaynağı iken, cinsel birleşme dakikalarla, orgazm ise saniyelerle sınırlı bir haz üretebilir. Birçok cinsel işlev bozukluğunun ve cinsel doyumsuzlukların temelinde bu indirgeme anlayışı yatmaktadır.
Ön sevişmeye, hep bir hazırlık dönemi, bir hedefe giden yolda yapılması gereken zorunlu eylemler olarak bakılmaktadır. Genç çiftlerde, ön sevişmenin daha çok kadının cinsel birleşmeye hazırlanması için gerekli olduğu inanışı yaygındır. Çünkü genç erkeklerin cinsel açıdan uyarılması daha hızlıdır. Cinselliğe fazla ilgi duymayan, cinsel ilişkiye eşlerinin isteğini reddetmemek için girişen birçok kadın, ön sevişmeyi kısaltır, sevişmeyi cinsel birleşmeden ibaret hale getirir. Oysa iki insan arasındaki cinsel ilişki, sevişmeden ve haz yaratan cinsel davranışlardan oluşan keyifli bir süreçtir. Dokunma, öpme, sürtünme, fanteziler, cinsel birleşme, cinsel yanıtlar, boşalma veya orgazm, hepsi bu sürecin ayrı hazlar üreten parçalarıdır. Bunların bazılarını yeğleyip doyum sağlayabilirken göz ardı edilen parçaların potansiyel hazzını kaçırmak da mümkündür.
Kısa tutulan bir ön sevişme cinselliği olumsuz etkilediğinden, ön sevişmenin süresi çiftin cinsel doyum yaşamasına yetecek kadar uzun olmalıdır. Yani iyi ve yeterli bir ön sevişme kadın eteği gibi olmalıdır, dikkat çekici olacak kadar kısa, gerekenleri kapsayacak kadar uzun. Sevişmek aceleye getirilmemelidir. Çünkü cinselliğin %90′ı dokunarak haz almak ve dokunarak haz vermektir yani sevişmektir. Geri kalan %10′luk kısmı ise penis vajina birlikteliğidir. İyi ve yeterli bir ön sevişme ile çiftler hem kendilerini ve partnerlerini keşfedebilirler, hem de daha kolay tatmin olabilirler.
Ön sevişmenin süresinin uzatılması ve içeriğinin değiştirilmesiyle, erken boşalmadan, sertleşme sorunlarına, orgazm olamamadan cinsel uyarılma bozukluklarına kadar birçok cinsel işlev bozukluklarının tedavisi yapılabilmektedir. Uzun süreli ilişkilerde, çiftlerin sevişmesinde cinsel birleşme nitelikleri çok değişmezken, ön sevişme süreleri ve davranış çeşitliliği genellikle azalmaktadır. Bu da cinsel ilişkinin monotonlaşmasına, cinsellikten alınabilecek birçok hazzın yok olmasına yol açabilmektedir. Öte yandan, eşlerden birinde veya her ikisinde cinsel işlev bozukluğu olan, cinsel sorunları nedeniyle cinsel birleşmenin kurulamadığı çiftlerde, sevişme uzundur, cinsel davranışlar çeşitlidir, karşılıklı birçok cinsel haz üretebilmektedirler. Ancak cinsel ilişkilerinde, istedikleri halde cinsel birleşme olmadığı için, cinsel doyumsuzlukları olmaktadır.
Sonuç olarak; ön sevişmeler kadını ve erkeği ruhsal ve fiziksel olarak cinsel birleşmeye uygun konuma getiren keyifli ve önemli bir aktivitedir. İyi bir cinsel birleşmenin temelinde iyi sevişmek vardır. Ön sevişme orgazm yolunda altın bir anahtardır. Çünkü ön sevişme erken boşalmayı engelleyebilir. Spor yapmanın sağlık için önemi kaçınılmaz bir gerçek. Düzenli egzersiz yapan insanlar hem daha sağlıklı bir yaşam sürüyor, hem de daha formda bir vücuda sahip oluyor. Sporun bir yararı daha var, o da erkeğin cinsel performansını arttırması.
Spor yapan erkeğin cinsel performansı daha iyi olur. Spor yapan bir erkek cinsel ilişkiyi daha uzun sürdürebilir. Spor sağlık için çok önemlidir. Düzenli egzersiz yapmak her yaştan kadın ve erkek için çok faydalıdır. Hem kişinin sağlığını korumasına ve daha formda bir vücuda sahip olmasına, hem de stresi yenmesine yardımcı olur. Düzenli spor yapmanın özellikle erkekler için cinsel açıdan da faydası çoktur. Spor yapan bir erkeğin cinsel performansı daha iyi olur. Egzersiz sırasında kalp atımı hızlanır ve vücuda daha fazla kan pompalanır. Vücuttaki kan akışı hızlandığında, cinsel organlara giden kan akışı da hızlanır. Böylece erkeğin cinsel isteği de artar. Ayrıca formda bir erkek cinsel birleşme sırasında vajina içeresinde daha uzun kalabilir, yorulmadan ilişkiyi daha uzun sürdürebilir. Oysaki formda olmayan, sigara ve alkol kullanan bir erkek hem vajina içeresinde daha kısa süre kalır, hem de cinsel ilişki sırasında çabuk yorulur yani bilinçdışı haz ve elem dengesinden dolayı, seks yaparken yorulan erkeği korumak adına erkeği erken boşalmaya veya sertleşmesini kaybetmeye zorlayabilir. Bu nedenle erkeklere düzenli egzersiz yapmalarını öneriyoruz.
Cinsel işlev bozukluklarının nedenlerini ortaya çıkarmak pek öyle kolay değil. Çünkü cinsel sorunlar her hastanın kendine özgü dinamiğine göre ve bu dinamiğin de işin içine karışmasıyla, bir sürü faktörün birbirine girmesi, birbirini etkilemesi sonucu ortaya çıkan bir sonuçtur. Peki, böyle bir sonucun ardında ne yatıyor?
Bu sonucu bazen travmatik çocukluk yaşantılarından bazen de başarısız ilk cinsel deneyimlerden kaynaklanan endişe, korku ve kaygı, aşağılık ve değersizlik duygusu, saldırganlık ve öfke, utanç ve sıkılganlık, suçluluk ve günahkarlık duygusu gibi psikolojik engeller ve iç yasaklar oluşturabiliyor. Bu nedenle cinsel işlev bozuklukları birçok değişkenlerin bir fonksiyonu olarak ele alınmalıdır. Bu değişkenler arasında en sık rastlanılan ve en az bilinen ise farkında olunmayan ve bastırılan duygulardır.
BASTIRILAN DUYGULAR CİNSELLİĞİN DÜŞMANI!
Bastırılan duygular cinselliğin düşmanıdır. Bastırıma savunma mekanizması, kişiyi rahatsız eden tüm dürtü, duygu ve deneyimlerin bilinçdışına itilmesi ve orada tutulması olarak tanımlanabilir ve kişi bu şekilde kendini bilinçdışı olarak bir şekilde korumaya çalışır. Yaşanmış olan travmatik birçok anı bastırılarak unutulma eğilimlidir. Kişinin rahatlayabilmesi için yaşanmış olan olumsuz anıların hafıza katmanlarının derinlerine gönderilmesi ve çağrışım zincirinden uzak tutulması gerekmektedir. Aktif olarak bilince ulaşamayan travmatik yaşantılar ve duygular bilinçdışında varlığını sürdürerek kişiyi farklı şekillerde varlığından haberdar eder, bunun en güzel yollarından biri cinsel işlev bozukluklarıdır. Birçok cinsel sorunun arka planında çocukluğa ve ilk gençlik yıllarına ait travmatik yaşantıların derin duygularını bulmak mümkündür. Bu nedenle bastırma oldukça zihinsel ve bedensel enerji tüketen bir savunmadır. Bir kişinin hem kendini tanıması ve bilmesi hem de sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşama sahip olması bastırmayı az kullanmasıyla mümkündür.
Sağlıklı ve mutlu bir cinsellik, kişinin kendisiyle barışık olduğu, hem bedensel hem de psikolojik açıdan güçlü, huzurlu ve kaliteli bir hayat anlamına gelir. Bol kazanç ve mutlu bir hayat standardını yakalamanın en iyi yolu sağlıklı cinsellikten geçer. Kışın soğuk ve durağan havasından sıyrılıp baharın kendini gösterdiği bugünlerde sağlığı ve zindeliği yakalamanın bir yolu var. Cinsel terapistlere göre, bu yol sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşamdan geçiyor. Evinize cinsel terapistin veya doktorun girmemesi için aşağıdaki önerilere kulak vermenizde fayda var:
ETKİN İLETİŞİM KURUN
Çiftlerin konuşarak kafalarındaki tüm kaygı ve korkuları, üzüntülerini, geçmiş üzücü olayları, rahatsız eden şeyleri ve isteklerini kesin ve net bir dille anlatmaları gerek. Daha sonra cinsellikte beklentilerini veya fantezilerini partnerleriyle paylaşmaları cinsel sorunlarının çözümünde ilk adım olmalıdır. Çünkü sorunlu cinsel yaşam için en iyi ilaç etkin iletişimdir. İletişimin vazgeçilmezi ise konuşmaktır. Konuşmada önemli olan, vereceğiniz mesajların yanlış anlaşılmamasına dikkat etmektir. "Hep kendini düşünüyorsun”, “Benimle ilgilenmiyorsun”, “Benim cinsel haz almam senin için önemli değil" demek yerine, "Ön sevişmeyi uzun tutarsak, yatakta birlikte daha fazla vakit geçirebiliriz. Böylece seni daha çok hissedebilirim" denilebilir. Konuşurken düşünceler bu şekilde ifade edildiğinde, partner bu düşünceleri söylenme olarak algılamayacaktır. Üstelik kendine eleştiri yapılmış gibi hissetmez ve rahatsız edici davranışlarını yeniden gözden geçirmeyi kabul edebilir.
İDEAL BİR ORTAM YARATIN
Tatlı konuşmalar, yumuşak yastıklar veya dinlendirici bir müzik çiftlerin cinsel enerjisini artıracak ideal bir ortamdır. Yemek yedikten sonra sevişmeyin. Sevişmeden önce soğuk içeceklerden, dondurmadan ya da buzdan kaçının. Çünkü hazımsızlık veya soğuk yiyecekler cinsel enerjiyi azaltır. Ama yorgun, aç ve kızgınken de cinsel ilişkiden kaçının. Çünkü bu da cinsel enerjinizde dengesizliğe neden olabilir. Sevişmeden yarım saat önce tuvalet ihtiyaçlarınızı giderin. Dolu idrar torbasıyla cinsel ilişkiye girmek sıkıntı vericidir. Aşırı soğuk ya da aşırı sıcak havalarda sevişmek, elektromanyetik alanda dengesizliğe yol açabilir. Sevişmeden önce ve sonra çok çalışmayın. Kaslar gevşediğinden enerji toparlamak zorlaşır.