“İçinde duygunun olmadığı bir cinsellik, insanı mutlu edemez. Tek başına seks, yalnızca mekanik bir eylemdir” uyarısında bulunan Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe, ülkemizde de son yıllarda artış gösteren ‘seks arkadaşlığı’ tabirine yönelik düşüncelerini aktardı.
“Duygunun dışlandığı yatak arkadaşlığı, insanın doğasına aykırıdır!”
2000’li yıllardan itibaren yaygınlaşan kitle iletişim araçları, cinselliğe olan ilgiyi artırdı. Bu durum, bazı toplum bireylerinin farklı arayışlara yönlenmesine neden oldu. ‘Seks arkadaşlığı’ tabiri özellikle Avrupa ve ABD’de tabu olmaktan çıktıktan sonra ülkemizde de yaygınlaşmaya başladı. Doyumsuzluk hissi yüksek olan ve haz beklentisi içine giren kişilerde, aşk arayışından çok seks arayışının ağır basmasıyla, aslında hep var olan fakat çok fazla konuşulmadığı için bilinmeyen, ‘seks arkadaşlığı’ tabiri sonunda gündeme oturdu. Bu durum kişileri yalnızlığa ve mutsuzluğa itti. Seks arkadaşlığı ilişkisinde hiçbir kısıtlama olmadığı için geceyi beraber geçirme ya da ertesi gün telefon etme zorunluluğu da yoktur. Sahiplenme, kıskanma gibi duyguların tamamen yasak olduğu bu ilişki türünde, aşk ve seks birbirine karıştırılmamalıdır. Yorganın altında olanlar da sadece o iki kişiyi ilgilendirir. Ayrıca, bu iki kişi, kendi hayatından sorumlu olup, birbirinin hayatını bilmeleri gerekmemektedir. Ancak, her ne olursa olsun, duygunun dışlandığı yatak arkadaşlığı, insanın doğasına aykırıdır!
En çok kimler seks arkadaşlığına ihtiyaç duyuyor?
Beklentilerin karşılıklı olması durumunda, sadece seks üzerine kurulu bir ilişkinin, uzun vadeli olması mümkün olabilir. Bu durum, özellikle orta yaş grubundaki, kariyerine önem veren, bu nedenle de düzenli bir ilişki için zaman ve enerji harcamak istemeyen, Amerikalı ve Avrupalı kadınlar arasında görülmekteydi. Artık ülkemizde de ‘yatak arkadaşı’ tabiri, yalnız cinsel birleşme için bir araya gelen kişiler için kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarz ilişki yaşamak isteyen bireyler, özellikle evli ve aşk beklentisi olmayan, sır tutabilen, kıskançlık, kısıtlama gibi duygusal dürtülerini kontrol edebilen, aile ve sosyal çevrelerinin dışında olan kişileri seçmektedir. İlk bakışta böyle bir ilişki şekli cazip gelse de, sonu genellikle hüsranla bitmektedir. Zamanla kullanan-kullanılan bir ilişkiye dönüşecek olan yatak arkadaşı ilişki biçimi, kullanılan kişinin kendini değersiz hissetmesine ve bunun sonucunda da ağır bir depresyona girmesine neden olabilecektir. Bazı bireylerde, yatak arkadaşlığı kontrolden çıkarak, kişiyi seks bağımlısı haline getirebilir. Bu, terapi gerektiren bir cinsel işlev bozukluğudur. Bunun dışında, sürekli değişik insanlarla birlikte olmak cinsel yoldan bulaşan hastalıklara da davetiye çıkartmaktadır.
Bu tarz bir ilişki hangi olumsuz sonuçları doğuruyor?
Yatak arkadaşlığını seçen kadın ya da erkek, geçmişinde genellikle iyileşmemiş bir aşk acısı yaşamış kişilerdir. Bu kişiler, tekrar acı çekmemek için yeni bir duygusal ilişkiye girmek istemez. Canının istediğiyle özgürce birlikte olmak, sorumluluktan uzak rahat bir cinsellik yaşamak, bu tip aşk yarası olan bireyler açısından bir onarım ilişkisi ve depresyonla baş etme şekli olarak görülmektedir. Fakat bu tarz bir savunma mekanizması çözüm olmamakla birlikte, kişinin kendine olan özgüven ve saygısını kaybetmesine, hatta daha ciddi ruhsal sorunlara da yol açabilmektedir. Kişiler aşk acılarını genellikle tek başına aşmaya çalışıyorlar ancak, bazı kişiler geçmişten gelen olumsuz çocukluk yaşantılarından dolayı bu süreci aşamayıp, yatak arkadaşı gibi yanlış yollara sapabiliyorlar. Yoğun üzüntü, terk ve kayıp gibi duygular için gerektiğinde terapi yardımı almak yararlı olacaktır.
Zamanla
Özellikle yeni evlenecek çiftlerin kafasını oldukça meşgul eden bir konu olan ve ilk cinsel deneyim hakkında bilinmeyenlerden kaynaklanan ilk gece korkusu hakkındaki önemli bilgileri Uzman Psikolojik Danışman Cem Keçe’den aldık.
Kişinin bu konuyla ilgili hiç bilgisinin olmaması, çevrenin bu konuya yaklaşımı ve yanlış bilgilendirmesi nedeniyle, kadınlarda genellikle aşırı kanama olacağı ya da kanama olmayacağı ve penetrasyon (penis-vajina birlikteliği) sırasında acı çekileceği korkusu gelişirken; erkeklerde ise sertleşme sorunu yaşama, erken boşalma ve yetersiz kalma korkusu belirmektedir.
Kadınlarda bu korku daha çok yaşanıyor
İlk gece kabusunu kadınlar erkeklere göre daha çok yaşıyor çünkü Türk toplumunda kızlık zarına abartılı bir önem veriliyor. İlk gece, kadın hem kanama olmasından, hem de olmamasından korkuyor. Çünkü çocukluğundan itibaren “Kızlık zarı ilk cinsel ilişkide kanar!” denilerek yetiştiriliyor. Ama gerçekte cinsel ilişkide alınan hazzın ön planda olduğu bir ilişkide, kızlık zarında meydana gelen açılmanın beynin üst merkezlerinde bilinçli olarak algılanması olasılığı yok.
Cinsel birliktelik öncesi çiftlerin konuşmaları ve birbirlerini rahatlatmaları gerekiyor
Düğünden sonra çift, yorgun oluyor. Bir de o gece, cinsel ilişkiye girme mecburiyeti olunca üzerlerinde baskı hissediyorlar. Neyi, ne zaman yaşayacaklarına çift birlikte karar vermelidir. İlk gece sarılıp uyuyabilirler. Sonuçta önemli olan kadın ve erkeğin birbirine alışmasıdır. O gece dinlendikten sonra ertesi gün her şey daha keyifli olacaktır.
Eğer kadın ve erkeğin daha önceden cinsel bilgi ve deneyimi yoksa heyecanlı olmaları doğaldır. Önce konuşup birbirlerini rahatlatmaları ve endişelerini paylaşmaları uygun olacaktır. Başarılı bir ilk gece için erkek, kadının rahatlaması için elinden geleni yapmalı ve sabırlı olmalıdır. Çift uzun bir ön sevişme yapmalı ve hazır olduklarında yani kadının vajinası ıslandığında, erkekte ise zevk suyu geldiğinde cinsel birleşmeye geçilmelidir.
Evlilik terapisi; birbiriyle çatışmada olan iki insanın etkileşimini değiştirmek için düzenlenmiş bir psikoterapi biçimidir. Evlilik terapisi, karı ve koca arasındaki sorunlar üzerinde yoğunlaşan bir terapi yaklaşımıdır. Evlilik terapistleri, çeşitli taktikler kullanarak eşlerin adil bir şekilde duyarlı oldukları konuları tartışabilmelerini, kendilerini anlamalarını, yeni ilişki ve etkileşim becerileri kazanmalarını ve sorunları konusunda bir içgörü kazanmaları sağlayabilmeleri konusunda onlara yardım eder.
Terapide genel amaç, eşler arasındaki çatışmaları azaltmak, çözmek ve aynı zamanda eşler arasında var olan etkileşim sisteminin dengesini değiştirmeye çalışmaktır.
Evlilik ve aile terapilerinde kullanılan teknikler arasında büyük bir benzerlik vardır. Teknikler arasındaki en önemli farklılık ise evlilik terapisinde, karı-koca olmak üzere iki kişi hedef alındığı halde, aile terapisinde kullanılan tekniklerin eşler, çocuklar ve diğerlerinin oluşturduğu ikiden daha çok kişiyi kapsayan bir etkileşim sistemini hedef alarak düzenlenmiş olmasıdır. Evlilik terapisi, konu açısından özel bir ailesel çatışmanın tartışılması nedeniyle aile terapisine göre daha sınırlıdır.
Evlilik terapisi, evliliği kurtarma terapisi değildir.
Evlilik terapisi; evlilikte neyin iyi gitmediğinin anlaşıldığı, ne yapılırsa iyi gidebileceğinin ortak çabasının gösterildiği veya gösterilmediği, bundan sonra da yolun beraber mi yoksa ayrı mı gidileceği konusunda bir kararın netleştiği bir süreçtir. Evlilik terapisi, o zamana kadar konuşulmayanların konuşulduğu bir süreçtir. Evlilik terapisi, çiftleri ve bireyleri etkileyen ilişki içindeki farklı ve zor konuları fark edip, düşünebilmelerinde yardımcı olur.
Bağlılık, kıskançlık, öfke kontrol bozukluğu, güvensizlik, evlilik dışı ilişkiler, cinsel sorunlar, boşanma ve ayrılıklar, zayıf iletişim, aile içi kötü muamele vb. nedenlerin tümü, çiftler ya da bireyler için tartışma konusu olabilir. Çiftler bu tür bir sorunla başa çıkamadıklarında, nitelikli bir evlilik terapistinden yardım istemelidir.
Evlilik ve çift terapisinin felsefesi nedir?
Sekste aşk kaslarınızı çalıştırırsanız birbirinizle içten bir şekilde bağlanabilirsiniz. Çünkü bu kaslar genital organlarda cinsel enerji toplamak için kasılır ve gevşek bırakılır.
Aşk kaslarını bulmak kolaydır, çünkü idrarınızı yapmamaya veya durdurmaya çalıştığınızda kasılırlar. Güçlü aşk kasları cinsel duyguların yoğunluğunu arttırır, çünkü orgazm sırasında ritmik bir şekilde kasılırlar. Kaslarınız ne kadar güçlü olursa aldığınız zevk de o kadar büyük olur.
Aşk kaslarının çalıştırmak için; rahat bir şekilde sırt üstü uzanın. Düşüncelerinizi susturmak ve bedeninize yoğunlaşmak için bilinçli bir şekilde nefes alın ve verin. Bir çiçeği koklar gibi nefes alın ve bir mumu üfler gibi yavaşça nefesinizi verin. Hazır olduğunuzda nefes alın ve aşk kaslarınızı kasın ama sadece onları, kalça ve karın kaslarınızı değil. Ne kadar çok egzersiz yaparsanız o kadar kolay yaparsınız bunu. Nefesinizi dışarı verirken kaslarınızı rahat bırakın. Eğer bu size yardımcı olacaksa bu arada “aaahhh” gibi bir ses çıkarın. Daha sonra bedensel reaksiyonlarınızı takip etmek için birkaç kasılmadan sonra bir mola verin. Fazla bir şey hissetmediğinizde endişelenmeyin. Merakınızı kaybetmeyin, egzersiz yapmaya devam edin ve kendinizi olduğunuz gibi kabul edin. O zaman bu kasların bütün potansiyelini geliştirebilirsiniz.
Son olarak; şimdi de aşk kaslarınızı başka bir pozisyonda çalıştırın. Duygularınız şimdi daha mı yoğun? Örneğin sırt üstü uzanın, dizlerinizi kırın ve ayak tabanlarınızı yere koyun. Ya da tam olarak yere çömelin, dizlerinizi ayırın ve topuklarınız yere bassın. Belki bir sandalyede oturarak da yapabilirsiniz.
Aşk kaslarınızı günde en az bir kere birkaç dakika boyunca kasınız. Bu kaslarınızın farkına varır varmaz seks sırasında partnerinizi onlarla uyarabilirsiniz. Bu kasları nefes egzersizlerinde de kasabilirsiniz ve bu arada yukarıya doğru cinsel enerji iletip zevki bütün bedeninizde hissedebilirsiniz.
Aşk kaslarınızı tamamen gevşek bırakabildiğinizde sekste muhteşem duygular ortaya çıkar. Belki de kendinizi partnerinize tamamen teslim edebilir ve etrafınızdaki her şeyi o an unutabilirsiniz. Ayrıca bu egzersizleri erken boşalma, iktidarsızlık, orgazm olamama, disparoni veya vajinismus gibi cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde de kullanabilirsiniz.
“Memenin içi kuyruk yağıdır, sadece erkeği kandırmaya yarar!” sözüne katılmıyorum. Memelere yani göğüslere olan ilgi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Ana tanrıça heykeli, büyük memeli ve geniş kalçalı bir kadındır. O dönemlerde bolluk ve bereketi simgeleyen büyük memeler günümüzde tamamen cinsellikle ilgili olarak algılanıyor. Hatta memeler erkekler için yasak meyve anlamına gelebiliyor. Bilinen en tahrik edici cinsel organlardan birisi olan memeler erkekler için çok önemlidir. Çünkü dozunda bir göğüs çatalını görünce tahrik olmayan erkek hemen hemen yok gibidir. Erkek görsel olarak daha kolay uyarılırlar. Erkek her zaman kendilerinde olmayanı veya saklı olan şeyi merak ettiği için memeler daha çok haz kaynağı olarak görülür. Ancak memeleri önemli kılan sadece seksi olmaları değildir, erkeklerin memeyle geçmişleri çocukluklarına kadar dayanır.
Bebeğin dünyaya geldiği ilk aylarda, bebek ile anne adeta birbirlerine yapışıktırlar. Bu dönemlerde bebek kendi varlığını annesinin gözlerinde ve kendisine olan yaklaşımlarında ararken, ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarını annesinin memesinden ve dokunuşlarından karşılar. Annenin bebeğiyle kurduğu olumlu bağ ve onun dilinden anlama çabaları, vaktinde memesini vererek sakinleştirebilme becerisi, bebeğinin ruhsal gelişimi ve temel güven duygusunu geliştirebilmesi için çok önemlidir. Hatta bu yüzden “Ağlamayan çocuğa meme vermezler!” deyimi kullanılır. Bebek meme emmekten, anne ise onu emzirmekten zevk alır ve mutluluk duyar. Bu nedenle erkeğin memelere olan ilgisi emzirme sürecine dayanır.Erkek, memeleri gördüğü zaman ilk olarak görsel bir uyarıyla iç dünyasındaki meme imajıyla bağlantıya geçiyor. Bu uyarı beyinde yer alan ilkel güdülerin ve çocukluk dönemine ait bilinç dışı kayıtlarının bulunduğu noktaya ulaştığında, memeler cinsel bir imgeye dönüşmeye başlıyor.
Beyin bilinç dışı olarak çocukluk yıllarındaki meme imajını harekete geçiriyor. Bu hisler hormonsal salgıların ve sinirsel sistemlerin harekete geçmesini sağlıyor ve kan yavaş yavaş penise doğru hareket etmeye başlıyor, penis sertleşiyor, erkek memelere bakmak, dokunmak ve meme uçlarını ağzına almak istiyor. Çocukluğunda zevk aldığı bir eylemle memeler arasında bağlantı kuran erkek, büyüdükçe karşı cinsin en dikkat çekici bölgelerinden biri olarak memeleri görebilir. Büyük ve iri memeler bilinç dışı olarak erkeğe emzirildiği dönemde annesinin süt dolu memelerini hatırlatabilir. Çünkü anne ve bebek arasında güçlü olan şey bebeğe aktarılan duygulardır. Yani dokunma, kucaklanma ve sevgi ihtiyacı, en az beslenmesi kadar bebeğin ruhsal gelişiminde önemlidir. Bu ihtiyaçlarını sağlıklı karşılayan bir erkek, memeleri hem tahrik edici bulacaktır hem de onlara dokunarak ve yalayarak kendini rahat, huzurlu, gevşemiş ve güvende hissedecektir. Kafanın rahat olması ve gevşemiş bir halde olmak erkek cinselliği için gereklidir. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır.
“Memenin içi kuyruk yağıdır, sadece erkeği kandırmaya yarar!” sözüne katılmıyorum. Memelere yani göğüslere olan ilgi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Ana tanrıça heykeli, büyük memeli ve geniş kalçalı bir kadındır. O dönemlerde bolluk ve bereketi simgeleyen büyük memeler günümüzde tamamen cinsellikle ilgili olarak algılanıyor. Hatta memeler erkekler için yasak meyve anlamına gelebiliyor. Bilinen en tahrik edici cinsel organlardan birisi olan memeler erkekler için çok önemlidir. Çünkü dozunda bir göğüs çatalını görünce tahrik olmayan erkek hemen hemen yok gibidir. Erkek görsel olarak daha kolay uyarılırlar. Erkek her zaman kendilerinde olmayanı veya saklı olan şeyi merak ettiği için memeler daha çok haz kaynağı olarak görülür. Ancak memeleri önemli kılan sadece seksi olmaları değildir, erkeklerin memeyle geçmişleri çocukluklarına kadar dayanır.
Bebeğin dünyaya geldiği ilk aylarda, bebek ile anne adeta birbirlerine yapışıktırlar. Bu dönemlerde bebek kendi varlığını annesinin gözlerinde ve kendisine olan yaklaşımlarında ararken, ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarını annesinin memesinden ve dokunuşlarından karşılar. Annenin bebeğiyle kurduğu olumlu bağ ve onun dilinden anlama çabaları, vaktinde memesini vererek sakinleştirebilme becerisi, bebeğinin ruhsal gelişimi ve temel güven duygusunu geliştirebilmesi için çok önemlidir. Hatta bu yüzden “Ağlamayan çocuğa meme vermezler!” deyimi kullanılır. Bebek meme emmekten, anne ise onu emzirmekten zevk alır ve mutluluk duyar. Bu nedenle erkeğin memelere olan ilgisi emzirme sürecine dayanır.
Erkek, memeleri gördüğü zaman ilk olarak görsel bir uyarıyla iç dünyasındaki meme imajıyla bağlantıya geçiyor. Bu uyarı beyinde yer alan ilkel güdülerin ve çocukluk dönemine ait bilinç dışı kayıtlarının bulunduğu noktaya ulaştığında, memeler cinsel bir imgeye dönüşmeye başlıyor.
Beyin bilinç dışı olarak çocukluk yıllarındaki meme imajını harekete geçiriyor. Bu hisler hormonsal salgıların ve sinirsel sistemlerin harekete geçmesini sağlıyor ve kan yavaş yavaş penise doğru hareket etmeye başlıyor, penis sertleşiyor, erkek memelere bakmak, dokunmak ve meme uçlarını ağzına almak istiyor. Çocukluğunda zevk aldığı bir eylemle memeler arasında bağlantı kuran erkek, büyüdükçe karşı cinsin en dikkat çekici bölgelerinden biri olarak memeleri görebilir. Büyük ve iri memeler bilinç dışı olarak erkeğe emzirildiği dönemde annesinin süt dolu memelerini hatırlatabilir. Çünkü anne ve bebek arasında güçlü olan şey bebeğe aktarılan duygulardır. Yani dokunma, kucaklanma ve sevgi ihtiyacı, en az beslenmesi kadar bebeğin ruhsal gelişiminde önemlidir. Bu ihtiyaçlarını sağlıklı karşılayan bir erkek, memeleri hem tahrik edici bulacaktır hem de onlara dokunarak ve yalayarak kendini rahat, huzurlu, gevşemiş ve güvende hissedecektir. Kafanın rahat olması ve gevşemiş bir halde olmak erkek cinselliği için gereklidir. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır.
Çoğu zaman hem kadının hem erkeğin cinsel ilişki sırasında tam olarak ilişkiye konsantre olamaması cinsel sorunları beraberinde getirebiliyor. Bu nedenle sevişirken tüm düşünceleri yatak odasının dışında bırakmak gerekiyor.
Mutlu bir cinsel yaşam için “yatağa çıplak girmek” gerekiyor. Yatağa çıplak girmek denildiğinde akla soyunmak gelebiliyor. Burada yatağa kıyafetleri çıkartarak girmek değil, olumsuz düşünceleri yatak odasının dışında bırakarak girmekten bahsediliyor.
Cinsel ilişki kadın ve erkeğin paylaştığı çok özel bir andır. Önemli olan ne kadar sürerse sürsün cinselliği tam anlamıyla yaşamak, yapılan eyleme yoğunlaşmak, ruh ve bedenle orada olabilmektir. Çünkü cinsellik sadece bedensel bir eylem değildir, birbirini seven ve arzulayan iki kişi arasında yaşanan çok özel bir eylemdir. Cinsellikte kişinin psikolojisi, o anki ruh hali, cinsellikle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelere sahip olup olmadığı, kişinin kendini ve bedenini sevmesi, partnerine karşı olan duyguları, partnerin ilişkideki tavrı önemli bir yer tutar. Bütün bunları düşünerek yatağa giren kişi cinsellikten haz alamıyor. Bu nedenle cinsellik yaşanacağı zaman sadece olumlu şeyler düşünmek, beyin kapatmak ve sadece partnerle geçirilecek güzel anlara odaklanmak gerekiyor. Tıpkı banyoya elbiseler çıkartılarak girildiği gibi, sevişmek üzere yatağa da olumsuz düşüncelerden arınarak girmekte fayda var. Nasıl ki elbiselerle duş alındığında vücut temizlenmezse, rahatlamazsa ve sadece ıslanılırsa, yatağa da olumsuz düşüncelerle girildiğinde dokunmanın ve sevişmenin verdiği hazza odaklanılamaz, sadece penis-vajina birlikteliği gerçekleşir. Bu da cinsel sorunların oluşmasına ve devam etmesine yola açabiliyor.
Cinsellikle ilgili olumsuz duygu ve düşünceler, cinsel ilişki sırasında beyni kapatamama, kendini dışarıdan bir seyirci gibi izleme, olaya kendini kaptıramama gibi nedenler özellikle erkeklerde serleşme sorunlarına ve erken boşalmaya, kadınlarda da orgazm olamamaya ve zamanla cinsel isteksizliğe yol açabiliyor. Kadınlar genellikle cinsel ilişki sırasında o ana odaklanmak ve haz almaya çalışmak yerine, nasıl göründükleri, nasıl koktukları, bedenlerinin yeterince temiz olup olmadığı, partnerlerinin kendilerini çekici bulup bulmadığı, vb. konuları düşünebiliyor ve bu tarz düşünceler de orgazmı engelleyebiliyor. Erkekler de cinsel ilişki sırasında zevkten çok performanslarının iyi olup olmadığına odaklanıyor ve bu da yine erkeğin sertleşme sorunu ya da erken boşalma yaşamasına neden olabiliyor.
Alışılmışın dışında bir yoğunlukta seks dürtüsü ya da seks saplantısı olan kişilere seks bağımlısı denmektedir. Zihne yerleşmiş olan seks düşüncesi, sağlıklı kişisel ilişkiler kurulmasını engelleyen ve daha çok ilerlemeden psikolojik tedavi önerilen önemli bir cinsel problemdir.
Genellikle seks bağımlıları başkalarını suçlayarak çarpıtılmış düşüncelere ve sabit fikirlere sahiptir. Kendi davranışlarını haklı ve hatasız bulma eğiliminde olan seks bağımlıları problemleri olduğunu inkâr ederler ve davranışları için her zaman bir mazeretleri vardır. Bağımlılığın kişinin ilişkisini, işini ve sosyal yaşantısını bozması dışında, kişide duygusal ve fiziksel yaraların açılmasına da neden olur. Bazı insanlara göre seks bağımlılığı teşhircilik, müstehcen telefon aramaları, taciz gibi yasa dışı hareketleri içerir, oysa seks bağımlıları her zaman seks suçlusu olmayabilir.
Seks bağımlısı;
• Cinsel ilişkiden az zevk alır.
Her gün cinsel ilişkiye girmek erkekliği bitirir mi, sürekli cinsellik isteğinin altında neler yatıyor? Merak edilenleri Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe anlatıyor.
[video=hurriyetaile_video/cemkeceyanitliyorerkekligimikaybedermiyim.flv]