Cinsel mitler insanların hayatını karartıyor. Boşalmanın kişiyi yorduğu, iliğini kemiğini kuruttuğu, halsiz ve bitkin yaptığına dair yanlış inanç yüzünden birçok insan boşalmaktan korkuyor. Oysa boşalmanın böyle bir etkisi yok, aksine hem bedeni hem de zihni zinde tutuyor ve güçlendiriyor. Buna rağmen en sık sorulan sorulardan biri sık boşalmanın sağlıklı olup olmamasıdır. Araştırma sonuçlarına göre verilen referanslar neticesinde sık yaşanan boşalmaların ya da cinsel aktivitelerin zararlı olduğuna dair hiç bir kanıt yok. Aksine boşalmayla birlikte mutluluk hormonu salgılandığı için kadın ve erkek her iki cinsin de sosyal aktivitelerini olumlu yönde etkiliyor, olaylara bakış açılarını pozitif yapıyor ve ilişkilerin ömrünü uzatıyor. Diğer bir değişle, düzenli olan seks, aslında insanlar için çok daha iyi. Yapılan araştırmalar daha fazla yaşanan boşalmanın bireyin ve çiftin yaşam kalitesini yükselttiğini, çok daha sağlıklı ve akıllı yaptığını ve ömrü uzattığını gösteriyor.
Boşalmak ruha iyi geliyor...
İlk önce boşalmanın beyin açısından potansiyel yararlarını ele almakta fayda var. Yapılan son çalışmalarda, iki haftalık bir süreç boyunca seks yapmaktan mahrum bırakılan bir erkek ile iki hafta boyunca her gün seks yapan bir erkek karşılaştırılıyor. Araştırma sonucunda, iki hafta boyunca her gün seks yapan erkekte stres hormonlarının düşük düzeyde olduğu görülürken, iki hafta boyunca seks yapmayan erkekte aşırı stres, kaygı ve moral bozukluğu görülüyor. Bu deney çift üzerinde de yapılıyor. Seks yapmayan çiftin iki haftalık bu süreç sonunda oldukça fazla tartışma yaşadığı ve içine kapandığı görülürken, birbirine dokunan ve her gün seks yapan çiftin çok daha sağlıklı ve mutlu bir ilişki yaşadığı gözlemleniyor.
İskoçya'da yayımlanan New Scientist adlı dergide, tatmin edici bir seks hayatı olan ve daha sık boşalan kişilerin strese karşı daha dayanıklı oldukları belirtiyor. Araştırma kapsamında, gönüllülerden iki hafta boyunca boşalmalarını not etmeleri isteniyor. Daha sonra bu kişiler stresli koşullar altında bırakılıyor ve son olarak stres seviyelerinin belirlenmesi için tansiyonları ölçülüyor. Bu test öncesinde boşalan kişilerin stresle diğerlerine göre daha iyi mücadele ettiği belirleniyor. Bu araştırmalarla boşalmanın kısa süreli bir gevşemeden daha güçlü olduğunu ve etkisinin en az bir haftaya kadar devam ettiği belirleniyor. Bu sonucu, oksitosin hormonunun rahatlatıcı etkilerine bağlamak mümkün gibi görünüyor. Dolayısıyla, sağlıklı bir ilişki ve kaliteli zaman geçirmenin en önemli kuralının her gün seks yapmak olduğu rapor ediliyor. Ayrıca daha sık boşalmak kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlıyor ve depresyon belirtilerinin azalmasına yardımcı oluyor. Hollanda'da psikolojik rahatsızlığı olan kişiler üzerinde yapılan bir araştırma seksin ilaçlara duyulan ihtiyacı azalttığını gösteriyor. Amerika'da yapılan bir diğer araştırmanın sonuçları ise mastürbasyon yaparak boşalan kişilerde depresyon görülme oranının, mastürbasyon yapmayan kişilere göre daha düşük olduğunu gösteriyor.
Düzenli seksin mucizeleri...
Peki, seks yapmanın ve boşalmanın fiziksel yararları neler? Bu konuda yapılan deneylerde, daha sık boşalan, mastürbasyon yapan ya da zihninde seks canlandıran kadın ve erkeklerin mutluluk hormonlarının yüksek olduğu ortaya çıkıyor. Mastürbasyon, penis-vajina birlikteliği içeren seks ya da oral seks ile gerçekleşen boşalmaların vücudun savunma hücreleri olan lökositlerde genel bir artış yarattığı kanıtlanıyor. Boşalmanın bağışıklık sistemine olumlu katkıları olduğu için sık yaşanan boşalmaların daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sağlaması muhtemel gibi görünüyor.
“Evlilik kelimesi beni çok korkutuyor!”, “Henüz evliliğe hazır değilim!”, “Evlenmek hiç bana göre değil!”, “Evlenmek istiyorum fakat bir türlü bunu başaramıyorum!”, “Evlenmek istesem bile, evlenebileceğim biri yok!” şeklindeki tüm yargıların evlilik korkusu olarak değerlendirildiğini belirten Cised Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe, evlilik korkusu hakkında bilgiler verdi.
Yeni bir aile sahibi olmanın anahtarı olan evlilik, birbirini seven iki karşı cinsin toplum ve yasalar tarafından verilen izinle aynı evi paylaşmalarıdır. Bununla bitmeyen evlilik; aileden ayrılarak büyüyebilmek için bir araç, toplumsal statü sahibi olmak, ekonomik destek almak, çocuk sahibi olabilmek, düzenli ve sağlıklı cinsel yaşama kavuşabilmek, ait olma duygusunun güvencesini hissetmek gibi pek çok güzel şeyle anlam bulan sosyal bir kurumdur.
Evlilik korkusu nedir?
Evlilik korkusu, evlendikten sonra alınması gereken sorumluluklar, kaçırılacak fırsatlara olan düşkünlük, kişinin yakın çevresinde, ailesinde ve toplumda gözlemlediği olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler ve tecrübeler nedeniyle kişinin yaşadığı içsel bir korkudur, psikolojik olarak yaşanan bir bağlanma korkusudur. Karşı tarafa bağımlı yaşamak, onun fikirlerini önemsemek zorunda kalmak, bir başkasının sorumluluğunu almanın dayanılmaz ağırlığı, fedakârlık yapmanın beklenmesi, maddi ve manevi imkânları paylaşma zorunluluğu gibi durumlar evlilik korkusunu besleyen unsurlardır.
İnsanlar evlilikten neden korkar?
Uzun zaman tek başına bekâr yaşayan kişiler başka bir insanla birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanıp evlilikten kaçabilirler. Pek çok kişinin evlenmekten korkmasının en baştaki nedenlerinden biri birey olmaktan bir şekilde çıkma endişesidir. Bunun dışında, doğru insanı bulma umudunun az olması, boşanmanın zor olması, yanında mükemmel bir insan olsa bile yeni insanlarla tanışma fırsatını kaçırmak istememe, kişinin bireysel olarak sadece kendi istekleri doğrultusunda davranamayacağını düşünmesi, daha önceki düzenin artık başkasına göre uydurulma gereksinimin ortaya çıkması, her anına tanıklık eden birinin varlığından duyulan rahatsızlık, şu ana kadar hiç tanımadığın kişilerle akraba olma düşüncesi, kılıbık olma korkusu, bazı davranış ve düşünceleri değiştirme zorunluluğu insanları evlilikten korkutan nedenlerin sadece bir kaçıdır.
Doğadaki bütün canlılara şefkat ve merhamet esasının egemen olması gereken ramazan ayı boyunca; sizlerin aşk, evlilik, yakın ilişkiler ve cinsellikle ilgili sorularınızı yanıtlamaya devam edeceğim. Çünkü insanın maddi ve manevi gelişmesinin yanı sıra ruh ve beden sağlığının korumasında önemli bir yer tutan cinsellik; İslam dini tarafından, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biri olarak görülmüştür. İnsanlar için cinsel arzu ve istekler; açlık, susuzluk gibi doğal olgulardır. Ancak buna rağmen, her yıl, ramazan ayında aynı tartışmalar yaşanır: “Ramazan ayında cinsellik yaşanmalı mı?” “İftar sonrası hemen seks yapmak sakıncalı mı?” “Ramazan'da yaşanan cinsellik ayıp ya da yasak olarak değerlendirilmeli midir?”
Ramazan ayını cinselliği yasaklamadan kalpleri arındırmak için bir fırsat olarak görün
Günümüzde, sahip olunan insanî değerler erozyona uğramaya yüz tuttu. Sınırsız hırslar ve talepler benliği kapladı. Bireysellik, bencillik, çıkarcılık, aldatma ve aldatılma gibi olumsuz değerler yakın ilişkilerde öne çıktı. Teknolojik tüm yeniliklere rağmen cinsel mitler (hurafeler veya doğru bilinen yanlışlar) toplumda mutsuz, umutsuz, olumlu düşünemeyen ve cinselliği paylaşamayan kişilerin sayısını artırdı. Ayrıca cinsel sapkınlıklar, taciz, tecavüz, enses gibi ülkemizi kasıp kavuran olumsuzluklar ve hak ihlalleri, cinsel ayrımcılık ve kadınları hedef alan şiddet insanımızın geleceğe olan umutlarını zayıflattı. Şüphesiz bu olumsuzluklar, aşınan ve kaybolan değerler karşısında yapılması gereken; koşulsuz sevgiyi ve bilimin ışığını topluma hâkim kılmaktır.
Ramazan ayı kaybedilen bu değerleri yeniden kazanmak, insanın özünde var olan iyilik ve insani duyguları fiiliyata geçirmek için önemli bir fırsattır. Çünkü Ramazan ayı baştan sona sosyal dayanışma ve kaynaşmanın yoğun olarak yaşandığı, bilgilenme, arınma ve yenilenme bilincinin tazelendiği değerli bir zaman dilimidir. Bu nedenle maddi ve manevi sayısız güzellikleri çağrıştıran, ferdi hayatta huzurun, sosyal hayatta kaynaşma ve paylaşmanın yoğun olarak yaşandığı, iradelerin sevgi ve merhametle eğitildiği ve özgürleştiği Ramazan ayını, cinselliği yasaklamadan kalpleri arındırmak için bir fırsat olarak görmek gerekiyor.
Cinsellik, ekmek ve su gibi bir ihtiyaçtır!
İslam inancına göre oruç tutmak, ruhu ve bedeni terbiye eder ve bu yönüyle daha derin bir anlayış ve yaşayış vaat eder. Oruç, kişinin sahip olduğu nimetlerden bir süre ayrı kalmasını gerektirir ve hep elinin altında hazır olarak bulduğu şeylerle arasına bir mesafe koyar. İftar vakti bu mesafe ortadan kalkar ve kişi orucunu tuttuğu her ne varsa, özlediği ve uzak düştüğü lezzetleri yeni bir heyecanla tadar ve yeniden keşfeder. Bu nedenle iftar orucu tutulan cinselliği de güzelleştirebilir ve cinsel mutluluğun gelişimi için yeni bir fırsat sunabilir. Çünkü cinsellik ekmek gibi su gibi ihtiyaçtır; kadın ve erkeğin birbirlerine ruhlarını ve bedenlerini armağan ettikleri eşsiz bir sofradır. Bu sofradaki lezzetleri derinleştirmek, o sofraya oturmanın keyfini yine, yeni, yeniden yaşamak insanoğlunun hakkıdır.
Cinsel terapi; bireylerin cinsellik alanında bilişsel, duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, cinsel ve ruhsal sağlıklarının geliştirilmesini ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adıdır. Cinsel işlev bozukluklarından dolayı bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, eğitim vermek, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, cinsel çatışmaları çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak için kullanılan tüm teknik ve yöntemlere “seks terapisi” yani cinsel terapi diyebiliriz.
Bir başka deyişle; cinsel terapi; zihinsel ve duygusal sorunları olan ve bu sorunlarla baş etme gücü yetersiz kalan kişilere belli bir amaç ve plan doğrultusunda belli teknik ve yöntemlerin uzman kişilerce uygulandığı profesyonel bir yardım hizmeti sürecidir. Ya da cinsel terapi zihinsel ve duygusal sorunları olan kişilerle zihinsel ve duygusal bağlantı kurularak yürütülen tedavi etme bilim ve sanatıdır. Aynı zamanda cinsel terapi, cinsel hayatlarıyla ilgili problem ve endişeleri olan birey ve çiftlere özel danışmanlık hizmeti sunar. Cinsel terapi alan kişilere “danışan”, cinsel terapi yapan terapistlere “cinsel terapist” denir.
En sık karşılaşılan cinsel sorunlar...
Cinsel terapi, sertleşememe veya sertleşmeyi devam ettirmekte güçlük çekme, orgazm olamama, erken boşalma, seks yapma korkusu (vajinismus), ağrılı cinsellik yaşama (disparoni), cinsel isteksizlik gibi cinsel problemler yaşayan danışanlara çözüm sunar.
Cinsel terapistler ne yaparlar?
Cinsel terapistler cinsellik ile ilgili fiziksel, duygusal ve psikolojik konular konusunda eğitim almış donanımlı terapistlerdir. Cinsel terapistler artık cinsel ilişki kurmayan ya da cinsel zevk ve dürtülerinde farklılıklar olan danışanlarla çalışırlar. Danışanların tamamen yabancı olan biriyle cinsel problemleri ile ilgili konuşması oldukça korkutucu görünebilir. Bu yüzden gelen danışanların işini kolaylaştırmak konusunda cinsel terapistler oldukça iyi eğitim almışlardır.
Birbirlerini hiç olmadığı kadar çok arzulayan ve evlendikten sonra mutluluklarının cinsellikle birlikte doruk noktasına çıkacağına inanan pek çok çift var. Bu çiftler nikâh masasına oturdukları zaman, “Cinsel açıdan tatmininiz garanti edilmektedir!” diye bir anlaşmaya imza atmamalarına rağmen, içlerinde tutuşan arzu ile birlikte, her şey gibi cinselliklerinin de dört dörtlük olacağına inanıyorlar. Fakat çoğu zaman her şey bekledikleri gibi olmuyor.“Cinsel bakımdan terk edilmiş evli bir kadın olur mu hiç?” demeyin çünkü bu bir teori değil. İlk başlarda zevkli bir deneyim olarak paylaşılan cinsellik, daha sonra cinsel isteksizlik ve tatminsizliğin pençesinde kıvranabiliyor. Sonucunda çiftin hayat kalitesinde ciddi bir düşüş meydana gelebiliyor.
Kadınlar, tatminsizliklerinden dolayı erkekleri suçluyorlar!
Sağlıklı ve mutlu cinselliği engelleyen ve kadınların tatminsiz bir cinsel hayat yaşamalarına neden olan erken boşalma ve iktidarsızlık, her ne kadar görünürde erkek odaklı cinsel işlev bozuklukları olsa da, aslında çiftin ortak sorunudur. Erken boşalma ve iktidarsızlık yaşayan erkeklerin hemen hemen hepsi eksiklik, aşağılanma, küçük düşme, başarısızlık ve utanç duyuyorlar. Cinsel işlev bozuklukları nedeniyle birbirine öfkelenen çiftler gün geçtikçe kendilerine ve partnerlerine olan güvenlerini yitiriyorlar ve birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Hal böyle olunca, tabulaşmış kurallar nedeniyle, cinselliği erkeğin başlatması gerektiğine, erkeğin kadına nasıl zevk vereceğini bildiğine ve cinsellikte erkeğin yönetici olmasının doğruluğuna inanan kadınlar, tatminsizliklerinden dolayı erkekleri suçlamaya başlıyorlar. Ayrıca “Sevişme sırasında konuşulmaz!”, “Cinsellik hakkında konuşmak ayıp ve günahtır!”, “Cinsellik içgüdüseldir ve öğrenilmez!”, “Penisin sertleşmemesi partnerin çekici bulunmadığına işarettir!”, “Fantezi kurmak sapkınlıktır!”, “Mastürbasyon yapmak kötü ve kirlidir!”, “Erkeğin penis boyu çok önemlidir!” gibi doğru bilinen yanlışlar cinsel sorunların karşılıklı konuşularak çözülmesini de engelliyor. Bu nedenle, cinsel işlev bozukluklarının çiftin sorunu olduğu kabul edilerek, tabulaşmış düşüncelerden kurtulabilmek için mutlaka bir cinsel terapiste başvurulması gerekiyor.
Cinsellik kadınlar için "sevgi" erkekler için "güç" odaklıdır!
Çiftlerin birbirlerini sevmeleri ve severek evlenmeleri nedeniyle cinsel hayatlarının iyi olacağına inanmaları, yaşadıkları sorunları çözmekten çok, birbirlerine karşı olan sevgilerini sınadıkları bir sınava dönüştürmelerine neden olabiliyor. Bu sınavda yanlış yapılan her şey kendileri dışında bir sebebe bağlanıyor ve sorumluluklar karşı tarafa yükleniyor. Böylece çift mutsuzlaşıyor. Çözüm için öncelikle kadınların ve erkeklerin doğalarının temelinde yatan “sevgi ve güç” arayışının anlaşılması gerekiyor. Kadınlar sevgi, erkekler ise güç odaklı oluyor. Bu nedenle kadınların cinsel açıdan tatmin olabilmeleri için öncelikle seviliyor olduklarını hissetmeleri gerekiyor. Kadınlar üzüntülü, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek istiyorlar, koşulsuz sevgi ve saygı arıyorlar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzuluyorlar ama en çok kendilerini dinleyecek bir erkeğe ihtiyaç duyuyorlar. Bunun için erkeklerin kadınların elini tutup, gözlerinin içlerine bakarak, sakin ve anlayışlı bir şekilde dinlemeleri, akıl vermek veya çözüm üretmek yerine duygularına eşlik etmeleri gerekiyor. İşte o zaman kadınlar hem gevşiyorlar ve rahatlıyorlar hem sevildiklerini ve değerli olduklarını hissediyorlar hem de sevişmeye hazır hale geliyorlar. Çünkü kadınlar bildiklerini erkeklerinden DUYMAK, duyduklarını HİSSETMEK, hissettiklerini davranışlarında GÖRMEK istiyorlar. Bu nedenle erkeklerin “Zaten onu sevdiğimi ve sadık olduğumu biliyor!” savunması hiç gerçekçi ve mantıklı görünmüyor. Kadını İSTEKLİ veya MELEK, ÖFKELİ veya KIRGIN yapmak erkeklerin elinde gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Erkeğine sesini duyuran ve anlaşılan bir kadın değişiyor, rahatlıyor ve sevgi dolu oluyor...
“Penisin büyüklüğü kadının cinsel doyuma ulaşmasında rol oynar mı?”, “Vajina büyüklüğü kadının cinsel birleşmeden zevk almasını etkiler mi?”, “Çok geniş olan vajina ve vajina girişi için bir şey yapılabilir mi?”, “Kadın hiç çocuk doğurmadıysa, aktif bir cinsel yaşam aşk kaslarında ve cinsel organlarda gevşemeye neden olabilir mi?” gibi birçok soru çiftlerin kafasını karıştırabiliyor. İşte tüm bu soruların yanıtını CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe veriyor.
Boyu değil işlevi önemli, çünkü...
Erkekler tarafından en çok takıntı yapılan konuların başında penis boyu sorunları gelir. Penis boyu ortalama 14 santimetre olmakla beraber 8–18 santimetre arası olan penisler normal boyutlarda kabul edilmektedir. Sanıldığının aksine, penis boyuyla cinsel performans arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Ancak bazı kadınlar iri yapılı bir erkeği görür görmez cinsel bakımdan hemen uyarılırlar. Oysa gerçekte sertleşmiş penisin büyüklüğü ile erkeğin bir kadını cinsel bakımdan doyurabilme yeteneği arasında pek az ilişki vardır. Ayrıca, “Penis ne kadar büyük olursa, erkek cinsel eş olarak o kadar erkeksi ve başarılı olur!” şeklindeki inanç doğru değildir, cinsel mittir, hurafedir.
Kadın psikolojik bakımdan ters yönde bir inanca koşullanmadıysa, tek başına penis büyüklüğü kadının cinsel tepkisini ya da birleşmeden doyum sağlamasını etkilemez. Çünkü vajinal uyarı vajinanın 1/3’lük giriş kısmında yoğunlaşır. Yani cinsel birleşme sırasında vajinanın en duyarlı bölümü, girişe yakın alt kısımlarıdır. Penis, büyüklüğü ne olursa olsun, vajinanın bu kısmına değecek penis bir uyarıcı görevi yapacaktır. Üstelik kadının asıl cinsel duyarlık merkezi vajina değil, klitoristir. Cinsel birleşme sırasında klitoris erkeğin penisine değil, penisin üstünde yer alan kıllı pubis bölgesine değer ve bu bölgenin basıncıyla uyarılır. Bu da penis boyuna yönelik takıntıları temelden yıkmaktadır.
Buradan yola çıkarak söylenebilinir ki, mutlu ve tatmin edici bir cinsel yaşam için penis boyu tek kıstas olamaz. Çiftin birbiriyle açık ve samimi bir iletişim kurması, birbirilerinin arzu, istek ve beklentilerine değer vermeleri, doyurucu ve sağlıklı bir cinsel yaşam için oldukça önemlidir. Ancak “vajina normal büyüklükte, klitoris sertleşmiş ve vajina yeterince ıslak olduğu halde, penisin fiziksel rahatsızlık doğuracak kadar büyük olması ve cinsel birliktelik sırasında vajinaya yeterince temas edemeyecek ölçüde küçük olması” seks için sorun yaratabilir ancak bir şekilde, yeni sevişme tekniklerinin öğrenilmesiyle bu sıkıntı da çözümlenebilir.
Cinsellik kadim bir aşk yolculuğudur...Yakın ilişkilerde sevgi yetmez, çiftin birbirini bir parça endişe içinde tutması ve tatminkâr bir seks hayatına sahip olması gerekir.
Türkiye’nin en ünlü cinsel terapistlerinden Cem Keçe tarafından yazılan, sağlıklı ve mutlu birlikteliklere, uzun ve keyifli bir cinselliğe rehberlik edecek nitelikteki Boşalma, Orgazm ve Cinsel Doyum; boşalma, orgazm ve cinsel doyumun püf noktalarını ve boşalma sorunlarının üstesinden gelmek için çok özel tavsiyeleri ve pratik bilgileri içeriyor ve “Tatminkâr ve haz dolu cinsel birlikteliklerin sırrı nedir?” sorusuna cevap veriyor.
Boşalma, Orgazm ve Cinsel Doyum, sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşamdan sizi alıkoyan şeylerden kurtulmayı öğrenebileceğiniz doyurucu bir kitap, kulaktan kulağa yayılarak büyük bir başarı kazanan ve insanların cinselliğe bakış açılarını değiştiren eşsiz bir kişisel gelişim ve farkındalık kitabı...
Seks hayatına biraz renk katmak için farklı zevkler denemek isteyen çiftlere, boşalma ve orgazm sorunu yaşayan kadınlara özel olarak geliştirilmiş olan We-Vibe seks oyuncağıyla cinsellikten daha fazla keyif alıp monotonlaşan seks hayatınızı harakete geçirebilirsiniz ya da cinsel sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe, We-Vibe seks oyuncakları ile ilgili kimseye soramadığınız soruların cevaplarını veriyor.
We-Wibe nedir ve cinsel hayatı nasıl etkiler?
Dünyadaki çiftlerin cinsel hayatlarına renk getirmek için Kanadalı mühendis Bruce Murison ve eşi Melody tarafından üretilen ve en keyifli dual sek oyuncaklarından biri olan We-Vibe’lar, çiftin sevişirken ve cinsel birliktelik sırasında kullanabilecekleri titreşimli vibratörlerdir. U veya C şeklinde kıvrıktırlar, içlerinde farklı ritimlerde çalışan titreşimler mevcuttur. Bir ucu vajinanın içindeki G noktasını uyarırken, aynı anda diğer ucu klitorise masaj yaparak çifte en kolay boşalmaları ve orgazmları yaşatabiliyor. We-Vibe’ların ince gövdesi, penisin vajinaya girmesine yeterli boşluk bıraktığı için, çift aynı anda hem vibratör keyfini hem de cinsel ilişkide daha yoğun duyguları paylaşabiliyor, boşta kalacak elleriyle de kendilerini ve birbirlerini okşamaya devam edebiliyorlar.
Cinselliği bir görev olarak görmeyin!
Sağlıklı ve mutlu bir birliktelik için önemli unsurlardan biri her iki tarafın birlikte keyif aldığı ve her yönden tatmin olduğu bir cinsel ilişkidir. Mutluluk veren bir sevişme eşleri daha huzurlu, daha sağlıklı ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve bütünleştirir. Bazı kadınlar yetişme tarzı ve cinsel mitler nedeniyle kendilerini ifade etmekten çekiniyorlar, cinselliği bir görev olarak görüyorlar ve orgazm taklidi yapmayı tercih ediyorlar. Bazıları cinsellik hakkında konuşmayı ayıp, yasak ve günah olarak görüyorlar. Bazı kadınlar ise cinsel ilişki sırasında boşalmayı hedef haline getiriyorlar. Bu kadınlar eğer organik kökenli bir sorunları yoksa kendi bedenlerini bir başkasının bedeniyle paylaşarak haz almayı yani boşalmayı zamanla öğrenebilirler. Çünkü her kadın, kendisine haz alma izni verdiğinde, uygun şekilde ve yeterli süre uyarıldığında boşalabilir.
G noktasını da uyararak seksin tadını çıkarın!
Bunun için ilk önce kadınlar cinsellikten haz almayı istemeli ve buna kendilerini layık görebilmelidirler. Daha sonra zevk alabilmek için önce kendi bedenlerini tanımalı, nelerden zevk aldıklarını mastürbasyonla keşfetmeli, partnerlerine yol göstermeli, klitorislerini sürterek ve o an geldiğinde sıçramayı başararak yani cinsel ilişki sırasında istemli kasılmalar yaparak boşalmayı keşfetmelidirler. Bu süreçte G noktasını da uyararak seksin tadını çıkarabilirler. Bunu da, boşalmayı hedef haline getirerek değil boşalmayı deneyimleyerek yapmaları gerekiyor.