A. Cem Keçe

“18 yaş altı evlilikler yasalarla engellenmeli”

11 Eylül 2013
Çok tartışılan "çocuk gelin" kavramıyla ilgili uzmanlardan çözüm önerileri...

Kuveyt gazetesi El Vatan'ın haberine göre, kendisinden 32 yaş büyük biriyle evlendirilen “Rawan” adındaki küçük kız, gerdek gecesi cinsel organında meydana gelen kanama sonucu hayatını kaybetti. Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bu haber, ülkemizde yaşanan çocuk gelin dramlarının tekrar gündeme gelmesine neden oldu. Türkiye Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER) terapisteri “çocuk gelin” kavramını tekrar tartışmaya açtı, konuyla ilgili problemlerin çözüm yollarına dikkat çekti.

“18 yaş altı evlilikler yasaklanmalı"

18 yaş altı evliliklerin yasaklanması gerektiğini savunan PSİKODER Başkan Yardımcısı Uz. Dr. Cem Keçe; “Toplumun çeşitli eğitimlerle, görsel ve işitsel medya kullanılarak, erken yaşta evlilik, kadın hakları, çocuk hakları, aile içi şiddet gibi önemli konularda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Aile planlaması hizmetlerinin yaygınlaştırılması, aile planlaması olgusunun topluma daha açıklayıcı bir şekilde yansıtılması, din görevlilerinin günümüz koşullarında erken evliliğin sakıncalarını gerekli yerlerde gündeme getirerek vurgulaması önemli hususlar… 18 yaş altındaki evliliklerin yasalarla kesin bir şekilde engellenmesi, özellikle kız çocuklarının eğitime dâhil edilmesi, kadınların ekonomik anlamda özgürlüğünün sağlanması, kadınların iş kurma ve meslek edinmelerinin sağlanması, cinsel istismar, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumsal halk sağlığı konularında toplumun bilinçlendirilmesi, ekonomik koşulların iyileştirilmesi gerekiyor!” dedi.

“Devlet, evlilik öncesi eğitimi şart koşmalı”

Evlenmeyi düşünen bireylerin ani kararlar almadan önce uzun bir süre birbirlerini tanımamaları gerektiğinin altını çizen PSİKODER Genel Sekreteri Uz. Dr. Yasemin Yıldız; “Unutulmamalıdır ki, erken evlilikler o kişilerin çocukluğundan, gençliğinden ve yaşamından çalınan birtakım özgürlükleri akla getiriyor. Evlilik öncesi fiziksel tahlilleri zorunlu tutan devlet, evlilik öncesi eğitimi şart koşmalı… Evlenmeden önce anne-baba ve eş eğitimleriyle çiftlere sertifika verilmeli, ancak bu sertifikaya sahip çiftler evlenebilmeli… Annelik, babalık, karılık veya kocalık çok ama çok önemli bir meslek, dünyanın en ucuz mesleği gibi eğitimsiz yapılmamalı. Ayrıca hem devletimiz hem medyamız hem de ruh sağlığı profesyonelleri ilk üç yıl çocuk yapılmaması için kamuoyunda ortak bir bilinç yaratmalı ve çiftlerin birbirlerine alışmaları için zaman tanımalı. Aslında ne koşulda olursa olsun erken yaşta yapılan evliliklerin sonucu baştan belli. Bu evlilikler yeni neslin sağlıksız ve yetersiz bir şekilde gelişmesine neden oluyor!” dedi.“Kişi başına düşen milli gelir artırılmalı”

Sosyoekonomik kalkınmanın önemine dikkat çeken ve zorunlu eğitimin şart olduğunu söyleyen PSİKODER Başkanı Prof. Dr. Cengiz Güleç; “Türkiye’de görülen toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin temel kaynaklarından biri erken yaşta yapılan evlilikler... Bu evlilikler gerçek bir evlilik değil, kötü bir evcilik oyunu… Eğitimde fırsat eşitliği ve kızlarımıza en az 13 yıl zorunlu eğitim sağlanmadan, ekonomik kalkınma gerçekleştirilemeden, kişi başına düşen milli gelir artırılmadan, sosyal devlet anlayışı yeniden hâkim kılınmadan, yalnızca gönüllü gayretlerin eseri projelerle çocuk gelin sorununu çözmek imkânsız!” dedi.

“18 yaş altı evlilikler yasaklanmalı"

18 yaş altı evliliklerin yasaklanması gerektiğini savunan PSİKODER Başkan Yardımcısı Uz. Dr. Cem Keçe; “Toplumun çeşitli eğitimlerle, görsel ve işitsel medya kullanılarak, erken yaşta evlilik, kadın hakları, çocuk hakları, aile içi şiddet gibi önemli konularda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Aile planlaması hizmetlerinin yaygınlaştırılması, aile planlaması olgusunun topluma daha açıklayıcı bir şekilde yansıtılması, din görevlilerinin günümüz koşullarında erken evliliğin sakıncalarını gerekli yerlerde gündeme getirerek vurgulaması önemli hususlar… 18 yaş altındaki evliliklerin yasalarla kesin bir şekilde engellenmesi, özellikle kız çocuklarının eğitime dâhil edilmesi, kadınların ekonomik anlamda özgürlüğünün sağlanması, kadınların iş kurma ve meslek edinmelerinin sağlanması, cinsel istismar, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumsal halk sağlığı konularında toplumun bilinçlendirilmesi, ekonomik koşulların iyileştirilmesi gerekiyor!” dedi.

“Devlet, evlilik öncesi eğitimi şart koşmalı”

Evlenmeyi düşünen bireylerin ani kararlar almadan önce uzun bir süre birbirlerini tanımamaları gerektiğinin altını çizen PSİKODER Genel Sekreteri Uz. Dr. Yasemin Yıldız; “Unutulmamalıdır ki, erken evlilikler o kişilerin çocukluğundan, gençliğinden ve yaşamından çalınan birtakım özgürlükleri akla getiriyor. Evlilik öncesi fiziksel tahlilleri zorunlu tutan devlet, evlilik öncesi eğitimi şart koşmalı… Evlenmeden önce anne-baba ve eş eğitimleriyle çiftlere sertifika verilmeli, ancak bu sertifikaya sahip çiftler evlenebilmeli… Annelik, babalık, karılık veya kocalık çok ama çok önemli bir meslek, dünyanın en ucuz mesleği gibi eğitimsiz yapılmamalı. Ayrıca hem devletimiz hem medyamız hem de ruh sağlığı profesyonelleri ilk üç yıl çocuk yapılmaması için kamuoyunda ortak bir bilinç yaratmalı ve çiftlerin birbirlerine alışmaları için zaman tanımalı. Aslında ne koşulda olursa olsun erken yaşta yapılan evliliklerin sonucu baştan belli. Bu evlilikler yeni neslin sağlıksız ve yetersiz bir şekilde gelişmesine neden oluyor!” dedi.

“Kişi başına düşen milli gelir artırılmalı”

Sosyoekonomik kalkınmanın önemine dikkat çeken ve zorunlu eğitimin şart olduğunu söyleyen

Yazının Devamını Oku

8 yaşındaki Rawan evlendiği gece yaşamını yitirdi!

10 Eylül 2013
40 yaşında bir adamla evlendirilen Rawan, cinsel organının yırtılması sonucu öldü.

Kuveyt gazetesi El Vatan'ın haberine göre, 40 yaşındaki bir adamla evlendirilen 8 yaşındaki Rawan adlı kız çocuğu, evlendiği gece yaşadığı cinsel ilişkinin ardından vajinasındaki ve iç organlarındaki yaralanmalar nedeniyle hayatını kaybetti. Çocuk yaşta yaşanan evlilikler, kadınların ve çocukların hayatını tehlikeye atmanın yanında, toplumsal ve cinsel ayrımcılığın temelini de oluşturuyor. "Rawan'ın yaşadıkları insan haklarına aykırı" diyen CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe, çocuk yaşta yapılan evlilikler ile ilgili görüşlerini belirtiyor.

Geri kalmış ülkelerde ve ülkemizde erken yaşta evlilikler uzun yıllardan beri var olan bir olgu... Buna rağmen toplumun çoğunluğu tarafından bir “sorun” olarak değerlendirilmiyor. Evliliğin en önemli meşruluk kaynaklarından birisi toplumsal mutabakat… Evlilikler daha çok toplumsal mutabakat çerçevesinde gerçekleşiyor. Ataerkil ve geleneksel toplum yapısı, çok yanlış bir şekilde, erken yaşta evlilikleri normalleştiriyor ve meşrulaştırıyor. Oysa erken yaşta yapılan evlilikler özellikle kız çocuklarının toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştiriyor ve hayat tercihlerini azaltıyor.

  Elimizdeki veriler, ülkemizde hem erkeklerin hem de kadınların büyük çoğunluğunun yoksul olduğunu ortaya koyuyor. Kadınlar bu yoksulluktan daha fazla etkileniyorlar ve yaşamlarının her alanında bunun sonuçlarını daha ağır bir şekilde yaşıyorlar. Özellikle açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan ailelerde bu durum çocuk yaşta yaptırılan evliliklerle kendini belli ediyor. Bu nedenle erken yaşta yapılan evlilik sorununa, sadece sosyo-kültürel bir meseleymiş gibi yaklaşıldığı takdirde her çaba yarım kalabiliyor ve sorunu çözmeye yetmiyor.

Bu toplumsal sorun gerçekten çözülmek isteniyorsa yapılması gereken ilk şey bu gerçeği baştan kabul etmek olmalı… Sorunun bir yoksullukla mücadele sorunu, bir cinsel eğitimsizlik sorunu olarak ele alınması gerekiyor. Ailelerin refah düzeyini arttırılmadan, sosyal devlet anlayışını egemen kılınmadan sadece günülülerin yürüttüğü etkinliklerle ve konunun medyaya taşınmasıyla sorun çözümlenmiyor.

Rawan'ın yaşadıkları insan haklarına aykırı...

Cinsel sağlık; cinsel hakların tanındığı, saygı duyulduğu ve uygulandığı ortamlarda mümkün… Kuveyt gazetesi El Vatan'ın haberine göre, 8 yaşındaki “Rawan” adındaki küçük kız, 40 yaşındaki bir erkekle evlendiği gece cinsel birleşme sonrası cinsel organına meydana gelen kanama sonucu hayatını kaybetmiş. Bu çok üzücü ve düşündürücü haber herkesin vicdanlarını sızlattı.

Çocuk yaşta yaşanan evlilikler, kadınların ve çocukların hayatını tehlikeye atmanın yanında, toplumsal ve cinsel ayrımcılığın temelini de oluşturuyor.

Kadınları eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve bağımlılık kısır döngüsüne hapseden erken yaştaki evlilikler, onların cinselliğe dair haklarını da ellerinden alıyor. Çocuk gelinler, cinsel özgürlük hakkı dediğimiz, cinsel baskının her türünü, her çeşit cinsel zorlamayı, cinsel istismarı ve cinsel tacizi reddeden bir temel hakkı kullanılamaz bir hale getiriyor. Evlenip evlenmemeyi, boşanıp boşanmamayı, çocuk sahibi olup olmamayı, çocuk sayısını ve hangi aralıklarla olacağını ve bütün bunları kiminle yapacağını kendi kişisel ve sosyal anlayışı çerçevesinde belirlemek ve gerçekleştirmek çocuk gelinler için söz konusu olmuyor.

Çözüm için cinsel eğitim gerekli!

Cinsel eğitim anaokulundan başlayarak şart olmalı… Evlilik öncesi Cinsel Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri, doğum öncesi Anne, Baba ve Eş Eğitimleri yasal olarak şart olmalı... Çünkü eğitim ve öğretim almasına olanak sağlanmış ve bunları kullanarak kendini yetiştirmiş bireylerin egemen olduğu bir toplum, sosyal adaletin sağlandığı bir düzen, ekonomik olarak gelişmiş bir aile, çocuk gelinlerin olmaması için, ruhen, bedenen ve fikren sağlıklı aileler oluşturmak açısından çok önemli…  

Geri kalmış ülkelerde ve ülkemizde erken yaşta evlilikler uzun yıllardan beri var olan bir olgu... Buna rağmen toplumun çoğunluğu tarafından bir “sorun” olarak değerlendirilmiyor. Evliliğin en önemli meşruluk kaynaklarından birisi toplumsal mutabakat… Evlilikler daha çok toplumsal mutabakat çerçevesinde gerçekleşiyor. Ataerkil ve geleneksel toplum yapısı, çok yanlış bir şekilde, erken yaşta evlilikleri normalleştiriyor ve meşrulaştırıyor. Oysa erken yaşta yapılan evlilikler özellikle kız çocuklarının toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştiriyor ve hayat tercihlerini azaltıyor.

  Elimizdeki veriler, ülkemizde hem erkeklerin hem de kadınların büyük çoğunluğunun yoksul olduğunu ortaya koyuyor. Kadınlar bu yoksulluktan daha fazla etkileniyorlar ve yaşamlarının her alanında bunun sonuçlarını daha ağır bir şekilde yaşıyorlar. Özellikle açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan ailelerde bu durum çocuk yaşta yaptırılan evliliklerle kendini belli ediyor. Bu nedenle erken yaşta yapılan evlilik sorununa, sadece sosyo-kültürel bir meseleymiş gibi yaklaşıldığı takdirde her çaba yarım kalabiliyor ve sorunu çözmeye yetmiyor.

Bu toplumsal sorun gerçekten çözülmek isteniyorsa yapılması gereken ilk şey bu gerçeği baştan kabul etmek olmalı… Sorunun bir yoksullukla mücadele sorunu, bir cinsel eğitimsizlik sorunu olarak ele alınması gerekiyor. Ailelerin refah düzeyini arttırılmadan, sosyal devlet anlayışını egemen kılınmadan sadece günülülerin yürüttüğü etkinliklerle ve konunun medyaya taşınmasıyla sorun çözümlenmiyor.

Rawan'ın yaşadıkları insan haklarına aykırı...

Cinsel sağlık; cinsel hakların tanındığı, saygı duyulduğu ve uygulandığı ortamlarda mümkün… Kuveyt gazetesi El Vatan'ın haberine göre, 8 yaşındaki “Rawan” adındaki küçük kız, 40 yaşındaki bir erkekle evlendiği gece cinsel birleşme sonrası cinsel organına meydana gelen kanama sonucu hayatını kaybetmiş. Bu çok üzücü ve düşündürücü haber herkesin vicdanlarını sızlattı.

Çocuk yaşta yaşanan evlilikler, kadınların ve çocukların hayatını tehlikeye atmanın yanında, toplumsal ve cinsel ayrımcılığın temelini de oluşturuyor.

Kadınları eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve bağımlılık kısır döngüsüne hapseden erken yaştaki evlilikler, onların cinselliğe dair haklarını da ellerinden alıyor. Çocuk gelinler, cinsel özgürlük hakkı dediğimiz, cinsel baskının her türünü, her çeşit cinsel zorlamayı, cinsel istismarı ve cinsel tacizi reddeden bir temel hakkı kullanılamaz bir hale getiriyor. Evlenip evlenmemeyi, boşanıp boşanmamayı, çocuk sahibi olup olmamayı, çocuk sayısını ve hangi aralıklarla olacağını ve bütün bunları kiminle yapacağını kendi kişisel ve sosyal anlayışı çerçevesinde belirlemek ve gerçekleştirmek çocuk gelinler için söz konusu olmuyor.

Yazının Devamını Oku

Seksten daha fazla zevk almak mümkün

10 Eylül 2013
Erkek, klitoral dokunuşlarda yavaşladığı takdirde kadın daha çok zevk alır.

Uzun yılar geçmesine rağmen hala yatak odasında mutluluğu yakalayamadınız mı? Peki, cinsellikten daha fazla zevk almak için çabalıyor musunuz? Size çok zor, hatta imkansız gibi gelse de cinsel mutluluğu yakalamak sandığınız kadar zor değil. CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe, seksten daha fazla zevk almanın püf noktalarını anlatıyor.


Duygusal yönden sevme ile işe başlayın

 

Kadının cinsel yoldan doyuma ulaşabilmesi için duygusal yönden sevildiğine, değerli olduğuna ve arzulandığına inanması gerekir. Bunu erkeğin gözlerinde, sözlerinde, davranışlarında ve dokunuşlarında fark etmek ister. Erkek sevdiğini ve sevildiğini cinsel ilişkiyle fark edebilirken, kadın da cinsel ilişkiden haz alarak ve partnerine bu hazzı yaşatarak duygusal ihtiyaçlarını fark eder.


Birbirinizin nasıl uyarıldığını keşfedin

Erkeğin, kadının cinsel ihtiyaçlarının farklı olabileceğini anlaması gerekir. Çünkü bir kadına haz yaşatmak ve bu haz sonunda doyuma ulaştırmak tümüyle farklı bir konudur. Sanılanın aksine, erkeği mutlu eden her şey kadını da mutlu etmeyebilir. Bu nedenle, erkeğin partnerinin bedenini tanıması ve nasıl uyarıldığını bilmesi ve zamanla keşfetmesi gerekir. Kadının da bu keşfe yardımcı olması esastır.


Sekste çekingenliğe yer yoktur

Kadının erkeğe yaptıkları, aslında kendisine yapılmasını istedikleridir, erkeğin bunu anlaması gerekir. Her kadın erojen bölgelerinin keşfedilmesine yönelik erkeği yönlendirmek istemez ya da bunu yapamaz. Çekingen olan bir kadının bunu ifade edebilme yolu %87 oranında “Yaptığımı yap!” şeklindedir. Bu nedenle erkek, seks sırasında kadının ne yaptığına odaklanarak, asıl istediği şeyin ne olduğunu keşfedebilir.


Sertlik iyidir ama her zaman değil

Cinsel birleşme sırasında, öpüşme ve dokunuşlarda, özellikle klitoral dokunuşlarda yavaş hareket edilmesi önemli bir ayrıntıdır. Erkek haz almaya başladığı noktada daha da sertleşirler ve kadının bu sertlikten hoşlanacağını düşünür fakat bu her daim böyle değildir. Özellikle erkek klitoral dokunuşlarda yavaşladığı takdirde, kadın çok daha fazla mutlu olur. Bu nedenle, erkek yavaş hareket etmeli ve kadının bedeninin sesini dinlemelidir.


Klitoral uyarı, sevişme ve cinsel bileşme süresinde devam etmeli

Kadın cinsel arzularını ne kadar hissederse ve istekleri ne kadar karşılık bulursa cinsel ilişkiden ve partnerinden o kadar zevk alır. Erkek uyarıldıktan hemen sonra testosteron hormon seviyesini düşürmek için boşalmayı hedefler, ancak kadının hormonları ancak bu seviyede çalışmaya başlar. Kadının cinselliği erkeğe göre geç ve tahrik olunca başlar ve erkeğin tersine kadın gerginliğini doyuma ulaşabilmek adına muhafaza eder. Bu gerginliğin muhafıza edilebilmesi için uyarıların yüksek olması, klitoral uyarının sevişme ve cinsel bileşme süresinde devam ettirilmesi gerekir.


Cinsel ilişkinin süresini kaliteli bir şekilde uzatın

Kadın cinsel arzularını daha derinden hissedebilme peşinde olur. Bu da cinsel ilişki süresinin kaliteli bir şekilde uzatılması anlamına gelir. Ön sevişme sırasında yapılması gereken dokunuşlar, öpüşmeler, mimikler ve hislerin dile gelmesi söz konusu olunca, karşılıklı olarak hissedebilme yeteneği de kendiliğinden yükselir. Aslında bu sadece kadın için değil erkek için de eşsiz bir zevk, sevgi ve huzur kaynağıdır.

Sonuç olarak, boşalmanın verdiği hazzı birlikte yaşamak, sevgi, zevk ve huzurun daha coşkulu bir şekilde ortaya çıktığını görmek, erkek açısından erkekliğinin onaylanması ve takdir edilmesidir, kadın açısından ise sevildiğinin ve değerli olduğunun ortaya çıktığı duygusal bir paylaşımdır.

Duygusal yönden sevme ile işe başlayın

 

Kadının cinsel yoldan doyuma ulaşabilmesi için duygusal yönden sevildiğine, değerli olduğuna ve arzulandığına inanması gerekir. Bunu erkeğin gözlerinde, sözlerinde, davranışlarında ve dokunuşlarında fark etmek ister. Erkek sevdiğini ve sevildiğini cinsel ilişkiyle fark edebilirken, kadın da cinsel ilişkiden haz alarak ve partnerine bu hazzı yaşatarak duygusal ihtiyaçlarını fark eder.

Birbirinizin nasıl uyarıldığını keşfedin

Erkeğin, kadının cinsel ihtiyaçlarının farklı olabileceğini anlaması gerekir. Çünkü bir kadına haz yaşatmak ve bu haz sonunda doyuma ulaştırmak tümüyle farklı bir konudur. Sanılanın aksine, erkeği mutlu eden her şey kadını da mutlu etmeyebilir. Bu nedenle, erkeğin partnerinin bedenini tanıması ve nasıl uyarıldığını bilmesi ve zamanla keşfetmesi gerekir. Kadının da bu keşfe yardımcı olması esastır.

Yazının Devamını Oku

Cinsel ilişkiye girme korkusu

9 Eylül 2013
Vajinismus tanısının konulması için çifti cinsel terapistin değerlendirmesi gerekir.

Seks yapma korkusu olarak bilinen vajinismus, ülkemizde cinsel terapistlere veya cinsel tedavi kliniklerine başvuran her on kadından birinde görülüyor. Ancak bazı kadınlar kendi yaşadıklarına ve hissettiklerine bakarak, vajinismus olup olmadıklarından şüphe ediyorlar. Sürekli olarak kendilerinde bir sorun olduğunu düşündükleri için psikolojik olarak kendilerinde vajinismus olduğunu düşünüyorlar. Fakat vajinismusun en temel belirtisi, cinsel birleşme denemeleri sırasında kadının panik atak benzeri bir durum yaşaması, istemsiz olarak kasılması ve partnerinin penisini vajinasına almaktan aşırı korkmasıdır. Bu süreçte bilinci açık olsa da kadın farklı bir ruh haline girebiliyor ve kontrolünü yitiriyor. Sanki bilinçdışının etkisiyle ve olumsuz telkinleriyle negatif bir “hipnoz” transı haline giriyor…

Vajinismusun belirtileri

Vajinismus belirtilerine daha yakından bakacak olursak, vajinismus:

Önce cinsel terapiste başvurmak gerekiyor...

Vajinismus tanısının konulması için çifti cinsel terapistin değerlendirmesi ve daha sonra cinsel terapistin yönlendirmesiyle bir jinekologun muayene etmesi ve bazı testlerin yapılması gerekiyor. Cinsel terapistlerin çifte geçmişleri ve cinsel yaşamlarıyla ilgili sorular sorması, vajinismus tanısının netleştirilmesini kolaylaştırıyor. Bu nedenle, çiftin birlikte cinsel terapiste başvurması, şikâyetlerinden ve başarısız cinsel birleşme deneyimlerinden açıkça bahsetmeleri daha doğru bir yaklaşım oluyor. 

Vajinismus kader değil...

Yazının Devamını Oku

Sizin seks madalyanız hangisi?

6 Eylül 2013
Altın seks, gümüş seks, bronz seks... Çiftler bu sanatı icra ederken altın, gümüş ve bronz olmak üzere üç tür seks deneyimi yaşayabiliyor.

Her çiftin seks ihtiyacı zamana ve koşullara göre değişebiliyor. Çiftler seks yapma rutinlerini değiştirerek ve farklı şeyler deneyerek, daha renkli ve tutkulu bir ilişkiye sahip olabiliyor. Birbirlerini fazla zamanla ödüllendirdiklerinde sadece fiziksel değil, duygusal seksin de tadına varabiliyorlar. Böylece çift hem birbirini daha yakın hissedebiliyor hem de birbirlerini ne kadar sevdiklerini gösterme şansını elde edebiliyor. Seks yaparken sadece fiziksel hazzı değil, duygusal hazzı da düşünmek gerekiyor. Çünkü her ne kadar aksi düşünülse de, insanlar sadece fiziksel zevkler için seks yapmıyor.

Bazen sadece sevildiklerini, arzulandıklarını, değerli olduklarını ve bir başkasının onlara değer verdiğini hissetmek için partnerleriyle sevişmek, bazen de sadece boşalıp rahatlayabilmek için seks istiyorlar. Bu nedenle cinselliği, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olarak tarif ediyoruz. Çiftler bu sanatı icra ederken altın, gümüş ve bronz olmak üzere üç tür seks deneyimi yaşayabiliyor.

Altın seks 2 saat sürüyor

“Altın seks” adını verdiğimiz kaliteli seks ortalama iki saat sürüyor. Erkekler genellikle boşalmaya yönelik düşündükleri için, seks konusunda eşlerine en kısa yoldan en fazla zevki vermeye çaba gösteriyorlar. Bu nedenle kadın doyum noktasına yaklaşırken, bir an önce doruğa tırmanabilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Oysa kadınlara daha fazla zevk vermenin sırrı, doyum noktasına yaklaştırdıktan sonra, yavaşlamak ve aynı hareketleri yinelemekte yatıyor. Kadını böyle iki ya da üç kez doyum noktasına yaklaştırıp, enerjisini tüketmeden önce biraz yavaşlamasını sağlamak aldığı zevki kat kat arttırabiliyor. Doyum noktasına her yaklaşmasında doyum arzusu biraz daha arttığı gibi, bedeni de boşalma veya orgazma tümüyle hazırlanmış oluyor. Böylece ön sevişme süresi uzadığı için, hem kadın daha güçlü bir boşalma ve orgazm hissi duyabiliyor hem de erkeğin boşalması veya orgazmı daha yoğun olabiliyor.

Altın seks ilişkisinde sırayla erkek ve kadın birbirini birkaç kez, doyum noktasına yaklaştırıp enerji düzeyinin düşmesine izin veriyor. Altın seks için erkeğin cinsel enerjisini ve boşalmasını kontrol altında tutması önem taşıyor. Altın seks için önce erkeğin belirli bir hızla sonuca doğru giderken, yavaşlayıp tekrar hız kazanmasını öğrenmesi gerekiyor. Birkaç kez yüksek düzeye çıkıp indikten sonra, erkeğin boşalma telaşı azalıyor ve seksin her dakikasından daha fazla zevk alabiliyor. Daha sonra kadının birkaç kez doyum noktasına kadar yaklaşıp, geri gelmesi gerekiyor. Bu süreçte kadının boşalmaya veya orgazma yaklaştığını eşine bildirmek için bir kelimeyi şifre olarak kullanması gerekiyor. Bu işareti alan erkek yaklaşık otuz saniye kadar tahrik edici okşamalarına ara verip, sonra tekrar başlayabiliyor. Ancak erkek ara verince ilgisini tümüyle kadından çekmek zorunda değil… Eşinin bedenini dolaylı olarak tahrik edecek biçimde okşamayı sürdürebiliyor ve böylece enerji düzeyinin yerleşmesine fırsat tanıyarak bu kez daha yükseğe çıkarabiliyor. Böylece çift aralarında gidip gelen sevgi akımını daha güçlü olarak hissedebiliyor. Altın seks için ön sevişmeye ve aşk oyunlarına daha uzun zaman ayırmak ve önce kadının doyuma ulaşmasına dikkat etmek gerekiyor.

Gümüş seks otuz dakika sürüyor

Yazının Devamını Oku

Uzun bir ön sevişme ve oral seks talep edin!

5 Eylül 2013
Cinsel arzular ve fanteziler, çiftin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için var.

Çiftler, cinsel ilişki sırasında belli etmeseler de akıllarından pek çok şey geçirirler. Bunlar bazen endişeler, bazen ifade edilemeyen ve saklanmaya çalışılan arzular, bazen de yanlış anlaşılma korkusundan kaynaklanan davranışlardır ve kusursuz bir cinsel birleşmeyi engeller. CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe, çiftlerin cinsel istek ve arzularını özgürce ifade etmeleri gerektiğini söylüyor ve mutlu bir cinsel yaşam için tüyolar veriyor.

Kusursuz bir cinsel birleşmeyi hayal eden çiftler sevişme sırasında, kendilerinden kaynaklanabilecek herhangi bir sebepten dolayı işlerin ters gitmesi endişesinin yanında, cinsel istek ve arzularını ifade ettiklerinde, duygularını gösterme biçimleri yanlış anlaşıldığında “sapık” veya “kötü kadın” gibi algılanmaktan korkuyorlar. Bu nedenle isteklerini ve arzularını bastırıyorlar ve zamanla birbirlerinden soğuyorlar. Bu durum aldatmalara, kavgalara, aile içi şiddete ve boşanmalara yol açabiliyor.

Cinsel arzu ve isteklerin açığa çıkaran erkekler “sapık”, kadınlar ise “ahlaksız” mı?

Toplum kurallarının, kültürün, ahlaki değerlerin ve sosyal çevrenin, bireylerin ve çiftlerin cinsel yaşamları üzerinde büyük bir etkisi var. Bu nedenle, hem erkeklerin hem de kadınların cinselliğe olan ilgileri değişkenlik gösteriyor. Milenyum çağında olmamıza rağmen, çocukluk dönemi baskı altında geçen, cinselliğin ya da cinsel istek ve arzuların ifade edilmesini ayıp veya günah olduğunu düşünen kadın ya da erkeklerin sayısı her geçen gün artıyor. Çünkü cinsel arzu ve isteklerin açığa çıkarılması erkekler için “sapık”, kadınlar için ise “ahlaksız veya kötü kadın” gibi algılanma korkusu nedeniyle mümkün olmuyor. Oysaki cinsel istekler, arzular ve fanteziler, çiftin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için var ve mutlu birlikteliklerin yaşanması, çiftin birbirinden uzaklaşmaması, aldatmaların yaşanmaması, beden ve ruh bütünlüğünün korunabilmesi için oldukça önemli. Bu nedenle zihinde şekillenen cinsel isteklerin ve arzuların davranışlarla ifade edilmesinin yanında, açık bir iletişimle paylaşılması da gerekiyor.

Eşinizden uzun bir ön sevişme ve oral seks talep edin

Cinsellikle ilgili yanlış beklentiler ve inançlar kadınların cinselliğe karşı tutumunu ve cinsel davranışlarını olumsuz bir şekilde etkilemeye devam ediyor. Kadının cinsel arzularını ve partnerinden istediklerini ifade etmesinin ahlaksızlık olduğuna inananların oranı yüzde 61'dir. Yani toplumun önemli bir kısmı hala kadınların cinsel isteklerinin olamayacağına, cinsel yaşama aktif olarak katılım gerçekleştiremeyeceklerine, haz alan, haz veren ve paylaşan taraf olmaması gerektiğine inanıyor. Bu nedenle, kadınlar cinsel istek ve arzularını ifade ederlerse “ahlaksız kadın” veya “kötü kadın” olacaklarını ya da “reddedileceklerini” düşünüyorlar ve bu yüzden susmayı tercih ediyorlar.

Yazının Devamını Oku

4 Eylül Cinsel Sağlık Günü

4 Eylül 2013
Mutlu ilişkiler ve cinsel yaşam için önce tabuları yıkmak gerekiyor.

4 Eylül tarihi Dünya Cinsel Sağlık Birliği (WAS) tarafından “Dünya Cinsel Sağlık Günü” olarak belirlendi.

İlki 4 Eylül 2010’da kutlanan Dünya Cinsel Sağlık Günü kutlu olsun. Böyle bir günün belirlenmesinde temel amaç; herhangi bir ayırım yapmadan tüm insanları en temel sağlık haklarından biri olan cinsel sağlık konusunda bilgilendirmek ve cinsel konuların açık ve birbirimize saygılı bir biçimde tartışılmasını sağlamak... 

Cinsel mitler çiftlerin hayatını karartıyor

Cinsel sağlık alanı cinsel mitlerle, bir dizi uygunsuz ve yanlış bilgilerle dolu... Çünkü cinsellik toplumda çok rahat konuşulamayan bir alan…

Kulaktan kulağa aktarılan yanlış bilgilerle cinsellik öğreniliyor ve farklı kültürel bakışların işin içine girmesiyle iyice karmaşık bir hal alıyor. Cinsel sorunların nedenleri arasında hatalı bilgi ve inançlar ilk sırada geliyor. Bu nedenle cinsel mitlerin daha gerçekçi ve sağlıklı olanlarla yer değiştirmesini sağlamak amacıyla konuşulup tartışılabilmesi, sağlıklı bir cinsel yaşam ve sağlıklı ilişkiler kurabilmenin temel koşulu…

Mutlu ilişkiler ve cinsel yaşam için önce tabuları yıkmak gerekiyor. Cinsellik yaşamın doğal, sağlıklı bir yanı ve ayrılmaz bir parçası… Cinselliği, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olarak tarif ediyoruz.

Yazının Devamını Oku

Sizin bir seferde rekorunuz kaç?

3 Eylül 2013
Birden fazla boşalma kesinlikle bir efsane değildir.

Belki bir arkadaş sohbetinde, belki izlediğimiz bir filmin ateşli sevişme sahnelerinde belki de okuduğumuz bir haberde karşımıza çıkmıştır tek seferde birden fazla boşalma ve orgazm olma konusu. Peki, acaba bir kadın gerçekten tek seferde üst üste orgazm ya da boşalma yaşayabilir mi? Duyduklarımız koskoca bir yalan mı, yoksa böyle bir durum gerçekten mümkün mü? CİSED Onursal Başkanı Cem Keçe tüm sorularımızı cevaplıyor.

Orgazm olmak ve boşalmak aynı şey değildir!

Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir. Bu nedenle genelde orgazm diye bahsedilen durumlar boşalma olarak algılanmalıdır. Boşalma bedensel bir rahatlamayken orgazm ise bu bedensel rahatlamaya ruhun eşlik ettiği çok yüksek haz veren bir durumdur. Orgazm boşalmayı da içine alan daha geniş bir kavramdır. Orgazmı çeşitli uyaranlar sonucu beynin uyarılması ve bu uyarılmanın etkisiyle, bireyde hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan bir hissin meydana gelmesi olarak tanımlayabiliriz.

Her cinsel ilişkide boşalmayı her erkeğin ve her kadının yaşamasını doğal bir deneyim olarak görmek gerekir. Bu deneyimi bir insanın çok susadığı zaman kana kana içtiği sudan aldığı tat gibi ya da çok sıkışan bir kişinin, ihtiyacını giderdiği zaman yaşadığı duygudaki rahatlama gibi tarif etmek mümkündür. Boşalma esnasında beden bir an gerilir ve arkasından rahatlama hissedilir.

Orgazmı bir armağan olarak görün

Cinsel ilişkilerin sonlarına doğru yaşanan ve 10–15 saniye süren kasılmalarla kendini gösteren fiziksel ve bedensel rahatlamaya “cinsel boşalma” denir. Orgazm; boşalmayı öğrenmiş, ilişkisinde belli bir kalite, uyum ve ahenk yaşamış çiftlerin, ayda yılda bir kez yaşadıkları bedensel rahatlamaya, ruhsal rahatlamanın da eklenmesi ile geçici bir süre, kadınlarda genellikle 10–15 saniye süren kasılmalarla kendini gösteren ama farklı bir bilinç hali gibi oluşan, kontrol kaybı duygusu gibi çok daha farklı, yoğun bir rahatlama olarak açıklanabilir. Bu nedenle orgazmı bir armağan ya da hediye gibi görmek gerekir.

Yazının Devamını Oku