Gençlere kötü örnek olabilecek içeriklere sahip olduğunu ifade eden “+13” yaş sınırıyla verilmesi gerektiği ifade edilen “Umutsuz Ev Kadınları” adlı dizide yer alan “Yemekten sonra tatlıya geçeceğiz!” sözü ve dizideki kadın karakterin, kocasının ellerini vücudunda gezdirmesi “cinsellik” olarak değerlendirildi. Bir TV kanalına bu nedenle 115 bin lira para cezası verildi. RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi’nin raporunda şöyle denildi: “Dizide Gülşah ve Kudret isimli karı-koca, bebek sahibi olmaya karar verirler. Gülşah özel kıyafetlerle Kudret'in yanına gelir ve ona önce güzel bir yemek yiyeceklerini, daha sonra da tatlıya geçeceklerini söyler. Tatlıya geçeceğini söylerken Kudret'in ellerini kendi vücudunda gezdirerek aslında başka bir şey kastetmek istediğini anlatır. Kudret Gülşah'a ‘Hadi çocuklar gelmediyse hemen bebek yapalım!’ der. Gülşah ve Kudret yatakta çarşafın altında gülüşürlerken çocukları Alara odaya gelir. Alara, ‘Ben de seyredebilir miyim anne?’ der.” RTÜK üyeleri de, “Çocuğun cinsel eğitimi sırasında çeşitli bilgilerin zamansız verilmesi ya da çocuğun olgunluk düzeyine uygun olmayan ayrıntılar içermesi, sakıncalar doğurabilmektedir” görüşü ile diziyi “çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek nitelikte” buldu ve TV kanalına 115 bin lira para cezası verdi.
RÜTÜK cezası sanılanın aksine, saat 22.30’dan sonra yayına geçen bölüme değil, dizinin gündüz kuşağında yayınlanan tekrarına verildi. RTÜK’ün açıklaması ise dizinin gündüz verilen tekrarında neden “olumsuz örnek teşkil edecek” ambleminin kullanılmamasıydı. Peki, “olumsuz örnek teşkil edecek” ambleminin TV’nin sağ üst köşesinde yer alması, yaş sınırı altındaki çocukların “Bu kanalı hemen çevirmeliyim, benim yaşım 13’ün altında” diyerek, çocukların o diziyi seyretmeyeceği anlamına mı geliyor? Ya da dizinin içeriğini bilen ebeveynler sırf “olumsuz örnek teşkil edecek” amblemi yok diye, “Bu seferki bölümü çocuğumla birlikte izleyebileceğim, otur çocuğum” mu diyecek? Bu durumda her şey “olumsuz örnek teşkil edecek” ambleminin kullanılmamasıyla alakalı gibi görünüyor. Yani mevzu “cinsellik çağrıştıran tatlı” değil, tatlının ikram edildiği saat.
Cinsellik çağrıştıran tatlı sahnesinin gerçekten çocuk ve gençlere kötü örnek teşkil ettiği tarzında kesin bir yargıya varılması yanlış. Çünkü naçizane bir benzetmeyle ifade edilen cinsellik, çocuğun anlayabileceği kadar net olmamakla birlikte örnek alınıp tekrar edilebilecek bir davranışta değil. Ayrıca, seks yapmak; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır. Bu sanatın icra edilmesi ayrı bir konudur, esprili bir şekilde iması ayrı bir konu. Ama şunu da unutmamak gerekiyor; geleneklerimize göre yemekten sonra tatlı, tatlıdan sonra meyve yeniyor, meyveden sonra da kahve içiliyor. İşte o zaman muhabbet tam oluyor, daha keyifli oluyor.
Bazı TV kanalları para kazanmak uğruna toplumun ahlak anlayışlarını ve aile kavramlarını derinden sarsacak programlar yayınlayabiliyorlar, yalan haberlerle toplum mühendisliği yapabiliyorlar. Bunlara yeterince ses çıkarmayan ama espriyle karışık cinsellik çağrıştırdığı için ceza veren RTÜK'ün kararı, kendisini hâlâ öğretmen, baba, yargıç veya ahlâk bekçisi, halkı da hâlâ çocuk, mahcur, yeniyetme veya kendi kararını veremez durumda gördüğünü gösteriyor. Oysa demokratik ülkelerde TV izleme politikası ve çocukların cinsel eğitimi ailelerin seçimine bırakılıyor ve çoğu zaman kamusal bir sorun olarak algılanmıyor. Öncelikle anne-babaların kendilerinin cinselliği doğal olarak kabul etmeleri ve ev hayatı içerisinde çocuklarına da bunu yansıtmaları gerekiyor. Aile içinde anne-babasının birbirine sevgisini ifade ettiğini gören bir çocuk, hem cinselliği normal olarak algılayabiliyor hem de ileride daha sağlıklı ilişkiler kurabiliyor. Bu nedenle anne-babalar çocuklarının yanında sarılmalı ve birbirine dokunmalı. Cinsel eğitim evde başlıyor. Ayrıca yine birlikte televizyon izlerken cinsellikle ilgili bir sahne çıktığında hemen kanal değiştiriliyor, oysa ki bu da çocuğun cinselliği kötü ve olumsuz bir şey olarak algılamasına, daha çok merak ederek yanlış yollara sapmasına yol açabiliyor. Bu nedenle hemen kanalı kapatmak yerine doğru bir TV izleme politikası geliştirmek gerekiyor.
21. yüzyılı yaşamamıza rağmen cinsellik toplumumuzda hala az konuşulan ama çok merak edilen ve gizli saklı öğrenilmeye çalışılan bir konu. Toplumumuzda cinsellik üstü kapalı geçilen, şakalarla ve esprilerle dışa vurulan bir konu olmasına rağmen televizyonda cinsellik ve çıplaklık daha fazla ilgi çekmek , daha fazla reyting almak için sıkça kullanılıyor. Toplumumuzda cinsellik kelimesi seksle eş anlamlı olarak algılanıyor ama bu çok yanlış. Cinsellik sadece seks demek değil; cinsellik sevginin paylaşılması, kişinin doğuştan getirdiği cinsiyetine ait bütün özellikler ve insanın doğal bir parçasıdır.
Toplumumuzca cinselliğin normal ve doğal olarak görülmesi, çocukların da cinselliği normal bir olgu olarak algılayarak büyütülmesi için cinselliğin TV programlarında ve dizilerde yer alması gerekiyor. Ancak bunun dozu çok önemli. Cinselliğin sevgi dolu yönünün yansıtılması toplumun ruh sağlığını olumlu etkiliyor. Ancak pornografi ve cinselliğin içerisinde şiddet öğelerinin kullanılması kesinlikle karşı olunması gereken bir durum. Çünkü cinsellik hayatın ve evliliğin doğal bir parçası. Bir çocuk, kadın ve erkeğin ya da karı-kocanın yatak odasında ne yaptığını az çok tahmin ediyor. Ancak bizim üzerinde durduğumuz cinselliğin sevgi dolu yönünün vurgulanması, dokunma, sarılma, öpüşme ve sevişmenin normal bir durum olduğunun yansıtılması. Çünkü ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on kadından sekizi, her on erkekten yedisi hayatının bir döneminde cinsel işlev sorunları yaşıyor. Bu sorunların pek çoğu cinsel eğitimle ve cinselliğin sevginin bir paylaşımı olarak sunulmasıyla çözümlenebiliyor.
Mide ya da yemek borusundaki havanın karın kaslarının kasılmasıyla zorlu bir biçimde ağızdan çıkartılması olayı olan “geğirme” doğal bir durum ve genelde yutulan hava veya yiyeceklerin sindirim sırasında çökmesi yüzünden oluşuyor. Geğirme sıklıkla mide ülseri, midenin kardia bölümü bozuklukları ya da safra yolları ve kesesi hastalıklarında ortaya çıkan bir belirti olabiliyor. Bunun yanı sıra psikolojik ve cinsel sorunları bulunan bazı kişilerde geğirme belirtisine rastlanabiliyor, cinsel sorunlara ve günlük faaliyetlere engel olduğunda ciddi bir durumun göstergesi olabiliyor.
Hangi kadınlarda görülüyor?
20 yıla yakın yürüttüğüm uzun araştırmalar sonucunda, (1) erken yaşta evlenen, (2) kadın olmadan anne olan, (3) ilk geceye dair bilgisiz, tecrübesiz ve anlayışsız bir eşe sahip, (4) cinselliği ayıp, günah ve yasak olarak algılayan, (5) rüyalarında ağabey, erkek kardeş, baba, amca ve dayı gibi erkeklerle seks yaptığını gören (ensestiyöz içerikli rüyalar) ve (6) karabasan tecrübesi olan kadınlarda “cinsel geğirti bozukluğu” adını verdiğim yeni bir cinsel işlev bozukluğu tanımladım. Umarım bilim camiasında en kısa zamanda karşılığını bulur…
Tetikleyen sebebler neler?
Aile baskısı sonucu evlenmek zorunda kalma, evliliği aileden kaçış olarak görme, gebe kalınması sonucu evliliği seçmek zorunda kalma ve özenti sonucu evlenme gibi nedenlerle erken yaşta yapılan evlilikler ciddi psikolojik bozukluklara neden olabiliyor. Henüz evliliğe hazır olmadan diğer bir değişle, evlilik bilincine erişmeden yapılan evliliklerde cinsel bilgisizlik ya da yanlış bilgilenme, hatalı bilişsel şemaların oluşumuna yol açabiliyor. Bunun sonucunda da, suçluluk duyguları, gerçek olmayan beklentiler, endişe ve kaygı hissi yaratan psikolojik travmalar meydana gelebiliyor. Ayrıca, yanlış cinsel bilgilendirme sonucu cinselliğin ayıp, günah ve yasak olarak benimsenmesi, ileriki dönemlerde cinsellikle ilgili doğru ve güvenilir bilgi edinmenin zorlaşmasına, cinsel bilgisizlik ve deneyimsizlik sonucu meydana gelebilecek olan psikolojik kökenli sorunların ise kaçınılmaz olmasına neden olabiliyor. Bu tarz birlikteliklere erkek partnerin tecrübesizliği ve anlayışsızlığı da eklendiğinde, kadınların psikolojik durumu bir hayli olumsuz etkilenebiliyor. Bilindiği gibi, kızlık zarına verilen aşırı önemden dolayı, ilk gece kâbusunu kadınlar erkeklere oranla daha çok yaşıyor. İlk gece, kadınlarda genellikle aşırı kanama olacağı ya da kanama olmayacağı ve penetrasyon (penis-vajina birlikteliği) sırasında acı çekileceği korkusundan dolayı, kadın cinsel işlev bozukluklarından en sık karşılaştığımız vajinismus ve yine, aynı şekilde, kadının cinsellikten kaçınmasının bir başka dışa vurumu olarak karşımıza çıkan cinsel uyarılma bozukluğu ve cinsel isteksizliğin dışında cinsel geğirti bozukluğuna da rastlanabiliyor. Cinsel geğirti bozukluğunu tetikleyen bir başka ve en önemli neden ise rüyada görülen ensestiyöz ilişkiler…
Toplumsal, kültürel, sosyal ve psikolojik süreçleri içinde barındıran pek çok nedenden dolayı, “ensestiyöz içerikli rüyalar” ortaya çıkabiliyor. Freud’un geliştirmiş olduğu ve fallik dönemde ortaya çıkan elektra kompleksi ve ağır ruhsal bozukluklar ensestiyöz içerikli rüyaların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Cinsel geğirti bozukluğunda, özellikle rüyada ve erkek partnerle yaşanılan cinsel ilişki sırasında, fantezi ya da flashback şeklinde ortaya çıkan “ensestiyöz görüntüler ve imajinasyonlar” kadını rahatsız ediyor, seks öncesi, seks sırasın ve seks sonrasında geğirmesine yol açabiliyor.
Mutlu çiftlerin sırlarının ne olduğunu, nasıl böyle mutlu olabildiklerini hiç merak ettiniz mi? Gerçek sevgiye dayalı ve duygusal açıdan destek veren bir ilişki yaratmak mümkün… İlişkilerde uyumu ve mutluluğu yakalamak, zamanla sevgiye dönüşen aşkı devam ettirmek için çok önemli! Bunun için sekiz temel duygusal gereksinimin ya da yaklaşımın ilişkilerde hayata geçirilmesi gerekiyor: “Koşulsuz sevgi, ilgi, anlayış, saygı, takdir, kabullenme, güvenme ve sabır…”
Yüreklerin en çok susadığı duygu olan koşulsuz sevgi, çıkarsız sevmek olarak biliniyor. Kişinin yapacağı uygun davranışlar karşılığında verilen bir sevgi olmuyor, karşılıksız, hesapsız bir sevgiyi tarif ediyor. Bu nedenle bağlayıcı, birleştirici, paylaştırıcı ve bir araya toplayıcı bir yaklaşım olan koşulsuz sevgi, sevgilerin en güzelini, en gerçeğini, çiftin birbirinin iyi taraflarını da kötü taraflarını da sevmesini, olduğu gibi kabul etmesini ifade ediyor.
Dikkati öncelikle belirli bir şey üzerinde toplama eğilimi olarak tarif edilen ilgi, çiftin birbirine yakınlık duyması, birbirlerinden ve birlikte yaptıkları etkinlerden hoşlanması ve birbirlerine öncelik tanımaları eğilimi olarak biliniyor. Bu nedenle ilgi duymak partnerin iyiliği ve mutluluğu için endişelenmeyi, onu değerli ve çok özel görmeyi de içeriyor.
Partner ilişkilerindeki görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren, düşünüş biçimi ve zihniyet olarak tarif edilen anlayış; “hoş görme ve hâlden anlama” olarak anlam kazanıyor. İnsan ilişkilerinin temelini sağlıklı iletişim oluşturuyor. Bu iletişimi daha doğrusu ilişkileri geliştirmek, iyileştirmek, barış ve huzur getirmesi için yönlendirmek şansına sahip olan da yine çiftin kendisi… Bu şansı doğru ve bilinçli bir şekilde ve iyi kullanmak, çiftin birbirine anlayışla davranması, “anlayış ve hoşgörü” kavramlarına günlük yaşamda ve özellikle çatışma hallerinde kurtarıcı unsur olarak dört elle sarılmak, sorunsuz iletişimin en kestirme yolu olarak biliniyor. Çift birbirinin yerine kendini koyduğunda, olaylara onun bakış açısıyla bakmaya çalıştığında anlayışlı olmanın ilk adımını atmış oluyor. Çift “Partnerimin duyguları nasıl?”, “Bugüne kadar yaşadıklarından nasıl etkilendi?” gibi soruların yanıtını bulmaya çalıştığında, birbirleri hakkında düşünmeye başladığında da ikinci adım atılmış oluyor.
Son adım ise tüm bunları çiftin birbirine hissettirilmesinde yatıyor. Gülümseyerek ve yumuşak bir ses tonuyla çift birbirini anlamaya çalıştığında, koşulsuzca sevdiğini ve kabul ettiğini gösterdiğinde düşünce ve duygu kanallarını açabiliyor, empati kurabiliyor, “ben” merkezli değil de “sen” merkezli bakış açısını ortaya koyabiliyor. Anlayışlı olan bu yaklaşımla herhangi bir sözün, duygunun ya da durumun anlamı daha derin hissedilebiliyor. Çift birbirini anlayarak dünyayı bir başkasının görüş açısından değerlendirebiliyor. Bu nedenle anlayışlı yaklaşım adeta, “Seni yargılamadan önce senin ayakkabılarınla yürüyeceğim!” anlamına geliyor.
Özel ve değerli olmayı içine alan, partnere karşı dikkatli, özenli ve ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusuna saygı adını veriyoruz. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusunu içinde barındıran saygı, bir kişiye, bir düşünüşe, bir eyleme, bir başarıya, bir insanın kişiliğine yüksek değer ve önem vermekten doğan özel bir duygu… İlişkinin cicim ayları geçince ve çiftler birbirlerine alışıp rahatlayınca, başlangıçtaki nazik sözler ve jestler, çok yanlış bir şekilde, yavaş yavaş azalmaya başlıyor. Ancak içinde saygı ve koşulsuz sevgiyi barındıran nezaket, çiftleri bir arada tutan bir tutkal… Nezaketin temeli ise saygıya dayanıyor. Saygılı bir yaklaşım karşıdaki kişinin haklarını, isteklerini ve gereksinimlerini kabul etmeyi kapsıyor. Ancak istek ve gereksinimlere saygı duymanın nedeni korku olmamalı, nezaket ve karşı tarafın bunu hak ettiğine inanmak olmalı…
Beğenme, beğenip belirtme ve değer verme anlamına gelen takdir etme, bir şeyin değerini, önemini ve gerekliliğini anlamak veya bir başkasının davranış ya da çabalarına değer vermek olarak tarif ediliyor. Takdir edilmek kadınlar için bir “istek”, erkekler için bir “gereksinim” düzeyinde oluyor. İstek ertelenebiliyor ama gereksinim nefes alıp vermek gibi vazgeçilmez bir durum…
Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olmak anlamına gelen kabul etme, karşıdakinin kişiliğini ya da davranışlarını isteyerek algılama, karşıdakinin hatalarını bağışlama, bir öneriyi uygun bulma ve onaylamayı kapsıyor. Bu nedenle kabul etme duygusu, minnet duyma duygusuyla birlikte gelişiyor. Bir kişiyi olduğu gibi ve koşulsuzca kabul etmek, dünyanın en değerli armağanlarının başında geliyor ve karşı tarafta yeterlilik hissinin gelişmesine yardımcı oluyor.
Günümüz Türkiye’sinde, her ne kadar cinsel hayatta özgürleşmeye gidilmiş olsa da pek çok kadın ilişki öncesinde ve sırasında, haz aldıkları dokunuşlar ve beklentileri hakkında partnerleriyle konuşmaktan çekiniyor. Oysaki kadınların uyarılmaya başladıkları anlarda, cinselliği sınırsızca yaşamak için partnerlerine yol göstermeleri gerekiyor. Fakat kadınlar, partnerlerinden vücudunun hassas bölgelerini herhangi bir yardım almadan keşfetmelerini bekliyor ve bu nedenle de doyurucu bir seks yaşayamıyorlar. Erkeklerin yol gösterici konuşmalar olmadan partnerlerinin haz noktalarını keşfetmeleri çoğu zaman kolay olmuyor. Kadınların doyurucu bir seksten sonra boşalmaları veya orgazma ulaşabilmeleri için haz noktalarının uyarılması önem taşıyor. Utanç duygusu, çekingenlik ve kendini ifade edememe durumları nedeniyle, kadınların cinsel yaşamlarıyla ilgili yorumları “İyi” olmaktan öteye gidemiyor ve partner ilişkileri çıkmaza giriyor. Oysaki sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam her kadının ve erkeğin hakkı…
Çoğu kadının en büyük yanılgısı cinselliğin sadece penetrasyondan (penis-vajina ilişkisinden) ibaret olduğu... Aksine, cinsellikten her seferinde farklı hazlar almak mümkün. Kadınların nelerden zevk aldıklarını partnerlerine sözle ifade etmemeleri ya da edememeleri hala günümüzde cinsel sorunların oluşum nedenlerinin başında geliyor. Bu nedenle kadınların duygularını konuşarak sözle ifade etmeleri gerekiyor. Tercih edilen dokunuşları açıklamak ve yol gösterici olmak, daha önce tadılmamış zevklere ulaşılmasına ve cinselliğin bambaşka yönlerinin keşfedilmesine olanak sağlayabiliyor. Çünkü konuşmak, istekleri ifade etmenin ve karşılığında geri bildirim almanın en basit ve kesin yöntemi... Fakat sevişme sırasında beden dilini kullanmak, inlemek ya da mırıldanmak da olağan çözüm yollarından biri…
Çiftin cinsel ihtiyaçları ve zevkleri hakkında konuşmalarının, aralarındaki yakınlığı artırdığını ve cinsel ilişki seviyelerini geliştirdiğini söylemek mümkün... Partnerlerinin zevk aldığını fark eden erkekler seks eyleminde başarılı olduklarını düşünerek onların hangi durumlarda, neden ve nasıl tepki verdiklerini daha kolay algılayabiliyorlar ve sağlıklı geri bildirimler verebiliyorlar. Böylece cinsel ilişkinin devamında ve bir sonrakinde öğrenmiş ve keşfetmiş oldukları algılarına göre daha doğru hareket edebiliyorlar. Erkeklerin standart donanımlarında kadınları mutlu etmek var. Bu nedenle, konuşarak ya da beden dilini kullanarak kadınların posta kutularını boşaltmaları hayallerindeki sekse kavuşmaları için önemli bir adım olabiliyor.
Yapılan araştırmalardan elde edilen verilere göre, seksten zevk alabilen kadınların bedenlerine kulak verdikleri görülüyor. Bunu yapabilmek için kadınların ihtiyaç duydukları şeylerin başında seks sırasında haz aldıkları durumları partnerlerine ifade etme yetilerini geliştirmek… Cinsel birleşme sırasında gerçek anlamda doyuma ulaşabilmek diğer bir değişle, seksi doruk noktasında yaşayabilmek için, iki vücudun bir olması gerektiğinin unutulmaması gerekiyor. Bu da, ancak partnerlerin vücutlarını karşılıklı tanımaları için iletişime geçmeleriyle, konuşmalarıyla veya birbirinin vücutlarını tanımalarını sağlayacak küçük oyunlar oynamalarıyla mümkün… Seks oyunlarında kadınların partnerlerini yönlendirme görevlerini üstlenmeleri gerekiyor. Çünkü erkeklerin kadınları hazza ulaştırdıklarını görmeleri oldukça hoşlarına gidiyor. Böylece, erkekler dokunuşlarını nerede kullanacaklarını öğrenerek cinsel tatmini daha sınırsızca yaşayabilme olanağına kavuşabiliyorlar.
Kitabın en ilginç noktalarından biri, yazarın kadınların ve erkeklerin farklılıklarının vurgulanması ve partner ilişkilerinin gelişmesine ilişkin temel duygusal ve psikolojik vasıfların varlığının net bir şekilde ortaya konması… Erkekler ve kadınlar arasındaki farklar öylesine güçlü ve derin bir tarzda açıklanıyor ki, kitap sona erdiğinde kadınların neden bazı erkekleri seçtiği ve diğer bazılarını reddettiği, ilişkilerin kritik bir anında niye belli bir tarzda davrandığı gibi konular tuhaf bir şekilde netlik kazanıyor.
Her ne kadar, erkekler için “Aşksız seks, nikâhsız çocuk isterler!” yakıştırması yapılsa da, erkekler de etten kemikten yapılmış, duyguları ve hisleri olan canlılardır. Erkekler genellikle kadınlar için büyük jestler ya da sürprizle yapmayı beceremeseler de, kadının sorumluluğunu alma bilincine sahiptirler ve kadının hayatını kolaylaştırmak için vardırlar. Kadının sevgisinden, bağlılığı ve sadakatinden emin olmak isteyen erkekler, partnerleri tarafından takdir edilmek, onaylanmak, güvenilmek, sevilmek ve kendilerine ihtiyaç duyulduğunu hissetmek isterler. Sahiplenme duygusu olan hemen hemen her erkek yanında olduğu kadın tarafından beğenilmek ve kendisine hayran olunduğunu görmek ister ama asıl erkekler birlikte oldukları kadının mutlu olmasını ve mutlu olduğunu göstermesini isterler. Erkekler bunları göremedikleri zaman, aynı kadınlar gibi mutsuzluğa sürüklenirler. İlgi görmek ve göstermek hem erkek hem de kadın için başlı başına bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçların karşılanmadığını gören ya da hisseden kadın veya erkek kendini dışlanmış, yalnız ve mutsuz hissedebilir.
“Erkek dediğin aşkına sahip çıkar, iyi sevişir, sözünün eridir, asla ağlamaz, yalan söylemez, güçlüdür, kendine güvenir, dürüsttür, boyun eğmez, mücadelecidir, evin reisidir, çalışkandır, merttir, ana kuzusu değildir, yakışıklıdır, çekicidir, hiç kimseden korkmaz, her daim öndedir, liderdir, baştadır, adam gibi adamdır. Yani erkek dediğin aslında mükemmel bir canlıdır!” Acaba üzerinde düşünülmeden, peşin hükümlerle kabullenildiği gibi midir erkekler? Bu sorunun cevabını ayrıntılarıyla merak edenler için Türkiye’nin en ünlü psikoterapistlerinden biri olan Cem Keçe’ nin yazdığı “ERKEKÇE” okunması gereken bir başyapıt…
Kitabın en ilginç noktalarından biri, yazarın kadınların ve erkeklerin farklılıklarının vurgulanması ve partner ilişkilerinin gelişmesine ilişkin temel duygusal ve psikolojik vasıfların varlığının net bir şekilde ortaya konması… Erkekler ve kadınlar arasındaki farklar öylesine güçlü ve derin bir tarzda açıklanıyor ki, kitap sona erdiğinde kadınların neden bazı erkekleri seçtiği ve diğer bazılarını reddettiği, ilişkilerin kritik bir anında niye belli bir tarzda davrandığı gibi konular tuhaf bir şekilde netlik kazanıyor.
Her ne kadar, erkekler için “Aşksız seks, nikâhsız çocuk isterler!” yakıştırması yapılsa da, erkekler de etten kemikten yapılmış, duyguları ve hisleri olan canlılardır. Erkekler genellikle kadınlar için büyük jestler ya da sürprizle yapmayı beceremeseler de, kadının sorumluluğunu alma bilincine sahiptirler ve kadının hayatını kolaylaştırmak için vardırlar. Kadının sevgisinden, bağlılığı ve sadakatinden emin olmak isteyen erkekler, partnerleri tarafından takdir edilmek, onaylanmak, güvenilmek, sevilmek ve kendilerine ihtiyaç duyulduğunu hissetmek isterler. Sahiplenme duygusu olan hemen hemen her erkek yanında olduğu kadın tarafından beğenilmek ve kendisine hayran olunduğunu görmek ister ama asıl erkekler birlikte oldukları kadının mutlu olmasını ve mutlu olduğunu göstermesini isterler. Erkekler bunları göremedikleri zaman, aynı kadınlar gibi mutsuzluğa sürüklenirler. İlgi görmek ve göstermek hem erkek hem de kadın için başlı başına bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçların karşılanmadığını gören ya da hisseden kadın veya erkek kendini dışlanmış, yalnız ve mutsuz hissedebilir.
“Erkek dediğin aşkına sahip çıkar, iyi sevişir, sözünün eridir, asla ağlamaz, yalan söylemez, güçlüdür, kendine güvenir, dürüsttür, boyun eğmez, mücadelecidir, evin reisidir, çalışkandır, merttir, ana kuzusu değildir, yakışıklıdır, çekicidir, hiç kimseden korkmaz, her daim öndedir, liderdir, baştadır, adam gibi adamdır. Yani erkek dediğin aslında mükemmel bir canlıdır!” Acaba üzerinde düşünülmeden, peşin hükümlerle kabullenildiği gibi midir erkekler? Bu sorunun cevabını ayrıntılarıyla merak edenler için Türkiye’nin en ünlü psikoterapistlerinden biri olan Cem Keçe’ nin yazdığı “ERKEKÇE” okunması gereken bir başyapıt…
Ülkemizde iktidarsızlık görülme oranı küçümsenmeyecek kadar yüksek… Ancak çeşitli nedenlerden dolayı pek çok erkek bir cinsel terapiste veya üroloğa başvurmak yerine derdi ile baş başa kalıyor. Bu nedenle çiftlerin cinsel hayatı bir süre sekteye uğruyor ama iktidarsızlık yüzünden çiftlerin ilişkilerini gözden çıkarmaları gerekmiyor. Çünkü hem iktidarsızlık yüzde yüz tedavi olabiliyor hem de çiftin arasındaki özel yakınlığı korumanın tek yolu cinsel ilişki değil…
İktidarsızlık nedir?
Çifti memnun ve tatmin edecek seviyede sertliği (ereksiyonu) sağlayamama veya devam ettirmemeye “iktidarsızlık” adını veriyoruz. Bazı erkekler hiç sertleşme yaşayamazlar, bazıları partnerle ilişkiye başlayacak seviyeye getiremezler, bazıları ise cinsel ilişkiye başlayacak seviyeye getirebilirler fakat sertliği kısa sürede kaybedebilirler. Yani yenileyici ve tekrarlayıcı bir şekilde, cinsel birleşme için gerekli sertliği sağlayamama veya ilişkiyi sonlandırabilmek için gerekli süre boyunca sertliği koruyamama durumu olan iktidarsızlık, “sertleşme bozukluğu” veya “erektil disfonksiyon” olarak da tanımlanabiliyor.
İktidarsızlık neden olur?
Çoğu erkekte stres, yorgunluk, endişe, partner ilişkisindeki sorunlar ya da aşırı alkol kullanıldığında zaman zaman karşılaşılan iktidarsızlığın endişe edilecek bir yönü yok… Eğer bu durum çok sorun edilirse “başarısızlık korkusu” zamanla psikolojik olarak ciddi bir sorun haline gelebiliyor ve aslında geçici bir durum sabit bir sorun haline dönüşebiliyor. Çünkü her cinsel birleşmede öncesinde “Yine aynısı olacak!”, “Yine penisim sertleşmeyecek!” veya “Yine rezil olacağım!” şeklindeki olumsuz düşünceler ve stres geçmişteki başarısızlıkların tekrar etmesine yol açabiliyor. Ayrıca penisin sertleşme mekanizmasını etkileyen atardamarların daralması sonucu penise gelen kanın azalması, toplardamarların gereğinde kapanamayıp gelen kanı geri kaçırması, hormon bozuklukları, kalp, şeker, tansiyon veya prostat hastalıkları, gibi birçok organik neden penisin sertleşmesini engelleyebiliyor. İktidarsızlığın aniden ortaya çıkması, bazı cinsel birleşmelerde normalken bazen sertleşmede sıkıntı olması daha çok psikolojik etkenleri düşündürüyor.
Ruh ve beden sağlığının en önemli olgularından biri olan cinselliğin keşfi dur durak bilmiyor… Kadınların boşalmalarını kolaylaştırmak ve daha fazla haz almalarını sağlamak için yapılan araştırmalar en sonunda meyvesini vermiş gibi gözüküyor. Kadınlarda cinsel haz almayı sağlayan ve boşalmalarını kolaylaştıran klitoris ve G noktasına ek olarak yeni bir haz noktası keşfedildi.
Vajina ile anüs arasında kalan ve birçok sinir ucunun kesiştiği yere “P noktası” adı veriliyor. Cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olduğuna göre, dünyadaki en güzel ve en özel alışveriş de olmalı… Çiftler bu alışverişi nasıl gerçekleştiriyor? Elbette ki, zevk almak istedikleri ölçüde zevk vererek! Öyleyse çiftlerin daha çok zevk almalarının önünü açacak olan P noktasını keşfe çıkmaları gerekiyor.
Vajina girişinin sonundaki bölgeden başlayarak anüse gelmeden son bulan bölgeye “perine” adı veriliyor. Perine bölgesinde bulunan P noktası kadınların boşalmalarını kolaylaştırıyor. Dolayısıyla, bu noktaya doğru bir şekilde yapılan basınç hazzın doruğuna taşınmasına yardımcı olabiliyor. Özellikle cinsel birleşme sırasında P noktasının uyarılması psikolojik bir uyarıcı görevi görüyor. Cinsel ilişkide P noktasının uyarılması için her pozisyon uygun olmakla birlikte, Jokey pozisyonu (kadının üstte, erkeğin altta olduğu pozisyon) ve misyoner pozisyonu (kadının sırtüstü yattığı, erkeğin üstte olduğu pozisyon) doğru seçim olabiliyor. Erkekler genellikle görsel ve işitsel eğilimli, kadınlarsa daha çok dokunsal ve işitsel eğilimli oluyorlar. Bu nedenle P noktası uyarılırken kadının kulağına güzel şeyler fısıldanması alınan hazzı arttırabiliyor.
Kadınlar P noktalarına dokunulmasından ve basınç uygulanmasından çok hoşlanıyorlar. P noktasına yapılan hafif bir masaj, sevişmeye renk katmaya ve boşalmanın hazzını doruklara taşımaya yardımcı olabiliyor. Bu nedenle “P noktasının keşfi erkeklerin işini kolaylaştırdı!” desek, eminim yanılmış olmayız. Kadın vajinasının içinde bulunan G noktasının yerini bulmak, klitorise doğru ve ritmik hareketlerle dokunmak profesyonellik istiyor. Cinsel birleşme sırasında heyecandan dokunuşlarının şiddetine pek hâkim olamayan erkekler için P noktasına dokunmak daha kolay bir deneyim… Çünkü P noktasının uyarılması kolay, hazzı büyük... Keşfedilmeye açık bakir topraklar gibi… Çiftin seks yaparken “Acaba neresiydi?” diye düşünüp dikkatini dağıtmasına neden olabilecek bir durum da yok! Bunun dışında erkekler oral seks yaparken partnerlerinin boşalmalarını kolaylaştırmak için G noktası ve klitorisin yanında, hemen ulaşabilecekleri P noktasını da kullanabiliyorlar. Ancak P noktasına yapılacak olan basıncın derecesinin klitorise yapılacak olan basıncın derecesinden biraz daha yüksek olması gerekiyor. Ayrıca P noktası her kadının farklı hissettiği bir bölge… Çünkü P noktasındaki cinsel duyular kişiye ve ruhsal etkilerin derecesine göre değişebiliyor. Bu nedenle hangi dokunuşun daha uygun olduğunu kadının partnerine ifade etmesi gerekiyor.