Kavganın ve çatışmanın olmadığı bir ilişki düşünülemez. Ancak ortada gerçek bir sevgi varsa, çiftler genelde kaybetme korkusu yaşarlar. Sorunlarını çözmek yerine üstünü örtmek için de doğal bir dürtü ile ‘barışma seksi’ denilen olguya sığınırlar. Peki, bu doğru bir yöntem mi? Tabi ki hayır, bu yöntem çiftleri istenmeyen bir sona bile götürebilir. Pek çok çift kırgınlıklarını veya beklentilerini birbirlerine söylemeye utanıyor, korkuyor ve çekiniyor. Bundan dolayı çift saldırganlaşıyor, çatışmalar büyütülüyor ve tarafların kendilerini geri çekiyor. Saldırganlaşmanın da sonucunda çiftlerde bir küskünlük hali başlıyor. Çiftler genelde barışma seksini, bu olumsuz durumlardan kurtulmak için etkili bir silah gibi kullanıyor.
Cinsellik ilişkideki sorunları çözemez
Yoğun ve şiddetli kavgaların sonunda taraflar geriliyor. Sonuçta birbirlerini kaybetmekten korkan çiftler, çareyi en iyi bildiklerini yapmakta, bedenlerine sığınmakta buluyorlar. İşte buna barışma seksi diyoruz. Çiftlerde olumsuzluktan kurtulma çırpınışı, cinsellikte karşımıza barışma seksi olarak ortaya çıkıyor. Belki o an için kurtarıcı olabiliyor ama bu olgu meselelerin üstünü örtüyor ve gelecekte sorunları daha da büyütüyor. Sonra öyle bir hal alıyor ki, artık çiftler kronikleşen sorunlarını cinsellikle bile çözemiyorlar. Bu krizi aşabilmenin tek yoluysa sağlıklı iletişim kurabilmekle mümkün.
Seks barışmak için değildir
Kavga halindeki erkek ve kadın birbirlerine bedenlerini sunmak zorunda hissederek, duygularını düşüncelerini, korkularını ve beklentilerini ifade etmeyi engelliyorlar. Oysa çatışmaları sonlandırmanın çaresi cinsellik değildir. Çiftler önce duygularını, beklentilerini ve hayal kırıklıklarını birbirleri ile paylaşmalı. Taleplerini dile getirerek ve karşılıklı konuşarak çatışma sebeplerini anlamalı ve gerçek çözüm yollarını keşfetmeleri daha doğru bir yaklaşım. Zaten cinsellik bu sürecin sonundan kendiliğinden gelecektir. Seks, barışmak için yapılan bir görevden ziyade ruhun ve bedenin paylaşılmasıdır. Yani cinsellik, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır.
Barışma seksi çatışmaları sonlandırmaz!
Çiftlerin yapacağı en büyük hata, tartışmanın külleri soğumadan gerçekleşecek bir cinselliktir. Cinsellik, temelinde sevginin ve hazzın uyumudur ve böyle algılanmalıdır. Yani barışmak için sunulan bir bedel değildir. Barışma seksi çatışmaları sonlandırmaz sadece üstünü örter. Bu adeta kiri halının altına itmektir. Unutulmaması gereken şu ki, barışmak öncelikle gönülle olmalı. Hemen cinselliğe sarılmak yerine birlikte yürüyüşe çıkmalarını, sportif faaliyetleri, nefes ve gevşeme egzersizleri yapmalarını öneriyoruz. Bu, birlikte vakit geçirebilecekleri herhangi bir etkinliğe katılmak da olabilir. Yöntem ne olursa olsun hedef, küllerin soğuması, kalplerin huzur bulması, tarafların birbirlerini yeniden kazanması, belki de ilişkilerini gözden geçirmek için bir mola vermelerini sağlamaktır. Ruhu ve bedeni dinginleştirmek, gerilimlerden uzak kalmak ve çatışmadan çıkmak zaten iyi bir cinselliği de kendiliğinden mümkün kılacaktır. Stresin ve kavganın üzerine yapılan cinsellik beklentileri de, hayal kırıklıklarını da büyütür.
Kavganın ve çatışmanın olmadığı bir ilişki düşünülemez. Ancak ortada gerçek bir sevgi varsa, çiftler genelde kaybetme korkusu yaşarlar. Sorunlarını çözmek yerine üstünü örtmek için de doğal bir dürtü ile ‘barışma seksi’ denilen olguya sığınırlar. Peki, bu doğru bir yöntem mi? Tabi ki hayır, bu yöntem çiftleri istenmeyen bir sona bile götürebilir. Pek çok çift kırgınlıklarını veya beklentilerini birbirlerine söylemeye utanıyor, korkuyor ve çekiniyor. Bundan dolayı çift saldırganlaşıyor, çatışmalar büyütülüyor ve tarafların kendilerini geri çekiyor. Saldırganlaşmanın da sonucunda çiftlerde bir küskünlük hali başlıyor. Çiftler genelde barışma seksini, bu olumsuz durumlardan kurtulmak için etkili bir silah gibi kullanıyor.
Cinsellik ilişkideki sorunları çözemez
Yoğun ve şiddetli kavgaların sonunda taraflar geriliyor. Sonuçta birbirlerini kaybetmekten korkan çiftler, çareyi en iyi bildiklerini yapmakta, bedenlerine sığınmakta buluyorlar. İşte buna barışma seksi diyoruz. Çiftlerde olumsuzluktan kurtulma çırpınışı, cinsellikte karşımıza barışma seksi olarak ortaya çıkıyor. Belki o an için kurtarıcı olabiliyor ama bu olgu meselelerin üstünü örtüyor ve gelecekte sorunları daha da büyütüyor. Sonra öyle bir hal alıyor ki, artık çiftler kronikleşen sorunlarını cinsellikle bile çözemiyorlar. Bu krizi aşabilmenin tek yoluysa sağlıklı iletişim kurabilmekle mümkün.
Seks barışmak için değildir
Kavga halindeki erkek ve kadın birbirlerine bedenlerini sunmak zorunda hissederek, duygularını düşüncelerini, korkularını ve beklentilerini ifade etmeyi engelliyorlar. Oysa çatışmaları sonlandırmanın çaresi cinsellik değildir. Çiftler önce duygularını, beklentilerini ve hayal kırıklıklarını birbirleri ile paylaşmalı. Taleplerini dile getirerek ve karşılıklı konuşarak çatışma sebeplerini anlamalı ve gerçek çözüm yollarını keşfetmeleri daha doğru bir yaklaşım. Zaten cinsellik bu sürecin sonundan kendiliğinden gelecektir. Seks, barışmak için yapılan bir görevden ziyade ruhun ve bedenin paylaşılmasıdır. Yani cinsellik, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır.
Barışma seksi çatışmaları sonlandırmaz!
Çiftlerin yapacağı en büyük hata, tartışmanın külleri soğumadan gerçekleşecek bir cinselliktir. Cinsellik, temelinde sevginin ve hazzın uyumudur ve böyle algılanmalıdır. Yani barışmak için sunulan bir bedel değildir. Barışma seksi çatışmaları sonlandırmaz sadece üstünü örter. Bu adeta kiri halının altına itmektir. Unutulmaması gereken şu ki, barışmak öncelikle gönülle olmalı. Hemen cinselliğe sarılmak yerine birlikte yürüyüşe çıkmalarını, sportif faaliyetleri, nefes ve gevşeme egzersizleri yapmalarını öneriyoruz. Bu, birlikte vakit geçirebilecekleri herhangi bir etkinliğe katılmak da olabilir. Yöntem ne olursa olsun hedef, küllerin soğuması, kalplerin huzur bulması, tarafların birbirlerini yeniden kazanması, belki de ilişkilerini gözden geçirmek için bir mola vermelerini sağlamaktır. Ruhu ve bedeni dinginleştirmek, gerilimlerden uzak kalmak ve çatışmadan çıkmak zaten iyi bir cinselliği de kendiliğinden mümkün kılacaktır. Stresin ve kavganın üzerine yapılan cinsellik beklentileri de, hayal kırıklıklarını da büyütür.
Konusu seks olan her türlü malzemeye televizyon, bilgisayar oyunları, sinema, video klipler ve internet aracıyla kolaylıkla ulaşılabiliyor. 13 yaşındaki bir çocuğun pornodan etkilenip 8 yaşındaki kız kardeşine tecavüz etmesi haberi üzerine tekrar gündeme gelen “pornonun zararları” konusu ilgi çekmeye devam ediyor. Bilindiği üzere, İngiltere'de 13 yaşındaki bir erkek çocuğu bilgisayar oyunlarında izlediği porno filmlerden etkilenerek 8 yaşındaki kız kardeşine tecavüz ettiğini itiraf etmişti. Daily Mirror gazetesindeki habere göre, Blackburn Sulh Mahkemesi’nde görülen davada, adı açıklanmayan çocuk kız kardeşine tecavüz ettiğini itiraf etmiş ve bunu da kardeşinin “küçük yaşta olması ve olanları hatırlamayacağı” gerekçesiyle yaptığını söylemişti. Mahkeme, suçunu itiraf eden çocuğun kız kardeşinden uzaklaştırılmasına karar vermiş ve 8 yaşındaki kız çocuğunun da uzman bir ekip tarafından korunma altına alınmasını kararlaştırmıştı.
Cinsel eğitimin verilmemesi nedeniyle çocuklarda cinselliğe olan İLGİ ve MERAK artıyor. Gelişen teknolojiyle birlikte çocuklar internet üzerinden rahatlıkla pornografik görüntülere ulaşabiliyor ve bu durum çocukları cinsel taciz, tecavüz gibi cinsel şiddet kurbanı yapabiliyor. Çünkü bilgisizlikle birleşen pornografi çocuklar üzerindeki etkisini yavaş yavaş gösteriyor ve zamanla bağımlılık yapabiliyor. Çocukların ve ergenlerin bildikleriyle bilmek istedikleri arasındaki uçurum arttıkça merak artıyor. “Merak kediyi öldürür!” atasözündeki gibi, merakla pornografik görüntü izleyen, böyle görüntülere maruz bırakılan çocuklar birden bire cinsel sapkınlıklara kapılmıyorlar ya da birden bire seks bağımlısı olmuyorlar ama çok zarar görüyorlar.
İnternette çocuklarla seks yapmayı arzulayan pedofiller ve cinsel olarak sapkın eğilim taşıyanlar, erotik içerikleri ve çocuk pornografisini rahatlıkla yayabiliyor, çocuklarla açık bir biçimde cinsel içerikli iletişime geçebiliyorlar, kendilerine yeni kurbanlar bulabiliyorlar. Hatta çocuklara cinsel taciz ve tecavüz içerikli görüntüler seyrettirerek bu gibi davranışlarını normalleştiriyorlar, onları bu tip davranışlarda bulunmaya ikna edebiliyorlar ve bu konuda onları cesaretlendirebiliyorlar. Çünkü pornografik görüntüleri 14 yaşından önce görmeye başlamak cinsel eylemlerle bağlantı kurmaya yol açabiliyor. Ayrıca pornografik görüntüler zamanla pornografinin hafif biçimleriyle tatmin olamamaya, daha şiddet içerikli pornografi izlemeye ve zamanla taciz veya tecavüz gibi eylemlerde bulunma isteğiyle sonuçlanabiliyor. Öte yandan suç işleyenleri kışkırtan pornografik görüntüler de çeşitli şekillerde çocukları taciz etmeyi kolaylaştırabiliyor. Yani pornografi tacizcinin işine de yarıyor. Cinsel sapkınlar (pedofiller) önce kurbanların merakını kışkırtıyorlar, sonra onlara yapmak istedikleri şeylerin fotoğraflarını gösteriyorlar ve videolarını izlettiriyorlar. Daha sonra çocuğun çekingenliğini azaltacak ve çocuğa o eylemin bir sakıncası olmadığına ikna edecek konuşmalar yapıyorlar. En sonunda çocuğa “O çok zevk alıyor, sen de alacaksın!” mesajı veriyorlar.
Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED – www.cised.org.tr)’nin yaptığı araştırmalara göre, pornografik görüntüleri daha çok 12 ila 17 yaş aralığındaki erkek çocuklar izliyor. Çünkü cinsel eğitim verilmeyen ülkemizde, çocukların başlıca cinsel eğitim kaynağı pornografi olabiliyor ve bu durumun sonuçları son derece korkutucu bir tablo ortaya çıkartıyor. Çünkü pornografiye maruz kalmak çocuk beyninin doğal gelişimini olumsuz etkileyebiliyor, zihnin kolay etkilenmesine yol açabiliyor ve “bilinçli seçim yapma” yeteneğini ortadan kaldıran biyolojik bir değişiklik meydana getirebiliyor. Böylece pornografi çocukların sorumluluk alma, gerçek yaşamı kavrayabilme ve dolayısıyla fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürebilme yeteneklerini köreltebiliyor.
12 yaşından sonra meydana gelen fiziksel ve hormonsal değişimler, kimlik sorgulamaları, entelektüel gelişim, cinsel bilgi açlığı ve arayışlar, çocukları yanlış arkadaş seçimlerine, karşı cinsle kurulan yakın ilişkilere, yoğun ve kontrolsüz bir şekilde karşı cins ve cinsel konularda bilgi arayışına, pornografi içerikli videolara, fotoğraflara, CD’lere ya da dergilere yönlendirebiliyor. Dolayısıyla, daha çok hata yapmaya, sorumluluk ve aile bağlarını unutmalarına yol açabiliyor. Kolay erişim yolu olan internetin zararları hakkında çocukları bu sancılı geçiş döneminde olumlu yönlendirme görevi yine ailelere düşüyor. Peki, bu yönlendirme nasıl daha doğru ve etkili yapılabilir? İnternet üzerinden oynana oyunlarda, izlenen filmlerde ve gece geç saatte yayınlanan televizyon içeriklerinde çocukları ve ergenleri olumsuz etkileyebilecek unsurlar yer alabiliyor. Bu nedenle başta aileler, medya, sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarına büyük görevler düşüyor. Ebeveynlerin çocuklarının kullandıkları bilgisayar ve tabletlere online güvenlik ve uygunsuz internet erişimini engelleyici programlar kurmaları ve çocuklarına cinsel eğitim vermeleri gerekiyor. Ayrıca çocukların takibi ve bilgilendirilmenin yanı sıra, günümüzde en kolay erişim yolu olan “internetin sınırlandırılması” ve gerekirse bir cinsel terapistten yardım ve tavsiye alınması önem arz ediyor.
Ahmet ve Ayşe çifti on iki yıllık evliydiler. İki oğulları ve bir kızları, güzel bir evleri, onları seven dostları ve ekonomik olarak sorunsuz bir hayatları vardı. Fakat buna rağmen her basit meseleyi çok hızlı bir şekilde tartışmaya çevirebiliyorlardı. Ahmet yıllar süren evlilikten sonra ilişkilerinin monotonlaştığını ve Ayşe’ye karşı olan şehvet ve tutku, sevgi ve yakınlık gibi duygularının değiştiğini düşünüyordu. 42 yaşındaydı ve birden bire boşanmayı bir seçenek olarak düşünmeye başlamıştı. Eşinin itirazlarına rağmen bir süre ayrı yaşamanın daha iyi olacağına karar vermişti. Boşanma kararı henüz netleşmediği için çocuklarına aralarındaki sorunları yansıtmamaya çalışmışlar ve çocuklarını yaz tatili için Bodrum’da yaşayan ebeveynlerinin yanına gönderdikleri bir zamanda, Ahmet evden ayrılıp, bir otele yerleşmişti.
Bir süreliğine ayrı kalmak düşünmelerine ve her ikisinin de evliliklerini daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olmuştu. Ancak büyük bir aşkla başlayan evliliklerinin nasıl bu hale geldiğine dair geçerli ve tatminkâr bir açıklama bulamamışlardı. İşin içinden çıkamayınca köprüden önceki son çıkış gibi boşanmadan önce terapi almaya karar vermişlerdi. Ahmet’in babası annesini 42 yaşında terk etmişti ve Ayşe’nin annesi de aynı yaşlarda kanserden ölmüştü. Bir şekilde yıl dönümü reaksiyonu adını verdiğimiz bir süreçten geçiyorlardı ve farkında olmadan geçmişlerini tekrar ediyorlardı. Hem Ahmet hem de Ayşe kavgalara neden olan kendi hatalarını ve ebeveynlerinin ilişkilerinden geriye kalan mirasın bugün kendi ilişkilerini nasıl olumsuz bir şekilde şekillendirdiğini evlilik ve ilişki terapisiyle görmeyi ve yeni bir başlangıç yapmayı başardılar.
Oksijen ve hidrojen atomlarının bir araya gelmesiyle su meydana geliyor. Bunlardan birini alıp yerine başka bir madde koyulduğunda su oluşmuyor. Evlilik ve yakın ilişkiler suya benziyor. Evlilik hayatı bir seks ve şehvet ticareti değil, su ve oksijen atomu gibi bir ve bir arada olma ortaklığı... Bu yüzden taraflardan biri olumlu yönde değiştiğinde evlilik hayatında önemli değişiklikler olabiliyor. Toplum olarak sağlıklı ve mutlu evliliklere ihtiyacımız var... Çünkü sorunlu evlilikler sorunlu kişilerin ve sorunlu çocukların kaynağı olabiliyor. Bütün bunlara toplumsal, siyasi ve ekonomik problemlerin eklenmesiyle, kendisiyle ve toplumla kavgalı, toplum ve devlet yapısı için tehlikeli bireyler ortaya çıkabiliyor. Bu durum toplumsal çatışmaları ve terörü destekliyor. Bu nedenle evlilik aşkı öldürmeden, evlilik geleceğimizin teminatı çocuklarımızı olumsuz etkilemeden ve çiftin ruh sağlığını bozmadan bir evlilik terapistine başvurmak ve çözüm aramak gerekiyor. Çünkü toplumsal yapımızın sağlıklı bir şekilde devam etmesinin yegâne yolu sağlıklı ve mutlu bir evlilik yapısının devamıyla mümkün…
Ben 33 yaşında eşim 46 yaşında. Eşimle çok severek evlenmemize rağmen evliliğimizle ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bunlar fikir ayrılıkları ve cinsel sorunlar... Ne yapacağımı bilmiyorum. Evliliğimi bitirmek istemiyorum. Ne olur bana bir yol gösterin.M.R./Balgat
Evlilik, farklı aile yaşantılarından ve kültürlerden gelen iki insanın aynı mekânı ve zamanı artık birlikte paylaşmaya başlamasıyla oluşan sosyal bir kadın ve erkek ilişkisidir. Bu nedenle, iletişim eksikliğinden kaynaklanan ufak tefek problemlerin yaşanması olağandır. Bu problemlerin büyümemesi ve ilişkinizin yıpranması için birbirinizi suçlamadan konuşmalı ve duygularınızı ifade etmelisiniz. Bunun dışında eşinizle güzel vakit geçirmelisiniz. Bu ev içinde ve dışında baş başa yapacağınız bir aktivite ya da karşılıklı yiyeceğiniz güzel bir akşam yemeği olabilir. Mesut bir evliliğin reçetesi gayet basittir: “Birbirinize karşı oldukça nazik davranın.” Ayrıca, seks hayatınızı canlandırıcı birkaç küçük püf noktaya özen göstermelisiniz. Günlük hayat gibi yatak odası da bir süre sonra monotonlaşabiliyor. Evliliğinizin gidişatını değiştirmek, iletişimi güçlendirmek ve kendinizi vazgeçilmez kılmak için cinsel yaşamınıza özen göstermeli, ön sevişmelerinizdeki dokunmaları çoğaltmalı, fantezilerinizi açıkça ifade etmeli, birlikte duş almalı, birbirinize masaj yapmalı, müzik ya da mumlarla yatak odanızın havasını değiştirmelisiniz. Size sunduğum öneriler doğrultusunda evliliğinizde karşılaştığınız sorunların çözümünü tek başınıza bulamıyorsanız, mutlaka bir evlilik terapistine başvurmalısınız.
Ben 31 yaşında 2 çocuk sahibi bir kadınım. Eşimin son yıllarda beni aldattığını öğrendim. Bunu eşimle konuştuğumda beni tersledi ve üzerine gitmememi söyledi. Yoksa beni terk edermiş. Ne yapacağımı bilmiyorum. Eşimi elimden kaçırmak istemiyorum. Eşimi tekrar geri kazanabilmek ve yeniden kendime bağlamak için ne yapabilirim?S.Z./Çankaya
Aldatma bir yol kazasıdır ve erkeklerinin bir kısmı zaman zaman bu tür kazalar yapabiliyor. Fakat şu gerçek sizi rahatlatabilir: Karısına ihanet eden erkekler, başka kadınlarla bir süre gönül eğlendirdikten sonra yeniden eşlerine dönüyorlar. Bunun zıddı çok nadir görülüyor. Erkeklerin aldatmasının birçok sebebi var ama çoğu zaman eşleri kadın yerine anne olduğunda ve evliliğin monotonluğundan bıktıklarında böyle davranabiliyorlar. Öyleyse bu monotonluğu yıkacak yenilikler bulmanız ve anneliğiniz yerine kadınlığınızı ön plana çıkartmanız gerekiyor.
Ahmet Bey, kendini uçurumun kenarında, alacakaranlık kuşağında kaybolmuş bir zavallı gibi hissediyordu. İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu, sürekli evde oturmak ve uyumak istiyordu, iştahı da kapanmıştı. Sanki yaşam enerjisi bitmiş ve tükenmişti. Tek iletişim kurduğu kişi olan eşiyle konuşurken dalıp gidiyor, dikkatini konuşulan konuya veremiyordu. Son günlerde olur olmaz şeyler için ağlamaya da başlamıştı. Geçmişini gözden geçirdiğinde boktan bir hayat sürdüğünü düşünüyor, pişmanlık duyuyordu; gelecek için ise hiçbir umudu yoktu, gelecek de boktandı. Şimdiki hayatından memnun değildi, bu nedenle ölüm bir kurtuluş gibi görünmeye başlamıştı. Sonunda, eşinin baskısıyla bize başvurdu. Bitmiş ve tükenmiş bir haldeydi. İlaç tedavisinin yanında psikoterapi alan Ahmet Bey’in tam olarak iyileşmesi 6 ayı buldu.
Yukarıdaki vakada gördüğümüz gibi, herkes yaşamının bir döneminde umutsuzluk, hüzün, keder, mutsuzluk gibi olumsuz duygulanımlar yaşayabiliyor. Bunlar, genellikle yaşanan olaylarla ilişkili ve geçici… Bazen bu duygulanımlar daha aşırı boyutlarda ve daha uzun süre yaşanabiliyor. İşte bu durumda, kendine özgü belirtileri olan, çok iyi tanımlanmış ve ciddiye alınması gereken bir ruhsal sıkıntı olan depresyondan bahsedilebiliyor. Depresyon toplumda en sık rastlanan ruhsal bozuklukların başında geliyor.
40 yaşındayım ama kendimi 8 yaşında gibi yaşlı, mutsuz, çökkün ve yorgun hissediyorum. Bunalımdayım. Okuduğum ve araştırdığım kadarıyla dipteyim, sondayım, depresyondayım. Neden depresyonda olduğumu bilmiyorum, bu sorunun yanıtını bana verebilirseniz sevinirim.O.M./Çankaya
İnsan ÖFKE, KIRGINLIK ve GURUR'a teslim olduğunda, kendini sevmiyor ve kendine İHANET ediyor demektir… Bu ihanetin en çok görülen şekli depresyondur. Çünkü depresyonu en iyi anlatan tanımlardan biri, her konuda kişinin kendisini yenik hissedene kadar öfkesini içine yani kendisine karşı akıtmasıdır. Şu YALAN DÜNYADA kabullenilmesi gereken GERÇEKLER vardır. İnsan hayatın gerçekleriyle kavga ettiğinde depresyona girip acı çekerken, koşulsuzca kabul ettiğinde mutlu olmak için bir şans yakalayabilir. Ancak insanın gerçeklerle ilgili düşünce, algı ve gözlemleri bozulduğunda, kendisi ve dünya ile ilgili olumsuz beklentilere girebilir ve zamanla depresyon oluşur. İnsanlar koşulsuzca sevilmez, oldukları gibi kabullenilmez, yüreklendirilmez, desteklenmez ve iyi olduklarına inanmak üzere eğitilmezlerse, çökerler ve bunalıma girerler. Özellikle duygusal ve hassas insanlar hayatın yalanlarına ve dünyadaki tüm olumsuzlukları şahsileştirirler, içlerine atarlar ve depresyona girerek tepki verirler. Ancak depresyon kader değildir, ilaçlarla ve psikoterapi ile yüzde yüz tedavi edilebilen ruhsal bir bozukluktur.
Ablam 4 senedir evli ve 1 kız çocuğu var. Eniştemle aralarındaki ilişki de görünürde iyi gibi. Bir gün evde otururken, eniştem ikinci bir eş almak istediğini söyledi ve bu konuda çok ciddiydi. Ablam doğal olarak sinir krizi geçirdi, bunalıma ve depresyona girdi. O günden sonra ablamın iştahı kapandı, uyuyamaz oldu, yüzü hiç gülmüyor, durduk yere irkiliyor ve her şeyden korkuyor. Ablam için çok endişeleniyorum. Ona nasıl yardım edebilirim?S.T./Balgat
Ablanızın evliliği tehlikede ve yoğun stres altında, bu yüzden kriz geçirmesi ve depresyona girmesi olağan bir durumdur. Eşinin yaptığı davranış ablanızın yoğun bir depresyon geçirmesine ne olmuş gibi görünüyor. Enişteniz, ablanıza söylediği bu kararda ciddiyse bile bir süreliğine bu kararından vazgeçmeli ve konuyu güzellikle kapatmalıdır. Böyle bir durum, hemen hemen her kadın için büyük bir güvensizlik, çökkünlük ve bunalım yaratır. Burada sizin yapmanız gereken ablanızın yalnız kalmamasına çalışmak olmalıdır. Ablanıza onu çok sevdiğinizi, özel ve değerli olduğunu, her konuda ailecek destek olacağınızı ve her koşulda onun yanında olduğunuzu açıkça söylemelisiniz. Ayrıca eniştenizle konuşarak, ona durumun ciddiyetini anlatmalı, bu seçiminin nedenlerini ve olası olumsuz sonuçlarını konuşmalısınız ve çift olarak bir evlilik ve ilişki terapistine gitmelerini tavsiye etmeli ve ilaç tedavisi için de ablanızı bir psikiyatri uzmanına götürmelisiniz.
[webtv=15182]
İnsanın dünyada tadabileceği en güzel zevklerin başında cinsel birliktelik geliyor. Günümüzde tabu olarak algılanan ve çiftlerin gözünü korkutan cinsellik, sanıldığı gibi bir sınav, kara bir bulut ya da kâbus değil… Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED - www.cised.org.tr) tarafından seks yapmak; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olarak tarif ediliyor. Dolayısıyla seks yapmak, beslenme ve dinlenme ihtiyacı gibi kişinin zamanı geldiğinde, yani hormonları harekete geçtiğinde yaşaması gereken çok özel ve güzel bir dürtünün ifade ediliş şekli… Bu nedenle doğru bilinen yanlışlara dönüşen toplumsal yargıların bilimsel verilerle ne ölçüde çeliştiğini anlayabilmek gerekiyor. Bunun için cinselliği doğru kaynaklardan keşfetmek ve bu keşfin her bir karesinden zevk almak çok önemli… Hem bireyi hem de çift ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen, (1) abartma, (2) korkma, (3) bilgisizce yaşamaya çalışma ve (4) görev olarak görme şeklinde sıraladığım abartılı ve yanlış inanışları “CİNSELLİKTE MAHŞERİN DÖRT ATLISI” olarak tarif ediyorum.
Farklı iletişim türlerinin en özel ve güzeli olan cinsellik, içinde barındırdığı özel duygular nedeniyle bir hayli gizemli ve şehvetli bir aktivite olarak biliniyor. Kişiyi pespembe bulutların üzerine çıkarabilecek kadar eşsiz bu güzelliğin huzurlu ve arzu dolu yaşanabilmesi için özel bir kişi, özel bir yer ve özel bir zaman gerekiyor. Hormonların etkisiyle ortaya çıkan cinsel hazzın doğru yaşanması, diğer bir değişle kişinin ya da çiftin hayatının eğlenceli bir parçası olabilmesi için, doğru algılanması önem taşıyor. Aksi takdirde, çok fazla yüceltilen ya da fazlasıyla yerin dibine geçirilen, kısacası abartılan cinsellik, cinsel işlev bozuklukları başta gelmek üzere, özgüven eksikliği, karşı cinsle olan iletişim bozuklukları ve psikolojik baskı gibi pek çok olumsuzluğu beraberinde getirebiliyor. Dolayısıyla, gizemi hala çözülemeyen cinsellikle ilgili korku ve endişeleri yansıtan “Erkek adam her gün seks yapar!”, “Erkekler cinsel ilişkiye her zaman hazırdır!”, “Evde beş arabada on beş defa seks yapmak lazım!”, “Sekste erkeğin penis boyu çok önemlidir!” gibi cinsel mitler (hurafeler, doğru bilinen yanlışlar) abartılı söylemlerden başka hiçbir şey değil… Bu nedenle cinsellikte “ABARTMA” yerine cinselliğin “HAYATIN EĞLENCELİ BİR PARÇASI” haline getirilmesini tavsiye ediyoruz.
Kişinin aklının ve ruhunun yer almadığı, sadece bedene hapsolmuş bir eylem olarak algılanan cinsellik, bireylerin birbirlerine yanlışları doğruymuş gibi aktarmalarından dolayı büyük bir kâbus olmaya devam ediyor. Oysaki kadın ve erkeğin cinsel ilişki yaşamayı istemesinin temelinde aşk, sevgi, şefkat, sadakat gibi yüce duyguların yatması gerekiyor. Bu duygular ve beraberinde gelen romantizm, özellikle yaradılışı gereği hassas bir yapıya sahip olan kadınların, karşı cinsle kurduğu cinsel ilişkinin olmazsa olmazları… Çiftlerin birbirlerini ve yaşadıklarını doğru algılayabilmeleri için korkmamaları gerekiyor. Korku, bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen rahatsız edici ve olumsuz bir his olarak biliniyor. Çoğu zaman korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir durum karşısında uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizma… Tehlike ile karşılaşan bir kişi korkuyor ve bu korku sonucunda kaçmak için bir tepki oluşturuyor ve aşırı durumlarda donup kalabiliyor. Dolayısıyla, “Seks yaparsan ölürsün!” veya “İlk gece oluk oluk kanaman olur!” gibi cinsel mitlerin yarattığı “KORKU” imparatorluğunun yerine “HAZ ALIP RAHATLAMA” algısının yerleştirilmesi gerekiyor. Çünkü Goethe’nin dediği gibi; “Korkacağımız tek şey, korkunun kendisidir.”
Cinsel ilişki çift olmaktan önce kadın ve erkek olmanın yani insan olmanın zorunluluklarından birisi… Dolayısıyla, cinsellik, cinselliği yaşamak, öğrenmek, öğretmek ve keşfetmek reddedilemez bir gerçek… Fakat sırf cinselliği yaşayacağım demek için yaşamak, partneri cinsel obje, ikili ilişkileri, birliktelikleri veya evlilikleri cinsel istekleri yerine getirmek için gerekli bir kurum olarak görmek yanlış… Çünkü cinsellik kişiden kişiye değişiklik gösteren ve bu nedenle, keşfedilmeye açık haz dolu bir sır… Cinselliği gerektiği gibi yaşayabilmek için doğru bilgilerle sırların karşılıklı olarak keşfedilmesi gerekiyor. Cinsellik tıpkı araba kullanmayı öğrenmek gibi, okuyarak, tecrübe ederek, dokunarak, görerek ve hissedilerek öğrenilebiliyor. “Kadınlar sadece vajinalarıyla boşalırlar!” veya “Penisin serleşmesi erkeğin elindedir!” gibi cinsel mitlerin en önemli nedenlerinin başında, cinsellikle ilgili konuların açıkça konuşulmaması, tartışılmaması ve üzerinde yeterli bilimsel çalışılmaların yapılmaması geliyor. Bu nedenle cinselliği “BİLGİSİZCE YAŞAMAYA ÇALIŞMAK” yerine “MERAK İLE KEŞFE ÇIKMAK” gerekiyor.
Beslenmek, su içmek ve nefes almak yaşamın, seks yapmak ise ilişkinin bir gerekliliği olarak biliniyor. Bu nedenle seksin bir görev veya mecburiyet olarak algılanmaması gerekiyor. Uzun süreli ilişkilerde cinsel tutkuyu sürdürmenin şifresi, duygusal açıdan karşıdaki insanla bütünleşirken kendin olarak kalabilme yeteneğidir. Bunun için kişinin kendini bir şey yapmaya mecbur hissetmemesi ve performansıyla ilgili endişe duymaması gerekiyor. Çünkü cinsellik, sadece çocuk yapmak, aldatılmamak, boşalmak ya da eş istediği için yapılan bir eylem yerine, keyif almak, bütünleşmek ve aşk yaşamak için yapılan haz dolu bir mahremiyet alanı…“Erkeğin görevi kadını boşaltmaktır!”, “Seks yapmazsam kocam beni aldatır!” veya “Seks sadece çocuk sahibi olmak için yapılır!” gibi cinsel mitlerden kurtulmak için, cinselliğin “GÖREV” olmaktan çıkartılması, “RUHUN VE BEDENİN BİR ARMAĞAN GİBİ PAYLAŞILMASI” olarak yeniden kodlanması gerekiyor.
Çiftlerin cinsel yaşamında sağlıklı bir yol alabilmesi için düzenli ve doyumlu bir seks hayatı yaşamaları gerekir. Orgazm ve boşalma, bedensel ve ruhsal olarak bir rahatlama sağlıyor, kan akışını düzenliyor, beyni sağlıklı tutuyor, duygusal zekâyı yükselterek kişiyi zinde tutuyor ve kişinin kendisini önemli, değerli ve sevilmeye layık olduğunu hissettirerek moralini yükseltiyor.Ayrıca cildi güzelleştiriyor ve gençleştiriyor, bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor ve kişinin ağrı eşiğini yükseltiyor, bazı ağrıların şiddetini düşürüyor, stresi azaltıyor, daha rahat ve kaliteli uyumaya yardımcı oluyor, kalk krizinden koruyor, prostat ve meme hastalıklarının oluşmasını geciktiriyor ve bu şekilde çiftin hayatından doktoru ve cinsel terapistleri uzak tutuyor.
Kadın cinsel yaşamının oldukça karmaşık olduğu bilinen bir gerçektir. Bu karmaşıklığın içine bir de bebek özlemi eklenince durum içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor. Yumurtanın döllenebilmesi ve spermlerin kalitesinin arttırılabilmesi için hormonları tetikleyici yiyeceklerin düzenli olarak tüketilmesi, spor yapılması, yumurtlama dönemine dikkat edilmesi, kötü alışkanlıkların bırakılması, stresten uzak durulması gibi pek çok şey önerilebiliyor.
Bunların dışında, düzenli bir seks hayatı, doğru cinsel pozisyonlar, boşalmak ve orgazm olmak da oldukça önemli bir yer tutuyor. Çünkü kadının keyifli ve doyurucu bir seksten sonra boşalması veya orgazm olması, vajina salgısının PH derecesini değiştirerek spermlerin rahim ağzından çok daha hızlı geçmesini sağlayabiliyor. Spermlerin vajina içinde ve vücut dışında ya da dış ortamda yaşama süreleri arasında oldukça büyük farklılıklar olabiliyor. Bu nedenle, gebelik için spermlerin vajina içine doğru hızlı hareket etmesi oldukça önemli bir yer tutuyor. Bunun sağlanabilmesi için kadının boşalmasının veya orgazmının faydası olabiliyor.
Boşalma uzun süreli cinsel uyarı sonucunda ulaşılan ve kişiye zevk veren fizyolojik ve psikolojik durumdur. Kadının ve erkeğin cinsel yanıtlarının fizyolojik farklılığı nedeniyle çiftler boşalacakları anı tam olarak belirleyemezler. Birbirlerinin yanıtlarını tam olarak ve anında bilememeleri gibi birçok nedenle de çiftler aynı anda boşalamazlar. Fakat boşalmak gebe kalmayı kolaylaştırsa bile, aynı anda boşalamamanın ya da aynı anda boşalmanın gebe kalmakla ilgili herhangi bir bağlantısının olmadığının da bilinmesi gerekiyor.
Birlikte boşalmanın mutlaka gerekli olduğu düşüncesi, birçok insanın kendi cinsel ilişkilerinden hoşnutsuz olmasına, aynı anda boşalma beklentisiyle, kendinin ve partnerinin cinsel yanıtlarıyla gereğinden fazla ilgilenmesine ve sevişmenin keyfinin kaçmasına neden olabiliyor. Bu durum, cinsel ilişki yaşamak bir yana, kişisel boşalmayı da yok edebiliyor. Oluşan stres nedeniyle gebe kalmayı engelleyebiliyor. İki insan arasındaki cinsellik, fizyolojik yanıtlar temelinde gelişen, çok boyutlu ve keyifli bir süreçtir. Gerçek dışı beklentiler ve yanlış inanışlar, gebe kalmayı engelleyebileceği gibi cinsel doyumu da olumsuz yönde etkilemekten başka bir işe yaramıyor. Bunlardan dolayı çift birlikte boşalma hedefinden vazgeçip, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanmalıdır.
Çiftlerin cinsel yaşamında sağlıklı bir yol alabilmesi için düzenli ve doyumlu bir seks hayatı yaşamaları gerekir. Orgazm ve boşalma, bedensel ve ruhsal olarak bir rahatlama sağlıyor, kan akışını düzenliyor, beyni sağlıklı tutuyor, duygusal zekâyı yükselterek kişiyi zinde tutuyor ve kişinin kendisini önemli, değerli ve sevilmeye layık olduğunu hissettirerek moralini yükseltiyor.
Ayrıca cildi güzelleştiriyor ve gençleştiriyor, bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor ve kişinin ağrı eşiğini yükseltiyor, bazı ağrıların şiddetini düşürüyor, stresi azaltıyor, daha rahat ve kaliteli uyumaya yardımcı oluyor, kalk krizinden koruyor, prostat ve meme hastalıklarının oluşmasını geciktiriyor ve bu şekilde çiftin hayatından doktoru ve cinsel terapistleri uzak tutuyor.
Kadın cinsel yaşamının oldukça karmaşık olduğu bilinen bir gerçektir. Bu karmaşıklığın içine bir de bebek özlemi eklenince durum içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor. Yumurtanın döllenebilmesi ve spermlerin kalitesinin arttırılabilmesi için hormonları tetikleyici yiyeceklerin düzenli olarak tüketilmesi, spor yapılması, yumurtlama dönemine dikkat edilmesi, kötü alışkanlıkların bırakılması, stresten uzak durulması gibi pek çok şey önerilebiliyor.
Bunların dışında, düzenli bir seks hayatı, doğru cinsel pozisyonlar, boşalmak ve orgazm olmak da oldukça önemli bir yer tutuyor. Çünkü kadının keyifli ve doyurucu bir seksten sonra boşalması veya orgazm olması, vajina salgısının PH derecesini değiştirerek spermlerin rahim ağzından çok daha hızlı geçmesini sağlayabiliyor. Spermlerin vajina içinde ve vücut dışında ya da dış ortamda yaşama süreleri arasında oldukça büyük farklılıklar olabiliyor. Bu nedenle, gebelik için spermlerin vajina içine doğru hızlı hareket etmesi oldukça önemli bir yer tutuyor. Bunun sağlanabilmesi için kadının boşalmasının veya orgazmının faydası olabiliyor.