TINA virüsü ve Kıbrıs

‘TİNA virüsü’, siyasetçilerin kendilerinden başka alternatif olmadığına inanmalarına yol açan siyasi bir hastalık.

‘There is no alternatif’in (Alternatif yok) baş harflerinden oluşuyor.

Öyle tehlikeli bir hastalık ki tedavisi, dolayısıyla da kurtuluşu yok.

Bugünlerde, Almanya’nın Sosyal Demokrat liderliği için konan teşhis bu.

Ama etrafınıza bakınca bir çok liderin TINA virüsü taşıdığını fark ediyorsunuz.

Virüs, son olarak Kıbrıs Rum kesiminde de ortaya çıktı.

Rum Yönetimi Lideri Papadopulos’un çözüme karşı tavrı ve sırtını Avrupa’ya dayayarak çözümü gözü kara biçimde tıkamaya devam etmesinde bu virüsün etkisi büyük.

Kıbrıs Rum kesiminde, Papadopulos’un halkın korkuları ile oynayarak yarattığı bu çözümsüzlük havası, toplumda aksi her hangi bir görüşün savunulmasını imkansız kıldı.

Ve bugüne gelindi.

Papadopulos, medya ve diğer tüm olanakları kullanarak, her şeyi kontrol altına aldı ve Ada’da çözümden yana olanları da sindirdi. Rum kesiminde son olarak yapılan kamuoyu yoklamalarında Annan Planı’na hayır diyen yüzde yetmiş altının içinden, yüzde otuzunun artık, ‘statüko’dan yana olduğu ortaya çıktı.

Bu, belki ilk bakışta, Türkler açısından olumlu diye yorumlanabilir ama statüko talebinin toplumlar arasındaki çatlağı daha da derinleştiren bir ‘karşıtlık’ barındırdığını ve riskli olduğunu da hesaba katmak gerekir.

Çözümsüzlüğü halka benimseten Papadopulos’un, TİNA’nın etkisi altında attığı son adım, yani Kıbrıslı Türkler aleyhinde Avrupa tutuklama emri çıkartmak, mülkiyet davaları açtırmak, bu riskin ne kadar ciddi sonuçlara yol açabileceğini gösteren ilk örnekler.

Kıbrıslılar, iki yıl önce yakalanan yakınlaşma havasının tamamen kaybolduğunu, iki toplumun birbirine her geçen gün daha uzak ve soğuk davranmaya başladığını söylüyorlar.

Bu soğukluğun düşmanlığa dönüşmesi için Papadopulos, tüm iktidar olanaklarını en sorumsuz biçimde kullanıyor. Çözümden yana olmanın vatan hainliğiyle bir tutulduğu bir atmosfer pompalanıyor güneyde.

Çözümsüzlüğü halka dayatanlar, alternatifsizlik virüsünün nöbetine tutulmuş biçimde daha ne kadar gidebilirler?

Bu tutumun sonuçları ne olabilir?

Bunlara yanıt ararken, madan vermeden önce, önümüzdeki günlerde Kıbrıs’ı bekleyen gelişmelere bir göz atmakta yarar var.

*

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan
’ın ziyareti sırasında, BM Genel Sekreteri’nin yaptığı açıklama, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminde dikkatle not edildi.

Geçen yıl hazırladığı Kıbrıs raporunu, Rusya’nın veto tehdidi nedeniyle Güvenlik Konseyi’ne sunmayan Annan, raporu yeniden ele alıp 22 Haziran’da Güvenlik Konseyi’ne sunacağını söyledi.

Esas önemli olan Annan’ın ‘Kuzey Kıbrıs’a tecridin kaldırılması için çalışacağından’ söz etmesiydi. Yeni raporda da, bir öncekinde var olan Kuzey Kıbrıs ile doğrudan ticaretin başlaması çağrısında bulunacağına işaret ediyordu bu ayrıntı.

KKTC ile ikili ilişkilere yeşil ışık yakacak olan bu açıklama ürpertmeye yetti.

Ancak Rusya engeli devam ediyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov geçen hafta Lefkoşa’da Rum Yönetimi’ne ‘desteğin’ devamı sözünü verdi.

Rum kesiminin önde gelen gazetelerinden Politis’in köşe yazarlarından Kyriakos Plerides, raporun geçmesi ya da geçmemesi halinde sonucun değişmeyeceğini Papadopulos’un köşeye sıkışacağını düşünüyor.

‘Papadopulos’un, Kıbrıs sorununu çözmeye niyetli olmadığı artık açıkça görülüyor. BM, Kıbrıslı Türkler üzerindeki tecridin kaldırılmasında ısrarcı olacak. Bu da Türklerin eline, Papadopulos’u görüşme masasına çekmek için güçlü bir koz verecek’ diyor Plerides .

Ya Avrupa Birliği? Avrupa Birliği’nin 16 Haziran zirvesinde, genişleme meselesini gündeme almaması da, Papadopulos’un Türkiye’nin üyeliğini haksız bir çözüm için koz olarak kullanma stratejisini çökertiyor.

Kıbrıs’ta yine, yeni bir sıcak yaz başlıyor.
Yazarın Tüm Yazıları