Paylaş
Aslında mesele bugünün konusu değil, gelecekte çok daha sıkıntılı günler yaşayacağımız kesin.
New York Times’ta okudum.
Akdeniz’de turizm iddiası olan ülkelerde su problemi giderek artıyor.
Gazete yerinde yetkililerle ve halkla konuşmuş, konunun giderek turizmi tehdit eder hale geldiğini yazmış.
Göreceksiniz; Bodrum’dan, Çeşme’den sesler yükselecek.
İklim değişikliğinin etkileriyle su kaynakları azalırken, turizm merkezleri bu krizle yüzleşmek zorunda.
New York Times’ın verdiği örneklerden biri de Yunanistan’ın farklı adalarından…
Turizm sezonu boyunca su talebi artarken, yerel halk ve turistler arasında da gerilimler başlamış.
Sifnos Adası, deniz suyunu tatlı suya dönüştüren tuzdan arındırma ünitelerine bağlı olmasına rağmen bu yaz musluklarını 10 gün boyunca akıtabilecek su bulamadı.
Aynı sorun Barselona’dan Sicilya’ya kadar pek çok popüler destinasyonda da yaşanıyor.
Turizm gelirlerine bağımlı olan bu bölgelerde, hükümetler ve yerel yönetimler otellerin ve restoranların suya erişimini kesmekten çekiniyor.
Sicilya’da yetkililer otellere su sağlanmasında öncelik verdiklerini kabul ederken, Barselona’da sadece yerel halk su kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalıyor, turistler ise bu sınırlamalardan muaf tutuluyor.
Bizde de farklı değil.
Depolamaya yatırım yapan turizm tesislerinde su varken, evlerde sular akmıyor.
Yerel halk için bu, yaşam kalitesinin düşmesi demek.
Ben şimdiden uyarıyorum.
Avrupa’da turizmcilerle o bölgelerde oturanlar arasındaki gerginlik giderek artıyor.
Yerleri, konumları değiştirin; Çeşme, Bodrum, Marmaris yapın, yakında bu konuşmaları bizler de yapıyor olacağız.
Çünkü su geleceğin altını olacak.
Önlem almazsak işimiz zor
BU krizin çözümü sadece turistik bölgeler için değil, dünya genelinde su kaynaklarının nasıl yönetildiğine dair köklü bir değişim gerektiriyor.
Çözüm ne olabilir?
Turizm bölgelerinde deniz suyunu arıtan tuzdan arındırma tesisleri, yağmur suyu toplama sistemleri ve su geri dönüşümü gibi teknolojilere yatırım yapmalıyız.
Bodrum gibi yerlerde yeni nesil su arıtma teknolojilerinin devreye sokulması şart.
Turizm kampanyalarının bir parçası olarak su tasarrufunu teşvik eden bilinçlendirme çalışmaları yapmalıyız.
Örneğin, havlu ve çarşafların günlük olarak değiştirilmesinin yerine, bu hizmet talebe bağlı sunulabilir.
Yerel yönetimlerle oteller, restoranlar ve turizm operatörleri arasında daha sıkı bir iş birliği şart.
Su kaynaklarının yönetimi sadece devletlerin değil, bu sektörlerden de sorumluluk almayı gerektiriyor.
Su sıkıntısı yaşanan bölgelerde yenilenebilir enerji kullanımıyla çalışan su üretim tesisleri kurulabilir.
Biz Bodrum’u büyükşehir haline getirdik.
Çeşme’yi her yere benzetmeye, Kuşadası’nı yeniden toparlamaya çalışıyoruz.
O yüzden önlemleri şimdiden almazsak işimizin zor olduğunu görüyorum.
Önemli olan taraftar olmak
EN baştan Galatasaraylı arkadaşlarımı, dostlarımı tebrik ederim.
Haklı bir galibiyet aldılar.
Derbilerin sezon sonlarına bırakılmaması gerektiğini yıllardır savunuyorum.
Derbilerin başlarda olması, ligde gerilimi de azaltıyor.
Lig uzun, heyecanlı bir sezon olmasını diliyorum.
Oğlum Atlas, Fenerbahçeli.
12 yaşında ve futbolu çok seviyor.
Futbolda son yıllarda yaşanan rekabetten her genç gibi o da etkileniyor.
Birkaç kere yazmıştım, ben ona taraftar olmayı öğretiyorum.
Yani futbolun bir eğlence olduğunu, birlikte geçirilen vaktin değerli olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Bazen başarılı olabiliyorum, bazen işimiz zorlaşıyor.
Rekabetin güzel yanı takılmalar, laf atmalar, şakalaşmalar ama büyüklerin bile bazen yönetemediği süreçleri bu yaşlarda yönetememesini de doğal karşılıyorum.
Atlas da idare etmeyi, şakalaşmayı, asıl güzel olan tatlı rekabetin olduğunu öğrenecek.
Şunu unutmamak lazım.
Fenersiz Galatasaray, Galatasaraysız Fener, Beşiktaş olmaz.
Atlas’ın Fenerbahçe’ye mektubu
ATLAS, “Bir şeyler yazarsam yayınlar mısın?” dedi.
“Olur”, dedim.
Duygularını kaleme aldı.
Fenerbahçe yönetimine, Jose Mourinho’ya bir yazı yazdı:
“Ben Atlas, 12 yaşındayım ve futbola aşığım.
Futbol hayatımın en önemli parçalarından biri.
Okuldan eve döndüğümde ilk yaptığım şey haberleri takip etmek.
Ama her şeyden çok sahada mücadele eden, kazanmak için savaşan Fenerbahçe’yi izlemeyi seviyorum.
Kalbimin takımı Fenerbahçe.
Her maçı izlerken heyecanlanıyorum, gol olduğunda bağırıyorum, yenildiğimizde ise hüzünleniyorum.
Tıpkı benim gibi milyonlarca genç taraftar da aynı duyguları yaşıyor.
Her zaman kazanamayacağımızı biliyorum, şampiyon olmak önemli ama benim için daha çok sahada takımın verdiği mücadele…
Jose Mourinho, sen bu takımın başına geçtiğinde çok heyecanlandım.
Hep senin büyük bir futbol dehası olduğunu duymuştum.
Sana inanıyorum.
Ama lütfen şunu bil.
Biz genç taraftarlar için Fenerbahçe sadece bir futbol takımı değil.
Hayallerimiz, umutlarımız…
Maç izlerken sahada kazanmak için mücadele eden oyuncular görmek istiyoruz.
Kazanmasak bile, savaştığımızı hissetmek istiyoruz.
Futbolu sadece kazanan ya da kaybeden bir oyun olarak değil, yüreğini ortaya koyanların hikayesi olarak görüyorum.
Sahada zaferler, mağlubiyetler olabilir, ama biz taraftarlar için en önemli olan şey her zaman savaşan bir takım görmek.
Bu mektubu yazarken umutluyum.
Fenerbahçe’nin sadece bir kulüp değil, bir aile olduğunu hissediyorum.
Sizden tek ricam var.
Biz taraftarlar her zaman yanınızdayız, size inanmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Ama lütfen sahada savaşan bir Fenerbahçe izlemek istiyoruz.”
Paylaş