Tarla için Sevgi’yi öldürmek

ONU da yazacağım. Önceki akşam Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye oturumunun kodlarını da mutlaka anlatacağım.

Ama önce Mardin.

Geride acılar, çaresiz insanlar, yaşadıkları içinde kavrulmuş çocuklar, kinler bırakan büyük felaketin sorularına yanıt bulmadan ilerleyemeyiz biz.

Bu katliam, gövdemizi sarmakta olan sinsi kanserin teşhis raporu. Teşhisin zamanında neden konamadığı áşikar. Töre dedin mi, akan sular durur ile başlıyor her şey. Örf ve adet meselesini yücelterek kendini dokunulmaz kılan muhafazakarlık kılıfının siyasi rantında yatıyor gerçek. Sevgi yüzünden katliam.

İnanma, sevgi kimseye zarar vermez.

Olaydan üç gün önce Sevgi Çelebi’nin babasına, "Siz Sevgi’yi bizim ailemize verecektiniz. Sözünüzden döndünüz. Şimdi Sevgi’yi hasmımıza veriyorsunuz. Bizim tarlalarımızdan kazandığınız paraları hasımlarımıza yedireceksiniz. Bu işten vazgeçmezseniz hepinizi yok edeceğiz."

Mesele bu. Tarla meselesi.

Her kadın tarladır, maldır törede ve bu durumu sorgulamayan her yerde.

YA ÖTEKİLER?

ELLERİNDEKİ
devlete ait silahlar ile akrabalarını sırtlarından tarayan insanlara da yanıyor içim.

Nasıl bir haksızlığa uğramışlık duygusudur anlamaya çalışıyorum.

Devlete, mahkemelerine, vatandaşlık haklarına nasıl bir güvensizliktir, bu güvensizliğin açtığı nasıl bir çaresizliktir dehşete düşüyorum.

Bu çaresizlik içinde herkes her zaman haklı, herkes kendi hakkını kendi alır.

Bir de koruculuk.

Sevgi katliamı ne kadar hastalıklı ise bu çaresizliğin içindeki insanlara devletin gücünü teslim etmek de o kadar hastalıklı.

Şimdi ne olacak? Koruculuk sistemi yeniden gözden geçirilecekmiş, geçirilsin ama köylerini bir gecede terk etmek zorunda kalan insanlara, on çocuğuyla yerleşecek yer bile bulamadan yola çıkanlara ve onların birlikte götürdükleri sorunlara nasıl çare bulunacak? Hangi çözüm gösterilecek?

Ya çocuklar? Anasız babasız kalan 70 çocuk ne olacak? Geçici çadırlarda, geçici psikolojik yardımlarla bu iş bitmeyecek. Mutlaka ama mutlaka bu köye, onun çocuklarına zamana yayılmayacak hızda köklü çözüm gerekiyor.

BRÜKSEL’DE TON DEĞİŞİKLİĞİ

AVRUPA
Parlamentosu Salı akşamı Türkiye’de demokrasi meselesini tartışırken Olli Rehn’in verdiği mesajlar Brüksel’de AKP baharının devam etmeyeceğini ortaya koyuyor. Toplantıda DTP’ye yönelik operasyonlar, Ergenekon davası ve hükümetin basın özgürlüğüne karşı girişimleri konuşuldu.

Rehn, "Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda ciddi endişelerim var. 301’de değişiklik yapılmış olması başka alanlarda basın özgürlüğüne yönelen saldırıları haklı gösteremez. Bu yıl son baharda yayınlayacağımız raporda konuya özel yer ayıracağız" dedi. Sonbahar raporunda Ergenekon sürecine de özel yer verileceğini söyledi Rehn, kendisine soru soran Avrupalı parlamenterlere, "Son gelişmelere bakınca Ergenekon sürecinde hukuk kurallarının tam olarak uygulandığı ya da bunun arkasında siyasi bir amaç olup olmadığı sorusu geliyor insanın aklına" yanıtıyla hak verdi.

Rehn’e göre, önümüzdeki dönemde Türkiye ile müzakere hızını üç şey belirleyecek: "temel özgürlükler, hukuk düzeni ve demokratik laiklik" ve tabii bunların ülkenin her köşesinde uygulanıp uygulanmaması. Son iki yıldır öne çıkartılmayan bu vurgu, Brüksel’in AKP’ye açtığı krediyi gözden geçirmeye başladığının işareti.
Yazarın Tüm Yazıları