Tarihin zirvesinden kesitler

1204 yılı başlarında Venedikli kör Dandolo, Haçlı ordularını Costantinopolis’e yönlendirirken, Haçlı seferlerinin sadece Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki çatışmayı temsil etmediği ortaya çıkmıştı.

Aya Sofya’ya giren Haçlı orduları tüm kutsal olan her şeyi yakıp yıktılar. Hazreti İsa figürlerinin ayaklar altında parçalanması, Haçlı ruhunun sadece bir din çatışmasını değil Batı ile Doğu arasındaki uzlaşmazlığı da temsil ettiğini gösteriyordu.

Bu uzlaşmazlık, 17 Aralık 2004 Cuma günü, yani İstanbul’un Latinler tarafından işgalinden tam sekiz yüz yıl sonra Brüksel’de varılan ‘birleşme’ anlaşmasıyla geri sayıma başladı.

Bazı tarihçilere göre bu tarih, yeni bir çağın ‘uzlaşma çağının’ başlangıcıdır...

Asırların birkaç satıra sıkıştırıldığı, tarihi satır başlarında Avrupa Birliği’nin Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlaması ileride de bu cümlelerle yer alacak belki de.

Ama biz Cuma gününü, o kadar uzun, o kadar ayrıntılara gömülmüş yaşadık ki, tarihin zirvelerinde dolaştığımızı fark etmemiz zordu.

Cuma akşam üzeri Kıbrıs krizinin aşıldığına dair ilk haberler, gazetecilik diliyle önce ‘söylenti’ formunda, ardından ‘duyum’ halinde, daha sonra resmen doğrulatılamayan haberler olarak dolaşmaya başladığında yabancı gazeteciler biz Türklerin etrafını sarmıştı bile. Yine aynı kaderi yaşadığımızdan bu zirvede de Türk tarafından hiçbir yetkili Konsey’deki basın merkezine uğramadığı için, Türk heyetinin kaldığı Conrad Otel ile zirvenin yapıldığı yer arasında mekik dokuyan biz Türk gazeteciler, yabancı meslektaşlarımızın kaynağı halindeydik.

* * *

TÜRKİYE ve Avrupa arasındaki 41 yıllık sürecin müzakerelere başlama kararı ile yeni bir döneme girdiği haberi kesinleştiğinde, yanımda Abu Dabi Televizyonu’nun Paris temsilcisi vardı. Nortine Bouziane. Beni hararetle tebrik ederken, ‘Türkiye için büyük gün ama tüm İslam dünyası için de büyük gün. Çünkü Türkiye İslam dünyasının imajını düzeltecek’ diyordu.

Türkiye’nin Avrupa ile yakınlaşmasının Arap dünyasında büyük etkisi olacağını düşünüyordu. ‘Bizim din ve demokrasi sorunlarımız var. Bunu kabil etmeliyiz. Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşmesi Müslümanların başkalarıyla bir arada yaşayabileceklerinin en güzel örneği olacak. Araplar, ‘Müslüman olan Türkler demokrasi ile uyum sağlıyorlarsa, neden biz sağlamayalım’ diye düşünecekler.’ Arap meslektaşım, Türkiye’nin verdiği savaşın, mücadelenin Arap dünyasında gerekli olan zihniyet devrimi için de bir örnek olacağına inanıyordu.

Bu arada, Kıbrıs Rum liderinin koparttığı gürültüden yılan Konsey çevrelerine en son gösteri bir Rum gazeteci tarafından yapıldı. Zirvenin kapanışında Başkanlığın yaptığı basın toplantısında, bir Türk gazetecinin Kıbrıs ile sorduğu soruda ‘Güney Kıbrıs’tan söz etmesinden rahatsız olan Rum gazeteci, yüksek sesle müdahale edip ‘Türkiye’den işgalci’ diye söz edince salondan büyük bir itiraz dalgası yükseldi.

* * *

ÜSLUP Avrupa ilişkilerinde çok önemli. Biz, liderlerimizin masaya yumruk vurmasından çok hoşlanırız. Arkasına geçtiğimiz kişinin karşıdakini tehdit üslubuyla alt etmesini isteriz. Nitekim Kıbrıs pazarlıkları sırasında, Başbakan’ın liderlere benzer bir üslupla konuşmuş olduğu haberleri bir çoğumuzun içine su serpti. Ama AB dönem başkanlığını Hollanda’dan devralan Lüksemburg’un Dışişleri Bakanı Jean Asselborn, gazetecilere şunları söylüyordu: ‘Cuma günü zirvenin resmi kapanışından sonra aday ülkeler ve Türkiye ile yapılan toplantıda Erdoğan, Kıbrıs konusunu oldukça agresif bir biçimde yeniden gündeme getirdi. Ağzımız açık kaldı. Demek ki, Türk politikacıların daha öğrenecekleri çok şey olduğunu söyleyen Avrupa Konseyi’ndeki meslektaşlarımızın hakkı varmış. Burada, Avrupa’da bizler halı satıcısı değiliz.’
Yazarın Tüm Yazıları