Sol nasıl çağdaşlaşır

Güvenç'in tartışma yaratacak kitabı 'Yine, Yeni, Yeniden CHP'

GAZETECİ-yazar Nazım Güvenç, CHP üzerine çarpıcı olduğu kadar da düşündürücü bir kitap yazmış; adını da ‘‘Yine, Yeni, Yeniden CHP’’ (Anahtar Kitaplar) koymuş. Böyle bir kitabı yazma gerekçesini ‘‘CHP'yi var olan tüm partiler arasında Türkiye'yi bugün yeniden kurtarma potansiyeli en güçlü parti’’ olarak görmesiyle açıklıyor; ama bunu CHP'nin kendisini 'başkalaşmadan' yenilemesi şartına bağlıyor.

Kitapta bir yanda 'II. Cumhuriyetçilik' anlayışı ve bu bağlamda Tarhan Erdem ve grubunun Atatürk'ü yok sayan; keza Ercan Karakaş ve arkadaşlarının 'Karen Fogg'un beğeneceği' bir çizgideki yaklaşımları eleştiriliyor. Öbür yandan da 'solcu geçinen tutucu aydın zümre'nin görüşlerine de göndermeler yapılıyor.

CHP'ye alternatif olarak gösterilen görüşlerin geniş bir analizini yapan Güvenç, II. Cumhuriyetçiler'e karşı ulusalcı ve Atatürkçü kesimin ulusal konulardaki duyarlılığını paylaşıyor; ama ekonomideki tutuculuklarına karşı çıkıyor. ‘‘Çünkü ekonomide 1940'ların kafasından bir adım ileri gitmiş ve Sovyetler'in çöküşünden ders çıkartmış değiller. Fiilen anti-ekonomizm yapıyorlar’’ diyor.

Güvenç, bu konuda şu örneği veriyor:

‘‘Aklıma gelenleri rastgele sıralayacak olursak Yalçın Küçük, Toktamış Ateş, Gülten Kazgan, Doğu Perinçek, Ertuğrul Günay, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Oktay Ekinci, Mehmet Moğultay, Mümtaz Soysal, Fikret Başkaya, Zekeriya Temizel ve Kemal Özden gibi önde gelen solcu aydınların hepsi siyaseten birbirinden hayli farklı kulvarlarda yer alıyorlar. Ama konu ekonomi olunca bunların arasında adeta aynı tornadan çıkmışçasına müthiş bir uyum var. Ekonomi deyince akıllarına sadece soygun, vurgun ve sömürü geliyor.’’

Peki çözüm liberalizmde mi?

- Elbetteki hayır. Aslında çözümün gerçek formülünü daha 1923 Şubatı'nda İzmit'te Atatürk göstermiş. 'Ekonomi devleti' kavramını getirirken 'Yeni Türkiye devleti bir devlet-i iktisadiye olacaktır' demiş. Dikkat edin henüz cumhuriyet kurulmamış, İzmir İktisat Kongresi yapılmamış... Ne yazık ki bu kavram hayata geçirilemedi. Buna karşılık 1961'den itibaren anayasalarımıza 'sosyal hukuk devleti' kavramı girdi. Fakat 'ekonomi devleti' bilinci olmadığı için hem ekonomimiz bugünkü duruma düştü, hem de 'sosyal hukuk devleti' sürdürülemez hale geldi. Temelde ekonomi devleti olunmayınca sosyal hukuk devleti de olunmuyor, olunamıyor.

YENİ YÜZ DEĞİL GÖRÜŞ

Siyasette yeni yüzler...

- İnsanlar yeni yüzler arıyor ama asıl yeni ses ve görüş duymak istiyor. Cem Boyner yeni yüz olarak ortaya çıktı; ama Türkiye'nin gerçeklerine aykırı görüşler ileri sürdüğü için marjinal kaldı. Tayyip Erdoğan yeni bir yüz değil elbette; ancak 'değiştim, kendimi yeniledim' iddiaları da inandırıcı değil, görüşleri sığ ve temelsiz. M. Ali Bayar yeni bir yüz ama daha ilk adımında öyle gözüküyor ki, sanılanın tersine Demirel'in değil Özal'ın bir kopyası olmak istiyor.

Kemal Derviş...

- IMF'nin tuzaklı reçetelerini uygulamaktan başka bir şey yapmıyor. Sosyal demokrat bir partide yerinin olamayacağını düşünüyorum.

CHP...

- CHP'nin liberalizme düşmeden özellikle ekonomi alanında kendisini yenilemesi gerekiyor. Ecevit'in 1968-74 döneminde 'ortanın solu' ile yeni bir siyasi söylem, felsefe getirmesine benzer şekilde Baykal'ın da böyle bir atılım içinde olması gerekiyor. Bugün itibarıyla, yeni adımlar attı ancak bu yeni vizyon henüz tam olarak ortaya çıkmış değil. Oysa toplumun beklentisi bu yönde...

Ecevit...

- 1978-79'da ekonomide ne hata yaptıysa bugün de aynısını yaptı, ekonomi batağa saplandı. Bunun nedeni Ecevit ve yanındaki ekonomist kadronun anti-ekonomik bir kafa yapısına sahip olmaları, sol ideolojik retoriği bilmekle birlikte ekonomiden hiç mi hiç anlamamalarıdır.

Çözüm...

-
Türkiye'nin sağ politikalarla düzlüğe çıkamayacağı defalarca belli olmuştur. Çözüm aslına sadık kalarak kendisini yenileyen soldadır. Atatürkçülük ile sosyal demokrasi bağdaşmaz değildir. Yeter ki, her iki anlayış da çağın gerçeklerine yanıt verecek şekilde başkalaşmadan yenilensin... Her şeyin pazara bağlandığı liberal görüş Türkiye'yi kurtaramaz. Ama anti-ekonomik kafadaki solculukla da Türkiye bir yere varamaz. Tek yol, 'ekonomi devleti'dir. Atatürk'ün partisi CHP'ye de, Atatürk'ün unutulan bu kavramını yeniden gündeme getirmek, anlamak ve hayata geçirmek düşer.

Eski Rize Valisi Gürsoy'dan açıklama


TAYYİP Erdoğan'ın 1992'de Rize konuşmasını yaptığı sırada bu ilin valisi olan Erol Zihni Gürsoy bu konudaki yayınlar üzerine köşemize şu açıklamayı yaptı: ‘‘Vali görevinin gereği olarak her zaman halkın içinde ve halkla ilitişim içindedir. Ancak, ilde cereyan eden birçok olayın kamu kurum ve kuruluşunda yürütülen birçok iş ve işlemin belli ölçüde uzağındadır. Her olayı bizzat takip edebilme imkánına sahip değildir. Uygulamadan önem arz eden olaylar ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından valilik makamına intikal ettirilmektedir. Recep Tayyip Erdoğan'ın Rize'deki konuşmasıyla ilgili olarak valilik makamına herhangi bir bilgi intikal etmemiştir. Aynı konuşma ile ilgili olarak halk tarafından da valiliğe ulaştırılan bir bilgi olmamıştır. Konuşma ulusal ve yerel basında yer almamış ve o tarihte kamuoyunda bir yankı bulmamıştır. Bu durum konuşmacının o sırada İstanbul İl Başkanlığı yapması ve isminin fazla duyulmamış olmasından kaynaklanmış olabilir. Sonuç olarak vurgulamak istediğimiz nokta şudur: Konuşmadan haberli olup da hareketsiz kalınmış değildir. Çalıştığımız her yerde ve her kademede 42 yıllık meslek hayatımızdaki çizgimiz demokratik ve laik cumhuriyete bağlılığımız bilinmektedir. Yanlış anlamalara ve değerlendirmelere yer vermemek açısından şahsınız aracılığıyla böyle bir açıklama yapmayı uygun gördük.’’

Sarıyer Kaymakamı’na çıldırıyorum


YENİKÖY, Daire Sokak'taki binasının alt katını 'Gircle' restorana (Sevgi Florence) kiralar. Ancak bina 3 nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onaylı projesinde 'konut' olarak yer almaktadır. Bitişikteki bina sahibi Galip Çarhoğlu, Sarıyer Kaymakamlığı'na ruhsatsız işyerine nasıl izin verildiğini sorar. Bu arada Anıtlar Kurulu, mülk sahibinin verdiği restorasyon tadilat projesini kabul etmez; aykırı davrananlar hakkında 2863 sayılı Koruma Kurulu Yasası'na göre işlem yapılacağını hatırlatır. Yazı üzerine Boğaziçi İmar Müdürlüğü, yapı tatil tutanağı hazırlayarak işyerini mühürler. Ancak işyeri faaliyetini sürdürünce şikayetçi Çarhoğlu, Kaymakam Metin Alp'i, İçişleri Bakanlığı'na şikayet eder. Bakanlık Hukuk Müşavirliği, Kurul kararların bağlayıcı olduğunu vurgulayarak, projedeki koşulların yerine getirilmesi gerektiğini yazar. Müsteşar Yardımcısı Sebati Buyur'un talimatına karşın Kaymakamlık işin peşini bırakmayan Çarhoğlu'na ‘‘imar durumunda parselin sahil şeridinde olması nedeni ile lokanta, kafetarya, pansiyon gibi kamuya açık kullanışlara tahsis edilebileceği hükmü nedeni ile talebin fonksiyon açısından uygun görüldüğü’’ gibi bir gerekçeye sığınır. Ancak yazıda ‘Koruma Kurulu’nun Şartı'ndan söz edilmediği dikkat çeker. Çarhoğlu, ince 'uyutma'ya karşı sonuç alamaması üzerine ‘‘Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün mühürlediği yere izin veren Kaymakam Bey'i kime şikayet edeyim. Kanun hakimiyetini sağlaması gerekmiyor mu?’’ diyor.

15. emir


‘‘İblislere katılarak hayatını kurtaracağını sanıyorsun. Onlar çalacak hiçbir şey bırakmadılar ki; sen de hırsız olasın. Pisliklere özenme, aklına, emeğine güven!..’’

(Nazmi KAVASOĞLU-BERLİN)
Yazarın Tüm Yazıları