Ali DAĞLAR
Son Güncelleme:
Zümrüt yeşili sularda inci zarafeti MAYORKA
Mayorka’ya bir kış akşamı indim. Kış dediysem; soğuk bir İstanbul sabahından çıkıp, gökyüzünde çoktandır göremediğim yıldızların denizinde şehir ışıklarıyla oynaştığı, Mayorkinlerin her dem ılık ve okşayan iklimiyle Huzur Adası’ydı vardığım yer. Büyülenmeye dünden hazır ruhumun, zümrüt yeşili suların ortasında inci zarafetiyle titreşen bu cenneti asıl gündüz gözüyle görmem gerektiğinin farkındaydım.
Her yıl Antalya kadar (7 milyon) turist (hem de paralı türünden) çeken Mayorka’nın sabahına uyandığımda, siluetini süzdüm uzun uzun. Ortaçağ karanlığını engizisyon mahkemeleriyle bir dönem tüm Avrupa’ya yayan kilisenin, gerçek iktidarını ve hükümranlığını sembolize eden, en görkemli katedrallerinden biri burada yükseliyor; şehri tepeden seyrediyor, mağrur.
Katedralin sağına, soluna serpilmiş, bazıları bugün gözalıcı vitrinlerin dizildiği lüks caddelerin ortasında kalmış, yorgun yeldeğirmenleri bir başka rengi bu kraliyet adasının. İspanya Kralı ve ailesi yıllardır her yazını burada geçirir, inzivaya çekilirmiş adeta. Neredeyse 600 yıllık tarihi kale de bu siluetin tacı olsa gerek.
Arap istilasını yaşayan adanın, defalarca el değiştiren, yakılıp yıkılan, yeniden inşa edilen tarihi kalesi; yüzyılların harabiyeti onarılarak turizmin mabedine dönüştürülmüş.
Dört bir yandan esen rüzgarın, yıllarla el ele verip yorduğu, kolunu kanadını kırdığı tarihi yeldeğirmenleri, kimi yerde bir kafeye, kiminde şarap mahzenine ya da hediyelik eşya dükkanına dönüştürülmüş; bu kez turizme yelken açmış. Ada halkı, Cervantes’in ünlü roman kahramanı Don Kişot’un bir zamanlar ölümüne cebelleştiği bu tarihi yeldeğirmenlerine postmodern bir rol biçerken, yenilerini inşa etmekten de geri durmamış.
Adanın daha çok kırsal kesiminde, yumuşak eğimli, kışın bile yemyeşil, pürüzsüz tepelerinde, Don Kişot’un savaş açtığı canavarların modern versiyonları pıtrak gibi çoğalmış. Kimi, aslına uygun bir değirmen olarak, kimi elektrik üretiminde kullanılmak üzere. Tatil cennetini mekan tutan Avrupa’nın jet sosyetesi ise burada satın aldığı çiftliklerde, süs niyetine kurdurmuş bu dev oyuncakları.
İspanya’nın eyaletlerinden biri olan Balear Adaları’nın, parlamentosunun bulunduğu Palma De Mallorca’nın ününe ün katan katedrali, yel değirmenleri ve tarihi kalesi dışında birçok özelliği daha var. Bunlardan biri de, zümrüt yeşili sularından çıkarılan, bugün dünyaca ünlü bir markaya dönüşmüş incisi.
Adanın yerlisi Mayorkinlerin daha geçen yüzyıla kadar tüpsüz dalışla çıkardıkları Mayorka’nın incisi, bugün doğal ortamında, fabrikasyon üretilen, dünyaca ünlü, "Majorica" markasına dönüşmüş.
Başşehir Palma’nın temizliği, düzeni, estetiği, sakinlerinin eğitimine ve zenginliğine işaret ediyor. Körfezindeki beyaz yelkenli, irili ufaklı binlerce yat, tarihle kucak kucağa yaşayan bu modern şehrin vazgeçilmezi, 365 gün manzarası olmuş. Bunca göz kamaştırıcı zenginliğin, gelip geçende içten içe estirdiği soğukluk ve mesafe duygusu, dar sokaklarına serpilmiş bar ve kafelerinde sıcak bir atmosfere dönüşüyor. Modern yüzüyle kaynaşmış görünse de hálá tekil varlığını hissettiren eski Palma’nın dar sokaklarında gezinirken yolum, şehrin kıblesi, devasa katedrale çıkıyor. O katedral, şehrin neresine gidersem gideyim tepemde öyle dikilip beni takip ettiği müddetçe; istesem de kaybolamayacağım bu şehirde, boşluyorum ayaklarımın dizginini...
Katedralin sağına, soluna serpilmiş, bazıları bugün gözalıcı vitrinlerin dizildiği lüks caddelerin ortasında kalmış, yorgun yeldeğirmenleri bir başka rengi bu kraliyet adasının. İspanya Kralı ve ailesi yıllardır her yazını burada geçirir, inzivaya çekilirmiş adeta. Neredeyse 600 yıllık tarihi kale de bu siluetin tacı olsa gerek.
Arap istilasını yaşayan adanın, defalarca el değiştiren, yakılıp yıkılan, yeniden inşa edilen tarihi kalesi; yüzyılların harabiyeti onarılarak turizmin mabedine dönüştürülmüş.
Dört bir yandan esen rüzgarın, yıllarla el ele verip yorduğu, kolunu kanadını kırdığı tarihi yeldeğirmenleri, kimi yerde bir kafeye, kiminde şarap mahzenine ya da hediyelik eşya dükkanına dönüştürülmüş; bu kez turizme yelken açmış. Ada halkı, Cervantes’in ünlü roman kahramanı Don Kişot’un bir zamanlar ölümüne cebelleştiği bu tarihi yeldeğirmenlerine postmodern bir rol biçerken, yenilerini inşa etmekten de geri durmamış.
Adanın daha çok kırsal kesiminde, yumuşak eğimli, kışın bile yemyeşil, pürüzsüz tepelerinde, Don Kişot’un savaş açtığı canavarların modern versiyonları pıtrak gibi çoğalmış. Kimi, aslına uygun bir değirmen olarak, kimi elektrik üretiminde kullanılmak üzere. Tatil cennetini mekan tutan Avrupa’nın jet sosyetesi ise burada satın aldığı çiftliklerde, süs niyetine kurdurmuş bu dev oyuncakları.
İspanya’nın eyaletlerinden biri olan Balear Adaları’nın, parlamentosunun bulunduğu Palma De Mallorca’nın ününe ün katan katedrali, yel değirmenleri ve tarihi kalesi dışında birçok özelliği daha var. Bunlardan biri de, zümrüt yeşili sularından çıkarılan, bugün dünyaca ünlü bir markaya dönüşmüş incisi.
Adanın yerlisi Mayorkinlerin daha geçen yüzyıla kadar tüpsüz dalışla çıkardıkları Mayorka’nın incisi, bugün doğal ortamında, fabrikasyon üretilen, dünyaca ünlü, "Majorica" markasına dönüşmüş.
Başşehir Palma’nın temizliği, düzeni, estetiği, sakinlerinin eğitimine ve zenginliğine işaret ediyor. Körfezindeki beyaz yelkenli, irili ufaklı binlerce yat, tarihle kucak kucağa yaşayan bu modern şehrin vazgeçilmezi, 365 gün manzarası olmuş. Bunca göz kamaştırıcı zenginliğin, gelip geçende içten içe estirdiği soğukluk ve mesafe duygusu, dar sokaklarına serpilmiş bar ve kafelerinde sıcak bir atmosfere dönüşüyor. Modern yüzüyle kaynaşmış görünse de hálá tekil varlığını hissettiren eski Palma’nın dar sokaklarında gezinirken yolum, şehrin kıblesi, devasa katedrale çıkıyor. O katedral, şehrin neresine gidersem gideyim tepemde öyle dikilip beni takip ettiği müddetçe; istesem de kaybolamayacağım bu şehirde, boşluyorum ayaklarımın dizginini...