Deniz İNCEOĞLU
Son Güncelleme:
Zorlu yolculukları sevmeyenlere Patagonya’da yelkeni tavsiye etmem
Tekstil firması Penti’de fabrika müdürlüğü yapan Mehmet Çavaş’ın (50) iki tutkusu var: Deniz ve dağ. Erciyes ve Ağrı Dağı’na tırmanmış, Ege’deki tüm adalara yelkenliyle gitmiş. Yurtdışında son yaptığı gezi için dört ay sıra beklemiş. Güney Amerika’nın en ucundaki Horn Burnu’ndan yelkenliyle açılan Mehmet Çavaş, Patagonya’nın el değmemiş doğasını, en yüksek dağlarından birine tırmanışını ve fırtınalı denizde geçen zorlu macerasını anlattı.
Bursa’da doğdum. Babam subaydı, ilkokuldayken Ankara’ya taşındık. Ortaokulu İstanbul’da, Galatasaray Lisesi’nde yatılı okudum. Üniversite için Ankara’ya döndüm, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir Planlama Bölümü’nü bitirdim. Ailemle yurtiçinde gezilere çıkardım. Bu alışkanlığın etkisiyle olsa gerek, öncelikle Türkiye’nin neredeyse her şehrini gezdim. İlk yalnız seyahatimi 1974’te arkadaşlarımla, İstanbul’dan Bodrum ve Kaş’a yaptım. Otostop yaptık. 1975’te Avrupa’yı otostopla dolaştım; iki haftada Londra’dan Paris’e, oradan Madrid ve Barcelona’ya gittim. Bu gezilerde ilgimi en çok şehirlerin yapısı çekiyordu. Üniversite yıllarında Türkiye dışına çıkıp Avrupa’daki şehirlerin mimarisini görmek çok önemliydi benim için.
GEZİYİ ÖNCEDEN PLANLADIM
Üniversiteden sonra İstanbul’a döndüm. O dönemde dağcılık ve dağ yürüyüşüne merak sardım. Ama İstanbul çevresinde o zamanlar yürüyüş turu düzenleyen firma yoktu. Birkaç arkadaşımla rota belirlemek için yürüyüşlere çıkıyorduk. Her hafta sonu iznimde şehir dışına kaçıyordum. Sapanca’dan Karadeniz’e, Erciyes’ten Ağrı Dağı’na kadar her yere gittim. Bu arada bir ayağım hep denizdeydi. 1990’ların başında yelkenli kiralayıp gezmeye başladım. Bizim kıyılar ve yakın Yunan Adaları’na gidiyordum. 1997’de bir arkadaşımla ortak yelkenli aldık. 12 metrelik tekneyle Ege’deki çoğu adayı dolaştık. Bir arkadaşım Sardunya Adası’ndan yelkenli satın aldı, Türkiye’ye getirdik. Yelkenliyle yaptığım en uzun mesafeydi bu. Aslında planlı geziler yapmayı pek sevmem, geziye çıktığımda her şey kendiliğinden gelişir. Ama yelkenciliğin Mekke’si sayılan Horn Burnu’na (Cape Horn) programlayıp, birkaç ay sıra bekleyerek gittim.
DÜNYANIN EN GÜNEYİNDEKİ ŞEHİR
Dünyanın etrafını yelkenliyle dolaşmak gibi bir hayalim var. Bunun hakkında araştırma yaparken eskiden profesyonel yelkencilik yapan Horn Burnu’ndaki bir tekne sahibini buldum. Patagonya’da yelkenliyle gezmek isteyenler kaydını yaptırıyor ve belli bir grup sayısına ulaşıldığında sizi davet ediyor. Zaten yılın belli dönemlerinde buraya gitmek mümkün olmadığından yine bir süre bekliyorsunuz. Ben yaklaşık dört ay bekledim ve martın sonunda yola çıktım. Horn Burnu, Güney Amerika’nın en ucunda. Atlantik ve Pasifik Okyanusu’nun birleştiği yerde. Önce Paris aktarmalı Şili’ye uçtum. Santiago’da bir gece konakladıktan sonra üç buçuk saatte Punta Arenas şehrine vardım. Burasıyaklaşık 70 bin nüfuslu, dünyanın en güneyindeki şehirlerden biri. Buradan da pırpır bir uçağa binip köye gidiliyor; yani Puerto Williams’a. Ancak buraya köy yerine deniz üssü demek daha doğru olur. Yelkenliye buradan biniliyor. Bizim 22 metrelik, dayanıklı bir tekneydi. Grubumda altı Güney Afrikalı ve bir Amerikalı vardı. Bir de kaptan ve yardımcısı.
Önce okyanusa açıldık ve Horn Burnu’nun çevresinde dönerek yolumuza devam ettik. Patagonya ve Ateş Toprakları’nda denizin içeriye kadar girip oluşturduğu kanallar var. Bunlarda dolaşmaya başladık. İki tarafı dağlarla çevrili Beagle Kanalı’na girdik.
FRACIS DAĞI’NA TIRMANDIK
Grubumda sadece denize değil, dağcılığa da meraklı kişiler olduğundan iki gecemizi 2000 metrelik Fracis Dağı’nda geçirdik. Bu, bölgenin en yüksek dağlarından biri. Patagonya’da genel olarak zemin, yaklaşık 40 santim kalınlığındaki bitki örtüsüyle kaplı, bunlar yürürken sizi yıpratıyor. Dağın ilk etapları da böyleydi. Bu yeşil bitki örtüsünü aşınca kayalık başlıyor, ardından da buz geliyor. Böylece bir dağcının yaşayabileceği pek çok zevki tadabiliyorsunuz. Aşağıda kalıp denizden gitmektense, dağcılık yapabilme fırsatı, turu daha cazip bir hale getiriyor. İki gece dağda yattık. Burada erimeyen buzullar var. Bazıları dağların tepesinde, bazıları denize kadar iniyor. Biz, zirveye kadar çıktık. Dağcılık açısından enteresan bir şey yaşamadık. Ama bölgenin havası çok çabuk değişebiliyor. Gündüzleri sekiz dereceydi. Aniden hava değişip dolu yağmaya başlayabiliyor. Bu durum hem dağda hem de denizde başınıza gelebilir.
KIRILAN PERVANEYİ SUYA GİRİP DEĞİŞTİRDİM
Bir keresinde 58 knotluk (saatte yaklaşık 104 kilometre) fırtınada gittik. Eğer bu tür zorlu koşulları sevmiyorsanız tavsiye edilecek bir seyahat değil. Dağdan indikten sonra tekrar kanaldaki yolculuğumuza devam ettik.
Çevreye bakıldığında doğa manzarasından başka görülecek bir yer yok. Etrafta canlı olarak, eğer şanslıysanız, fok ve balina görebilirsiniz. Bir de albatros ve kartalları uçarken izlemen mümkün. El değmemiş olması, ıssızlığı güzel. Beş gün boyunca tek tekne görmedik. Burası çok uzak bir yer olduğundan teknede her türlü koşulu karşılayacak malzeme var. Örneğin, buzullar denize iniyor ve denizin üzeri buzla kaplanıyor. Bir kanalda pervanemiz buza çarptığı için eğrildi. Suya girip değiştirmek zorunda kaldık. Ve deniz dört dereceydi. Elbise benim bedenime uygun olduğundan yardıma ben de indim. Gel-git’te tekneyi karaya oturttuk ve tamir ettik. Normalde bunun tersanede yapılması gerekiyor. Ama teçhizat o kadar iyi ki her şeyi tamir edebiliyorsunuz. Ayrıca teknede ihtiyacınız olan tüm erzağı bulmak mümkün. Herkes işini kendi görüyor. Birimiz yemekleri, diğerimiz masayı, bazımız da bulaşıkları hallediyorduk. Herkes elinden geleni yapıyordu. İhtiyacınız olabilecek ilaçları yanınıza almanızda fayda var. Çünkü teknede sadece ilkyardım malzemeleri bulunuyor.
EN SEVDİĞİ 5 YER
á Amsterdam á Doğu Karadenizá Kekova á Ege adaları á Roma
neyle seyahat ediyor
Uzak mesafeye uçak, mümkünse tekneyle
nerede kalıyor
Butik otel
seyahatte ne okuyor
Roman
ne giyer
Rahat kıyafetler
ne yiyor ne içiyor
Yerel yemekler
çantasının vazgeçilmezleri
Fotoğraf makinesi, çakı, kitap, pusula
kimle seyahat ediyor
Olabildiğince az kişiyle
ne alıyor
Yerel objeler
GEZİYİ ÖNCEDEN PLANLADIM
Üniversiteden sonra İstanbul’a döndüm. O dönemde dağcılık ve dağ yürüyüşüne merak sardım. Ama İstanbul çevresinde o zamanlar yürüyüş turu düzenleyen firma yoktu. Birkaç arkadaşımla rota belirlemek için yürüyüşlere çıkıyorduk. Her hafta sonu iznimde şehir dışına kaçıyordum. Sapanca’dan Karadeniz’e, Erciyes’ten Ağrı Dağı’na kadar her yere gittim. Bu arada bir ayağım hep denizdeydi. 1990’ların başında yelkenli kiralayıp gezmeye başladım. Bizim kıyılar ve yakın Yunan Adaları’na gidiyordum. 1997’de bir arkadaşımla ortak yelkenli aldık. 12 metrelik tekneyle Ege’deki çoğu adayı dolaştık. Bir arkadaşım Sardunya Adası’ndan yelkenli satın aldı, Türkiye’ye getirdik. Yelkenliyle yaptığım en uzun mesafeydi bu. Aslında planlı geziler yapmayı pek sevmem, geziye çıktığımda her şey kendiliğinden gelişir. Ama yelkenciliğin Mekke’si sayılan Horn Burnu’na (Cape Horn) programlayıp, birkaç ay sıra bekleyerek gittim.
DÜNYANIN EN GÜNEYİNDEKİ ŞEHİR
Dünyanın etrafını yelkenliyle dolaşmak gibi bir hayalim var. Bunun hakkında araştırma yaparken eskiden profesyonel yelkencilik yapan Horn Burnu’ndaki bir tekne sahibini buldum. Patagonya’da yelkenliyle gezmek isteyenler kaydını yaptırıyor ve belli bir grup sayısına ulaşıldığında sizi davet ediyor. Zaten yılın belli dönemlerinde buraya gitmek mümkün olmadığından yine bir süre bekliyorsunuz. Ben yaklaşık dört ay bekledim ve martın sonunda yola çıktım. Horn Burnu, Güney Amerika’nın en ucunda. Atlantik ve Pasifik Okyanusu’nun birleştiği yerde. Önce Paris aktarmalı Şili’ye uçtum. Santiago’da bir gece konakladıktan sonra üç buçuk saatte Punta Arenas şehrine vardım. Burasıyaklaşık 70 bin nüfuslu, dünyanın en güneyindeki şehirlerden biri. Buradan da pırpır bir uçağa binip köye gidiliyor; yani Puerto Williams’a. Ancak buraya köy yerine deniz üssü demek daha doğru olur. Yelkenliye buradan biniliyor. Bizim 22 metrelik, dayanıklı bir tekneydi. Grubumda altı Güney Afrikalı ve bir Amerikalı vardı. Bir de kaptan ve yardımcısı.
Önce okyanusa açıldık ve Horn Burnu’nun çevresinde dönerek yolumuza devam ettik. Patagonya ve Ateş Toprakları’nda denizin içeriye kadar girip oluşturduğu kanallar var. Bunlarda dolaşmaya başladık. İki tarafı dağlarla çevrili Beagle Kanalı’na girdik.
FRACIS DAĞI’NA TIRMANDIK
Grubumda sadece denize değil, dağcılığa da meraklı kişiler olduğundan iki gecemizi 2000 metrelik Fracis Dağı’nda geçirdik. Bu, bölgenin en yüksek dağlarından biri. Patagonya’da genel olarak zemin, yaklaşık 40 santim kalınlığındaki bitki örtüsüyle kaplı, bunlar yürürken sizi yıpratıyor. Dağın ilk etapları da böyleydi. Bu yeşil bitki örtüsünü aşınca kayalık başlıyor, ardından da buz geliyor. Böylece bir dağcının yaşayabileceği pek çok zevki tadabiliyorsunuz. Aşağıda kalıp denizden gitmektense, dağcılık yapabilme fırsatı, turu daha cazip bir hale getiriyor. İki gece dağda yattık. Burada erimeyen buzullar var. Bazıları dağların tepesinde, bazıları denize kadar iniyor. Biz, zirveye kadar çıktık. Dağcılık açısından enteresan bir şey yaşamadık. Ama bölgenin havası çok çabuk değişebiliyor. Gündüzleri sekiz dereceydi. Aniden hava değişip dolu yağmaya başlayabiliyor. Bu durum hem dağda hem de denizde başınıza gelebilir.
KIRILAN PERVANEYİ SUYA GİRİP DEĞİŞTİRDİM
Bir keresinde 58 knotluk (saatte yaklaşık 104 kilometre) fırtınada gittik. Eğer bu tür zorlu koşulları sevmiyorsanız tavsiye edilecek bir seyahat değil. Dağdan indikten sonra tekrar kanaldaki yolculuğumuza devam ettik.
Çevreye bakıldığında doğa manzarasından başka görülecek bir yer yok. Etrafta canlı olarak, eğer şanslıysanız, fok ve balina görebilirsiniz. Bir de albatros ve kartalları uçarken izlemen mümkün. El değmemiş olması, ıssızlığı güzel. Beş gün boyunca tek tekne görmedik. Burası çok uzak bir yer olduğundan teknede her türlü koşulu karşılayacak malzeme var. Örneğin, buzullar denize iniyor ve denizin üzeri buzla kaplanıyor. Bir kanalda pervanemiz buza çarptığı için eğrildi. Suya girip değiştirmek zorunda kaldık. Ve deniz dört dereceydi. Elbise benim bedenime uygun olduğundan yardıma ben de indim. Gel-git’te tekneyi karaya oturttuk ve tamir ettik. Normalde bunun tersanede yapılması gerekiyor. Ama teçhizat o kadar iyi ki her şeyi tamir edebiliyorsunuz. Ayrıca teknede ihtiyacınız olan tüm erzağı bulmak mümkün. Herkes işini kendi görüyor. Birimiz yemekleri, diğerimiz masayı, bazımız da bulaşıkları hallediyorduk. Herkes elinden geleni yapıyordu. İhtiyacınız olabilecek ilaçları yanınıza almanızda fayda var. Çünkü teknede sadece ilkyardım malzemeleri bulunuyor.
EN SEVDİĞİ 5 YER
á Amsterdam á Doğu Karadenizá Kekova á Ege adaları á Roma
neyle seyahat ediyor
Uzak mesafeye uçak, mümkünse tekneyle
nerede kalıyor
Butik otel
seyahatte ne okuyor
Roman
ne giyer
Rahat kıyafetler
ne yiyor ne içiyor
Yerel yemekler
çantasının vazgeçilmezleri
Fotoğraf makinesi, çakı, kitap, pusula
kimle seyahat ediyor
Olabildiğince az kişiyle
ne alıyor
Yerel objeler