Zaman yolculuğu Mardin’de bulunmuş!
Önümüzdeki hafta sonu Mardin Turizm Festivali yapılıyor. Yolunuzu bu kadim şehre düşürün. Çarşılarında dolaşın, kaybolun, şaşırın, yaşayın
Öyle bir şehir ki Mardin, sokaklarındaki izleri takip ederken doğrudan geçmişe yolculuk yapıyorsunuz. Şimdi bu seyahat daha da kolay. Şehrin ana caddesi yenilenmiş. Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri olan tabela kirliliğine son verilmiş, tek tip tabelaya geçilmiş, klima üniteleri gizlenmiş ve şehir daha bir medenileşmiş.
Asurlulara ev sahipliği yapan, Araplar tarafından alınan, defalarca Moğolların saldırısına maruz kalan Mardin, 1517’den sonra Osmanlı hâkimiyetine girmiş. Hıristiyanlık tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Deyrulzafaran Manastırı’nda, Süryanilerin güneşe taptıkları dönemden kalma tapınakta dolaşmak, güneşle vedalaşmak için Kasımiye Medresesi’ne konuk olup havuzundaki yansımaları seyretmek bu şehrin sürprizlerinden bazıları.
Mardin’in adının Süryanice’de kaleler anlamındaki Merdin’den geldiği söyleniyor.
Mardin çarşısı büyüleyici. Yerel el sanatlarıyla uğraşan ustalar köşe başlarını tutmuş. Zamanı şimdilik durdurmuşlar. Geleneği yok eden modernleşme henüz şehrin ara sokaklarına girememiş.
NASIL GEZİLİR?
Eski Süryani Patrikhanesi değişik uygarlıklardan eserlerin sergilendiği Mardin Müzesi olmuş. Arkeolojik ve etnografik eserler MÖ. 4000’lere kadar uzanıyor.
Sabancı Müzesi şehre apayrı bir zenginlik katmış. Koleksiyon şimdilik sınırlı ama sergiler ve restorasyon gayet başarılı.
Mardin’den 4 kilometre uzaklıkta bulunan ve adını safrandan alan Deyrulzafaran Manastırı 1932 yılına dek Süryanilerin patrikhane merkezi olarak kullanılmış. ‘Antakya Patriği’ unvanını taşıyan patrik şu anda Suriye’de ikamet ediyor. 1500 yıllık tarihe sahip manastıra gittiğinizde Süryani gençler bu coğrafyadaki geçmişlerini, binanın tarihi ile harmanlayarak anlatıyorlar. Muhakkak görün. İçinde kafe ve hediyelik eşya satan dükkân da var. Süryaniçöreği ve kahvesinin tadına bakın. Latifiye Camii, Ulu Cami, İsabey ve Zinciriye Medresesi şehrin şaheserlerinden.
Akşamüstü Mor Benham diye bilinen Kırklar Kilisesi’nde ayine gidin. Mardin’in metropolitlik kilisesi olarak kullanılan yapıda eski ahşap kapılar ve çan kulesi ilginizi çekecek. Mardin’deki Süryaniler günlük yaşamlarında Arapça konuşurken, bir saat ilerideki Midyat’ta yaşayanlar Süryanice konuşuyor.
Mardin’den Nusaybin’e giderken, 30. kilometre’deki Dara Harabeleri’ni gezin. Söylenenlere göre burası Büyük İskender ile Pers Kralı Darius’un (Dara) savaştığı yer. Dara’da bir evin altında yer alan, geçmişte zindan ya da su sarnıcı olarak kullanılmış yapı sıradışı. Evin sahibinin oğlu Mehmet ile tanışın, ilginç hayat hikâyesini dinleyin.
NE ALINIR?
Mardin’den telkari tekniğiyle işlenmiş takılar, badem şekeri, peksimet, Süryani şarabı, Şahmeran resimleri, sabun, kuruyemiş ve menengiç kahvesi alın.
NE YENİR?
Şehrin en iyi restoranı İstanbul’daki rahat hayatını bırakıp anayurduna geri dönen Ebru Baybara Demir’e ait. Eski bir Süryani konağı olan Cercis Murat’ta Kişk çorbası, Sembusek (Kapalı lahmacun), İkbeybet (haşlanmış içliköfte), Irok (kızartılmış içliköfte) ve Kiliçe (Mardinçöreği) yerel lezzetlerden bazıları. Mezopotamya ovasının manzarası tabağınızdakilere eşlik edecek. Sıra geceleri de düzenliyorlar. Yusuf Usta ve Kebapçı Rıdo da şehrin lezzet şaheserleri arasında yer alıyor.
Mardinli kadınlar başardı
İmkân tanındığında bu ülkedeki kadınların başaramayacağı yok. Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler ve Anadolu Efes’in işbirliği yaptığı bir projede Mardinli kadınlara İpekyolu (Tel: 0482 212 14 77, www.ipekyolukadinkoop.com) isimli bir konuk evi açılmış ayrıca bir sabun atölyesi, ürünlerini sattıkları Nahıl adında bir dükkân ve Bağdadi diye bir restoran devreye sokulmuş. Üstelik kadınlara çocuklarıyla işyerine gelme veya kooperatifin kreşine çocuklarını bırakma imkânı da sunulmuş. Kadınlara destek olmak adına konaklamak için İpekyolu’nu tavsiye ederim.
Patagonya’da en az 5000 koyun
Arjantin Patagonyası’nda bulunan El Calafate, 20 yıl önce sadece 2000 kişinin yaşadığı küçük bir yermiş. Bugün turizm sayesinde ana caddesi birbirinden şık dükkânlar, barlar ve restoranlarla dolu. UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’ndeki Los Glaciares Ulusal Parkı içinde bulunan Perito Moreno buzulu kasabadan 80 kilometre uzaklıkta. Moreno Buzulu, adını kendini hiç görmemiş olan bir kâşiften, Arjantinli Francisco Moreno’dan almış. Buzula giderken yol boyunca bir sürü ‘Estancia’ (Çiftlik) görüyorsunuz. Bir çiftliğin para kazanması için en az 5000 koyuna sahip olması gerekiyor. Her çoban köpeğine 400 koyunun düştüğü sürüler ve bu sürülerin başındaki gaucholar (Güney Amerika’da kovboylara verilen isim) buzula giden yolda hoş bir dekor yaratıyorlar. El Calafate de adını bir tür böğürtlenden almış. İsterseniz buzula gidip yürüyüş yapabilir ya da gemiyle etrafından dolaşabilirsiniz. Görüp de etkilenmemek mümkün değil.