Yüce ormanın kalbinde birkaç gün
Her yaz Güney’in yeşiline, mavisine bulanırken, bu yaz bir ses bana Kuzey’den, İğneada Longozu’ndan seslendi. Bu seslenişe kayıtsız kalamadım. Okudum, araştırdım, derken hiç görmediğim bu coğrafyanın heyecanı, yolun uzunluğuna galip geldi ve kızımla birlikte kendimizi Kırklareli’ndeki İğneada’da bulduk.
Ağaçların acıyı hissedebildiğini, hafızaları olduğunu ve ebeveyn ağaçların çocuklarıyla birlikte yaşadığını öğrendiğinizde, sıradan bir işmiş gibi devasa makinelerle onları kesip hayatlarını altüst edemiyorsunuz” diyor Peter Wohlleben. Mesleğine tutkuyla bağlı bir ormancı olan yazar, ‘Ağaçların Gizli Yaşamı’ isimli kitabında, yıllara dayanan gözlemlerinden yola çıkarak, ağaçların tipik insan davranışı sergilediğini vurguluyor.
Uzak ve karanlık
Benim de ağaçlarla ve ormanla ilişkim, gölgesine sığınılan bir ağacın altında piknik yapmaktan biraz daha derin. Ormana önce kaybolmaya, sonra da kendimi bulmaya giderim. Kent gürültüsünden uzak sessizliğine dikkat kesilir, bana anlattıklarını dinlerim. İnsan müdahalesinden uzak, mükemmel işleyen ekosistemi gözlemler, öğrendiklerimi yaşamıma geçirmeye çalışırım. Tüm bunları yaparken değil mangal yakmak, abur cubur bile atıştırmak istemem. Çünkü tüm dikkatimi ağaçların bilgeliğine, börtü böceğin arasındaki barış ve huzura, kısacası ormanın tatlı ahengine veririm. Bence toplum olarak ormanla barışmamız, orayı mangal mekânı olarak görmememizle başlayacak.
Yunanca kökenli bir kelime olan ‘longoz’ uzak, yoğun ve karanlık ormanlar anlamına geliyor. Kırklareli, Demirköy’e bağlı İğneada beldesindeki longoz, Bulgaristan sınırına da çok yakın. Yağış alan mevsimlerde Yıldız (Istranca) Dağları’ndan Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi nedeniyle su geriye doğru taşıyor ve ağaçların büyük bölümü sular altında kalıyor. Bu nedenle ‘subasar ormanı’ olarak da biliniyor.
Kendi içinde birbirine bağlı birçok ekosisteme ve zengin bir biyoçeşitliliğe sahip longoz, farklı kültürlerin bir arada ahenkle yaşayabilmesiyle adeta insanlara örnek oluyor. Bu ekosistem içinde birinin yaşadığı olumsuzluk diğeri için de kaçınılmaz...
Bir sabah gün doğmadan kalkıp rehberimiz Uğur’un peşinde Longoz Ormanı Milli Parkı’na gittik. Rutininde orman da bu saatte tıpkı bizim gibi uykuda olmalıydı. Onu uyandırmamaya çalışarak sessizce içerilere doğru süzüldük. Gökyüzü dev ve sık ağaçlar nedeniyle görünmüyordu. Bulanık Dere’ye ulaşana kadar, kimi zaman dalların arasından bataklıkları ve lotus çiçeklerini, kimi zaman ağaçkakanların delik deşik edip sanat eserine dönüştürdüğü ağaç kütüklerini görerek, yaklaşık bir saat yürüdük. Dereye ulaştığımızda ayakkabılarımızı elimize alıp suya indik. 1 kilometrelik derede bazen iyice sığlaşan, bazen de dizlerimize kadar çıkan suyun içinde, yumuşacık kumla temas ederek yol aldık. Dere ve deniz arasındaki kumula ulaşınca küçük bir mola verdik. Biraz dinlenip bu kez tırmanarak dönüşe geçtik. 2.5 saat süren yürüyüşte kaplumbağa, suyılanı ve bol miktarda çöp gördük. Çantalarımızdaki az sayıda poşeti çöple doldurup yorulmuş bedenlerimiz ve rahatlamış vicdanlarımızla tesise dönüp kahvaltımızı yaptık.
“Kanolarımızla sessizce sazlıkların arasında ilerledik. Böyle anlarda havaya yayılan huzuru, renkleri ve sessizliği içime çekmeye, cebime doldurmaya çalışıyorum...”
Mert Gölü’nde kano
Ertesi gün, güneş batmadan biraz önce kıyıya inip Karadeniz’in çılgın dalgalarına selam verdikten sonra, Mert Gölü’nün kıyısında bizi bekleyen Uğur’la buluştuk. Mert Gölü, buradaki ekosisteme çeşitlilik sunan göllerin en büyüğü. Diğer irili ufaklı göller ise Erikli, Hamam, Pedina ve en küçükleri olan Saka.
Kanolarımızı suya itip turuncu gökyüzünün yansıdığı durgun suya kendimizi bıraktık. Doğa dostu, sessiz kanolarımızla sazlıkların arasında ilerledik.
Böyle anlarda havaya yayılan huzuru, renkleri ve sessizliği içime çekmeye, cebime doldurmaya çalışıyorum. Neyse ki bu kez yanımızda muhteşem fotoğraflar çeken bir arkadaşımız vardı. Sayesinde bu eşsiz dakikaları ölümsüz kıldık.
Karabatak, sutavuğu, yabanördeği ve adını bilmediğimiz pek çok sukuşunun yanından süzülerek ilerledik. Küreklerimizin kıpırtılarını hiç umursamadılar. Anlaşılan trafiğe alışkınlardı. Ormanın başladığı yere kadar kürek çektik. Dallarını suya doğru uzatan ağaçların arasından iki büklüm geçmeye çalışmak heyecan vericiydi. Önceki yıllarda kanolarla ormanın içlerine kadar ilerlenebiliyormuş. Ancak kuşların üremesine engel olmamak için yasak getirmişler.
Karanlık basmak üzereyken kanolarımızdan indiğimizde, yorulmuş kollarımıza rağmen, bembeyaz bir sayfaya dönüşmüş zihinlerimizle yenilenmiş gibiydik.
Çok yaşamış insanların bilgeliğine sahip orman, bize dinginlik, huzur ve sükûnet vermişti. Oysa bizim ona verecek hiçbir şeyimiz yoktu. Önünde saygıyla eğilip teşekkür ettik. Seni seviyoruz orman. Sen yoksan biz de yokuz. Ama biz yoksak sen sonsuza kadar varsın.
Doğasever aileler için
Kaldığımız glamping tesisi, otel odasının konforunu, çadırı andıran yapılara sığdırmış. Kızım iyi bir doğasever olarak, tesise notunu ilk dakikalarda verdi. Konforuyla ailelere ormaniçi bir deneyim sunan tesisin bir de macera parkı var. Kızımla birkaç saatimizi burada ter döküp çığlıklarla, kahkahalarla geçirdik. Ağaçlara asılmış zorlu parkurları geçip düşmemeye çalışırken denge, koordinasyon ve kas çalışması yaptık.