Yıla anlam kazandıracak 10 yolculuk
2014’ün unutulmaz bir yıl olmasını, geride güzel anılar bırakmasını istiyorsanız planlarınızı tamamlamak için iki gününüz var. İşte size unutulmayacak yolculuk önerileri...
Doğu sınırlarında keşif
Ülkelerin bittiği yerler her zaman ilginç görüntüler sunar, ilginç duygular doğurur. Keşif turunu İran sınırındaki Doğubayazıt’tan başlatabilirsiniz. Dört bir yandan gökyüzüne tırmanan dağlar insanın aklını başından alır. Ağrı tüm bu dağlara tepeden bakar, sanki onları küçümser. İshak Paşa Sarayı’nın güzelliği dillere destandır. Meteor Çukuru’nun yanı başından biraz ötedeki İran’a bakıp, bu topraklarda başka yasaların hâkim olduğunu, başka dillerin konuşulduğunu, başka geleneklerin hâkim olduğunu düşünmek sizi şaşırtabilir. Aynı duyguları, Kars’ta, Ermenistan sınırının yanıbaşındaki Ani’de de yaşayabilirsiniz. Komşu ülke bir taş atımı uzaklıktadır. Aradan Aras Nehri geçer. Karşıda Ermeni çobanların türkülerini işitip, onlara el sallayabilirsiniz. Yıkık dökük de olsa buradaki kutsal mekânlar hayal kurmanızda size yardımcı olur. Biraz ilerideki Çıldır Gölü yazın ayrı, kışın ayrı güzeldir. Kışın buzların üstünde yürümek, göl balıkçılarını izlemek, kızaklı at arabasıyla yolculuk yapmak insana yaşam boyu unutamayacağı deneyimler ve duygular sunar.
Batmayan güneş cennet benzeri fiyortlar
Norveç fiyortlarında, dünyanın en güzel manzaralarını görürsünüz. Güneybatı Norveç ile kuzeydoğu Bergen arasında kalan Geirangerfjord ve Naeroyfjord en muhteşemleridir. Ülkenin en çok turist çeken bölgesidir. Geirangerfjord, tam 16 kilometre uzunluğundadır ve kışın buz tutmaz. Akıntı olmadığı için suyu çarşaf gibi dümdüzdür. 2000 metre yüksekliğindeki kayalardan dökülen şelaleler muhteşem görüntüler oluşturur. Naeroyfjord ise dünyadaki en dar fiyortlardan biridir. Kıyılarında foklar kıyılarda objektiflere poz verirler. Eğer haziranda, kutup dairesinin 350 kilometre daha kuzeyindeki Tromso kentine giderseniz, gece yarısı güneşi karşısında şaşırıp kalırsınız. 21 Mayıs’tan 21 Temmuz’a kadar güneş bu kentin üstünden hiç eksik olmaz. Kent uyumaz. Çocuklar sabaha karşı sokakta oynar. Lokantalarındaki somonun da tadına doyum olmaz.
Adıyaman’ı keşfetmek
Güneydoğu Anadolu’nun bu kadim kenti nedense gözlerden uzakta kalmıştır. Halbuki bölgenin en görülesi kentlerindendir. Adıyaman denince akla hemen Nemrut Dağı Tapınağı gelir. Zirvedeki tümülüs ve onun etrafındaki heykeller bölgenin en görkemli eseridir. Tümülüsün doğu ve batı teraslarında dizili olan büyük boyutlu Antiokhos ve tanrı heykelleri, kabartmalar ve yazıtlar Kommagene Krallığı’nın ne kadar göz alıcı bir medeniyete sahip olduğunu sergiler. Buradan gündoğumunu seyretmenin tadına doyulmaz. Adıyaman ayrıca, Aziz Petrus ve Azuz Pavlu kiliseleri, Emeviler’den kalma kalesi, Perre Antik Kenti ve mağaralarıyla, köprüleriyle özel bir kenttir. Göksu ve Kahta Çayı üstünde 10’u aşkın köprü vardır. En ilginci, 198’de Roma İmparatoru Septimus Severus’un yaptırdığı Cendere’dir. Köprü harç kullanılmadan, taşların sıkıştırılmasıyla yapılmıştır. Kent ayrıca uçsuz bucaksız ovaları, dağlarıyla gezginlere sanki masallar anlatır.
Masala dokunmak
Semerkand adı bile Binbir Gece Masalları’nı çağrıştırmaya yeten bir vaha. Özbekistan’ın üçüncü büyük kenti UNESCO Dünya Mirası alanı. Zeravsan Vadisi’nde ve birkaç adı daha var: ‘İslam Dünyasının İncisi’, ‘Bilginler Ülkesi’. İpekyolu’nun en önemli kavşağı olan kentte Pers, Hint ve Moğol etkileri hemen göze batıyor. Bu etkilerin birleşimi de kenti bir masal dünyasına çeviriyor. Merkezdeki ortaçağdan kalma Uluğ Bey Medresesi, duvarlarında ve minarelerinde parlayan turkuvaz mozaikleriyle büyülüyor. Uzmanlara göre, İslam sanatı ve mimarisinin en üstün örnekleri Sermerkand’da. Timur ve ailesinin mezarlarının yer aldığı, Guri Emir Türbesi, mavi çizgili kubbesiyle tüm kenti ele geçiriyor. Türbedeki dev yeşim levhanın, dünyanın en büyük yeşim taşı olduğu belirtiliyor. Bahçesindeki havuzun 2 bin bardak nar suyu aldığı, Timur’un sefer öncesi, sonrası askerlerine bu havuzdan nar suyu içirdiği söyleniyor. Bibi Hanım Camii’nin Müslüman âlemindeki en büyük kubbeye sahip olduğu iddia ediliyor. Etrafındaki pazar, yüzyıllardan beri çok az değişiklik geçirmiş. Semerkand’a giderseniz Buhara ve Hiva’yı da unutmayın.
Sicilya büyüsü
Sicilya’nın Taormina kentini keşfetmenin sizi mutlu edeceğinden emin olabilirsiniz. Bu küçük tatil beldesini gördüğümde oradan hiç ayrılmak istememiştim. Antik dünyanın en önemli kentlerinden biridir, adını aldığı Tauro Dağı’nın ortasındadır. Yanya Denizi’nin kuşbakışı görüntüsü insanı kendinden geçirir. Ünlü film oyuncuları Elizabeth Taylor ile Richard Burton balayılarını burada geçirmiştir. D.H. Lawrance, birkaç romanını burada yazmıştır. Film festivali sırasında sokaklarda ünlülerle karşılaşırsınız. Akdeniz’in, en güzel dalış alanları Taormina kıyılarındadır. Yunan tapınaklarının sütunları arasında yüzmek müthiş keyiflidir. Daracık sokaklardaki küçük meyhaneler leziz mezeleri, meşhur Sicilya şaraplarıyla sunar. Meydanlardaki kahveler kadeh sesleriyle çınlar. Bence en doyumsuz an gece ateş püskürten Etna’yı seyretmektir.
Mekong Deltası’nda bir başka dünya
Mekong Nehri, Uzak Asya’nın can damarı. Denize ulaşıncaya kadar uzun bir yolculuk yapıyor. Tibet’te yükseklere çıkıyor, Güneybatı Çin’den ve Myanmar’dan geçiyor. Tayland ve Laos’tan sonra denize doğru akmaya başlıyor. Kamboçya üzerinden Vietnam’a oradan da denize kavuşuyor. Uzun, büyülü, her bölümü şaşırtıcı bir yolculuk. Dağ ve ovalardan getirdiği topraklarla denize ulaşmadan önce bir delta oluşturuyor. Bu topraklar Vietnam’ı doyuran bereketli tarlalar. Diğer adı ‘Dokuz Ejderha’. Çünkü bu bereketli sularda Mekong tam dokuz kola bölünüyor. Mekong Deltası, bataklıkları, zümrüt yeşili pirinç tarlaları ile insanın aklını başından alan güzel görünümler sunuyor. Şaşırtan, hüzünlendiren, meraklandıran, sevindiren, bilgilendiren bir yolculuk bu. Minicik kayıklar, pirinç, meyve, şekerkamışı taşıyan büyük tekneler ve su üstündeki evleri görmek, yüzen pazarlardan alışveriş yapmak, yüzen lokantalardan yemek almak unutulmaz anılar bırakıyor.
Büyük uygarlığın başkentinde
Çorum, leblebi diyarı olarak ünlenmiştir. Oysa UNESCO Dünya Mirası ilan edilen Hitit başkenti Hattuşaş da buradadır. MÖ 13’üncü yüzyılda Mısırlılar’la birlikte dünyanın en büyük iki uygarlığından birine merkez olmuştur. Boğazköy’e gittiğinizde göreceğiniz surlar, sur kapıları, saray, arşiv ve mabet kalıntıları, uygarlığın büyüklüğü hakkında size bilgi verecektir. Yazalıkaya’da ise Hititler’in kral, kraliçe, tanrı ve tanrıçaların rölyefleri görülmektedir. Alacahöyük, Gordion da yöredeki çok önemli ören yerlerindedir. Bütün dünyadan akın akın turistlerin geldiği bu ören yerini keşfetmeye karar verirseniz, bu kentin mutfağının da çok lezzetli olduğunu aklınızın bir köşesine yazın.
Çıldırtan sonbahar görüntüleri
Eğer sonbaharın, rengârenk bir tabloya dönüştüğünü görmek isterseniz size ABD’nin kuzeydoğusundaki New England’ı keşfetmenizi öneririm. Ekimden itibaren ormanları rengârenk olur. Çektiğiniz her fotoğraf karesi bir tablo gibidir. Akağaçların gövdesi yarılarak özsuyu toplanır, bundan özel içecekler yapılır. ABD’nin doğaseverleri sonbaharda New England’a akın eder. Ormanlardaki geniş çiftliklerin otellerinde yer bulmak zorlaşır. Önceden rezervasyon gerekir. Vermont civarına doğru uzanırsanız, adım başı karşınıza çıkacak mandıralarda, dünyanın en leziz peynirlerini tadarsınız.
Ege’nin yalnız adası
Gözlerden hep uzakta kalmış ama güzelliğini hiç yitirmemiş bir Ege adasını keşfetmeye davet ediyorum sizleri. Burası Gökçeada. Göz alabildiğine uzanan kumsalları, yeşil tepeleri, köyleri, terk edilmiş hüzünlü evleri, yemyeşil ovaları ile Kuzey
Ege’nin bu güzel adası uzun yıllar içine kapanık kaldı.
Adanın önce denizinden bahsetmek gerekir. Kefaloz, Yuvalı, Yıldızkoy, Uğurlu, Gizli Koy, Kuzulimanı, Kaleköy, GüzelceKoy ve diğer koylar, sakin, gürültüden uzak, masmavi ve tertemiz denizle kucaklaşmak için bulunmaz fırsatlar sunuyor.
Taş döşeli sokakları, kilisesi, tarihi yapıları, çeşmesi Zeytinli Köyü’nün meydanındaki kahveler, lezzetli dibek kahvesi ile sizin gelmenizi bekliyorlar. Hem ovayı hem de denizi gören bir tepedeki Eski Bademli Köyü, eski bir dut ağacının gölgediği
kahvede size huzur sunmak için sabırsızlanıyor.
Eğer sörf yapıyorsanız, size en güzel rüzgârları sunacağından emin olabilirsiniz. Bir de Gökçeada, güneş batımında oluşan görüntüler konusunda çok iddialı. Onlara göre güneş giderken gökyüzünün görüntüsü insanın aklını başından alıyor.
Karadeniz’in yükseklerinde
Keşif listeniz için heyecanlı ve büyüleyici görüntüler sunan bir rota öneriyorum size. Rota Trabzon’dan başlıyor. İlk uğrağımız 406’da dağa oyulan Sümela Manastırı. Sonra Gümüşhane’ye devam edeceğiz. Zigana Geçiti’ne gelmeden önce Hamsi Köy’e sapacağız. Burası yemyeşil bir cennet. Ekmeği ve sütlacı çok meşhur. Gümüşhane’de tam 35 kale kalıntısı var. Yörede ayrıca pek çok kilise yıkıntısına da rastlayabilirsiniz. Bunların arasında Çakırağa Kilisesi oldukça önemli. Tarihin yanı sıra doğa görüntüleri de insanı büyülüyor. Özellikle Eriklibeli ve Çıkrıkdüzü yaylaları güzel.
Buraya gelmişken Akçakale ve Karaca Mağaraları’nı görmeden gitmek olmaz. Damlataşı şekilleri, dikitler ve sarkıtlarla bu iki mağara da çok etkileyici görüntüler sunuyor.
Gümüşhane’den sonraki durağımız Bayburt. Kent Çoruh Nehri’nin iki yanına kurulmuş. Kentin tepesinde yer alan Bayburt Kalesi’nden Çoruh’a, çevredeki dağlara bakmak insana keyif veriyor.
Eğer kanoya meraklıysanız Çoruh Nehri, akıntılı sularıyla sizi bekliyor. Buradaki yolculuk kadar, Bayburt dönerinin lezzeti de hafızanıza kazınacak. Macera istiyorsanız, Soğanlı Dağları’na doğru çıkmanızı öneririm. Sisler arasına saklanmış yaylalar sizi büyüleyecek. Hava uygunsa kıvrımlı yoldan Uzungöl’e doğru uzanabilirsiniz.