Yeşil denizin aydınlık bahçesi
Manisa’nın meyve bahçesi Salihli sırtını yemyeşil ormanlarla kaplı Bozdağ’a vermiş. Önünde ise bereketli Gediz Ovası göz alabildiğine uzanıyor. 3500 yıl önce Anadolu’daki önemli uygarlıklardan Lidya’ya başkent olmuştu bu topraklar. Günümüzde aydınlığını şiir buluşmalarıyla sürdürüyor.
Zorlu bir kışın ardından yazın ucunu gördük (çok şükür). Uzun bir karanlığı aşıp güneş ışıklarıyla senli benli olmak, onları iliğinde kemiğinde duyarak ısınmak, hatta terleyip bunalarak ondan da yakınır hale gelmek, gerçekten bir mutluluk.
Buraya, geçen aralık ayındaki son Salihli Şiir İkindisi’nde Dionysos Ödülü’nü alan Gülten Akın’ın dizeleri galiba tam oturacak:
“Sevdiğim yaz geldi yine / Karıncalar ve sineklerle çıktık yeryüzüne / Barbunla, lüferle marulla zeytinle / Uzaklarda kaldı nisanları basan sis, bun, yağmur / Karadeniz’de bir mavi, çocuklar sevinsin diye / Şairler sevinsin diye sevdiğim, yaz geldi yine.”
Anmadan geçmek olmaz: “Şiir İkindileri”nin 47’ncisinin gerçekleştirildiği gün, “İkindi”leri başlatan apaydınlık insan, eski Salihli Belediye Başkanı Zafer Keskiner’i toprağa verdik. Onu şiirle dolu bir günde uğurlarken, Onur Ödülü de Doğan Hızlan’a verildi.
BÜLBÜLLER, KAPLICALAR
Salihli, uzaklardan bakınca da aydınlığı görülen bir yer. Kasaba kimliğini her bakımdan aşmış uygar bir kent ve alabildiğine zengin bir doğa, zengin bir tarih...
Salihli, yalnızca kışın en yoğun olduğu, ağaçların, bağların (omcaların) çırıpçıplak kaldığı günlerde bir ölçüde yeşilliğini yitirir. Üç mevsim, parlak Ege güneşinin altında yeşilin türlüsüyle balkır.
Bozdağ’ın kuzey eteklerinin Gediz Ovası’yla öpüştüğü yerlerde kuruludur ve oradan öteye göz alabildiğine bağlar, bahçeler yer alır. Bozdağ’a doğru ise, çam başta olmak üzere çeşitli orman ağaçları, türlü meyve ağaçları ve bilhassa kirazlar, erikler, armutlar birbirini çiğneyerek yükselir.
Sart’ın hemen yanından Allahdiyen Yolu’ndan Bozdağ’a yönlendiğinizde, bu yeşil cümbüşünün ortasında bulursunuz kendinizi. Hele bu mevsimde!
Salihli, öncelikle doğa gezileri için biçilmiş kaftandır. Yeşilin türlüsüyle, orada gözünüz yaylımını alır...
Daha önce bu sayfalarda tanıttığımız Kurşunlu Kaplıcaları ise şifa dağıtan ayrı bir cennet köşesidir. Romatizmal hastalıkların, ağrının sızının tedavisi yanında, şu yaz ve bahar aylarında bülbül sesleri arasında yeşile gömülmek, herhalde yaşadığını anlamanın ve duyumsamanın en güzel yanıdır. Kurşunlu, doğanın emsalsiz bir lütfudur. Salihli’ye gitmek için sadece onu seçmeniz bile yeter.
SART’IN SÜRPRİZLERİ
Salihli’de tarih selamlamak isterseniz, Bintepeler diye anılan Gediz’in kuzeyindeki kesimdeki tümülüslerden başlayabilir, bunların bazılarını görebilirsiniz. Adala Beldesi ile Demirköprü Barajı arasında Gediz Nehri üzerindeki narin yapısıyla, gerçekten kız gibi duran Kız Köprüsü’ne gitmeyi göze alıp alamayacağınızı bilemem. Ancak, Salihli’ye gelip de görmemenin olmayacağı bir yer vardır: Sart. Sardes, Lidya’nın başkenti.
İzmir yönünden gelirken Salihli’ye sekiz kilometre kala Sart’ı dış dolaşan yolu boşlayıp köyün içine, oradan güneye, Sardes antik kentinin kalıntılarına ulaşırsınız. Artemis Tapınağı, Roma Hamamı, Akropol buradadır. Köyü, ikiye bölen eski İzmir Ankara yolunun kuzey kısmında ise Gymnasium, Sinagog, Kral Yolu bulunmaktadır.
Lidya, mal değişimi yerine, değer olarak parayı (metal sikke) kullanan bir uygarlık öncüsü. Bozdağ’dan kuzeye akan derelerden ve Gediz’den çıkardıkları altını işleyerek büyük bir zenginlik elde etmiş Lidyalılar. Son kralı, Karun diye bilinen Krezüs ya da Kroisos, Sardes’in zenginliğinin simgesi. Krezüs, bu zenginliği doruğa çıkarmış ama Perslere yenilince Sardes’i ve Lidya’yı onlara kaptırmış. Tarihle söylence sınırında gezinen hazin bir öyküsü var Krezüs’ün.
Salihli’nin merkezinde ise tarihi yapılar yok denecek kadar azdır. Şimdi (İzmir-Manisa arası kapalı olduğundan) Manisa-Uşak hattının trenlerine soluk aldıran tarihi istasyonu koca bir dönemi çağrıştıran bir anıt gibidir. Yine restore edilip yenilenmiş Şehir Hamamı ise bir dönem yaşamından anılar fısıldamaktadır. Restore edilmiş Himaye-i Etfal binası da...
KİRAZIN NAPOLYON’U ÜZÜMÜN SULTANİYESİ
Salihli kirazı bildiğiniz kirazlardan farklıdır. Allahdiyen köylüleri Napolyon kirazını geliştirmişler. Başka yerlerde 2.6, 2.8 milimetre olan çapı, burada 3.2 milimetre olmuş bu kirazın ve bu adla anılmaya başlanmış. İri, capcanlı bir kiraz ki; şimdi tam mevsimi!
Salihli’nin üzümü de çok ünlü. Önümüz yaz. Göz alabildiğine uzanan Salihli bağlarının emsalsiz Sultaniye çekirdeksiz üzümü, bu toprakların bir lütfu olarak bambaşka bir tada sahip.
Salihli, mevsimine göre meyvenin türlüsünün sofranıza gelip kurulduğu, “ye beni” dediği bir yer. Ceviz, nar, erik, şeftali, kayısı, yükseklerde ise kestane...
Gediz Nehri’nin kıyıcığında başlayan bağlardan, Bozdağ’ın doruğuna doğru cins, şekil ve renk değiştire değiştire yükselen bereket! Allahdiyen’in adını niye böyle koymuşlar bilemem ama; bu az rastlanan berekete “Allah!” dememek olmaz!
ODUN KÖFTESİ AĞIZDA ERİR
Salihli’nin odun köftesi farklı bir lezzet. Mutlak meşe odunu ateşinde pişirilir. Eti nasıl hallediyorlarsa, ağızda eriyen bir yumuşaklığı var. Yanında közlenmiş domates ve acı biber de olunca iştahınız daha da açılıyor. Masalarda duran arpa biberi turşusundan da alabilirsiniz, toz biber de kullanabilirsiniz ama kimyonsuz olmaz. Oradan ötesi sizin bileceğiniz iş. Damak tadı tartışılmaz ama “Salihli odun köftesi”nin tadı hiç tartışılmaz. Onu Kurşunlu yol ayrımındaki Değirmen Restoran’da da yiyebilirsiniz, Salihli’nin en işlek caddesindeki yan yana dizilmiş lokantalarda da.
Bir de şunu belirtmeden geçmek olmaz: Artık köylerde bile su parayla satılırken, Salihli’deki bütün lokantalarda masada güzelim Salihli suyuyla dolu sürahiler durur. Doldur doldur iç... Evimde de içtiğim Salihli suyu, köftenin tadını daha da artırıyor dersem, bana inanın.