Yepyeni bir kültürle tanışın: Tokyo
Tokyo’ya bir proje lansmanı için gidiyordum ve açıkçası orada çekebileceğim fotoğraflar beni pek heyecanlandırmıyordu. Beni heyecanlandıran tek bir şey vardı: Yepyeni bir kültür ve yaşayışa dair bir şeyler öğrenmek. İşte Tokyo hakkında merak edilen her şey...
Öncelikle, Tokyo’ya gidecekseniz Ekim sonu gidin derim, bunun nedenini en son açıklayacağım. Her neyse, anladığınız üzere Tokyo’da pek bir fotoğraf çekemedim; fakat kendi başıma dolaşacak ve buradaki yaşayışla ilgili keşfe çıkacak çok vaktim oldu bu bir hafta içerisinde. Şimdi de sizlerle Tokyo ve Japon kültürüne dair ilgimi çeken şeyleri paylaşacağım.
Kalabalık: Evet, Tokyo deyince aklıma ilk gelen şey bu oluyor. Şehirde alan az, insan çok. Tokyo, çevre ilçelerle beraber 35 milyon nüfusuyla dünyada 1. sırada. Her yer insan, her yer kalabalık. Hatta ‘Shibuya Yaya Geçidi’ diye bir yer var, burası dünyanın en kalabalık yaya geçidi diye tanınmış ve ün yapmış bir yer. Birçok turist buraya karşıdan karşıya geçmek ve gösteriler yapmak için geliyor. Doğruluğundan emin değilim ama aldığım bilgiye göre buradan günde 2,5 milyon insan karşıdan karşıya geçiyormuş. Woww… Düşünebiliyor musunuz? Bir kenarda durun ve izleyin, 1 saatte 100,000’den fazla insan görün… Ki ben de bunu yaptım ve bu kalabalığı fotoğraflamaya çalıştım…
Saygı: Bu kalabalığa ve hengâmeye rağmen bir şey inanılmaz derecede dikkatimi çekti ve bende hayranlık uyandırdı. Saygı. Kimse birbirini itmiyor, kimse acele etmiyor, kimse birbirinin sırasını kapmaya çalışmıyordu. Herkes sırasını bekliyor ve birbirine yol vermeye çalışıyordu.
Hijyen: Genel olarak çok temiz bir şehir ve hijyene dair dikkatimi çeken ilk şey maskeler oldu. İnsanların birçoğu sokakta yürürken, ofiste çalışırken vs. maske takıyor. Bunu hem kendilerini korumak hem de hasta olduklarında başkalarına bulaştırmamak için yapıyorlar. Diğer ilgimi çeken şey de ıslak mendil ve havlular oldu. Girdiğim her mekânda tek tip ıslak mendil vardı, hatta Starbucks’ta bile. Gezdiğim her ülkede Starbucks bulursam mutlaka bir uğrarım ve açıkçası ıslak mendil veren Starbucks ilk defa gördüm.
Çevre Bilinci: Çöp ayrıştırmaya ciddi anlamda önem veriyorlar. Avrupa’da da birçok ülkede böyle; ancak bu kadar detaylı ayrıştıran (8-9 farklı çöp kutusu yan yana) bir yer ilk defa gördüm ve çok takdir ettim.
Yemekler: Eskiden Japon yemeği denince aklıma sadece Sushi gelirdi. Gidince anladım ki inanılmaz iyi ve zengin yemek kültürleri var. Teppanyaki, Sushi, Sashimi, Ramen derken birçok farklı lezzet tatma fırsatım oldu. Geleneksel tarzda yöresel yemekler yapan ve bir de et seviyorsanız, iyi bir teppanyaki restoranına gitmeden dönmeyin derim. Bu arada, Tokyo’da hayat pahalı. Ancak, köşe başındaki yerellerin gittiği küçücük mekânlarda da ucuz ve çok güzel yemekler bulabilirsiniz. Rastgele girdiğim çok sayıda ucuz restorandan da oldukça memnun kaldım.
Cafe’ler: Paris’e gitseniz, birçok cafe’nin açık alanında sokağın tam kenarında sokağa dönük şekilde sıra sıra dizilmiş sandalyeler görürsünüz. Tokyo’da da bunun iç mekân versiyonunu görüyorsunuz. Her mekânda camın tam önü sıra sıra sandalye ve insanlar bir şeyler yiyip içip dışarıda akıp giden kalabalığı izliyorlar.
Makineler: Sokaklarda adım başı satış makineleri var. Sigara, yiyecek ve içecek satılıyor daha çok. En ilgimi çeken şey de bu makinelerde, kutuda sıcak içecek satılması. Yani kola kutusu gibi bir şeyde çay ve kahve çeşitleri de satılıyor. ‘Ee elin yanmıyor mu o zaman?’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet yanıyor...
Selamlama: Normal şartlarda tokalaşma burada yok. Ancak el uzatıldığında karşılıksız bırakmıyorlar. Herkes sürekli karşınızda başını öne eğip duruyor. Karşılık vermenizde de fayda var, hoşlarına gidiyor. Bu onlar için ciddi bir saygı belirtisi.
Tuvaletler: Bunun detayına çok girmeyeceğim ama hayatımda gördüğüm en teknolojik ve ilginç tuvaletler var burada.
Taksiler: Kapılar otomatik açılıyor, dikkat edin. Eğer taksi yanınıza yanaştığında çok yaklaşırsanız, kapı pat diye üstünüze açılır. Bilginize. Bir de taksi şoförleri çok kibar, bu arada hepsinin eldiven takması da ayrıca dikkatimi çekti. Aslında bu deneyimi Kyoto’da yaşadım ama hazır taksilerden bahsetmişken burada anlatmadan edemeyeceğim. Geleneksel bir evde kalıyordum. Ev daracık bir sokakta ve ışık yok. İlk gece eve dönerken taksiciye evin adresini gösterdim. Adam emin olamadı, ama beni tahmin ettiği yere götürdü. Emin olmak için ev sahibini aradım ama cevap vermedi telefona. Taksici İngilizce bilmese de, beden dili vs. ile benim tedirginliğimi anladı ama ben adamı daha fazla bekletmemek için ‘herhalde bu sokak’ dedim, borcumu ödedim ve indim arabadan. Karanlık sokağa girdim, evlerin hepsi bana aynı görünüyordu, sokak çok tanıdıktı ama bir kaç yanlış kapıda anahtar denemesinden sonra sokağın yanlış olduğuna kanaat getirdim. Ana caddeye tekrar döndüğümde, taksiciyi taksisinin başında merakla bana bakarken buldum. Adam, sağ olsun, benim doğru adrese geldiğimden emin olmak istemiş. O sırada ev sahibim aradı, taksici ile konuştular ve taksici doğru sokağı öğrendi. Bu arada ev sahibim o gece evde yok, ben tekim. Her neyse, adam beni sokağın başında indirdi, fakat kendi de benimle geldi. O daracık karanlık sokakta ikimiz yürümeye başladık. İtiraf ediyorum biraz korktum. Kapıların hepsi aynıydı. Neden iyice emin olmamıştım ki hangi kapının benim kapı olduğundan? Neyse ki, bir kaç denemeden sonra doğru kapıyı buldum. Taksici, ben içeri girip kapıyı kapatana kadar bekledi ve beni uğurladı. Korktum ama çok sevgi ve saygı duydum açıkçası.
Diğer: Aslında Tokyo ve Japon kültürüne dair daha anlatacak çok şey var. Mesela; sokaklarda Free Wi-Fi olması, parayı elden almak-vermek yerine bir makine kullanmaları, her şeyin yeşil çaylısını yapmaları (Çikolata bile), Japon bebeklerinin inanılmaz tatlı olmaları, şehirdeki ışıl ışıl ve dev binalar, havaalanlarından büyük dev tren istasyonları, Köpüklü sake, restoranların oda oda localı olması, ucuz elektronik, Tax free kolaylığı, az da olsa hala yaşayan gerçek Geisha’lar, özellikle elektronik satan mağazalarda yerden tavana kadar tıklım tıklım dolu raflar, kapalı alanda değil de açık alanda sigara içme yasağı gibi şeyleri diğer ilgimi çekenler olarak sıralayabiliriz.
Veeee Halloween Çılgınlığı: Bunu sona sakladım çünkü en ilgimi çeken şeylerden biriydi. Ekim sonuydu Tokyo’ya gittiğimde ve siz de gidecekseniz kesinlikle bu sezon gidin derim. Halloween yani Cadılar Bayramı’nın hemen öncesiydi. Ben hayatımda bu bayramı bu kadar itina ve coşkuyla kutlayan bir yer görmedim. Akşamları restoranlarda otururken herkes bana garip garip bakıyordu, çünkü tek normal giyinmiş olan ve makyaj yapmamış olan bendim. Sokaklarda, mekânlarda herkes değişik ve çılgın bir kılığa girmiş eğleniyor. Kimi canavar, kimi cadı, kimi katil, kimi serseri herkes farklı bir kılıkta ki 31 Ekim gecesi Shibuya’da olmanızı tavsiye ederim. Eğer ilginç bir kılığa girmediyseniz 10 milyondan fazla canavar kılıklı insanın arasında oldukça dikkat çekeceksiniz, garanti ederim.
Instagram: @benowmehere