GeriSeyahat Yedi tepeli Bamberg
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yedi tepeli Bamberg

Yedi tepeli Bamberg

Almanya’nın Bavyera Eyaleti’ndeki 70 bin nüfuslu Bamberg, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yapılarıyla tanınıyor. Bu yapılar sayesinde “Almanya’daki Roma” olarak biliniyor. Savaşlardan hiçbir zarar görmeyen kent, İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulu. Okurumuz Gülgûn Terek yazdı.

Bamberg’i gezmeye bir saatlik kent turuyla başlıyoruz. Otobüsümüz yedi tepeden en yükseğine çıkıyor. Buradaki Altenburg Kalesi’nden bakıldığında, manzaraya hayran kalmamak mümkün değil: Yeşillikler içinde bir şehir, ortasından geçen sakin bir nehir, ağaçların arasından yükselen kuleler... Tüm vadiye hakim kalenin kulesi 1251’den kalma, son derece bakımlı. Bamberg’in meşhur dumanlı birasını da kalede tadıyoruz. Bir zamanlar sayıları 65’i bulan bira fabrikaları bugün dokuza düşmüş. Hâlâ 50 çeşit bira üretiliyor. Bamberg biracılıkta eskisi kadar iddialı. Sıcak havada yaptığımız lezzet testinden sonra onlara hak vermemek elde değil. Şehrin hemen her yerini gezdiren otobüs bizi aldığı Dom Meydanı’na bırakıyor. Şimdi yaya gezmek zamanı.

KATEDRALİ MÜZE GİBİ

Dom Meydanı, Almanya’nın en görkemli alanlarından biri. Bir tarafta ünlü Dom Katedrali, bitişiğinde eski piskoposluk sarayı, diğer yanda yeni Residenz binası sizi tarihin içinde bir yolculuğa çıkarıyor. Katedralin mimarisi geç romanesk ve erken gotik usluplarının karşımı. İçinde dünyaca ünlü Bamberg’li Atlı heykeli yer alıyor. Heykelin altındaki kaidenin Kudüs şehrini simgelediği söyleniyor, ancak kahramanın kimliği belirsiz. Öte yanda yine ünlü bir yapıt bu kez inanılmaz tahta işçiliğiyle göz kamaştıran Noel altarı Hz. İsa’nın doğumunu betimliyor. Kilisenin içinda ayrıca Adem ve Havva, Davut gibi başka ünlü heykellerle Kral Heinrich ve eşi Kunigunde’nin lahitleri ile Alplerin kuzeyindeki tek papa mezarı olan 2’nci Clemens’in lahiti yer alıyor. Sanat meraklıları en az yarım günlerini müze sayılabilecek bu kiliseye ayırmak isteyecektir.

10 BİN ABD’Lİ 8 BİN ÜNİVERSİTELİ

Meydanı çevreleyen eski piskoposluk sarayının taç kapısı ve Dom’un imparator giriş kapısı Marienpforte çok gösterişli. Neue residenz olarak bilinen yeni saray ise içinde özellikle tavan süsleriyle son derece ünlü. Ama gerçek şöhreti iç avludaki gül bahçesinden geliyor. Önce geometrik şekillerle çeşitli çiçeklerle bezenen bahçe 19’uncu yüzyılda sadece güllere ayrılmış. Her tür ve renkten gülün yer aldığı bahçede inanılmaz güzel kokular arasında bir kahve tüm yorgunlukları unutturup size yeni bir güç verecek. Artık Dom Meydanı’nın yanındaki merdivenlerden inip kalabalığa karışma zamanıdır.
Sekiz bin üniversiteli, dört bin ABD askeri olmak üzere 10 bin yabancıya ev sahipliği yapan şehir merkezi içinden geçen nehir yüzünden ikiye bölünüp çeşitli köprülerle birbirine bağlanıyor. Daracık sokaklar,güzel köprüler minyatür gibi süslenmiş binalar sizi heyecanlı turist grubuyla oradan oraya sürüklüyor. Bazen gezmenin verdiği haz yorgunluk sinyallerine yenik düşünce hemen bir mola alıyorsunuz. Öğlen yemeği için küçük Venedik olarak bilinen bölge iyi bir seçim. Nehir boyunca sıralanmış rengarenk evleri minik bahçeleri, çiçekler sarkan saksılarıyla şirin bir yerleşim. Nehrin üstündeki bira bahçesinde yemeğimize büyük hızla akan suyun şırıltısı eşlik ediyor. Milli kıyafetli garsonlar kimin daha çok bardak veya tabak taşıyacağına dair yarışa girmiş gibi. Alman kültüründeki biergarten (bira bahçesi) kavramı iç avlulu evlerden başlamış ve daha sonra giderek yayılmış. Özellikle Bavyera bölgesi bu akımın öncüsü.

ÇATALLI ADAM’IN HEYKELİ
 
Şehrin iki yakasını bağlayan köprülerden en önemlileri Obere (yukarı) ve Untere (aşağı) ismini taşıyor. Obere’nin girişindeki kule 1720’lerde yapılmış, güzel taş işçiliğiyle dikkati çekiyor. Köprü ise 1450’lerden beri aynı şeklini, güzelliğini koruyor. Untere ise savaşta zarar gören ender yapılardan biri, 1945’de bombalanmasından sonra belki de kırgınlıktan yerine küçük ve gösterişsiz bir köprü yapılmış. Köprü üzerinde Almanların pek sevdikleri kraliçeleri Kunigunde’nin heykeli mevcut.
Şehrin en çok bilinen meydanlarından biri Neptün Çeşmesi’nin bulunduğu alan. Geniş meydan kafe ve restoranlarla çevrili, ortada Yeşil Pazar olarak bilinen sebze ve çiçek pazarı kuruluyor. Halk Neptün heykeline Çatallı Adam adını vermiş, buluşma noktasına dönüştürmüş. Münih’teki St. Michael Kilisesi örnek olarak alınarak yapılan Martin Kilisesi meydanı süslüyor. Grünermarkt’dan ilerlediğinizde şehrin en büyük meydanı Maxplatz karşınıza çıkıyor.

EN AZ ÜÇ GÜN

Şehirde Dom’dan başka çok önemli kilise ve manastırlar mevcut. Kara kubbeleri her yerden görülen St. Michael, Kermelit Manastırları ile St. Jakob ve Obere Pfarre kiliseleri içlerinde en ünlü olanları. Ortaçağ ve barok Alman şehirciliğinin hiç bozulmadan kalmış bir örneği olan Bamberg bütünüyle tarihi dokuyu yansıtan romantik dar sokaklarıyla, güneşli sokak kafeleriyle,kiliselerinin kubbe ve kuleleriyle coşkulu akan nehriyle ayrı bir güzellik barındırıyor. Bamberg’i gezmek istiyorsanız bir gün kesinlikle yetmeyecek. Her keseye uygun otellerin bulunduğu şehire en az üç gün ayırmak gerekiyor. Geceleri dar sokaklarda yürüyerek, nehrin huzur veren sesini dinleyerek, kuleleri, gözyüzünü süsleyen ışıkları seyrederek keşfetmelisiniz bu şehri. Ortaçağ havasına doyamayacaksınız.

BELEDİYEYİ PROTESTO İÇİN YANIBAŞINA YAPILDI
 
Bamberg’in en ilginç yapısı şüphesiz eski belediye binası. Minik bir ada üzerine 1461’de yapılmış. İki tarafından köprüyle şehre bağlanıyor. İçinde bugün Avrupa’nın en büyük özel porselen koleksiyonu sergileniyor. Barok‘un Pırıltısı adlı sergiyi gezerken Almanların porseleni dantel gibi işleme maharetine hayran kalmamak mümkün değil. Belediyenin doğu tarafındaki Rottmeisterhaeuschen kült bir bina. Sadece yandaki binaya bağlı olarak ayakta duruyor, altından nehir geçiyor. Her turistin mutlaka resmini çektiği yapı yerleşim izni vermeyen belediyeye tepki için bir protesto olarak yapılmış.

False