GeriSeyahat Yazın Avrupa’da en serin şehirler
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yazın Avrupa’da en serin şehirler

Yazın Avrupa’da en serin şehirler

Yazın bu en sıcak günlerinde herkes sahillere, denize ve güneşe akın ederken siz serinlemenin derdinde misiniz? Hatta biraz da maceracı ruhunuzu tatmin edecek, keşiflere çıkabileceğiniz adresler bulsanız... O zaman rotayı biraz kuzeye çevirmek, denizci Vikinglerin, partici İzlandalıların, içmeyi seven İskoçların, eski Sovyetler’in topraklarına gitmek lazım. İşte Avrupa’dan, serinleyebileceğiniz adresler.

İZLANDA
Sularında 17 çeşit balina var


İzlanda termal kaynakların, şelalerin, buzul vadilerinin ve yeşilin ülkesi. Yazın güneşin neredeyse tüm gün etrafı aydınlattığı bu kuzey ülkesi, balinaları yakından seyredebileceğiniz yerlerden biri. Sularında 17 çeşit balina var. Adada kuş çeşitleri de çok zengin.

İzlandalılar tam bir parti çılgını, vur patlasın çal oynasın tarzı bir anlayışa sahipler. Ortalama ömür de bu yüzden midir bilinmez kadınlarda 83, erkeklerde 79. Çok yaşamak istiyorsanız İzlandalılardan ders alıp eğlenceyi yaşamınızın merkezi yapın, etrafınızdaki negatif insanlara da kapıyı gösterin.
/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa8a


Ufkunda yüksek binaların olmadığı Reykjavik, 115 bin nüfuslu bir şehir. Adaya 1871’de gelen ilk Vikinglerden olan Ingolfur Arnarson, termal sulardan çıkan buharı duman zannedip yerleştikleri noktaya Dumanlı Körfez (Reykjavik) adını vermiş. Özellikle cuma geceleri runtur dedikleri parti zamanı, insanlar sokaklara taşıp gece kulüplerini dolduruyorlar.

Şehir çok pratik, kolayca keşfedebilirsiniz. Austurvöllur Meydanı ile Parlamento arasında dolaşırsanız Reykjavik’in çoğu yerini görmüş olursunuz. Öncelikle Öskjuhlid Tepesi’ne çıkın. Burada Perlan isimli gümüş renkli su depoları var. Depolardan şehirde yaşayanlara ücretsiz olarak sıcak su veriyorlar. Perlan’dan şehrin güzel bir görüntüsü var, biraz ileride gördüğünüz ise Hallgrimskirkja, yani İzlanda’nın en büyük kilisesi. 75 metrelik kulesine çıkıp şehri kuşbakışı görebilirsiniz. İzlanda tarihiyle ilgili bilgi sahibi olacağınız Saga Müzesi de Perlan’da bulunuyor.

Reykjavik Belediye Sanat Müzesi’nde ünlü İzlandalı heykeltıraş Asmundur Sveinsson’un eserleri var. Müze sanatçının stüdyosuymuş. Reykjavik 871, Milli Müze ve Milli Galeri sanatseverlerin durakları arasında.

İzlanda ile ilgili broşürlerde çok sık görebileceğiniz kareler genelde Mavi Göl’e (Blue Lagoon) ait. Başkentten 40 dakika mesafedeki termal havuzlarda yüzmek büyük bir keyif.

LİTVANYA
Açık hava müzesi


Başkent Vilnius’un biraz dışına çıkarsanız, Baltık Sahilleri’ndeki Parnidis, gece hayatı renkli olan Palanga, Alman kasabası Memel, liman şehri Klaipeda, eski başkent olan Kaunas ve Trakai Kalesi karşınıza çıkıyor.
/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa8c


Kaunas dünya savaşları sırasında Litvanya’ya başkentlik yapmış, şimdiyse kültürel bir merkez. 420 bin nüfuslu şehirde Baş Melek Mikail’e adanmış olan kilise, yayalara açık olan Laisves Bulvarı üzerinde bulunuyor. Vilnius’a trenle iki saat mesafede bulunan Kaunas’da güzel bir tarihi şehir var, onun devamında Neris ve Nemunas nehirlerinin birleştiği noktada Santakos Parkas yer alıyor. Şehirden 20 dakika uzaklıkta, II. Dünya Savaşı’nda 50 bin savaş tutuklusunun öldürüldüğü Ninth Forth’u görebilirsiniz. Vilnius’a 27 kilometre uzaklıkta bulunan Trakai’a otobüsle gitmek mümkün. Bu eski başkentin gotik mimari tarzda yapılmış olan kalesi tepeden her şeye hükmediyor.

Vilnius Avrupa’nın en küçük başkentlerinden ama tarihi zengin. 16. yüzyıldan kalma Şafak Kapısı’ndan (Ausros Vartai) tarihi şehre girer girmez sağda dört yüzyıllık bir şapel (Koplycia) var. Rönesans dönemine ait kapı, tüm görkemiyle gelenleri selamlıyor. İçinde Meryem Ana’nın ikonu bulunan şapelin biraz ilerisinde Kutsal Ruh Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Kiliseden sonra yayalara ayrılmış olan Pilies Caddesi var. Burada Vilnius Üniversitesi’ni göreceksiniz. 1579’da kurulan üniversite Doğu Avrupa’nın en eskisi. Gene Pilies’in üzerinde içinde Litvanya’nın koruyucu azizi olan Casimir’in şapeli ile kraliyet mozolesinin olduğu katedral var. Katedral Sovyet döneminden kalma, 1990’lara kadar galeri olarak kullanılmış. Katedral Meydanı (Arkikatedros aikste) olarak geçen meydanın arkasındaki Kale Tepesi’nde güzel bir manzaraya sahip Gediminas Kulesi yer alıyor. Fünikülerle çıkabileceğiniz kule 14. yüzyılda kurulan şehirden geriye kalan yegâne yapı.

FRANK ZAPPA’NIN SOSYALİST BÜSTÜ

Pylimo’da çok sıradışı bir anıt var; bu da efsanevi rock yıldızı Frank Zappa’nın, 4 metrelik bir çelik sütun üzerine oturtulmuş ve sosyalist tarzda yapılmış olan büstü.

İSVEÇ
Tasarım meraklılarına


Kopenhag’ın tam karşısında yer alan ve 2000 yılında açılan görkemli Oresund Köprüsü’nden geçerek gidebileceğiniz Malmö, 1658’e kadar Danimarka’ya aitmiş. Bugün 300 bin nüfusu ile İsveç’in üçüncü büyük kenti. Lilla Torg ve Stortorget meydanları şehrin en hareketli
/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa8e
noktaları, Södergatan ise yayalara açık bir alışveriş caddesi. Möllevangstorget, Malmö’nün açık hava pazarı ve bu kozmopolit şehirde yaşayan değişik etnik grupların restoranlarıyla dolu. 15. yüzyıldan kalma Malmöhus Kalesi içinde beş müze (www.malmo.se/museer) bulunuyor. Doğa Tarihi, Modern Sanat, Teknoloji ve Denizcilik Müzeleri, Kumandan Evi ve Akvaryum aynı çatı altında yer alıyor. Form Design Center (www.formdesigncenter.se), dizayn konusunda uzman İsveçlilerin bazı eserlerinin olduğu yer. Malmö’den trenle 35 dakikada Kopenhag’a, 4.5 saatte de Stockholm’e gidebilirsiniz. İsveç Mutfağı için Belediye Binası’ndaki Radhuskallaren ‘i deneyebilirsiniz. Smak, yemeklerin lezzetli olduğu, uygun fiyatlı bir mekan. Saluhallen büyük bir kompleks ve farklı ülkelerin mutfaklarından örnekler sunuyor. Gece hayatı için Tempo ve Slagthuset’i deneyebilirsiniz.

Parkları, müzeleri ve tiyatrolarıyla dikkat çeken Göteborg, İsveç’in endüstri şehri. Göta Nehri’nin üzerinde bulunan şehrin ana caddesi, Kungsportsavenyn. Caddenin sonunda ana meydan olan ve tiyatro ile müzelerin bulunduğu Götaplatsen yer alıyor. Şehrin tarihi ile bilgi sahibi olabileceğiniz Şehir Müzesi (Stadsmuseum), 12 gemiden oluşan yüzer müze Göteburg Maritime Centrum, Tradgardsföreningens Parkı, Londra’daki Kristal Saray’ın benzeri olarak 1878’de yapılan Palmiye Evi, heykelleriyle göz dolduran Sanat Müzesi (Konstmuseum), ünlü heykeltıraş Carl Milles’in Poseidon Çeşmesi, Göteborg’da görecekleriniz arasında.
Haga bölgesinde sanat galerileri ve kitapçıları gezebilir, kitapçılarda ve kafelerde vakit geçirebilir, Skansen Kronen’e çıkıp, güzel manzarayı seyredebilirsiniz. Masthuggkyrkan ahşap tavanı bir Viking gemisini andıran ilginç bir kilise, Slottsskogsparken ise şehrin en güzel parkları arasında bulunuyor. Göteborg’un Botanik bahçelerine giderseniz, dünyanın değişik köşelerinden getirilen 12 bin çeşit bitki görebilirsiniz. Liseber Lunaparkı (www.liseberg.com), İsveç’in en fazla turist çeken yerlerinden biri ve Göteborg’da bulunuyor.

Alışverişe meraklıysanız, tren istasyonunun karşısındaki Nordstan AVM adeta bir şehir gibi ve İskandinavya’nın en büyüklerinden biri. Önceliğiniz plajlarsa Kattegat Körfezi’nde yer alan ve Göteborgs Skargard diye geçen adalara gidin. Brannö, Styrsö ile Vargö en iyilerin arasında. Göteborg ve Helsingborg arasında, kalesiyle bilinen Varberg isimli bir sayfiye kasabası var.

RUSYA
Kuzeyin Venedik’i St. Petersburg

Ülkenin ikinci büyük kenti, önde gelen bir sanayi ve kültür merkezi olan St.Petersburg, adını en önemli çarlardan biri olan Deli Petro’dan almış. Büyük Petro, Neva Nehri’nin Baltık Denizi’ne döküldüğü yerde Rusya’nın en modern şehirlerinden biri olan St. Petersburg’u
/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa90
başkent olarak inşa ettirmiş. Beyaz Deniz’i Baltık Denizi’ne bağlayan 74 kilometre uzunluğundaki Neva Nehri’nin 30 kilometresi şehirden geçiyor. Şehirde bir kısmı yapay olan 95 kanal var, o yüzden de yerleşim 42 ada üzerinde. Dolayısıyla köprü enflasyonu söz konusu. 400 civarındaki köprünün 21 tanesi açılıp kapanıyor.

Şehirde görülecek çok sayıda yer var. Deli Petro ile aynı günde doğmuş olan azize adanmış Aziz Isaac Meydanı’nın en önemli yapısı, aynı adı taşıyan katedral. Sırf kubbesi için 100 kg. altın kullanılmış. Tam bir mimarlık şaheseri.

Şehrin tarihi merkezi olan Peter ve Paul Kalesi, Hz. İsa’nın en önemli iki havarisinin adını taşıyor. Kalenin içinde bu iki azize adanmış bir katedralle, Deli Petro’nun ilk gemisinin birebir modeli var. Deli Petro’dan sonra tüm Rus hanedanı, son Çar II.Nicholas da dahil olmak üzere buraya gömülmüş. İnziva yeri anlamındaki Hermitage, Rusya’nın en büyük, dünyanın da sayılı müzelerinden biri. Üç milyonun üzerinde esere sahip. Müze beş binadan oluşuyor, Barok tarzda yapılmış ve Kışlık Saray olarak geçen bölümünü kaçırmayın. Guinness Rekorlar Kitabı’na dünyanın en büyük resim galerisi olarak giren müzedeki 322 galeriyi gezebilmek için yaklaşık 25 kilometre yürümeniz lazım.

Sıçramış Kanlar (Yeniden Diriliş) Kilisesi’nin ismi Çar II. Alexander’ın burada 1881 yılında suikaste uğramasından geliyor. Öylesine cıvıl cıvıl ki, beş kubbesiyle beraber masal âleminden fırlayıp, şehrin ortasına kondurulan bir pasta evi hatırlatıyor.

NORVEÇ
Dünya üzerindeki cennet


Dünyadaki cennet, Norveç fiyortlarında derlerse abartıldığını zannetmeyin. National Geographic Travel Dergisi’nin 300 uzmanı kafa patlatıp, 115 yer arasından dünyanın en güzel yeri olarak listenin başına Norveç Fiyortları’nı oturtmuşlar. Oslo’dan araba kiralayıp fiyortları dolaşmak ayrı bir keyif. Önce Mjösa Gölü’nü solunuza alıp Hamar üzerinden Lillehammer (Küçük Çekiç) kasabasına gidin. Oslo’dan 170 km mesafede bulunan bu kasabada 1994 Kış Olimpiyatları yapılmış.
/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa92


Norveç’teki çoğu müze gibi 10.00’da açılan Maihaugen’i ziyaret edin. Burada eski Norveç evlerinden oluşan çok hoş bir köy göreceksiniz. Ardından Gudbrandsdalen Vadisi yolundan Geiranger’e gidin. Ne göreceğinizi merak ediyorsanız, yeşilin suyla kombinasyonuna, dağları ekleyin. Bu sekiz saatlik yolculukta karşılaşacağınız manzaraları hafızanıza bir yaşam boyu silinmeyecek şekilde kazıyacaksınız. Lillehammer’dan iki saat sonra Dombas’a varacaksınız. Trollstigen’e çıkarken, çok dar ve dik bir yolda şelaleler selamlayacak sizi. En tepede haziran ayında bile kar görebilirsiniz. Trollstigen’den bir saat içinde Linge’ye varıp feribotla Eisdal’a geçin. Eisdal’dan Geiranger yarım saat sürüyor.

Geiranger ise Norveç’in en etkileyici fiyordu olarak muhakkak görülmesi gerekenler listesinde yer alıyor. Bir tepeden inerken, aşağıda göl gibi bir manzaraya kilitleniyorsunuz. Ertesi sabah feribota binip doruklardan aşağıya akan şelaleler eşliğinde bir saat mesafedeki Stryn’de gidin. 1.5 saatlik süper manzaraların olduğu bir yolculuktan sonra Avrupa’nın en büyük buzullarından biri olan Briksdal’a varacaksınız. Tepeye çıkıp buzulun etrafında yürüyün. Briksdal’dan Sogndal’e oradan da zamanın durduğu Leikanger’e gidin.

Ertesi sabah Kaupanger’e gidip feribotla Gudvangen’e geçin. Sogne Fiyordu tüm güzelliklerini gözlerinizin önüne serecek. Gudvangen’e varınca, Stalheim Kanyonu’nu takip ederek aynı adı taşıyan otele gidin. Bir kahve molası verin, tepeden muhteşem manzarayı seyredin. Voss’da Norveç’in en eski kiliselerinden biri var.
Aklınızda olsun, Norveç’te doğayı bozmamak için otoban inşa etmemişler. Yollar hep tek şerit, çok nadiren iki şeride çıkıyor. Norveç sahilleri kışın sanıldığı kadar soğuk olmuyor. Bunun sebebi de dünyanın neredeyse öbür ucundan gelen Golf Akıntısı.

BERGEN KUZEYİN BÜYÜLÜ ŞEHRİ

Başkent Oslo’dan sonra ikinci büyük kent olan Bergen, Türkiye standartlarına göre adeta bir ilçe. Limanda sabah kurulan Çiçek ve Balık Pazarı, bir metropole yetecek kadar mağaza neredeyse yan yana. İki adım attığınızda kendinizi Unesco’nun Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde yer alan Hansa Birliği’nin ahşap evlerinde buluyorsunuz. Alman tüccarların şehrin ekonomisine hâkim oldukları dönemde yaptırdıkları bu binalar 18. yüzyıla kadar balık ticaretinin merkezi olmuş.

Bergen’e kadar gelmişken Viking gemileri gibi yapılmış ve bütün Norveç’te sadece 30 tane benzeri kalan Fantoft Kütük Kilisesi’ni gezmeyi ve fiyordları görmeyi ihmal etmeyin.

İSKOÇYA
Ağustos Edinburgh’da festival zamanı

/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa94

Başkent Edinburgh, Avrupa’nın sihirli şehirlerinden birisi. Tepede yer alan 12. yüzyıldan kalma kalesi, pub’ları, müzeleri, görkemli binaları ve ağustos ayında düzenlenen festivali ile tanınan şehir her sene yaklaşık bir milyon misafire ev sahipliği yapıyor.
Edinburgh’da bütün önemli yerler yürüyüş mesafesinde bulunuyor. En tepesindeki noktadan başlayıp önce kaledeki manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Muhteşem günbatımlarına sahne olan kale, bir volkanik kaya üzerine inşa edilmiş. İçinde bulunan İskoç kraliyet mücevherleri nefes kesici.

Kaleden inerken geçeceğiniz “Royal Mile” Caddesi ve ara sokakları hediyelik eşya satan mağazalar ve restoranlarla dolu. 1120 yılında yapılmış olan St. Giles Katedrali’ni de geçtikten sonra karşınıza şık bir bina çıkacak. 1498 yılında IV. James tarafından yaptırılan ve yeni parlamentonun hemen yanında yer alan Holyrood Sarayı, İskoç tarihine damgasını vurmuş olan kraliçe Mary ile özdeşleşmiş. Mary’nin en büyük özelliklerinden biri, 1543’te sadece dokuz aylıkken İskoçya Kraliçesi olması.

Edinburgh’daki Princes Caddesi, şehrin en hareketli yerlerinden biri. Çok sayıda mağaza alışveriş meraklıları için bir cennet gibi.
Edinburgh deyince şehri bir ay boyunca bir tiyatro sahnesine, yaşamı da adeta bir oyuna çeviren ağustostaki festivalden bahsetmemek olmaz. Sanatı gündelik yaşamın içine sokan yüzlerce etkinliğin düzenlendiği festival, film, kitap, caz ve çocuk festivali gibi bir sürü alt başlığı bünyesinde topluyor. Meşhur Askeri Bando gösterisi ise festivalin en çok izleyici çeken organizasyonlarından biri.

Şehrin en güzel manzaralarından birine sahip olan Calton Tepesi’nden Edinburgh’un keyfini çıkarabilirsiniz. Ardından Firth of Forth Nehri’ne doğru uzanın. 1997’ye kadar yaklaşık kırk dört yıl kraliyet ailesine hizmet veren Britannia yatı şehrin tarihi limanı olan Leith’de ziyaretçilerini bekliyor. İskoçya’ya kadar gitmişken dünyaca ünlü viskilerini denemeden dönmek olmaz. Famous Grouse, 1717 yılından beri eski yöntemle malt İskoç viskisi üreten bir fabrika. Senede iki milyona yakın insanın ziyaret ettiği bu yerde tüm üretim aşamalarını görüp değişik viskilerin tadına bakabilirsiniz.

ESTONYA
Baltıkların Silikon Vadisi


Üç Baltık ülkesinin en küçüğü olan Estonya, yüksek teknoloji konusunda büyük bir isim. Bazıları Baltıklar’ın Silikon Vadisi, bazıları da
/images/100/0x0/55eb429cf018fbb8f8b5aa96
Estonya diyor. Hiçbir şey tesadüf değil, 1950’lerde Sovyetler Birliği, Tallinn Sibernetik Enstitüsü’nü burada kurmuş. Ücretsiz telefon servisi Skype ve müzik yükleme sitesi Kaza, Estonya’nın günümüz yaşamına kattıklarından sadece ikisi. Estonyalıların dörtte üçü vergilerini internet aracılığıyla yatırıyor, çoğu oyunu dizüstü bilgisayarından kullanıyor, otopark ücretini cep telefonuyla ödüyor.

SURLARLA ÇEVRİLİ ORTAÇAĞ GÜZELİ

Adı Danimarka kasabası anlamına gelen Tallinn, 1154’ten beri başkent. Surlarla çevrili bir ortaçağ güzeli. Dar sokaklar, göğe yükselen kuleler, kaldırım taşlı sokaklar insanı bir masalın içine sokuyor. Tallinn’de önce Vanalinn olarak geçen tarihi şehrin en yüksek noktasına, parlamentonun olduğu meydana çıkın. Aşağıya Belediye Meydanı’na doğru inerken, sadece sokakların değil tarihin yaprakları arasında da kaybolacaksınız. Tallinn’in tarihi bölümü UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesinde. Parlamento’nun karşısında bulunan Alexander Nevsky Rus Katedrali, soğan kubbeli renkli bir yapı. İçi İncil’den sahnelerle dolu. Kubbelerin tepesindeki haçlara bakın, haçların altında hilal göreceksiniz. Osmanlıları yendiklerinde öyle mutlu olmuşlar ki, bunu haçların altına koydukları Osmanlı hilali ile göstermişler.

Fat (Tombul) Margaret ve Tall (Sırık) Hermann Kuleleri, Alexander Nevsky ve St. Mary’s katedralleri, Uzun Bacak (Pikk Jalg) Sokağı, St. Nicholas Kilisesi,124 metrelik kulesi olan St. Olaf’s Kilisesi ve Belediye Binası eski şehirdeki sürprizlerden bazıları. Viru Kapısı ise tarihi şehre aşağıdan girdiğinizde karşınıza çıkan kapı.
False