Yavaş seyahatle ülkelerin ruhunu görüntülüyor!
Elif Koyutürk; farklı işlere imza atan bir fotografçı ve yönetmen. Gittiği ülkelerde bir hafta değil, aylarca kalıyor, üstelik çalışıyor. Son olarak Alplerin eşsiz doğası ve yerel insanların yaşamlarını kısa film ve fotoğraflar ölümsüzleştiren Elif, şu an ABD’li Oscar ödüllü filmleriyle tanınan bir yapım şirketinin desteğiyle Toroslarda Yörüklerin yaşamını çekti.
Gelin sizi gelecek vadeden seyahat tutkunu bir fotoğraçıyla tanıştıralım. Avusturya, Sicilya ve İsviçre’de bir süre yaşayan Elif, son olarak Toroslarda Yörüklerin doğayla içiçe hayatlarına konuk oldu. 3 hafta boyunca Torosları ve Yörüklerin doğanın şekillendirdiği hayatlarını görüntüledi. Uluslararası yapım şirketlerden teklif alan Koyutürk’ün çalışmaları dünya çapında övgü topluyor. Kendini, gittiği ülkelerin ruhunu yakalamaya çalışan bir gezgin olarak tanımlayan Elif ile konuştuk.
Çeşitli ülkelerde neden insan hikâyelerinin peşine düşüyorsunuz?
-Her yeri evim haline getirebiliyorum. Bence en önemlisi bu, ondan sonra Brezilya ya da Avusturya´da yaşıyor olmak beni uzaklardaymışım gibi hissettirmiyor. Bir insanın konfor alanı dışına çıkması sanatına farklı hikâyeler ve karakterler katıyor. Avusturya´da film endüstrisinin karakterini beğendiğim için çalışmak istedim.
Dağları çok seviyorum. Alp Dağları ilham verici. Şehirde bulamadığım bir duygu bu. Zaten çektiğim film ve fotoğrafların çoğu dağlarda yaşayan insanlar. Dağlarda yaşamanın verdiği özgürlük hissini ve bunun getirdiği kültürü seviyorum. Bu gibi yerlerde kendisi ile çevresi arasında büyük bir benzerlik taşıyan ve hikâyelerini yansıtabileceğime inandığım insanlar buldum. Örneğin Avusturya Mürzzuschlag’ta alt komşum Luise’nin öyküsünü işledim. Şu an 92 yaşında ve İkinci Dünya Savaşı’nda Hırvatistan’dan Avusturya’ya gelmiş ailesiyle. 20’li yaşlarında Avusturyalı bir askerle evleniyor ve hayatını burada kuruyor. Onun bu hikayesini arka planında bir günlük yaşamını fotoğraf ve kısa filmimde konu edindim.
Siz yavaş seyahati seven insanlardansınız. Yalnız bir farkınız var. Gittiğiniz yerde çalışıyorsunuz ve orada elde ettiğiniz kazancı başka projelerde kullanıyorsunuz. Kendi kendinizin sponsoru olmak nasıl bir duygu?
-Mükemmel. Zor olan bu zaten! Ürettiğiniz şeylerin kendi ülkenizden çok başka yerlerde değer görmesi üzücü. Gezmeyi keşfetmeyi herkes gibi seviyorum ama bir haftalık ‘şipşak’ seyahatler bana göre değil. Bir hafta gittiğiniz yeri anlamak için yeterli değil. Orada bir süre yaşamalıyım ancak bu sayede projelerim şekillenebilir. Yoksa bunu yapmazsam, çalışmalarıma duygularımı aktaramam. Ülkeden ülkeye yeni yerler, insanlar keşfederek sanatımı yapmak en büyük özgürlük benim için.
Avusturya’da birçok kısa belgesele ve fotoğraf projesine imza attınız. Toroslar'da neler yaşadınız?
-İlk kez Toroslar´da çalıştım. ABD‘li Oscarlı bir yapım şirketiyle Toros Yörüklerini çektik. Ekip annem-babamdı. Birlikte 3 hafta boyunca dağlarda yaşadık. Pervin ana, Seyhan, Durmuş abi, Adem, Emine abla, Seher..
Çok farklı insanlarla yaşama şansı buldum. Kendi doğduğum topraklarda bir şey yapmayı çok istiyordum ve içime sinen bir proje oldu. Annem yazıları yazdı, yemekleri yaptı; babamsa kamera asistanlığımı ve şoförlüğü üstlendi. Kil çadırlarda Candan ailesi ile gecen 3 haftayı hayatım boyunca unutmayacağım. Göç, karlı dağlar, keçi sütü ve kardeşlik duygusu... Önümüzdeki ay bu ABD’li şirketle montaja başlayacağız.
Gittiğiniz ülkelerde hikayeleri nasıl buluyorsunuz?
-Bunun için gittiğim ülke ‘şık’ yerlerin dışımda yerel insanların yaşadığı yerlere gidiyorum. Sırt çantamı alıp dağ bayır araştırmaya başlıyorum. Onlarla diyalog kurmaktan çekinmiyorum. Fotoğraflarını çekiyorum, vakit geçiriyorum ve öykülerini dinliyorum. Bu sayede Avusturya’da 93 yaşında kuş evleri yapan bir amcayla tanıştım. Onun yaşamını kısa bir filmle anlatmaya çalıştım ve günlük yaşamda halini görüntüledim.
Hangi ülkelerde kendinizi daha iyi hissediyorsunuz?
-Dağları güzel olan her ülke olabilir. İsviçre’den bayağı etkilenmiştim. Oradaki film çekimi için helikopterden çekim yapmıştım, eşsiz bir deneyimdi. Salzburg da öyle. Bunlardan farklı olarak yaşarım diyebileceğim Sicilya var. Bize çok benziyorlar. Her yer farklı karakter, görünümdeki insanlar ve sanat eseri yapılarla dolu. Ayrıca bu adalarda denizin altında bir cennet de yatıyor. Hürriyet Seyahat’te de birçok kez yazı ve fotoğraflarım yayınlandı. Sicilya ile ilgili bir seyahat yazısı da hazırlamıştım. Burada çektiğim fotoğraflar da geniş yer buldu.
‘Benjamin Button’ hastası Suriyeli Muhammed ile yaptığınız fotoğraf çalışması Hürriyet Pazar’da önceki haftalarda manşetti. Bu hikâyeyi birazda sizin ağzınızdan dinleyelim?
-Çocukları içine alan sosyal sorumluluk projeleri önemli benim için. İnsanların hayatlarına dokunabildiğimiz sürece başarılıyız. Muhammed de onlardan biri. Bu hastalığa sahip henüz 9 yaşındaki Muhammed’i onun Avusturya’ya yerleşmesi ve kaynak toplamak amacıyla kuşlarla birlikte fotoğrafladım. Bu fotoğraflar ve uluslararası destekler sayesinde minik Muhammed şu an Avusturya’da.
Fotoğraflar: Elif Koyutürk
Brezilya semalarında Türk Bayrağı açan çılgın Türk!