Son Güncelleme:
Yağma...
BİLİNÇALTLARINDA yağma var.Asırlar boyu kimliğe yerleşmiş yağmacılık dürtüsü, bir gün yağmalanacak yer kalmadığında, kendi yurdunu yağmalamaya dönüşüverdi.Bir an dönüp baksanız.Yağmalanmamış bir tek yer yok.Üstelik bu sefer atlarına binip, kılıçlarını çekerek, kelle koltukta ve yiğitçe değil.Sinsice...Kılıç yerine ellerinde bond çantalar var.Er meydanlarında da değil, karanlık-gözükmez-gizli kulislerde yapıyorlar yağmayı.Kan-can karşılığı değil...Kirli çıkarla-rüşvetle...Kendi vatanlarına saldırıp, kendi yurtlarını yağmalıyorlar.*Uygulama alanı gibi araçları ve yöntemi de değişmiş yağmacılık, elbette kalleşlik istiyor.İkiyüzlülük şart...Bakın; Atatürk Orman Çiftliği'ni dahi yağmaladıklarında ‘‘Atatürkçü’’ olmuşlardı. Yakalarında Atatürk rozetleri vardı.Arkasında Atatürk resimleri asılı masaların üzerine yatırıp, onun halka hediye ettiği çiftliği paramparça edip tükettiler.Parsel parsel yağmaladılar.(.......)Her kılığa girebilir bugünün yağmacıları.Yiğitçe ve alınları açık değil. Ormanı yağmalarken ‘‘orman köylüsü’’ oluveriyorlar.Koyları yağmalarken ‘‘turizmci’’ kılığındalar.Ovaları-yaylaları yağmalarken, bir de bakarsınız ki ‘‘sanayici’’ oldular.Hazine arazilerini yağmalarken ‘‘hür teşebbüs’’, ‘‘yatırımcı’’ ya da ‘‘hayırsever’’ rolündeler.Atatürk Orman Çiftliği'ni yağmalarken -gözlerimle gördüm- Atatürkçü olmuşlardı.*Bunların ‘‘Baba’’ları ise, elinde kılıç değilse bile bir makas... Keserdi yağmalanan yerlerin kurdelesini.Makası sallayıp ‘‘Hücummm...’’ deyip durdu...Yağma sürdü-sürüyor...Kendi yurtlarını yağmalıyorlar bu sefer...Genlerdeki yağmacılık dürtüsü dur-durak bilmiyor...