Cem KOZLU
Son Güncelleme:
Venedik’e yolunuz düşerse bu sergiyi kaçırmayın
Alplerden koşturan yarım düzine nehir İtalya’nın kuzeydoğu köşesine bir lagün kazımış. Bu lagüne kurulan Venedik, özel konumu, kıskançlıkla koruduğu mimari ve sanatsal zenginlikleriyle eşsiz bir tablo oluşturuyor. THY’nin açtığı yeni hat sayesinde, Venedik’e cuma sabahı gidip pazar öğleden sonra dönmek mümkün. Şu sıralar güz güneşi altında parlayan kent, tarihi önemde bir sergiye evsahipliği yapıyor. "Venedik ve İslam Dünyası 828-1797" sergisini 25 Kasım’a kadar gezebilirsiniz.
İ.S. 828, kentin koruyucu azizi Mark’ın naaşının iki Venedikli tüccar tarafından İskenderiye’den getirildiği yıl. Bu bir istisna; Venedikle İslam dünyası arasındaki ticaretin esas ekseni baharat, cam, seramik, halı ve tekstil. Bursa’dan gönderilen kumaşlar Venedik ve onun aracılığıyla tüm Avrupa’da Katolik papazların giysilerine dönüştüğü gibi Venedik kökenli tasarımlar padişah kaftanlarına yansımış.
İZNİK, TRABZON VENEDİK BAĞLANTISI
New York’taki Metropolitan Müzesi’nin düzenlediği sergi Doğu’dan Batı’ya teknoloji transferinin de gerçekleştiğini vurguluyor. Örneğin, kısa bir "vaporetto" yolculuğuyla ulaşabileceğiniz Murano Adaları, 1291’den beri Avrupa’da camcılığın merkezi olarak kendini kabul ettirmiş. Oysa, temel teknolojisini Osmanlı İmparatorluğu’ndan almış. Aynı şekilde, İznik’in çini fırınlarının yöntemleri ve desenleri de Venedik’in seramik üretimini şekillendirmiş. İstanbul, Trabzon, Kudüs, Şam, Halep, Kahire, Osmanlı’nın Venedik ile çok yakın ilişkileri olan diğer önemli kentleri arasında sayılıyor.
Venedik hükümdarları Doge’ların Gotik stilindeki sarayında (Palazzo Ducale) serginin yer aldığı büyük salonun bir duvarını boydan boya kaplayan dev tablo, 1571 Lepanto Savaşı’ndaki yenilgimizi anlatıyor. Birbirini mahmuzlayan kalyonlar ve boğuşan levendlerin yoğunluğundan, kızıllaşan denizi ancak yer yer görebiliyorsunuz. Tablo serginin bir parçası değil, ama ana teması olan Doğu-Batı ilişkisini ve Venedik’in bu eksenin odak noktasındaki rolünü vurguluyor. Tam karşısında onu adeta hüzünle seyreden, sergiye ait en ünlü tablo ise 1479-81 yıllarında Topkapı Sarayı’nda çalışan Gentile Bellini’nin Fatih portresi. İsmi bilinmeyen Veronalı bir ressamın yaptığı Sultan Osman, III. Murad ve I. Mehmed portreleri de sergiyi zenginleştirmiş.
OSMANLI TÜCCARLARININ UĞRADIĞI ANTREPO
Venedik’i Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli muhatabı yapan özellikleri arasında diplomasi becerisi ve iç istikrarı geliyor. Bu da seçime dayalı cumhuriyetçi idari sisteminden kaynaklanmış. Palazzo Ducale’nin "Büyük Konsey", "Seçim Salonu", "Temyiz Mahkemesi", "Kulis" gibi bölümleri sistemin niteliklerini vurguluyor. Kütüphane ve harita bölümlerinin yanı sıra işkence odası da var. Sergiden sonra sarayı gezmek Venedik tarihini daha yakından tanıma olanağını sağlıyor.
Osmanlı-Venedik ilişkisinin bir başka kanıtı da Türk Evi (Fondaco dei Turchi). 17-19. yüzyıllar arasında Osmanlı topraklarından gelen tüccarların kaldığı ve mallarını depoladıkları bu antrepo Büyük Kanal’ın üzerindeki en güzel binalardan. Günümüzde Doğal Bilimler Müzesi olarak görev yapıyor.
İstanbul daha Bizans iken de Venedik’in kardeş kentiydi. Bu ikiliyi konu alan başka bir büyük sergi 20 yıl kadar önce gene Venedik’te açılmıştı. Venediklilerin, IV. haçlı seferinde Bizans’ta verdikleri molayı bir işgale dönüştürdüklerini bize, St. Mark Basilikası’nın tepesindeki Bizans’tan gitme dört bronz at hatırlatıyor.
Mardin, Venedik olabilir
Mardin’de geçen hafta düzenlenen 1. Uluslararası Artuklu Sempozyumu’na katılan İngiliz bilim adamı Christopher Lillington, "Stratejik açıdan geçmişten günümüze kadar değerinden hiçbir şey kaybetmeyen, birçok medeniyete beşiklik eden Mardin’i hak ettiğince tanıtabilirseniz bir Kudüs, bir Venedik olabilir" dedi.
Lillington, 24 yıl boyunca tarihi Dara harabeleri üzerine çalıştığını, bilgi ve belgelere ulaşabilmek için dünyanın dört bir yanını dolaştığını söyledi. MÖ 600 yılında inşa edilen antik kent Dara’nın gün ışığına çıkarılmasıyla Mardin’in de gerçek anlamda değerinin ortaya çıkacağını belirtti.
Sempozyumda konuşan, Berlin Institue’dan Gierlichs Joachim de kentin mimari dokusunun önemine dikkat çekti. "Korunması için özel bir sistem geliştirilmeli. Mardin’deki tarihi ve mimari doku kentteki kültürle bütünleşerek doyumsuz bir hava oluşturmuş. Yetkililer bu tarihi kenti anlatan Almanca kitapçıklar bastırarak Almanya’daki üniversitelere ve turizm acentelerine göndermeli" dedi.
İZNİK, TRABZON VENEDİK BAĞLANTISI
New York’taki Metropolitan Müzesi’nin düzenlediği sergi Doğu’dan Batı’ya teknoloji transferinin de gerçekleştiğini vurguluyor. Örneğin, kısa bir "vaporetto" yolculuğuyla ulaşabileceğiniz Murano Adaları, 1291’den beri Avrupa’da camcılığın merkezi olarak kendini kabul ettirmiş. Oysa, temel teknolojisini Osmanlı İmparatorluğu’ndan almış. Aynı şekilde, İznik’in çini fırınlarının yöntemleri ve desenleri de Venedik’in seramik üretimini şekillendirmiş. İstanbul, Trabzon, Kudüs, Şam, Halep, Kahire, Osmanlı’nın Venedik ile çok yakın ilişkileri olan diğer önemli kentleri arasında sayılıyor.
Venedik hükümdarları Doge’ların Gotik stilindeki sarayında (Palazzo Ducale) serginin yer aldığı büyük salonun bir duvarını boydan boya kaplayan dev tablo, 1571 Lepanto Savaşı’ndaki yenilgimizi anlatıyor. Birbirini mahmuzlayan kalyonlar ve boğuşan levendlerin yoğunluğundan, kızıllaşan denizi ancak yer yer görebiliyorsunuz. Tablo serginin bir parçası değil, ama ana teması olan Doğu-Batı ilişkisini ve Venedik’in bu eksenin odak noktasındaki rolünü vurguluyor. Tam karşısında onu adeta hüzünle seyreden, sergiye ait en ünlü tablo ise 1479-81 yıllarında Topkapı Sarayı’nda çalışan Gentile Bellini’nin Fatih portresi. İsmi bilinmeyen Veronalı bir ressamın yaptığı Sultan Osman, III. Murad ve I. Mehmed portreleri de sergiyi zenginleştirmiş.
OSMANLI TÜCCARLARININ UĞRADIĞI ANTREPO
Venedik’i Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli muhatabı yapan özellikleri arasında diplomasi becerisi ve iç istikrarı geliyor. Bu da seçime dayalı cumhuriyetçi idari sisteminden kaynaklanmış. Palazzo Ducale’nin "Büyük Konsey", "Seçim Salonu", "Temyiz Mahkemesi", "Kulis" gibi bölümleri sistemin niteliklerini vurguluyor. Kütüphane ve harita bölümlerinin yanı sıra işkence odası da var. Sergiden sonra sarayı gezmek Venedik tarihini daha yakından tanıma olanağını sağlıyor.
Osmanlı-Venedik ilişkisinin bir başka kanıtı da Türk Evi (Fondaco dei Turchi). 17-19. yüzyıllar arasında Osmanlı topraklarından gelen tüccarların kaldığı ve mallarını depoladıkları bu antrepo Büyük Kanal’ın üzerindeki en güzel binalardan. Günümüzde Doğal Bilimler Müzesi olarak görev yapıyor.
İstanbul daha Bizans iken de Venedik’in kardeş kentiydi. Bu ikiliyi konu alan başka bir büyük sergi 20 yıl kadar önce gene Venedik’te açılmıştı. Venediklilerin, IV. haçlı seferinde Bizans’ta verdikleri molayı bir işgale dönüştürdüklerini bize, St. Mark Basilikası’nın tepesindeki Bizans’tan gitme dört bronz at hatırlatıyor.
Mardin, Venedik olabilir
Mardin’de geçen hafta düzenlenen 1. Uluslararası Artuklu Sempozyumu’na katılan İngiliz bilim adamı Christopher Lillington, "Stratejik açıdan geçmişten günümüze kadar değerinden hiçbir şey kaybetmeyen, birçok medeniyete beşiklik eden Mardin’i hak ettiğince tanıtabilirseniz bir Kudüs, bir Venedik olabilir" dedi.
Lillington, 24 yıl boyunca tarihi Dara harabeleri üzerine çalıştığını, bilgi ve belgelere ulaşabilmek için dünyanın dört bir yanını dolaştığını söyledi. MÖ 600 yılında inşa edilen antik kent Dara’nın gün ışığına çıkarılmasıyla Mardin’in de gerçek anlamda değerinin ortaya çıkacağını belirtti.
Sempozyumda konuşan, Berlin Institue’dan Gierlichs Joachim de kentin mimari dokusunun önemine dikkat çekti. "Korunması için özel bir sistem geliştirilmeli. Mardin’deki tarihi ve mimari doku kentteki kültürle bütünleşerek doyumsuz bir hava oluşturmuş. Yetkililer bu tarihi kenti anlatan Almanca kitapçıklar bastırarak Almanya’daki üniversitelere ve turizm acentelerine göndermeli" dedi.