Evrim SÜMER
Son Güncelleme:
Turistlerin yüzde 35’i karavan turizmi için geliyor
Emre Tok (31) Turkcell’de İş Geliştirme Uzmanı olarak çalışıyor. Can Sarıkahya (31) ise The Ritz-Carlton İstanbul’da Kurumsal Satış Müdürü. Lise yıllarından beri arkadaş olan Can ve Emre’nin ortak bir tutkusu var: Bisiklet.
Yaşadıkları İstanbul ile sınırlı kalmayıp, Türkiye’de de birçok yere bisikletle gittiler. Bu yaz ise 440 kilometrelik bir Hırvatistan turu yaptılar bisiklet üzerinde. Buraya sadece bir saatte konuşulanlar sığdı, seyahat notlarını okumak, bütün fotoğraflara ve videolara bakmak için Emre Tok’un hazırladığı www.geziyorum.net sitesine sanal bir yolculuk düzenleyebilirsiniz.
Nereden çıktı bisikletle Hırvatistan kıyılarını dolaşmak?
- Emre: Hırvatistan yıllardır çok anlatılıyor, doğası, yüzlerce adası ve milli parklarıyla çok güzel olacağından emindim. güvenli ve yolların iyi olduğu bilgisini de alınca karar verdik.
Nereden itibaren pedal çevirmeye başladınız?
- Can: İstanbul’dan Zagreb’e uçtuk. Zagreb’de bir gece geçirdikten sonra yine uçakla Zadar’a gittik. Otobüs garında kendimize sakin bir köşe bulup bisikletlerimizi monte ettik. Maceramız Zadar’da başladı anlayacağınız.
Nasıl bir çanta ve ne kadar eşya aldınız yanınıza? Çünkü sonuçta bu motosiklet gibi değil, bütün yükü bacaklarınız taşıyor.
- Emre: Sırt çantalarımız ve bisikletin yanına asılan toplam 80 litre hacimli çantalar var. En gerekli olduğunu düşündüğümüz eşyaları ayırdık, sonra içinden eledik. Yalnız babam bir gol attı bize, şu montları alın dedi son dakikada. Onlar hakikaten çok yer kapladı ve bir kere bile kullanmadık.
Fotoğraflarınızda çadır ve kamp malzemesi de gördüm. Bu aynı zamanda bir kamp yolculuğu muydu?
- Can: Ağırlıklı olarak kamp alanları ve hostellerde kaldık. Birkaç gün de pansiyon ve butik otellerde. Bu seyahatin amacı, programsızlıktı.
ALTI-YEDİ BİN KARAVAN 10-15 BİN ÇADIR
Kamp yerleri nasıldı?
- Emre: Kaldığımız kampların biri, Avrupa’nın en büyüğü diye bilinen Zaton’du mesela. Gerçekten devasa bir yerdi. Altı-yedi bin karavan, 10-15 bin çadır kapasitesi var. Hırvatistan, kamp alanları açısından çok iyi organize olmuş bir ülke. Çok sayıda kamp yeri var. Bunların çokluğu, otellerin sayısının artmamasına sebep olmuş, ki bu da doğanın zarar görmesini engellemiş. Hırvatistan’a gelenlerin yüzde 35’i karavan turizmi için geliyormuş zaten.
Bu seyahatin amacı neydi peki? Gittiğiniz yerleri doya doya görmek mi yoksa deli gibi pedal çevirip yol almak mı?
- Emre: İkisi de. Kendimize bir rota çizdik ve o hat üzerinde hepsinde olmasa da, kalmak istediğimiz şehirleri, köyleri belirledik. Günde 60-70 km. gidecekmişiz gibi planladık. Günümüzün çoğu bisiklet üstünde geçiyordu ama sık sık mola veriyorduk.
Hangi şehirleri gördünüz?
- Emre: Tura başladığımız Zadar’dan Split’e gittik. Sibenik ve Trogir’i gördük. İkisi de çok güzeller. Sibenik yakınında bir kampta kaldık yine ama Trogir’de oda kiraladık. Her yerin en önemli anıtlarını, binalarını gördük. Ama halkın arasında olmak ve günlük hayatı yaşamak daha enteresandı açıkçası bizim için. Split’ten Brac adasına gidecektik ama o gün ilk feribotumuzu kaçırdık. Gerçi çok da bizim suçumuz değildi. Çünkü Hırvatistan’daki feribotların işleyişini çözmek pek mümkün değil. İnternetteki bilgi başka, broşürdeki başka, geminin gerçekten kalktığı saat bambaşka... Neyse, o gün Split’i uzun uzun gezdikten sonra Hvar adasının Stari Grad limanına gittik. Ertesi gün de adanın merkezine, çok anlatılan Hvar’a geçtik. Orası sadece 35 kilometrelik bir parkurdu ama çok kolay değildi. Adanın ortasına doğru ilerledikçe yol dikleşti ve her tarafımızı arılar sardı. Neyse ki en tepede bir tünel vardı da orada hem arılardan kurtulduk hem de kavurucu güneşten.
YAĞMUR YAĞARSA YÜZDE 50 İNDİRİM
Hvar’ı çok beğenmişsiniz? Nesi farklıydı Hvar’ın?
- Can: Her şeyden önce, şehrin yapısı büyüledi bizi. Orijinal halini korumuşlar. Şehre baktığınızda kendinizi 1600’lerde hissediyorsunuz. Ama arkanızı dönüp denize baktığınızda muhteşem yelkenli tekneler ve teknoloji görüyorsunuz. Hvar’ın iklimi de çok güzel. Hatta otelcilerin şöyle bir iddiası var: Yağmur yağarsa oda fiyatında yüzde 50 indirim yapıyorlar. Bir başka güzelliği de, muhteşem gece hayatı. Bu adadaki kadar güzel insanı başka hiçbir yerde görmedik.
Nerelere gitmeyi önerirsiniz Hvar’da?
- Emre: Çok adres veremeyeceğiz belki ama bir tek isim birçok şeye yetecek. Carpe Diem, tarihi bir mekanda yer alan bir restoran-kulüp. Hem kafe, hem restoran, hem de açık hava diskoteği. Palmiyelerle dolu bahçesinde her yerde minderler var. İster şık gidin, ister yalınayak dolaşın, öyle bir yer. Bardaki kokteyllerin isimleri de çok ilginç; Carpe Diem, Latince "günü yaşa" demek; içki mönüsünde de buna yönelik isimler ve küçük hikayeler var. Carpe Diem dışında da çok güzel yerler var tabii Hvar’da. Sokaklarında mutlaka dolaşmak gerek.
Başka hangi adaları gördünüz?
- Emre: Marko Polo’nun doğduğu, Korcula adasına gittik. Vela Luca limanına yaklaşırken feribottaki Hırvat erkekler bir anda tarihi bir şarkı söylemeye başladılar. Çok etkileyici bir andı. O şarkının orijinalini www.geziyorum.net sitesinde dinleyebilirsiniz. Ertesi gün seyahatin en yorucu parkurunu yaptık: Vela Luca’dan Korcula’nın merkezine gittik. 65 kilometrelik bir yoldu, adayı bir uçtan öbür uca geçtik. Adanın ortasına vardığımızda ne denizin serinliği kaldı, ne de rüzgar; inanılmaz sıcaktı. Yolun dikliği de cabası. Oralarda market falan da yoktu. Ama halk çok sıcakkanlı, evlerin kapısını çalıp su istedik sürekli.
Seyahatiniz Dubrovnik’te mi bitti?
- Can: Evet, o kıyılardaki birkaç yeri ve adayı daha gördükten sonra Dubrovnik’e geldik. Geçtiğimiz yerlerin biri Prapratno idi, küçücük bir yer, minicik bir limanı var. Orada harika bir yemek yedik. Dalmaçya Kaburgası diyorlar, gidenler mutlaka denesin. Dubrovnik de, Hvar gibi çok tarihi ve savaştan nasibini almış bir şehir. Bir berber dükkanı gördük mesela; savaşta bir bombayla yerle bir olmuş. Sonra yeniden yapıp, vitrinine de bomba düştüğü gün çekilen fotoğrafın olduğu gazeteyi asmışlar.
Bir yanınızda tarih, bir yanınızda muhteşem bir deniz ve doğa vardı. Bu, seyahatin ruhunu etkilemiştir mutlaka.
- Can: Birçok yerde, özellikle de sahil şeridinde Osmanlı izleri gördük. Çok hoşumuza gitti. Ama beni ülkenin yemyeşil doğası ve savaş etkiledi en çok. Savaşta şehit düşenlerin mezarları, anıtlar, kahramanlık abideleri çok duygulandırıcıydı.
En sevdikleri 5 yer
Barcelona Prag Rio de Janeiro Reykjavik Hvar adası
seyahatte ne okuyorlar
Can sadece uçakta rehber kitap okuyor, Emre uzun seyahatlerde rehberin yanı sıra roman okuyor.
ne yiyor, ne içiyorlar
Bisiklet üzerindeyken çok yiyorlar ama riskli gözükenlerden uzak duruyorlar. Yerel yemekleri de deniyorlar. Emre, yemek konusunda daha rahat. Bisiklet seyahatinde kesinlikle uzak durdukları şey; alkol.
ne giyiyorlar
Yandan cepli bol pantolon, tişört, gömlek giyiyorlar. İkisinin de tüm seyahatlerine eşlik eden çok eski bir spor ayakkabısı ve parmak arası terliği var. Bisiklet seyahatinde ise özel kıyafet giyiyorlar. Teri dışarı veren kıyafet, pedli tayt, rüzgarlık, eldiven ve kask.
neyle seyahat ediyorlar
Uçak, bisiklet ve yelkenli tekne ile.
nerede kalıyorlar
Hostel ve kamp yerlerinde. İş seyahatlerinde daha yüksek yıldızlı otelleri tercih ediyorlar.
kimle seyahat ediyorlar
Çoğunlukla tek başlarına ya da sevdikleri bir arkadaşları ile.
çantalarının olmazsa olmazları
Harita ve fotoğraf makinesi olmadan yola çıkmıyorlar. Ayrıca not defteri, mp3 çalar ve uyku tulumu.
oradan ne alıyorlar
Can, gittiği yere özel şeyler, mug ve magnet almayı seviyor. Emre her yerden kartpostal ve harita alıyor. Döndüğü zaman onlar ile kolaj yapıyor.
Nereden çıktı bisikletle Hırvatistan kıyılarını dolaşmak?
- Emre: Hırvatistan yıllardır çok anlatılıyor, doğası, yüzlerce adası ve milli parklarıyla çok güzel olacağından emindim. güvenli ve yolların iyi olduğu bilgisini de alınca karar verdik.
Nereden itibaren pedal çevirmeye başladınız?
- Can: İstanbul’dan Zagreb’e uçtuk. Zagreb’de bir gece geçirdikten sonra yine uçakla Zadar’a gittik. Otobüs garında kendimize sakin bir köşe bulup bisikletlerimizi monte ettik. Maceramız Zadar’da başladı anlayacağınız.
Nasıl bir çanta ve ne kadar eşya aldınız yanınıza? Çünkü sonuçta bu motosiklet gibi değil, bütün yükü bacaklarınız taşıyor.
- Emre: Sırt çantalarımız ve bisikletin yanına asılan toplam 80 litre hacimli çantalar var. En gerekli olduğunu düşündüğümüz eşyaları ayırdık, sonra içinden eledik. Yalnız babam bir gol attı bize, şu montları alın dedi son dakikada. Onlar hakikaten çok yer kapladı ve bir kere bile kullanmadık.
Fotoğraflarınızda çadır ve kamp malzemesi de gördüm. Bu aynı zamanda bir kamp yolculuğu muydu?
- Can: Ağırlıklı olarak kamp alanları ve hostellerde kaldık. Birkaç gün de pansiyon ve butik otellerde. Bu seyahatin amacı, programsızlıktı.
ALTI-YEDİ BİN KARAVAN 10-15 BİN ÇADIR
Kamp yerleri nasıldı?
- Emre: Kaldığımız kampların biri, Avrupa’nın en büyüğü diye bilinen Zaton’du mesela. Gerçekten devasa bir yerdi. Altı-yedi bin karavan, 10-15 bin çadır kapasitesi var. Hırvatistan, kamp alanları açısından çok iyi organize olmuş bir ülke. Çok sayıda kamp yeri var. Bunların çokluğu, otellerin sayısının artmamasına sebep olmuş, ki bu da doğanın zarar görmesini engellemiş. Hırvatistan’a gelenlerin yüzde 35’i karavan turizmi için geliyormuş zaten.
Bu seyahatin amacı neydi peki? Gittiğiniz yerleri doya doya görmek mi yoksa deli gibi pedal çevirip yol almak mı?
- Emre: İkisi de. Kendimize bir rota çizdik ve o hat üzerinde hepsinde olmasa da, kalmak istediğimiz şehirleri, köyleri belirledik. Günde 60-70 km. gidecekmişiz gibi planladık. Günümüzün çoğu bisiklet üstünde geçiyordu ama sık sık mola veriyorduk.
Hangi şehirleri gördünüz?
- Emre: Tura başladığımız Zadar’dan Split’e gittik. Sibenik ve Trogir’i gördük. İkisi de çok güzeller. Sibenik yakınında bir kampta kaldık yine ama Trogir’de oda kiraladık. Her yerin en önemli anıtlarını, binalarını gördük. Ama halkın arasında olmak ve günlük hayatı yaşamak daha enteresandı açıkçası bizim için. Split’ten Brac adasına gidecektik ama o gün ilk feribotumuzu kaçırdık. Gerçi çok da bizim suçumuz değildi. Çünkü Hırvatistan’daki feribotların işleyişini çözmek pek mümkün değil. İnternetteki bilgi başka, broşürdeki başka, geminin gerçekten kalktığı saat bambaşka... Neyse, o gün Split’i uzun uzun gezdikten sonra Hvar adasının Stari Grad limanına gittik. Ertesi gün de adanın merkezine, çok anlatılan Hvar’a geçtik. Orası sadece 35 kilometrelik bir parkurdu ama çok kolay değildi. Adanın ortasına doğru ilerledikçe yol dikleşti ve her tarafımızı arılar sardı. Neyse ki en tepede bir tünel vardı da orada hem arılardan kurtulduk hem de kavurucu güneşten.
YAĞMUR YAĞARSA YÜZDE 50 İNDİRİM
Hvar’ı çok beğenmişsiniz? Nesi farklıydı Hvar’ın?
- Can: Her şeyden önce, şehrin yapısı büyüledi bizi. Orijinal halini korumuşlar. Şehre baktığınızda kendinizi 1600’lerde hissediyorsunuz. Ama arkanızı dönüp denize baktığınızda muhteşem yelkenli tekneler ve teknoloji görüyorsunuz. Hvar’ın iklimi de çok güzel. Hatta otelcilerin şöyle bir iddiası var: Yağmur yağarsa oda fiyatında yüzde 50 indirim yapıyorlar. Bir başka güzelliği de, muhteşem gece hayatı. Bu adadaki kadar güzel insanı başka hiçbir yerde görmedik.
Nerelere gitmeyi önerirsiniz Hvar’da?
- Emre: Çok adres veremeyeceğiz belki ama bir tek isim birçok şeye yetecek. Carpe Diem, tarihi bir mekanda yer alan bir restoran-kulüp. Hem kafe, hem restoran, hem de açık hava diskoteği. Palmiyelerle dolu bahçesinde her yerde minderler var. İster şık gidin, ister yalınayak dolaşın, öyle bir yer. Bardaki kokteyllerin isimleri de çok ilginç; Carpe Diem, Latince "günü yaşa" demek; içki mönüsünde de buna yönelik isimler ve küçük hikayeler var. Carpe Diem dışında da çok güzel yerler var tabii Hvar’da. Sokaklarında mutlaka dolaşmak gerek.
Başka hangi adaları gördünüz?
- Emre: Marko Polo’nun doğduğu, Korcula adasına gittik. Vela Luca limanına yaklaşırken feribottaki Hırvat erkekler bir anda tarihi bir şarkı söylemeye başladılar. Çok etkileyici bir andı. O şarkının orijinalini www.geziyorum.net sitesinde dinleyebilirsiniz. Ertesi gün seyahatin en yorucu parkurunu yaptık: Vela Luca’dan Korcula’nın merkezine gittik. 65 kilometrelik bir yoldu, adayı bir uçtan öbür uca geçtik. Adanın ortasına vardığımızda ne denizin serinliği kaldı, ne de rüzgar; inanılmaz sıcaktı. Yolun dikliği de cabası. Oralarda market falan da yoktu. Ama halk çok sıcakkanlı, evlerin kapısını çalıp su istedik sürekli.
Seyahatiniz Dubrovnik’te mi bitti?
- Can: Evet, o kıyılardaki birkaç yeri ve adayı daha gördükten sonra Dubrovnik’e geldik. Geçtiğimiz yerlerin biri Prapratno idi, küçücük bir yer, minicik bir limanı var. Orada harika bir yemek yedik. Dalmaçya Kaburgası diyorlar, gidenler mutlaka denesin. Dubrovnik de, Hvar gibi çok tarihi ve savaştan nasibini almış bir şehir. Bir berber dükkanı gördük mesela; savaşta bir bombayla yerle bir olmuş. Sonra yeniden yapıp, vitrinine de bomba düştüğü gün çekilen fotoğrafın olduğu gazeteyi asmışlar.
Bir yanınızda tarih, bir yanınızda muhteşem bir deniz ve doğa vardı. Bu, seyahatin ruhunu etkilemiştir mutlaka.
- Can: Birçok yerde, özellikle de sahil şeridinde Osmanlı izleri gördük. Çok hoşumuza gitti. Ama beni ülkenin yemyeşil doğası ve savaş etkiledi en çok. Savaşta şehit düşenlerin mezarları, anıtlar, kahramanlık abideleri çok duygulandırıcıydı.
En sevdikleri 5 yer
Barcelona Prag Rio de Janeiro Reykjavik Hvar adası
seyahatte ne okuyorlar
Can sadece uçakta rehber kitap okuyor, Emre uzun seyahatlerde rehberin yanı sıra roman okuyor.
ne yiyor, ne içiyorlar
Bisiklet üzerindeyken çok yiyorlar ama riskli gözükenlerden uzak duruyorlar. Yerel yemekleri de deniyorlar. Emre, yemek konusunda daha rahat. Bisiklet seyahatinde kesinlikle uzak durdukları şey; alkol.
ne giyiyorlar
Yandan cepli bol pantolon, tişört, gömlek giyiyorlar. İkisinin de tüm seyahatlerine eşlik eden çok eski bir spor ayakkabısı ve parmak arası terliği var. Bisiklet seyahatinde ise özel kıyafet giyiyorlar. Teri dışarı veren kıyafet, pedli tayt, rüzgarlık, eldiven ve kask.
neyle seyahat ediyorlar
Uçak, bisiklet ve yelkenli tekne ile.
nerede kalıyorlar
Hostel ve kamp yerlerinde. İş seyahatlerinde daha yüksek yıldızlı otelleri tercih ediyorlar.
kimle seyahat ediyorlar
Çoğunlukla tek başlarına ya da sevdikleri bir arkadaşları ile.
çantalarının olmazsa olmazları
Harita ve fotoğraf makinesi olmadan yola çıkmıyorlar. Ayrıca not defteri, mp3 çalar ve uyku tulumu.
oradan ne alıyorlar
Can, gittiği yere özel şeyler, mug ve magnet almayı seviyor. Emre her yerden kartpostal ve harita alıyor. Döndüğü zaman onlar ile kolaj yapıyor.