Deniz İNCEOĞLU
Son Güncelleme:
Tuaregler uçsuz bucaksız çölde masmavi giysileriyle ansızın karşınıza çıkıyor
Verda Alaton (32) küçük yaşta dünyayı gezmeyi kafasına koyup üniversitede turizm eğitimi aldı. İsviçre Havayolları’nda iş buldu, bu fırsatı değerlendirdi. Hindistan’dan başladığı yolculuğunu 10 yıl boyunca Tibet, Butan, Laos, Ürdün, Burkina Faso ve Mali gibi ülkelerde sürdürdü. Profesyonelleri kıskandıracak fotoğraflar çekti.
Son çalıştığı denizcilik şirketinden ayrıldığından beri etnik takı tasarımları yapıyor, www.verdaalaton.com sitesinde gezi izlenimlerini yazıyor. Artık çok daha fazla gezecek vakti olduğunu söyleyen Alaton, geçen yıl gittiği Mali’nin küçük bölgesi Timbuktu’yu anlattı.
Ailemle hem Türkiye hem de Avrupa’da seyahatler yapardık. Seyahat etmekten, yer değiştirmekten ve farklı kültürlerin bireylerini görmekten her zaman çok keyif aldım. Zaten en sevdiğim mekan havaalanıydı. Saatlerce kalıp yolcuları seyrederdim. Farklı renkler ve yüzleri görüp hayatlarını hayal etmek çok hoş. Seyahat her zaman içimde bir yerlerde gizliydi bunun için turizm eğitimi aldım. Üniversiteyi İsviçre’de okuyarak farklı kültürlerin üyelerini tanıdım. Burada kaldığım üç sene boyunca da yerimde duramayıp Avrupa’yı gezdim. Artık daha doğal ve farklı kültürleri keşfetmeyi seviyorum. Bu yüzden uzaklara gidiyorum. Asya ve Afrika kültürleri en büyük tutkularım.
10 YIL, HER SENE EN AZ BİR ÜLKE GEZDİM
1997’de Türkiye’ye dönünce İsviçre Havayolları’nda çalışmaya başladım. Bu avantajla daha uzak ülkelere gitmeye başladım. Avrupa ve Amerika dışındaki ilk seyahatim 21 yaşında Hindistan ve Nepal’e oldu. Bir arkaşımla, her şeyi kendimiz organize ederek gittik. Seyahat benim için meditasyon. Kendimle, yaşamla ilgili yeni şeyler keşfedip, hayallerimi gerçekleştirdiğim bir dönem oluyor. Arınıyorum ve huzur buluyorum. Hindistan’dan sonra bir karar aldım; her sene mutlaka seyahate çıkıp en az bir yeni ülkeyi gezecektim. 10 yıl boyunca her sene en az bir yeni ülke gezdim: Hindistan Nepal, Şili, Fas, Tibet, Butan, Kamboçya, Vietnam, Laos, Tayland, Yemen, Ürdün, Burkina Faso ve Mali... Seyahatlerde etnik takılar ve yerel eşyalar topladım. Afrika sanatlarına tutkunum ve uzun süredir topluyorum. Şimdi Kapalıçarşı’da bir atölyede çalışıyorum, ayrıca tasarım ve işçilik eğitimi alıyorum.
ÇÖLÜN MAVİ GÖÇERLERİ
Geçen yıl Batı Afrika’daki Mali’ye gittim. Büyük kısmı Sahra Çölü’yle çevrili. Yerleşim güney bölgelerinde. Timbuktu, Sahra’nın güney giriş kapısı gibi. Efsanevi bir şehir. 15. ve 16. yüzyıllarda eğitim ve bilim merkeziydi. Tuz, altın ve kitaplar eşdeğer tutuldu. Seneler önce Timbuktu’yu okumuştum. Bu efsanevi, ulaşılması zor kenti Mali’ye gidip görmemek de mümkün değildi. Tarihi, gelişmişliği ve Sahra Çölü’nün bitiş noktası olması beni buraya yönlendirdi.
Yolculuğumu turla yaptım. En güzel mevsiminde, aralık ayında gittim. Diğer aylarda çok sıcak. Air France’la Paris’e uçtuk, sonra Burkina Faso’nun başkentine geçtik. Karayoluyla yaklaşık sekiz saatte Mali’ye vardık. Yollar kötü, ciple gitmek zorundasınız. Yoldaki köylerde çok ilkel koşullarda yaşanıyor. Gideceklerin yanına kuru yiyecekler almasında fayda var. Önce eski bir Afrika kabilesi olan Dogon Ülkesi’ne gidip üç gün kaldık. Timbuktu yolunda Nijer Nehri’ni, 45 dakikada feribotla geçtik. Günde tek sefer yapıyordu, yer bulamasak geri gelmesi için yüklü miktarda ödeme yapmak gerekecekti. Timbuktu’da Müslümanların bölgesine ve yerlilerine Tuaregler deniyor. Bunlar mavi türbanlı, çölde develerle gezen göçebe halk. Çok etkileyiciler çünkü uçsuz bucaksız çölde, karşınıza birdenbire deve üzerinde masmavi örtüler içinde çıkabiliyorlar.
HER YER KUM
Sahra’nın havası çok farklı; kuruluğu ve kumu oksijen yaratıyor. Timbuktu’nun Sankore Camisi ünlü. Balçıktan yapılan caminin duvarına, ağırlığını dağıtmak için palmiye ağaçları sıkıştırılmış. Her sene yağmurdan sonra bakım yapılıyor. Her yer kum dolu, kimi evlerin içi bile. Balçık ve nadiren taştan yapılmış, birkaç odalı, nadiren iki katlı, küçük evlerde, birkaç aile birden yaşıyor. Bazı bölgelerde sokaklar, güneşten korunmak için, çok dar. Geniş olanları kum dolu. Yediğiniz ekmekte bile kum çıkabiliyor. Yerliler gibi yüzünüzü kumaşla kapamanızda fayda var.
Yüzyıllar önce Batı’dan gelen araştırmacılar güzel evler yaptırmış. Her biri müzeye çevrilmiş. Yazmaları içeren, 20 bin kitaplık arşivin bulunduğu kütüphaneyi görmelisiniz. Sahra Çölü ve Tuareg kampları da görülmeli. Tuaregler, Timbuktu’dan Sahra’nın kuzeyine tuz götürüp satarak geçiniyor. Kamplarında kadınların ağıt yakıp erkeklerin dans ettiği törenler izlenebilir. Tuaregler’in deriden, deve kemiğinden ya da gümüşten yaptıkları etnik takılar hediye olarak alınabilir.
MÜZE, SARAY ARAMAYIN HAYATI GÖZLEMLEYİN
Eski Fransız sömürgesi olduğu için bölgede Fransızca konuşuluyor. Hepsi çok sıcakkanlı, pozitif ve konuşkan. Çok sade, ilkel koşullarda mutlu yaşıyorlar. Çoğu, tuz ticaretiyle uğraşıyor. Çevre çok kurak olduğundan pirinç, ekmek ya da kuzu eti yiyorlar. Kalınacak yerler de çok sade, zaten fazla bir şey beklememek gerek. Geçen yıl bir butik otel yapılıyordu. Timbuktu, klasik gezilerdeki gibi müzeleri, sarayları, kafeleri görülebilecek bir şehir değil. Tüm gün sokaklarda dolaşıp çölün havasını tatmak, kumu bir kere de olsa yutmak ve insanlarıyla kaynaşmak gerekiyor.
Timbuktu’dan sonra Nijer Nehri üzerindeki üç yerleşimi gezdik: Mopti, Segu ve UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Djenne. Camisi çok meşhur, dünyanın yedi harikası için aday gösterildi. Sankore Camisi’ne benziyor ama bu, dünyanın en büyük balçıktan camisi. İçi, bizim camilerimizden çok farklı. İnce ve uzun bir koridorda herkes arka arkaya durarak namaz kılıyor. İmam ve mihrap görülmüyor. Ancak Batılı Müslümanlar’ın buraya girmesi yasak. Geçen yıllarda tatsız bir olay olmuş; caminin fotoğrafı bir moda fotoğrafında zemin olarak kullanılmış. Buranın cephesi de her yıl festival havasında dış cephesi yenileniyor. Çevresinde kurulan pazarda rengarenk kıyafetli kadınları görmek harika.
EN SEVDİĞİ 5 YER
Ankor Tapınakları (Kamboçya) Katmandu (Nepal)
Marakeş (Fas) New York Luang Prabang (Laos)
neyle seyahat ediyor
Uzun mesafelerde uçak, sonra tren, otomobil, otobüs
nerede kalıyor
Butik oteller
seyahatte ne okuyor
Gittiği ülkenin yazarlarını
ne giyer
Cepli pantolon, beyaz tişört, spor ayakkabı
ne yiyor ne içiyor
Yerel lezzetler
çantasının vazgeçilmezleri
Fotoğraf makinesi, not defteri, ıslak mendil
kimle seyahat ediyor
Tek başına veya küçük bir grupla
ne alıyor
Yerel etnik takı, kumaş, etnik eşyalar
Ailemle hem Türkiye hem de Avrupa’da seyahatler yapardık. Seyahat etmekten, yer değiştirmekten ve farklı kültürlerin bireylerini görmekten her zaman çok keyif aldım. Zaten en sevdiğim mekan havaalanıydı. Saatlerce kalıp yolcuları seyrederdim. Farklı renkler ve yüzleri görüp hayatlarını hayal etmek çok hoş. Seyahat her zaman içimde bir yerlerde gizliydi bunun için turizm eğitimi aldım. Üniversiteyi İsviçre’de okuyarak farklı kültürlerin üyelerini tanıdım. Burada kaldığım üç sene boyunca da yerimde duramayıp Avrupa’yı gezdim. Artık daha doğal ve farklı kültürleri keşfetmeyi seviyorum. Bu yüzden uzaklara gidiyorum. Asya ve Afrika kültürleri en büyük tutkularım.
10 YIL, HER SENE EN AZ BİR ÜLKE GEZDİM
1997’de Türkiye’ye dönünce İsviçre Havayolları’nda çalışmaya başladım. Bu avantajla daha uzak ülkelere gitmeye başladım. Avrupa ve Amerika dışındaki ilk seyahatim 21 yaşında Hindistan ve Nepal’e oldu. Bir arkaşımla, her şeyi kendimiz organize ederek gittik. Seyahat benim için meditasyon. Kendimle, yaşamla ilgili yeni şeyler keşfedip, hayallerimi gerçekleştirdiğim bir dönem oluyor. Arınıyorum ve huzur buluyorum. Hindistan’dan sonra bir karar aldım; her sene mutlaka seyahate çıkıp en az bir yeni ülkeyi gezecektim. 10 yıl boyunca her sene en az bir yeni ülke gezdim: Hindistan Nepal, Şili, Fas, Tibet, Butan, Kamboçya, Vietnam, Laos, Tayland, Yemen, Ürdün, Burkina Faso ve Mali... Seyahatlerde etnik takılar ve yerel eşyalar topladım. Afrika sanatlarına tutkunum ve uzun süredir topluyorum. Şimdi Kapalıçarşı’da bir atölyede çalışıyorum, ayrıca tasarım ve işçilik eğitimi alıyorum.
ÇÖLÜN MAVİ GÖÇERLERİ
Geçen yıl Batı Afrika’daki Mali’ye gittim. Büyük kısmı Sahra Çölü’yle çevrili. Yerleşim güney bölgelerinde. Timbuktu, Sahra’nın güney giriş kapısı gibi. Efsanevi bir şehir. 15. ve 16. yüzyıllarda eğitim ve bilim merkeziydi. Tuz, altın ve kitaplar eşdeğer tutuldu. Seneler önce Timbuktu’yu okumuştum. Bu efsanevi, ulaşılması zor kenti Mali’ye gidip görmemek de mümkün değildi. Tarihi, gelişmişliği ve Sahra Çölü’nün bitiş noktası olması beni buraya yönlendirdi.
Yolculuğumu turla yaptım. En güzel mevsiminde, aralık ayında gittim. Diğer aylarda çok sıcak. Air France’la Paris’e uçtuk, sonra Burkina Faso’nun başkentine geçtik. Karayoluyla yaklaşık sekiz saatte Mali’ye vardık. Yollar kötü, ciple gitmek zorundasınız. Yoldaki köylerde çok ilkel koşullarda yaşanıyor. Gideceklerin yanına kuru yiyecekler almasında fayda var. Önce eski bir Afrika kabilesi olan Dogon Ülkesi’ne gidip üç gün kaldık. Timbuktu yolunda Nijer Nehri’ni, 45 dakikada feribotla geçtik. Günde tek sefer yapıyordu, yer bulamasak geri gelmesi için yüklü miktarda ödeme yapmak gerekecekti. Timbuktu’da Müslümanların bölgesine ve yerlilerine Tuaregler deniyor. Bunlar mavi türbanlı, çölde develerle gezen göçebe halk. Çok etkileyiciler çünkü uçsuz bucaksız çölde, karşınıza birdenbire deve üzerinde masmavi örtüler içinde çıkabiliyorlar.
HER YER KUM
Sahra’nın havası çok farklı; kuruluğu ve kumu oksijen yaratıyor. Timbuktu’nun Sankore Camisi ünlü. Balçıktan yapılan caminin duvarına, ağırlığını dağıtmak için palmiye ağaçları sıkıştırılmış. Her sene yağmurdan sonra bakım yapılıyor. Her yer kum dolu, kimi evlerin içi bile. Balçık ve nadiren taştan yapılmış, birkaç odalı, nadiren iki katlı, küçük evlerde, birkaç aile birden yaşıyor. Bazı bölgelerde sokaklar, güneşten korunmak için, çok dar. Geniş olanları kum dolu. Yediğiniz ekmekte bile kum çıkabiliyor. Yerliler gibi yüzünüzü kumaşla kapamanızda fayda var.
Yüzyıllar önce Batı’dan gelen araştırmacılar güzel evler yaptırmış. Her biri müzeye çevrilmiş. Yazmaları içeren, 20 bin kitaplık arşivin bulunduğu kütüphaneyi görmelisiniz. Sahra Çölü ve Tuareg kampları da görülmeli. Tuaregler, Timbuktu’dan Sahra’nın kuzeyine tuz götürüp satarak geçiniyor. Kamplarında kadınların ağıt yakıp erkeklerin dans ettiği törenler izlenebilir. Tuaregler’in deriden, deve kemiğinden ya da gümüşten yaptıkları etnik takılar hediye olarak alınabilir.
MÜZE, SARAY ARAMAYIN HAYATI GÖZLEMLEYİN
Eski Fransız sömürgesi olduğu için bölgede Fransızca konuşuluyor. Hepsi çok sıcakkanlı, pozitif ve konuşkan. Çok sade, ilkel koşullarda mutlu yaşıyorlar. Çoğu, tuz ticaretiyle uğraşıyor. Çevre çok kurak olduğundan pirinç, ekmek ya da kuzu eti yiyorlar. Kalınacak yerler de çok sade, zaten fazla bir şey beklememek gerek. Geçen yıl bir butik otel yapılıyordu. Timbuktu, klasik gezilerdeki gibi müzeleri, sarayları, kafeleri görülebilecek bir şehir değil. Tüm gün sokaklarda dolaşıp çölün havasını tatmak, kumu bir kere de olsa yutmak ve insanlarıyla kaynaşmak gerekiyor.
Timbuktu’dan sonra Nijer Nehri üzerindeki üç yerleşimi gezdik: Mopti, Segu ve UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Djenne. Camisi çok meşhur, dünyanın yedi harikası için aday gösterildi. Sankore Camisi’ne benziyor ama bu, dünyanın en büyük balçıktan camisi. İçi, bizim camilerimizden çok farklı. İnce ve uzun bir koridorda herkes arka arkaya durarak namaz kılıyor. İmam ve mihrap görülmüyor. Ancak Batılı Müslümanlar’ın buraya girmesi yasak. Geçen yıllarda tatsız bir olay olmuş; caminin fotoğrafı bir moda fotoğrafında zemin olarak kullanılmış. Buranın cephesi de her yıl festival havasında dış cephesi yenileniyor. Çevresinde kurulan pazarda rengarenk kıyafetli kadınları görmek harika.
EN SEVDİĞİ 5 YER
Ankor Tapınakları (Kamboçya) Katmandu (Nepal)
Marakeş (Fas) New York Luang Prabang (Laos)
neyle seyahat ediyor
Uzun mesafelerde uçak, sonra tren, otomobil, otobüs
nerede kalıyor
Butik oteller
seyahatte ne okuyor
Gittiği ülkenin yazarlarını
ne giyer
Cepli pantolon, beyaz tişört, spor ayakkabı
ne yiyor ne içiyor
Yerel lezzetler
çantasının vazgeçilmezleri
Fotoğraf makinesi, not defteri, ıslak mendil
kimle seyahat ediyor
Tek başına veya küçük bir grupla
ne alıyor
Yerel etnik takı, kumaş, etnik eşyalar