GeriSeyahat Tropikal, el değmemiş ve saf bir yolculuk: Zanzibar
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Tropikal, el değmemiş ve saf bir yolculuk: Zanzibar

Tropikal, el değmemiş ve saf bir yolculuk: Zanzibar

Kar beyaz kumsalı, baharat bahçeleriyle kış soğundan kaçanların içini ısıtıyor Zanzibar. Tanzanya’ya bağlı yarı özerk bir cumhuriyet olan ada, bugüne kadar gittiğim hiçbir yere benzemiyor.

Her şey 1970 ve 80’lerin efsane İngiliz rock grubu Queen’in solisti Freddie Mercury’nin Zanzibar doğumlu olduğunu öğrendiğim lise günlerime dayanıyor. O günden beri hep merak ettim, Freddie gibi bir sesin doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği Hint Okyanusu’nda yer alan bu adanın nasıl bir yer olduğunu. Ve Zanzibar’a tatil için gidecek olan aileme katılmam yönünde teklif geldiğinde, kabul etmem bir saniyeden az sürerken kendimi İstanbul-Darüsselam uçağında bulmam da iki haftadan daha kısa sürdü.

Fakirliği, doğal güzelliği ve insanlarının sıcaklığıyla Zanzibar beni kalbimin en orta yerinden vurdu. Endüstri namına nerdeyse hiçbir kuruluş olmadığı için içime ince bir sızı salacak kadar fakir olan ve yakın gelecekte de fakirliklerinden kurtulacaklarına dair bir emare bulunmayan ada ve ada sakinleri, aslında aynı sebepten ötürü çok doğal ve güzel.

Doğasına el değmemiş, yiyeceklerine henüz kimyasal bulaşmamış olması ve ilk başta ürkek ama o ürkekliği bir ‘jambo’ (merhaba) diyerek aşabildiği yakınlıkları beni adaya ve Zanzibarlılara hayran bıraktı.
Bu özerk bölge ziyaretçilerini kocaman kırmızı ‘Karibu Zanzibar’ (Zanzibar’a hoş geldin) yazısı ve alçak eski evlerinin siluetiyle karşılıyor. Senelerin merakını içinde taşıyan ben, daha bu manzaradan adanın unutulmaz olacağını anladım.

Kısa bir dinlenmeden sonra Zanzibar’ın başkenti Zanzibar City’nin eski yerleşim yeri Stone Town’u keşfetmek üzere kendimi dışarı attım. Hava 33 derece ve nem kendini hafif hafif hissettiriyor ama Türkiye’de soğuk bir kış gününden geldiğim için hiç şikâyet etmiyorum.

UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’nde yer alan Stone Town’da kıyı boyunca uzanan ve yerel halkın günün her saati doldurduğu, yere şilte sererek oturduğu, yemek yediği, sosyalleştiği ‘Forodhani’ bahçesinde küçük bir kız çocuğunun doğum günü kutlamasına denk geldim. Şehrin bu eski yerleşim yerinde dolaşırken tahtadan oyularak yapılmış etkileyici kapıları atlamamak için yerel taştan yapılmış eski evlere sahip dar sokaklarda dolaştım. Ara sokaklarda dolaşırken yerel ve taze lezzetler sunan bir lokantaya oturdum. Burası, “Elimi nerede yıkayabilirim?” diye sorduğumda bir çukur tabak içinde temiz su ve bir dilim misket limon getiren, meyve suyu karışımımı siparişim üzerine sıkan yerel bir lokanta. Her şey çok basit ama aynı zamanda lezzetli ve Zanzibar’a özgü.

Tropikal, el değmemiş ve saf bir yolculuk: Zanzibar


Freddie’in izi yok


Adada beni ilk başta hayal kırıklığına uğratan durumlardan biri, Freddie’ye ait fazla bir eserin olmamasıydı. Freddie’nin çocukken yaşadığı ve şu anda otel olan bir bina ile şarkıcının adının kullanıldığı sahile bakan bir bar dışında hiçbir yapı yok. Adada daha fazla zaman geçirince anladım ki her ne kadar dünyadaki çoğu rock müzik dinleyicisine Zanzibar adını duyuran kişi Freddie olsa da bu tropikal ada ziyaretçilerine bundan çok daha fazlasını sunuyor.
Mesela Kizimbani çiftliğindeki baharat turunu yapmamış olsam karanfilden vanilyaya, zencefilden yerel dilde ‘zingifuri’ diye adlandırılan dışı uzun kırmızı tüylü, kabuğunun içindeki küçük kırmızı topçuklar ezilince kırmızı renk veren ve makyaj malzemelerinde kullanılan bitkinin neye benzediğini ve nasıl yetiştirildiğini başka türlü nasıl görebilirdim ki? Veya muskat baharatının kadınlarda, zencefilin de erkeklerde afrodizyak etki yarattığını...
Türkiye’nin denizlerine alışık olan ben, internetten deniz kenarında bir otel ayarlarken adanın doğu sahilindeki Chwaka Koyu’nu yüzmek için ideal olarak tasavvur etmiştim ancak atladığım bir nokta varmış: Okyanus ortasında bulunan adanın kıyılarında günde dört sefer gel-gitin olduğu...
Chwaka’ya öğleden sonra vardığımızda deniz sığ olmasına rağmen girilmeyecek gibi değildi ama ertesi sabah deniz sefası için uyandığımda denizin 500 metre kadar gerilediği gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kaldım.
Sabahleyin biraz moralim bozulsa da öğleden sonra 14.30 civarında su neredeyse koşarak kıyıya geldi. Bir yandan ıpılık su tatlı tatlı ayağımın altındaki yumuşacık beyaz kumları daha da kıyıya götürmeye çalışırken, kumlarla aynı renkte olan küçük yengeçlerin her gün gelip giden bu suya sanki ilk defa yakalanıyorlarmış gibi telaş içinde koşarak kuru kumlardaki yuvalarına erişmelerini izledim.
Denize baktıkça eko-sistem diye biyoloji derslerinde anlatılan olgunun ne olduğunu daha iyi anladım.

Tropikal, el değmemiş ve saf bir yolculuk: Zanzibar


Hakuna matata

Gezimizin son günü adanın en kuzeyinde bulunan Nungwi’ye bağlı Kendwa sahiline gittik. Burası fotoğraflarda gördüğümüz masmavi deniziyle ünlüydü. Sahilinin güvenliğini anakara Tanzanya’da yaşayan yerel bir kabile Masailer’in korudukları ve Arap yelkenlilerinin güneşin önünden huzurlu bir şekilde arzıendam ettiği bir sahil... Deniz ve sahil sonsuza uzanıyormuş gibi... Gerçek olamayacak kadar güzel bir his yaratıyor. İnsan burada gün hiç bitmesin istiyor.
Zanzibar’dan büyülenmeden geri dönmek mümkün değil. Adada konuşulan Swahili dilinde de söylendiği gibi; tropikal, el değmemiş ve saflıkla dolu olan bu ada ne zaman aklıma düşse, ‘Hakuna matata’ (sorun yok; tadını çıkart) diyerek avutuyorum kendimi.
Kwaheri tutaonana tena Zanzibar!

Tropikal, el değmemiş ve saf bir yolculuk: Zanzibar

Ne zaman gidilir?
Senenin her ayı ortalama 26-27 derece. En güzel dönemler aralık-ocak ve ağustos ayları. Mayıs ve haziran sık ve yoğun yağmur var.

Nasıl gidilir?


THY haftanın altı günü tarifeli Istanbul-Darüsselam uçağıyla Tanzanya’nın Darüsselam şehrine uçup, oradan ya yerel uçak şirketleri ile Zanzibar Havaalanı’na ya da yüksek hızlı feribotla Zanzibar Limanı’na ulaşabilirsiniz.

Nerede kalınır?


Stone Town’da en az bir akşam kalın. Uygun fiyata merkezi ve temiz oteller internetten kolayca bulunuyor. Günübirlik dahi olsa adanın diğer sahillerini de görün. Adanın en uzak iki ucu kuşuçuşu yaklaşık 90 kilometre.

Ne yenir/içilir?


Stone Town’da deniz kıyısında bulunan Forodhani bahçesinde günün her saati ızgarada pişirilen deniz mahsulleri, tavuk, içi farklı bileşenlerden oluşan üçgen şekilli ‘sambusa’ veya hamurdan yapılmış yerel lezzetleri yiyebilirsiniz. Tezgahtaki yiyecekler gözünüzün önünde pişiriliyor, size sıcak sıcak yemek düşüyor; tabii üzerlerinde dolaşan sinekleri görmezden gelirseniz. Yan tezgâhtan da taze sıkılmış bir şekerkamışını veya meyve suyunu almayı unutmayın.
Pirinç ve patatesin karabiber, karanfil, tarçın gibi farklı baharatlar ile pişirilerek elde edilen ‘pilav rice’, üzerine tatlımsı bir sos ve yanında haşlanmış ıspanak ile tüketiliyor. Tadı ilk başta biraz farklı gelse de üçünçü kaşıktan sonra severek yeniyor.
Bizim gözlemelere göre daha ince ve yağlı yapılan hamurların içerisine sarılan çiğ sebze ve/veya farklı baharatlar ile pişirilmiş tavuk da yerel bir lezzet.
Meyve sularını ihmal etmeyin. Benim iki favorim oldu: Ppassion fruit (çarkıfelek meyvesi); mango, muz; ikincisi avokado, misket limon ve zencefil suyu. Ananas-mango-misket limon karışımı da ekşi sevenlere hitap ediyor. Alkollü bir içecek tercih ederseniz Zanzibar’da bulabileceğiniz üç yerel bira şöyle: Safari,
Kilimanjaro ve Serengeti.

False