Lakme TOKTAŞ
Son Güncelleme:
Tropik ormana gizlenmiş tapınaklar imparatorluğu ANGKOR
Hep görülmesi gereken yer listelerinin üst sıralarında yer alıyor Angkor. 1992’den beri UNESCO’nun dünya kültürel mirasları listesinde. Kamboçya’daki Angkor medeniyetinin izleri, aynı zamanda dünyanın harikaları arasında sayılıyor.
Tropik cangılın içinde saklı dev tapınaklar mistik ve esrarengiz havaları, görkemleriyle insana bambaşka deneyimler yaşatıyor. Bangkok’tan bir saatlik bir uçak yolculuğu sonucunda ulaşacağınız Siem Reap şehrinin yakınında bulunan Angkor Wat’ın etrafında 50 kadar tapınak var.
Onlar da ülkelerini kurdular, yerleştiler, geliştiler, sonra yıkıldılar ve arkalarında muhteşem izler bırakarak tarihin sonsuzluğuna gömüldüler. Uzun süre gizli kaldılar. Şimdi dünya, Khmer İmparatorluğu’nun izlerini görmek için Angkor’a akın ediyor.
Angkor, kutsal şehir anlamına gelen bir kelime. Khmerler ise modern ve eski dönem Kamboçya’nın ana etnik grubu. Bugünün Kamboçya’sının yanısıra Myanmar, Tayland, Vietnam, Laos’un önemli kısımlarını kapsayan ve 9-15. yüzyıllar arasında tarihe damgasını vuran bir imparatorluktu. Angkor, Khmerlerin başkentiydi. Khmerler parlak dönemlerinde barajlar, kanallar, olağanüstü tapınaklar yapmışlardı.
Siyamlıların saldırıları sonucu başkent 14. yüzyıl ortalarında Angkor’dan Phnom Penh’e taşındı. Görkemli tapınaklar tropik cangıl içinde kaybolmaya yüz tuttu. Angkor tam dört yüz yıl sürecek bir sessizliğe gömüldü. Ormanlarda, ağaçların arasına gizlenmiş bu görkemli tapınakları görebilenler, mesela etrafta yaşayan köylüler, bunların Tanrı veya devler tarafından inşa edildiklerine inanmışlardı.
Kayıp şehir Angkor’u yeniden keşfederek batı dünyasına tanıtan Fransız Henri Mouhot oldu. 1860’ta gördükleri karşısında büyük bir coşkuyla "Angkor görülmeden ölünmez" dediği rivayet edilen Mouhot, 1861’de öldü!
O zamandan bugüne, savaşlardan fırsat bulundukça Angkor otlardan, ormanların esaretinden kurtarılmaya çalışılıyor. Ama Ta Phrohm gibi, kendileri de tarihi eser sayılabilecek dev ağaç kökleri aynen korunuyor.
GÜLÜMSEYEN DEV HEYKELLER
Angkor Thom, Khmer İmparatorluğu’nun büyük gücünün simgesi, en son başkenti, dünyanın en büyük ören alanlarından biri. Onu çevreleyen duvarlar üç kilometre uzunluğunda, sekiz metre yükseklikte. Birkaç girişi var. Zafer kapısı, etkileyici bir giriş. Geniş bir su yolu üzerinde taştan bir köprü. Kenarlarında sağlı sollu 54’er heykel var; bir yanda iyiliği simgeleyen güler yüzlü heykeller, melekler, diğer yanda ise kötülüğün temsilcisi asık suratlı çirkin heykeller, şeytanlar. İşte bu taş köprüden geçerek ulaşılıyor Zafer Kapısı’na.
Ancak hangi kapıdan girerseniz girin, tüm yollar Bayon’a gidiyor.
Bayon, 12. yüzyılın sonunda Kral 7. Jayavarman tarafından inşa edilen Angkor Wat’tan sonra en meşhur tapınak. Uzakdoğu’ya her gittiğimde gözüme çarpan en belirgin özellik insanların gülümseyen yüzleri. İşte Bayon’daki taştan kulelerin üzerinde yer alan dev insan yüzlerinin ortak özelliği de bu: Hepsi gülümsüyor. Bu yüzlerin kimleri temsil ettikleri tartışmalı olmakla beraber, ağırlıkla Kral 7. Jayavarman’la Buda’yi resmettikleri düşünülüyor.
Angkor Wat ise bir ülkenin bayrağına girmeyi hak kazanmış bir tapınak; Kamboçya bayrağını süslüyor. Görsel, mimari ve sanatsal olarak nefes kesici. Kral 2. Sarayavarman döneminde inşa edilmeye başlanmış. Onun ölümünden bir süre sonra tamamlanmış. Yaklaşık otuz yılda yapılmış. Kullanılan taş miktarının Keops piramidinde kullanılanla eşdeğer olduğu söyleniyor. Çift amaçlı olarak inşa edilmiş; hem 2. Sarayavarman’in mozolesi, hem Tanrı Vishnu’ya adanmış bir Hindu tapınağı. Etrafında suni bir göl, köprüler, 3.5 kilometrelik bir duvar var. Üçüncü katında lotus çiçeği benzeri beş kulenin ortasında dev bir kule bulunuyor. Duvarlarındaki oymalar, ünlü Hint destanları Mahabharata ve Ramayana’dan sahneleri anlatıyor.
KADINLARDAN MİNYON TAPINAK
Banteay Srei’ye ise yaklaşık 30 kilometrelik, böbrek taşlarını düşürmek için birebir olan bir yoldan ulaşılıyor. Rehbere göre çok da uzak olmayan bir zaman öncesinde bu yol daha da bozuk, üstelik tehlikeliymiş. Bölgede cirit atan Kızıl Khmerler ve mayınlardan dolayı.
Bir diğer adı Kadınlar Tapınağı. Böyle anılmasının nedeni, diğer devasa yapıların aksine minyon ve zarif olması, pembe taşlardaki oymaların ancak kadınlar tarafından yapılmış olabileceğinin düşünülmesi.
Phnom Bakheng ise Khmer İmparatorluğu’nun başkentinin Angkor’a taşındığı 10. yüzyılın başlarında Bakheng tepesinde kurulmuş. Buraya ulaşmakta zorlananlar için fil taksiler var. Etraftaki devliğe uyum sağlayan kocaman filler sizi uysal ve kararlı adımlarıyla tepeye taşıyorlar.
67. metrede olan zirveye zorlu tırmanışın ödülü ise muhteşem bir güneş batımında, cangıl içindeki Angkor Wat kulelerini seyretmek.
Onlar da ülkelerini kurdular, yerleştiler, geliştiler, sonra yıkıldılar ve arkalarında muhteşem izler bırakarak tarihin sonsuzluğuna gömüldüler. Uzun süre gizli kaldılar. Şimdi dünya, Khmer İmparatorluğu’nun izlerini görmek için Angkor’a akın ediyor.
Angkor, kutsal şehir anlamına gelen bir kelime. Khmerler ise modern ve eski dönem Kamboçya’nın ana etnik grubu. Bugünün Kamboçya’sının yanısıra Myanmar, Tayland, Vietnam, Laos’un önemli kısımlarını kapsayan ve 9-15. yüzyıllar arasında tarihe damgasını vuran bir imparatorluktu. Angkor, Khmerlerin başkentiydi. Khmerler parlak dönemlerinde barajlar, kanallar, olağanüstü tapınaklar yapmışlardı.
Siyamlıların saldırıları sonucu başkent 14. yüzyıl ortalarında Angkor’dan Phnom Penh’e taşındı. Görkemli tapınaklar tropik cangıl içinde kaybolmaya yüz tuttu. Angkor tam dört yüz yıl sürecek bir sessizliğe gömüldü. Ormanlarda, ağaçların arasına gizlenmiş bu görkemli tapınakları görebilenler, mesela etrafta yaşayan köylüler, bunların Tanrı veya devler tarafından inşa edildiklerine inanmışlardı.
Kayıp şehir Angkor’u yeniden keşfederek batı dünyasına tanıtan Fransız Henri Mouhot oldu. 1860’ta gördükleri karşısında büyük bir coşkuyla "Angkor görülmeden ölünmez" dediği rivayet edilen Mouhot, 1861’de öldü!
O zamandan bugüne, savaşlardan fırsat bulundukça Angkor otlardan, ormanların esaretinden kurtarılmaya çalışılıyor. Ama Ta Phrohm gibi, kendileri de tarihi eser sayılabilecek dev ağaç kökleri aynen korunuyor.
GÜLÜMSEYEN DEV HEYKELLER
Angkor Thom, Khmer İmparatorluğu’nun büyük gücünün simgesi, en son başkenti, dünyanın en büyük ören alanlarından biri. Onu çevreleyen duvarlar üç kilometre uzunluğunda, sekiz metre yükseklikte. Birkaç girişi var. Zafer kapısı, etkileyici bir giriş. Geniş bir su yolu üzerinde taştan bir köprü. Kenarlarında sağlı sollu 54’er heykel var; bir yanda iyiliği simgeleyen güler yüzlü heykeller, melekler, diğer yanda ise kötülüğün temsilcisi asık suratlı çirkin heykeller, şeytanlar. İşte bu taş köprüden geçerek ulaşılıyor Zafer Kapısı’na.
Ancak hangi kapıdan girerseniz girin, tüm yollar Bayon’a gidiyor.
Bayon, 12. yüzyılın sonunda Kral 7. Jayavarman tarafından inşa edilen Angkor Wat’tan sonra en meşhur tapınak. Uzakdoğu’ya her gittiğimde gözüme çarpan en belirgin özellik insanların gülümseyen yüzleri. İşte Bayon’daki taştan kulelerin üzerinde yer alan dev insan yüzlerinin ortak özelliği de bu: Hepsi gülümsüyor. Bu yüzlerin kimleri temsil ettikleri tartışmalı olmakla beraber, ağırlıkla Kral 7. Jayavarman’la Buda’yi resmettikleri düşünülüyor.
Angkor Wat ise bir ülkenin bayrağına girmeyi hak kazanmış bir tapınak; Kamboçya bayrağını süslüyor. Görsel, mimari ve sanatsal olarak nefes kesici. Kral 2. Sarayavarman döneminde inşa edilmeye başlanmış. Onun ölümünden bir süre sonra tamamlanmış. Yaklaşık otuz yılda yapılmış. Kullanılan taş miktarının Keops piramidinde kullanılanla eşdeğer olduğu söyleniyor. Çift amaçlı olarak inşa edilmiş; hem 2. Sarayavarman’in mozolesi, hem Tanrı Vishnu’ya adanmış bir Hindu tapınağı. Etrafında suni bir göl, köprüler, 3.5 kilometrelik bir duvar var. Üçüncü katında lotus çiçeği benzeri beş kulenin ortasında dev bir kule bulunuyor. Duvarlarındaki oymalar, ünlü Hint destanları Mahabharata ve Ramayana’dan sahneleri anlatıyor.
KADINLARDAN MİNYON TAPINAK
Banteay Srei’ye ise yaklaşık 30 kilometrelik, böbrek taşlarını düşürmek için birebir olan bir yoldan ulaşılıyor. Rehbere göre çok da uzak olmayan bir zaman öncesinde bu yol daha da bozuk, üstelik tehlikeliymiş. Bölgede cirit atan Kızıl Khmerler ve mayınlardan dolayı.
Bir diğer adı Kadınlar Tapınağı. Böyle anılmasının nedeni, diğer devasa yapıların aksine minyon ve zarif olması, pembe taşlardaki oymaların ancak kadınlar tarafından yapılmış olabileceğinin düşünülmesi.
Phnom Bakheng ise Khmer İmparatorluğu’nun başkentinin Angkor’a taşındığı 10. yüzyılın başlarında Bakheng tepesinde kurulmuş. Buraya ulaşmakta zorlananlar için fil taksiler var. Etraftaki devliğe uyum sağlayan kocaman filler sizi uysal ve kararlı adımlarıyla tepeye taşıyorlar.
67. metrede olan zirveye zorlu tırmanışın ödülü ise muhteşem bir güneş batımında, cangıl içindeki Angkor Wat kulelerini seyretmek.