Yakup ÖNAL
Son Güncelleme:
Tekirdağ’daki masal köyü
Uçmakdere eski bir Rum köyü. Tekirdağ’ın Şarköy ilçesinde. Marmara’nın kıyısındaki Işıklar Dağı’nın eteğinde. İstanbul’a 200 kilometre uzaklıkta. Tepeler aşıp, virajlı yollar geçtikten sonra ulaşılıyor. Bu zahmetin sonucunda karşınıza eski Rum evleri, bağlar, anıt ağaçlarla süslü bir masal köyü çıkıyor.
Uçmakdere geçmişte tipik bir Rum köyüymüş. Eski adı Vadin. Bugünkü sakinleri 1924’teki Mübadele sırasında Selanik’ten göçmüş. Köyün Muhtar Recep Karaoğlu, Rumlar zamanında köyde 2 bin 500 kişinin yaşadığını, bugün ise 80 hanede çoğu yaşlı 200 kişinin bulunduğunu söylüyor.
"Rumlar şarapçılık, ipekböcekçiliği yaparmış. Köyün yüksek tepelerindeki, denize bakan bağların şarabı çok ünlüymüş. Sahildeki iskelede bir gümrük bile varmış. Fransa’dan Amerika’ya kadar ipek ve şarap satılırmış. Tekel köyün üzümlerinin kalitesini bildiği için burada şarap fabrikası kurdu... Biz de her temmuzda su şenliği düzenleriz. Kaynak sularımız çok sevilir."
İPEKÇİLİĞİ SÜNE MÜCADELESİ BİTİRDİ
Bölgedeki şifalı otların bolluğu nedeniyle bir zamanlar Uçmakdere’de eczane dahi varmış... Öyle ki çevredeki kasabalardan ilaç almak için Uçmakdere’ye gelinirmiş. Ahmet Varlık (43), Selanik’ten köye gelen dedelerinin 1987’ye kadar ipekböcekçiliğine devam ettiğini anlatıyor. Sadece ailesinin dört bin dut ağacı varmış. Rumlardan kalma iki atölyede kozaların üretildiğini, ipeğin köye gelen Bursalı tüccarlara satıldığını hatırlıyor. "20 yıl önce uçakla süneye karşı kimyasal mücadele başlayınca ipekçilik bitti. Devlet köylünün zararını karşıladı. Dutlar söküldü, köylü bağcılığa, tütüncülüğe yöneldi."
Köyü çevreleyen dağların denize bakan yüksek yamaçları bağlarla kaplı. Köylüler katır ve eşeklerle ulaşıyor. Yüksekten toplanan üzümlerin kaliteli olduğu söyleniyor. Bağcılar devletin tanıdığı 350 litre şarap yapma hakkını kullanıyor. Tadına doyulmaz ev şaraplarını konuklarına da ikram ediyorlar.
Uçmakdere’nin ikinci gelir kaynağı tütün. Yaklaşık 40 kişi bu işle uğraşıyor. Restore edilmediği için bir bir yıkılan eski Rum evlerinin dış duvarları, hasat zamanı ipte kurutulan tütünlerle süslü. Bir kısmını köylü tüketiyor, geri kalanı satılıyor. Eski muhtar Müesser Ege, sigara tiryakisi. "Yılda 20 kilo tütün tüketirim. 50 YTL’ye tütünü alır, 20 YTL’ye kıydırırım. Bakkaldan paket sigara alsam 500 - 600 YTL harcamam gerekir" diyor.
SONBAHAR MANZARASI DOYUMSUZ
Köy evlerinin balkonları yaz aylarında rengarenk. Sardunya, begonvil, kurutulmaya bırakılan kırmızı biber, sarımsak, patlıcan kuruları... Köyde yürürken karşınıza 500 yıllık anıt ağaçlar, Kirazlı Deresi civarında fındık bahçeleri çıkıyor.
Uçmakderelilere bakılırsa, köyleri oksijen deposu. Abdullah Pamukçu (50) "Mayısta gelmelisiniz buraya. Sabah saat 05.00- 09.00 arası her yer parfüm gibi kokar. Manzara büyüleyicidir" diyor. Köylüler yazın Ganos’un yükseklerinden ıhlamur, adaçayı, kekik toplayıp kurutuyor, yoldan geçenlere ve İstanbul Mısırçarşısı’ndan gelen tüccarlara satıyor.
Müesser Ege’nin söylediklerine bakılırsa, yazın köyün ziyaretçisi çok. İstanbul’dan sürekli turlar geliyor. Pansiyonlar yoğun talebi karşılamakta zorlanıyor. Taşıma sistemi çıkınca köyün okulu kullanılmaz olmuş, köylü kaymakamdan binayı pansiyona dönüştürülmesini talep etmiş. Köye gelen izci grubu, tahsis edilen okul yerine sahilde konaklamayı tercih edince bu proje suya düşmüş.
Yaz boyunca, hafta sonlarında tıka basa dolan sahildeki Çınaraltı kamp yeri bu mevsimde sessizleşiyor. Denize girenler, piknikçilerin yerini doğaseverler alıyor. Baharda canlanan doğası, 6 Mayıs’ta düzenlenen Hıdırellez Şenlikleri, yazın denizi ve bağlarıyla ziyaretçi çeken Uçmakdere eylül sonrasında sonbaharın renklerine bürünüyor. Bağbozumu telaşını, fotoğrafçıları hayran bırakan sonbahar görüntüleri izliyor. Köye yolunuz düşerse mutlaka Papazın Evi’ne uğrayın. Papazın kızı için yaptırdığı ayazmayı, anıt ağacın altındaki kitabeyi görün. Bu arada yanınızda boş bir bidon getirmeyi unutmayın. Köyün her yerinden fışkıran suyun tadına doyamayacaksınız. Dönüşte yanınıza bir miktar da olsa bu sudan almak isteyeceksiniz.
"Rumlar şarapçılık, ipekböcekçiliği yaparmış. Köyün yüksek tepelerindeki, denize bakan bağların şarabı çok ünlüymüş. Sahildeki iskelede bir gümrük bile varmış. Fransa’dan Amerika’ya kadar ipek ve şarap satılırmış. Tekel köyün üzümlerinin kalitesini bildiği için burada şarap fabrikası kurdu... Biz de her temmuzda su şenliği düzenleriz. Kaynak sularımız çok sevilir."
İPEKÇİLİĞİ SÜNE MÜCADELESİ BİTİRDİ
Bölgedeki şifalı otların bolluğu nedeniyle bir zamanlar Uçmakdere’de eczane dahi varmış... Öyle ki çevredeki kasabalardan ilaç almak için Uçmakdere’ye gelinirmiş. Ahmet Varlık (43), Selanik’ten köye gelen dedelerinin 1987’ye kadar ipekböcekçiliğine devam ettiğini anlatıyor. Sadece ailesinin dört bin dut ağacı varmış. Rumlardan kalma iki atölyede kozaların üretildiğini, ipeğin köye gelen Bursalı tüccarlara satıldığını hatırlıyor. "20 yıl önce uçakla süneye karşı kimyasal mücadele başlayınca ipekçilik bitti. Devlet köylünün zararını karşıladı. Dutlar söküldü, köylü bağcılığa, tütüncülüğe yöneldi."
Köyü çevreleyen dağların denize bakan yüksek yamaçları bağlarla kaplı. Köylüler katır ve eşeklerle ulaşıyor. Yüksekten toplanan üzümlerin kaliteli olduğu söyleniyor. Bağcılar devletin tanıdığı 350 litre şarap yapma hakkını kullanıyor. Tadına doyulmaz ev şaraplarını konuklarına da ikram ediyorlar.
Uçmakdere’nin ikinci gelir kaynağı tütün. Yaklaşık 40 kişi bu işle uğraşıyor. Restore edilmediği için bir bir yıkılan eski Rum evlerinin dış duvarları, hasat zamanı ipte kurutulan tütünlerle süslü. Bir kısmını köylü tüketiyor, geri kalanı satılıyor. Eski muhtar Müesser Ege, sigara tiryakisi. "Yılda 20 kilo tütün tüketirim. 50 YTL’ye tütünü alır, 20 YTL’ye kıydırırım. Bakkaldan paket sigara alsam 500 - 600 YTL harcamam gerekir" diyor.
SONBAHAR MANZARASI DOYUMSUZ
Köy evlerinin balkonları yaz aylarında rengarenk. Sardunya, begonvil, kurutulmaya bırakılan kırmızı biber, sarımsak, patlıcan kuruları... Köyde yürürken karşınıza 500 yıllık anıt ağaçlar, Kirazlı Deresi civarında fındık bahçeleri çıkıyor.
Uçmakderelilere bakılırsa, köyleri oksijen deposu. Abdullah Pamukçu (50) "Mayısta gelmelisiniz buraya. Sabah saat 05.00- 09.00 arası her yer parfüm gibi kokar. Manzara büyüleyicidir" diyor. Köylüler yazın Ganos’un yükseklerinden ıhlamur, adaçayı, kekik toplayıp kurutuyor, yoldan geçenlere ve İstanbul Mısırçarşısı’ndan gelen tüccarlara satıyor.
Müesser Ege’nin söylediklerine bakılırsa, yazın köyün ziyaretçisi çok. İstanbul’dan sürekli turlar geliyor. Pansiyonlar yoğun talebi karşılamakta zorlanıyor. Taşıma sistemi çıkınca köyün okulu kullanılmaz olmuş, köylü kaymakamdan binayı pansiyona dönüştürülmesini talep etmiş. Köye gelen izci grubu, tahsis edilen okul yerine sahilde konaklamayı tercih edince bu proje suya düşmüş.
Yaz boyunca, hafta sonlarında tıka basa dolan sahildeki Çınaraltı kamp yeri bu mevsimde sessizleşiyor. Denize girenler, piknikçilerin yerini doğaseverler alıyor. Baharda canlanan doğası, 6 Mayıs’ta düzenlenen Hıdırellez Şenlikleri, yazın denizi ve bağlarıyla ziyaretçi çeken Uçmakdere eylül sonrasında sonbaharın renklerine bürünüyor. Bağbozumu telaşını, fotoğrafçıları hayran bırakan sonbahar görüntüleri izliyor. Köye yolunuz düşerse mutlaka Papazın Evi’ne uğrayın. Papazın kızı için yaptırdığı ayazmayı, anıt ağacın altındaki kitabeyi görün. Bu arada yanınızda boş bir bidon getirmeyi unutmayın. Köyün her yerinden fışkıran suyun tadına doyamayacaksınız. Dönüşte yanınıza bir miktar da olsa bu sudan almak isteyeceksiniz.