Suyun izinde İstanbul…
Bir şehir düşünün ki, asırlar boyu simgesi hep su olmuş. Dünyanın en güzel suyoluna sahip oluşuyla hep kıskanılmış, Boğaz’a âşık olmak için bir kez görmek yetmiş. Ama aynı şehir, yine asırlar boyunca hep su sıkıntısıyla anılmış. O sıkıntının çözüm yolları ise bugüne hayranlık uyandıran mimari ve mühendislik harikalarının ulaşmasını sağlamış. Su sorununa karşı hayat kurtaran sarnıçlar, şehrimize Bizans döneminden yadigâr. Osmanlı da bu sarnıçları bir süre kullanmış sonra asıl işlevi için değerlendirmese de günümüze dek korunması sağlanmış. İşte o değerlerden biri daha sekiz yıl süren restorasyon çalışmalarından sonra hayatımızda. Şerefiye Sarnıcı… Yerebatan Sarnıcı’ndan daha eski olan Şerefiye Sarnıcı İstanbul’un tarihi hazineleri arasında yerine aldı. Neredeyse 2 bin yıldır suyun izindeki İstanbul’u keşfetmek isterseniz en yenisi Şerefiye’den başlayıp, uğramanız gereken üç önemli adres var.
En çiçeği burnunda: Şerefiye
Köklü bir tarihe sahip Şerefiye Sarnıcı… Bahsedeceğim üçlünün içinde en az bilineni. Ama artık herkesce bilenecek çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü sekiz yıllık restorasyon çalışması bitti. Tüm görkemiyle yeniden İstanbul’un tarihi hazineleri arasındaki yerini aldı.
32 sütunlu sarnıç, Piyer Loti Caddesi’nin üzerinde yer alıyor. 428 ve 443 tarihleri arasında İmparator 2. Theodosius tarafından, Bozdağan Kemeri (Valens Su Kemeri) vasıtasıyla su depolamasını sağlamak amacıyla inşa edilmiş. Belgrad Ormanı ve civarındaki su kaynaklarından, Bozdağan Kemeri kanalı üzerinden ‘Nymphacum’, ‘Zeuksipps Banyoları’ ve ‘Büyük Saray’a su taksimi yapılmaktaydı. Bu su dağıtma işlemi Şerefiye Sarnıcı’nın yapımına öncülük etti.
Sarnıç, 4. Yüzyılda yapılan İstanbul’un su ihtiyacını karşılan üç sarnıçtan biri oldu. Bu arada Şerefiye’nin üzerine önce 1910 yılında Arif Paşa Konağı yapılmış. 1950’li yıllardan sonra ise Eminönü Belediye Binası yerleşmiş. Restoran çalışması bitince hemen soluğu burada aldım. Biliyorsunuz, Türkiye restorasyon konusunda her zaman başarılı değil. Biraz endişelerim ve korkularım da vardı. Yenileme yapılırken sarnıcın 1600 yıllık dokusuna zarar verilmiş olmasından korktum. Neyse ki, korktuğum başıma gelmedi. Daha yukardan bakıldığında, ürperti yaratan muhteşem bir atmosfer karşılıyor insanı.
Hiç’liğin Sergisi
30 Haziran 2018’e kadar sarnıcı ziyaret edenleri güzel bir sürpriz de bekliyor. Açılışa özel olarak, İranlı sanatçı Ahmet Nejat’ın ‘Hiç Hali’ sergisinin ev sahipliğini yapıyor. Sadece tarihe değil sanata da meraklıysanız kaçırmayın. ‘Hiç’liği sorgulayan eserler arasında gezinmek, sarnıcın atmosferini daha etkileyici hale getiriyor.
En güzeli: Yerebatan
Bana göre İstanbul’daki en etkileyici yapılardan biri ve sarnıçların en güzeli Yerebatan. Bazı yabancı konuklarımla yaptığım özel turlarda, rotamızda sarnıcın da olduğunu söylediğimde biraz şaşırıp biraz da “görecek ne olabilir ki” havasıyla beklentilerini düşük tutuyorlar. Ama merdivenlerden inmeye başladıkları andan itibaren ne kadar etkilendiklerine bizzat şahit oluyor, gururla “ben demedim mi” bakışı atıyorum. Asıl adı Bazilika Sarnıcı; Bizans İmparatoru 1. Justinianus tarafından 6. yüzyılda yaptırılmış. Bizans döneminde saray ve çevresinin su ihtiyacını karşılayan yapı, İstanbul’un fethinin ardından bir süre daha kullanılmış. Topkapı Sarayı’nın bahçelerine de sarnıçtan su verilmiş. Ama İslamiyet’te durgun su yerine akar su makbul ve temiz kabul edildiği için Osmanlı şehre yeni su kanalları kazandırmış; sarnıç da işlevini yitirmiş. 3. Ahmet ve 2. Abdülhamit dönemlerinde en kapsamlı onarımlarını geçiren sarnıcın turizme açılma tarihi ise 1987 olmuş.
Kömür tozuyla arıtma
Gezerken farklı mimari üsluplara ait sütunlar göreceksiniz. Nedeni, o dönemin geri dönüşüm anlayışı… Eski Roma yapılarından kalan sütunlar sarnıçta kullanılarak değerlendirilmiş. Bugünkü gibi davetlerin, film ya da klip çekimlerinin ya da turistik gezilerin adresi olacağı öngörülmediği için “Nasıl olsa yeraltında ve kimse görmeyecek, farklı sütunlar kullanılsa ne olur” diye düşünülmüş. Çatısındaki taşların arasına ise kömür tozu yerleştirilmiş. Bu sayede yağmur suyunun arıtılmış olarak sarnıca düşmesi ve halkın gönül rahatlığıyla içmesi sağlanmış.
Görüş Ayrılığı
Yerebatan Sarnıcını gezdiğinizde, adımlarınızın son bulduğu yerde karşınıza Medusa başının yer aldığı iki taş blok çıkacak. Birinin ters diğerinin yan durduğunu göreceksiniz. Arkeologlar da tarihçiler de sarnıçtaki Medusa başları konusunda tek bir görüşte uzlaşabilmiş değil. Öne çıkan üç yorum var… İlki, yılan saçlı Medusa’nın bakanı taşa çeviren mitolojik anlatısına dayanıyor. Herkesin sahip olmak istediği bir güzellik İstanbul. Bizans döneminde büyük yapıları ya da özel yerleri korumak için bu tür mitlerden yararlanıldığı ve sarnıç inşa edilirken özellikle bu Medusa başlarının yerleştirildiği bu sayede şehrin korunduğu düşünülüyor.
Sütun bitti!
İkinci görüş ilkine oldukça zıt. Çünkü Medusa’nın paganist bir kültüre ait oluşuna ve Hristiyanlık ile bağdaştırılamayacağını savunuyor. Bu nedenle de şehrin en görünmeyen noktasında, adeta yer altına gömer gibi özellikle kullanıldığı düşünülüyor. Sarnıcın son noktasında oluşuyla da bu görüş destekleniyor. Üçüncü görüş ise çok basit bir açıklama getiriyor; “Nedeni ne Medusa’nın mitolojik gücü ne de dindarlık; sadece kullanılacak sütun bitmiş” diyorlar. Sarnıcın sonundaki sütunların, diğerlerinden çok daha kısa olduğuna dikkat edin. Elde kalan son sütunlar kısa geldiği için, altlarına Medusa başlı heykelleri koyarak yüksekliği tamamladıkları da bu fikrin sahiplerinin yorumu.
En eskisi: Binbirdirek
4. yüzyıla ait Binbirdirek Sarnıcı, Bizans İmparatoru 1. Constantinus tarafından yaptırılmış. İlk adı Filoksenus Sarnıcı’ymış. Hipodrom’a komşu olarak yaptırılan aynı adlı sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilmiş. Sarnıç uzun yıllar susuz kalmış. Ama bu dönemde bambaşka bir amaçla kullanılmaya devam etmiş. İp bükenler tarafından atölye işleviyle kullanılan sarnıcın bugünlerini anlatan bir 19. yüzyıl gravürü de ziyaretçilerin görecekleri arasında. Sarnıçta 224 sütun ve üzerlerinde hiçbir işleme bulunmayan piramit biçiminde başlıklar var. Yerebatan’dan farklı olarak, sütunlar da başlıklar da başka yapılardan getirilmemiş bizzat sarnıç için yapılmış. Her sütun, yerin 5 metre altına kadar inen temellere sahip. Gövdelerine ise özellikle dikkat edin, Grekçe harflerin işlendiğini göreceksiniz. Bu işaretlerin, sarnıcın yapımında çalışan işçiler tarafından bırakıldığı düşünülüyor.
BUNLARI BİLİN
Sarnıçlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı dolayısıyla Müze Kart geçmiyor. Şerefiye Sarnıcı’na giriş şimdilik ücretsiz, daha sonra ne olur bilmiyorum. Yerebatan ve Binbirdirek sarnıçlarını görmek içinse kapıda bilet almanız gerek. Yerebatan Sarnıcı haftanın her günü 09.00-18.30 arasında ziyarete açık. Dini bayramların ilk günü açılış saati 13.00’e kaydırılıyor. Şerefiye Sarnıcı, haftanın her günü 10.00-19.00 arasında ziyaret edilebiliyor. Binbirdirek Sarnıcı’na ise pazar hariç her gün 09.00-18.00 saatleri arasında gidebilirsiniz.