GeriSeyahat Şubat ve mart Londra’da konser, tiyatro zamanıdır
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Şubat ve mart Londra’da konser, tiyatro zamanıdır

Şubat ve mart Londra’da konser, tiyatro zamanıdır

Uzun yıllar Washington Post, BBC, Times gibi kuruluşların Türkiye temsilciliğini yapan, daha sonra Milliyet Gazetesi’nin köşe yazarları arasına katılan Metin Münir (63) sayısız ülke dolaştı. "Amerika beni hiç etkilemedi, Uzakdoğu ilgimi çekmiyor" diyor. Avrupa eksenli gezmeyi seviyor, 30 yıldır dört mevsim, fırsat buldukça Londra’ya gidiyor. Münir, Londra’nın kışını anlattı.

Gezginliğe geç başladım. Nedeni Kıbrıslı olmamın getirdiği adalı psikolojisi ve parasızlıktı. Üniversiteyi bitirip para kazanıncaya kadar hiç tatile çıkmadım. İlk kez 25 yaşında Londra’ya gittim. Daily News’un yazı işleri müdürüydüm, bir haftalık davet almıştım. Bir hafta daha uzatıp, kenti gezdim. Tuhaftır, ilk kez İngiltere’ye ayak bastığım halde hiç yabancılık hissetmedim. İngiliz Lisesi’nden mezun olmamın, basından İngiltere gündemini takip etmemin etkisi olmalı... Sonraki yıllarda çoğunlukla arkadaşlarımı görmek için geziye çıktım. İş yolculuklarında geziyi uzatıp çevreyi keşfettim. Daha çok Avrupa ilgimi çekiyor, örneğin Uzakdoğu beni hiç ilgilendirmiyor. Güney Amerika’da sadece Brezilya’yı gördüm. ABD’den, New York’tan herkes çok etkilenir; özel bir ritmi olduğu söylenir. Çocuklarım çok sever, özel bir elektriği olduğunu anlatırlar. Defalarca gittiğim halde hiç etkilenmedim, elektriği bana ulaşmadı... Oysa Norveç ve İsveç beni güzellikleriyle şaşırttı. Sessizlik, nüfus azlığı, doğanın özgün halinden etkilendim. Türkiye’de Bodrum - Mersin arasına yıllardır ayak basmıyorum. Çünkü bu bölgenin doğası tahrip oldu. 1960’ların sonundaki doğal güzellikleriyle hatırlamak istiyorum. Uzun yıllar boyunca Kuşadası’na gitmiştim. 1990’ların başında bir düğün için tekrar gitmem gerektiğinde, büyük bir şok yaşadım. Aynı şekilde Antalya’daki Phaselis antik kentine gittiğimde, büyük acı yaşadım. Otellerle çevrilmişti.
/images/100/0x0/55eab6baf018fbb8f891fe64


KENTLERİ SEVMEM

Kalabalık mekanları pek sevmem. Kentler gittikçe birbirine benzemeye başladı. Hafta sonunda Paris’e gitmek yerine, evimde oturup Paris üzerine kitap okumayı tercih ederim. Doğa daha önemlidir benim için. Bir şehre gittiğimde mutlaka uğradığım yerlerin başında resim koleksiyonu zengin müzeler gelir. Bruegel’in resimlerini görmek için Viyana’ya gidecek kadar resme meraklıyım. Restoran keşfetmeyi, güzel yemekleri severim. Yerel şarapları tadarım. Gezginlik anlayışım zaman içinde değişmedi, sadece şehirlere karşı tahammülüm azaldı. Yurdışına çıktığımda arkadaşlarıma beni şehir dışına yürüyüşe götürmelerini rica ederim. Örneğin Edinburgh’a gittiysem, şehir içinde kalmak yerine doğaya çıkarım. Yanımda çanta taşımam. Gezgin hafif olmalı. Fotoğraf makinesi de taşımam. Fotoğraf hüzün vericidir. Yaşadıklarım, izlenimlerim hafızamda canlı kalır, fotoğrafta eskir. Gittiğim yerlerde kendi fotoğrafımı da çektirmem kesinlikle.

CEPLERİM TOHUM DOLUDUR

Bahar, en sevdiğim mevsimdir. Bununla birlikte dört mevsim doğada yürüyüşü severim. Doğayı izlerim, sevdiğim bitkilerin tohumlarını toplarım. Gezide giydiğim bütün pantalonlarımın, ceketlerimin cebinin dibinde mutlaka birkaç tohum kalmıştır. Getirip evimin bahçesine dikerim. Yıllar önce bir geziden getirdiğim ağaç tohumunu Kuzguncuk’taki evimin bahçesine dikmiştim. Zamanla serpilip gelişti, çok güzel bir ağaç oldu. Bir gün geldiğimde yerinde bulamadım. Komşularım kesmiş... Yıllar önce Küre Dağları’na gezimi hiç unutamıyorum. Öylesine zengin çiçek dokusu vardı ki, büyülendim. Fakat orada bile fotoğraf çekmedim. Çiçeklerin isimlerini öyle merak ettim ki, dönüşte rehber kitaplar aldım. Çok sevdiğim çiçeklerin fotoğraflarını aradım, isimlerini öğrendim. Girne, Ozanköy’deki evimin bahçesinde de çiçek yetiştirmek istiyorum. Fakat Kıbrıs’ta su az. Sonbaharda topladığım tohumları dikerim, kış yağmurlarıyla ıslanır, ilkbaharda çiçek açar. Ben de bu mutlulukla yetinirim.

DÖRT MEVSİM LONDRA
/images/100/0x0/55eab6baf018fbb8f891fe66


Londra, en sık yolculuk yaptığım kentlerin başında geliyor. 1970-80’lerde, Türkiye’de sinemanın öldüğü dönemlerde, sadece film görmek için giderdim. Sonraki yıllarda giysilerimi, kitaplarımı almak, dostlarımı görmek için iki ayda bir gitmeye başladım. Şubat ayı Londra’da en iddialı oyunların sahnelendiği, önemli klasik müzik solistlerinin konser verdiği dönemdir. Kent Noel telaşından uzaklaşmıştır. Alışveriş için de en uygun zamanlardan biridir. Birçok mağazada büyük indirimler başlar. Yola çıkmadan önce internetten tiyatro ve kültür merkezlerinin programlarını kontrol ederim. Önemli konserlere, nasıl olsa bir arkadaşımı davet edeceğim için, iki kişilik bilet alırım. Londra’ya iner inmez Time Out dergisini alıp, tiyatroları, yeni vizyona giren filmleri, klasik müzik konserlerini incelerim.

PARKTA YÜRÜYÜŞ MERKEZDE ALIŞVERİŞ

Genellikle Kensington’daki bir arkadaşımda kalırım. Her sabah Hyde Park’ta yürüyüşe çıkarım. Bu mevsimde doğa istirahattedir. Yürürken, parkın ilkbaharda, laleler açtığındaki coşkusunu hayal ederim. Yürüyüş için sevdiğim ikinci mekan, yine kent merkezindeki Holland Park’tır. Küçük ve şıktır. Mutlaka Japon bahçesine uğrarım. Bir bankta otururum, doğayı ve çevredeki insanları seyrederim. Çoğunlukla bölgenin yerlisi kullanır bu parkı, anneler çocuklarını getirir. Arada sırada Hampstead Heath’teki büyük parka giderim. Çayırlarda yürümek, kent merkezini uzaktan, kuşbakışı seyretmek güzeldir. Sabah yürüyüşlerinde kimi zaman kent merkezini boydan boya geçerim.

Kent merkezinde Leicester Square’i severim. Tüm önemli sinemalar, kitapçılar bu meydanın çevresindeki caddelerdedir. Hatchard’s ilk uğradığım kitapçıdır. Londra’da pekçok sahaf vardır. Fakat ben sayfalarını çevirirken mürekkep ve kağıt kokusunu duyacağım gıcır gıcır kitapları tercih ederim. Hatchard’s çıkışı, yakınlardaki Waterstones’a uğrar, yine kitaplara bakarım.

Önemli adreslerin başında Piccadily Meydanı’nın yakınlarındaki Jermyn Street gelir. En kaliteli gömlekçiler, ayakkabıcılar bu caddededir. Fortnum&Mason, Londra’nın en güzel bakkaliyesidir. İçindeki lokantalar harikadır. Çaylarımı buradan alırım.

En sevdiğim iki restoran German Street’tedir. Balık yemek istiyorsam adresim bellidir: Wheeler’s. Kentin en kaliteli deniz ürünleri burada pişer. Çoğunlukla günün mönüsünü öğrenir, garsonun tavsiyesine uyarım. Canım et yemek istiyorsa adresim yine bellidir: Rowley’s. Bonfileleri harikadır, lezzeti külbastıyı çağrıştırır. Altında ateş yanan bir tepsiyle, yanında tepeleme patatesle servis yaparlar.

Yıllar önce, Covent Garden çevresinde yürümeyi severdim. Şimdi tamamen eğlence merkezi, restoranlarla dolu olan bölgede o yıllarda sokaklarda hálá meyveler satılırdı. Şimdi öylesine steril hale geldi ki Londra, bu doku da kayboldu. Bölgede dolaşırken mutlaka National Gallery’ye uğrarım. Çünkü sürekli, birbirinden ilginç resim sergileri düzenlenir. Tutkuyla sevdiğim çağdaş ressamların başında, Amerika’da yaşayan İngiliz asıllı David Hockney geliyor. Sergilerini hiç kaçırmam.

AKŞAM PROGRAMI

Akşam programımda konser ya da mutlaka görülmesi gereken bir oyun vardır. Kış sezonunda birbirinden önemli virtüözler, kentte konser verir. Kimi zaman konser seçmekte zorlanırım. Konserlere mutlaka bir arkadaşımı davet ederim. Çıkışta yemek için mekan seçimini arkadaşıma bırakırım. Onun seçtiği bir restoranda, güzel bir yemek ve şarapla akşamımı taçlandırırım. Serhan YEDİG

En sevdiği beş yer

á Küre Dağları á Beşparmak Dağları á Londra

á Barselona á İskoçya

seyahatte ne okuyor

Üç dört kitabı bir arada okuyor, ilk kez gidiyorsa yanına rehber alıyor

ne yiyor ne içiyor

Yerel lezzetler, iyi lokantalar, yerli şaraplar

ne giyiyor

Ceket, kadife pantalon, gömlek.

Kravat takmıyor.

nerede kalıyor

Küçük, kaliteli butik oteller

neyle seyahat ediyor

Otomobil kiralıyor

çantasının vazgeçilmezleri

Dizüstü bilgisayar, kitaplar, ilaçlar

kiminle seyahat ediyor

Genellikle yalnız

oradan ne alıyor

Kitap, çay
False