Soğuk denizlerin sıcak kanlı adası
Faroe Adaları, Norveç Denizi ile Atlas Okyanusu’nun buluştuğu sularda, İzlanda ile İngiltere’nin tam ortasında. 18 adadan oluşan bu huzur dolu ülke Danimarka’ya bağlı olmakla birlikte, özerk yapıya sahip. 18’inci yüzyıldan kalma yapıları özenle korunmuş. Gezginler Derneği’nden Selman Arınç geçen ay adayı gezdi, izlenimlerini yazdı.
Milli havayolu, Atlantic Airways ile Kopenhag’dan, 20 bin kişinin yaşadığı, dünyanın en küçük başkenti Torshavn’a sadece 2 saatte ulaştığınızda, artık gürültülü kıtadan çok uzaktasınız. Şimdi sadece esen rüzgar ve önünüzde devasa bir okyanus ve siz varsınız. Ufuk çizgisine kadar uzayıp giden, engin, derin sessizliği ilerdeki kayalıklara ulaşarak çarpan dalgaların ve yamaçlardan aşağı hızla dökülen beyaz köpüklü çağlayanların sesi bozuyor. Gökyüzünde yüzlerce kuş özgürce uçuyor. Bu olağanüstü manzara karşısında, önce derin bir nefes alın ve denizden size gelen dünyanın bu en temiz havasını ciğerlerinizin tüm hücrelerine kadar cömertçe doldurun. Artık, Gulf Stream akıntısının kalbinde, İskoçya’nın kuzey batısı ile İzlanda ve Norveç’in tam ortasında, Kuzey Atlantik’te, adeta yüzercesine süzülen Faroe Adaları’ndasınız. 1948’den beri, Monarşik yönetim altında kendi parlamentosu ve parası olan, özerk yapıyla Danimarka Krallığı’na bağlı bu ülkenin resmi adı Föroyar. İskandinav dilindeki anlamı Koyun Adaları.
TOPLU ULAŞIMLA GEZMEK ÇOK KOLAY
Sayısız fiyord ve koyun bulunduğu 18 adada 50 bin kişi yaşıyor. Kendi dillerinin yanında, Danca konuşuyorlar. Bu ülkeyi gezmenin zor olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Gelişmiş kamu ulaşım sistemi en ücra şehir ve köye kadar uzanıyor. Atlantik altından geçen tünellerle iki büyük ada birbirine bağlı. Bazıları arasında köprüler bulunuyor. Feribotlar hergün adalar arasında pek çok sefer yapıyor. Acelesi olan tarifeli helikopterlerle uçuyor.
Vagar Adası’ndaki havalimanından, 90 kronluk biletle bineceğiniz otobüs, 49 kilometrelik modern otoyoldan Streymoy Adası’ndaki başkent Torshavn’ın küçük ve şirin limanına 40 dakikada ulaşıyor. Bu arada beş kilometrelik denizaltı tünelinden geçiyor. Yol boyunca gözlemlediğiniz, kendine özgü geleneksel mimarisiyle koyu renk boyalı, İskandinav tipi ahşap romantik evlerin önündeki, yemyeşil çayırlarda yüzlerce koyun, kuzu ve keçi yan yana otluyor. Deniz üzerinde belli aralıklarla balık çiftlikleri ve kobalt mavi suların ötelerinde komşu adalar göze çarpıyor.
Başkent Torshavn, küçük, kompakt ve modern bir şehir. Bunun yanında şehrin iyi korunmuş durumda bulunan eski ve tarihi bölümleri eşsiz bir enerji yaratıyor. Kayalıklar arasındaki labirenti andıran dar sokaklarda, minik siyah ve kahverengi, pencereleri beyaz boyalı, damları yeşil çimlerle kaplı evler karşınıza çıkıyor. Kendinizi tarihi film çekilen bir stüdyoda veya bir müzede zannedebilirsiniz, fakat gördükleriniz gerçek. Ortaçağlardan kaldığını sandığınız bu manzara, sokakta oynayan çocukların neşeli çığlıklarının, civardaki tavukların gıdaklamalarına karıştığı sıradan bir hayattır. Damları yeşil çimlerle kaplı, İskandinav tipi bu ahşap evler yaşanan onca sayısız yangınlara ve geçen uzun yıllara rağmen yenik düşmeyerek direnmiş, sapasağlam bugüne gelebilmiştir. Bunlar yalnız, Faroe’de değil aynı zamanda dünyada da görebileceğiniz tek örnektir.
Yakınlardaki, Hoyvik Köyü açık hava müzesi ve Doğa Tarihi Müzesi ziyaretçilere adanın kültür ve tarihi hakkında bilgi sunuyor. Denizi sevenler şehirdeki, akvaryumda ülke sularında yaşayan 235 farklı balık türünden nadir olanlarla tanışıyor.
LİMAN KÜLTÜR MERKEZİNE DÖNÜŞTÜ
Torshavn Limanı ülkenin dünyaya açılan deniz kapısı. İzlanda, İngiltere, Norveç ve Danimarka’ya feribotlar kalkıyor, yük gemileri buraya yanaşıyor. Liman önündeki duraklarda sıralanmış otobüslerle adalararası karayolculuğu da buradan başlıyor. Karşı kıyıdaki tersane önünde, Kuzey Atlantik balıkçı filoları, gökkuşağının tüm renkleriyle boyalı geleneksel irili ufaklı tekneler, yatlar ve gemiler demirlemiş. Geçmişin antrepoları bugün, kültür merkezi, sergi mekanı. Tam karşıdaki üçgen damlı renkli binalar arasında, 1768 yapımı eski ticaret odası yer alıyor. Arkasındaki tepede Evanjelist-Luteran milli kilisesine ait 18’inci yüzyıl yapımı Havnar Katedrali yükseliyor. Beyaza boyalı yapının çatısı arduvaz kaplı. Katedralin yanıbaşında 1894’te inşa edilen belediye binası var. Komşu binanın önünde, Rasmus Christoffer Effersoe’nin heykeli bulunuyor. Devlete ait binalar, idari ofisler ve kurumların birçoğuna ev sahipliği yapan Torshavn, sürekli gelişen ve büyüyen bir şehir. Lüks otellerin yanında, mütevazı pansiyonlar her bütçeye uygun seçenek oluşturuyor. Kafeler akşam bara dönüşüyor. Hafta sonları gece kulüplerinde çeşitli topluluklar konser veriyor.
BU EVDE 900 YILDIR AYNI AİLE YAŞIYOR
Torshavn’dan günlük turlarla çevreyi keşfetmek mümkün. Keyif verici turlardan biri tekneyle Vestmanna kayalıklarına yapılıyor. Fiyordlar arasındaki mağara geziliyor. Dönüş yolunda, Viking döneminden kalma liman kenti Kvivik’e uğranıyor. Görülmeye değer küçük bir şehir bu. Kirkjubo’daki roykstovan adlı tarihi ahşap evlerden biri tam 900 yıllık. Asırlardan bu yana, aynı ailenin sahip olduğu evde, 17’nci kuşağın temsilcileri yaşıyor. Ortaçağdan kalma St. Magnus Katedarali’nin kalıntıları da evin yakınında. Yerel feribotlarla, Torshavn’dan sakin ve huzurlu Nolsoy Adası’na 20 dakikada varılıyor. Çok az motorlu aracın bulunduğu küçük bir köyde yaşayan ada halkı genellikle işlerini yaya olarak görüyor. Turizm ofisi, adanın muhteşem manzarasını seyredeceğiniz turlar düzenlerken, yerel üretim el işlerini, yiyecekleri de satışa sunuyor.
BALİNALARI ÖLDÜRÜP ETLERİNİ HALKA ÜCRETSİZ DAĞITIYORLAR
Faroe Adaları’nın en köklü geleneklerinden biri de, dünyadaki bir çok hayvan hakları örgütünün tepkisini çeken pilot balinası avı. Eti ve yağı için yılda ortalama 500 ton balina öldürülüyor. 50 ila 100 bireyden oluşan gruplar halinde okyanusun çok soğuk sularında dolaşan balinalar avlanmak için kıyıya yaklaşıyor. Temmuz ve ağustosun uzun, dalgasız günlerinde bu sürüler önceden belirlenen sığ plajlara yönlendiriliyorlar. Burada, özel çelik zıpkın ve kancalar kullanılmak suretiyle öldürülüyor. Keskin bıçaklarla doğranıp civardaki yerleşimlere taşınıyor. Kâr amacı güdülmeden halka bedava dağıtılıyor. Kıyıdaki halk ise büyük bir kan gölü ortasında bütün gün süren bu kesimi, avcılık tekniklerini öğrenmeleri için, çocuklarına da seyrettiriyor.