Siz hiç duygusal lüksyaşamış mıydınız?
Singapur’da adını ülkenin kurucusundan alan otelde bir yandan dişi ayrık Tarkan ve Nükhet Duru’nun kulaklarını çınlatmak diğer yandan adanın ilklerine tanıklık etmek... Bir zamanların ‘milli saray’ı Raffles’ın kapılarını aralıyorum.
Singapur’dayım. Bir, iki, iki buçuktan üç ve de şimdi dördüncü kez gene burada bu ada ülkesindeyim. Oysa ilk gelişimde muhtemelen bir daha buraya adım atmam diye düşünmüş ve ayrılırken hep yaptığım üzere uzun uzun veda etmiştim kendisine: Evet çok eğlenmiş çok gülmüş, çok orkide görmüş hatta bilmediği coğrafyalara yolculuk yapmadan önce araştırıp soruşturmakla yükümlü bünye olarak şehrin gidilip görülesi adreslerini incelemiş ne yenir ne içilir bellemiş ve peşlerine takılıp gittiğim küçük grubu peşime takıp gezdirmiştim bir hafta boyunca.
Tarihlerle başım hoş değil. Hangi yıldı bilmem ama Tarkan’ın ön dişleri ayrıktı, Samim Değer de hayattaydı. Singapur’a o ilk seferden aklımda şehrin ortasına kurulu dolaş dolaş bitmez botanik bahçesi ve adı şehirle özdeşleşmiş ünlü otel Raffles’ın içindeki ‘Long Bar’da Nükhet Duru ile Tarkan’ın biraz da Samim’in ittirmesiyle sahneye çıkışları kalmış. İş çıkışı ceketlerini fora edip uzun barın çevresine kümelenmiş çoğu İngiliz ve hemen hepsi finansçı müşterilerin bilmedikleri bir dilde şarkı söyleyip dans eden ikiliyi ağızları bir karış açık izleyip deli gibi alkışlamaları bunca yıl sonra bile gözümün önünden gitmez.
Gelelim bu son sefere, açık ara en fiyakalısı olana... Bu kez şehri katedip otele gitmeme gerek yok, zaten Raffles’dayım. Adı dünyanın en afili otellerinin başında gelen, kendini diğerlerinden lüks değil ‘duygusal lüks’ sunduğunu söyleyerek ayıran ve de eylülde İstanbul’da da açılacak olan efsane otelde...
Hikâye 1887’de yerel gazetelerde adı kulağımıza hiç de yabancı gelmeyen iki kardeş Sarkis biraderlerin ülkenin kurucusu Sir Stamford Raffles’ın adını verdikleri 10 odalı bir otel açacakları haberiyle başlıyor. Deniz kenarında 10 küçük bungalovdan ibaret otel ileri görüşlü Sarkis kardeşler sayesinde her yıl biraz daha büyüyüp genişliyor. 1888’de ilk ünlü konuklarını, Doğu’nun gizeminin peşine düşmüş iki büyük yazarı Joseph Conrad ve Rudyard Kipling’i ağırlıyor. Sonrası çorap söküğü.... Tam 127 yıl. Kimler gelip geçmemiş ki?
HERKESTE BİR RUH YELPAZESİ
Otel ‘tarihçisi’ Leslie Danker ile.
Oteldeki ilk kahvaltımızda bize eşlik eden ve 42 yıl önce elektrik teknisyeni olarak girdiği otelde, bugün tarihe tanıklık etmiş anlatıcı olarak çalışmaya devam eden Leslie Basil Danker’in elindeki tuğla kalınlığındaki kitapta adı geçen ünlüleri saymaya kalksam değil bana ayrılan köşeyi, gazetenin tüm sayfalarını kaplamam gerekir: Başta İngiliz Kraliyet ailesi olmak üzere, Avrupa monarşilerinin hemen tüm bireyleri, yazarlar, besteciler, Charlie Chaplin’den John Wayne’e Elizabeth Taylor’dan Ava Gardner’a ünlü Holywood yıldızları, sporcular, devlet adamları...
Gelelim günümüze... Gökdelen fışkıran adanın ortasında çöldeki vaha gibi insanı tuttuğuyla başka bir âleme götürüyor. Tahmin edeceğiniz üzere lüks kavramının hakkını sonuna kadar veriyor. Lobisi, cennet bahçeleri, kemerli dükkânları, yüksek tavanlı odalarında iğneden ipliğe her şey kurulduğu döneme selam çakar nitelikte. Elektrik düğmeleri dahil. Şarap kavı inanılmaz. Hint yemeklerine eşlik etsin diye Bangolere bölgesinde yetiştirilen üzümlerden yaptırtıkları harika bir Sauvignon Blanc bile var şarap mönüsünde mesela. İşin sırrı göz kamaştıran bu lüks değil. Farklılıklarını anlatmak için altını çizdikleri ve ne yalan başlangıçta pek de anlamadığım o duygusal lüks lafı var ya, işte sır onda. Otelde, genel müdürden komiye tüm çalışanlarının elinde, görünmez bir yelpaze var sanki: ruh yelpazesi. Gidiyor, kalıyor ve ruhunuz yelpazelenmiş olarak dönüyorsunuz.
Şehrin ilk elektriğe kavuşan mekânı burası. ‘İlk’ler listesi epey uzun: İlk Fransız şef, ilk posta servisi, ülkede yapılan ilk maskeli balo... 1886’da da ‘milli saray’ olarak tescillendiği yıl.