GeriSeyahat Sivrisinekleri atlatıp Kunta Kinte’nin evini gezdik
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sivrisinekleri atlatıp Kunta Kinte’nin evini gezdik

Sivrisinekleri atlatıp Kunta Kinte’nin evini gezdik

Gambiya bir nehir ülkesi. Atlas Okyanusu’ndan, Batı Afrika’nın içlerine, adını verdiği nehir boyunca bir tırtıl gibi uzanıyor. 300 kilometre uzunluğundaki ülkenin en geniş noktası 50 kilometre. 45 yıl önce İngilizler’den bağımsızlığını kazandı. Bir doğa cenneti olmasına karşın halkı yoksul ve mutsuz. Gezgin Attila Atasoy, ocak ayında gitti, izlenimlerini yazdı.

Afrika’da çıktığımız UNESCO Dünya Mirası yolculuğunun Senegal’den sonraki durağı Gambia’ydı. Toz-toprak-sıcak eşliğindeki meşakkatli yollar, sık sık asker kontrolleriyle kesiliyordu. Allahtan çok becerikli rehberimiz Alla sayesinde bu durakları kolay aşabildik, hatta başkent Banjul’a gidecek feribotu 40 dakika bekletebildik. Yoksul ama onurlu, mutlu ve güzel Senegalliler’den sonra eski İngiliz sömürgesi Gambiya’da halk sessiz, yüzler mutsuzdu. Kunta’nın sessiz çığlığını taşıyor ve özgürlüğün bedelini, razı olmuş bir yoksullukla ödüyor gibiydiler.

YAĞIŞLAR MAYISTA BAŞLIYOR

Her tarafından Senegal ile kuşatılmış Gambiya, Afrika’nın en küçük ülkesi. Yüzölçümü Denizli ilimiz kadar. 1965’te bağımsızlığına kavuşmuş, şimdi bir cumhuriyet. Ülke, Gambiya Nehri’nin kıyısında genişliği 20 ila 50 kilometrelik bir şerit şeklinde. Haritaya bakıldığında, Senegal’in içine girmiş bir tırtılı andırıyor. Atlantik Okyanusu’na sahili ise 80 kilometre. Yağışsız sezonda (kasım-mayıs) gittiğimiz için şanslıydık. Sivrisinekler bu mevsimde sıtma taşımıyordu. Zaten sarı hummaya karşı aşılıydık. Geceleri serin, gündüzleri sıcak - kuru hava yerini hazirandan itibaren yağışlara ve nemli sıcaklara bırakacaktı. Yüzde 90’ı Müslüman olan ülkenin 1,8 milyonluk nüfusu resmi dil İngilizce’nin yanı sıra Mandinka, Wolaf, Fula yerel dillerini konuşuyordu.
Sömürgeci Avrupalılar’dan önce, Sudan ve Mali krallıklarına ait olan bölgede halkın çoğunluğunu buralardan gelen Mandingolar teşkil ediyor. Altın umuduyla gelen sömürgeciler istediklerini bulamayınca esir ticaretine yönelip tarihin en büyük insanlık dramına imza atmış. Kunta Kinte’nin de hapsedildiği köle adası St.James, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınarak bir çeşit günah çıkarılmış.
Ulusal gelirin yüzde 30’u tarımdan, yüzde 10’u sanayiden, gerisi ticaretten. Halk, ziraat ve hayvancılıkla uğraşırken, ticareti İngilizler, Suriye ve Lübnanlı azınlıklar yapıyor. Demiryolunun olmadığı, karayollarının gelişmediği ülkede ulaşım daha çok nehirden.

KUNTA’NIN TORUNLARI KURUL KURMUŞ

Juffureh, Kökler’in yazarı Alex Haley’in atası Kunta Kinte’nin köyü. Engebeli toprak yollardan iki saatte ulaşılıyor. Yolda, okula giden çocuklar, başında yük taşıyan kadınlara rastlıyoruz. Maraton yürümek burada hayatın parçası. Albreda yıkıntılarını geçip dünya mirası St.James Adası’na geçeceğiz sonra.
Köye yaklaştıkça mutlu okul çocukları, gülen renkli kıyafetli kadınlar görmek bizi şenlendiriyor. Köyden köye saatlerce yürürken eğleniyorlar sanki. Halk burada da Senegalliler gibi fotoğraflarının çekilmesine kızıyor. Acaba köle ticareti dönemindeki gibi damgalanma acısını mı hissediyorlar?
Köye vardığımızda, rehberimiz bizi yolun ortasında karşılıyor. Muhtarlar kurulunca görevlendirilmiş. Kurul dediğimiz Kunta’nın dört nesil torununun kızı ve birkaç torunundan ibaret. Önce bizi Kunta’nın evinin bahçesine aldılar, ziyaretimize memnun olduklarını belirttiler. Ücret karşılığı birer sertifika verdiler. Sonra başka bir evde Kunta Kinte’nin hikayesi ve Kökler yazarı Alex Haley’in ziyareti ile anılar anlatıldı, fotoğraflar sergilendi, çekimler yapıldı. Köyün gelirine katkımıza teşekkür ettiler. Köle ticareti döneminde Avrupalı sömürgecilerle işbirliği yapan, halkını satanları anlattılar. “Bir daha asla” diyorlardı. Fakir de olsa özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlardı. Emekleyerek de olsa gelişeceklerinin müjdesini veriyorlardı.

KÖYE ADASI ST.JAMES

Afrika’nın köle pazarı Senegal’deki Gore ve Gambiya’daki St. James Adası’ndan yönetiliyordu. Ada bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Juffureh’den 15 dakikada Gambiya Nehri kıyısındaki Albreda’ya geliyorsunuz. Buradan özel motorlu tekneyle yarım saatte adaya varılıyor. Bu adadan nadiren kaçabilen köleler azgın sularda boğuluyor ya da timsah ve köpek balıklarına yem oluyordu. Sadece gardiyanların çocuğunu doğuran kadınlar için kurtuluş vardı. Diğerleri gemilerle Amerika ve Avrupa’ya gönderiliyordu. Kölelerin dramını, Kunta’nın hapsedildiği hücrede fazlasıyla hissediyorsunuz.
Senegal ve Gambiya dünyanın en büyük doğal parklarından Senegambia’yı kurmuş. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Stone Circles da bu parkta. MÖ 5 bin yıllarında, daire şeklinde dizilmiş yuvarlak taşlardan oluşan anıt görülmeye değer. Bölgenin yolları bir minibüs ya da cipin sığabileceği kadar dar. Zıplayarak ilerliyor, yol boyunca maymunları, beyaz inekleri seyrediyorsunuz. Yollar gündüz sıcak, gece serin ve karanlık. “Beyaz zenci” denilen Fulani kabileleri de bu bölgede yaşıyor. Hatta bazıları meraklı ziyaretçileri konuk ediyor.

BAŞKENTi ADADA

Başkent Banjul, Gambiya Nehri’nin okyanusa açıldığı noktadaki bir adanın üstünde. St. Mary ya da eski adıyla Bathurist Banjul adasına kuzeyden arabalı vapurla, güneyden köprüyle ulaşılıyor. Arabalı vapurlar 1950’lerde İstanbul’da kullanılanlardan. Seferleri rötarlı. Yolcuların sessizliği, yoksulluğu içinizi acıtıyor. 35 bin nüfuslu şehrin otellerinde en çok rastlanan turistler İngilizler. Gambia Milli Müzesi, Hükümet Konağı, Yargıtay dışında doğru dürüst bina göremiyorsunuz. İki kilise ve birçok caminin yanı sıra Albert Pazarı turistlerin rağbet ettikleri yerlerden.
False