Serengeti’ye girer girmez aslan ailesiyle karşılaştık
Can Ayduk, 10 yaşında. İstanbul’da Marmara İlköğretim Okulu beşinci sınıf öğrencisi. Bayram tatilinde Tanzanya’daydı. Beş günde Tarangire, Serengeti ve Ngrongoro milli parklarını gezdi. Gönderdiği gezi notlarında “En çok Serengeti’yi sevdim, göç dönemine rastladık. Çok sayıda aslan, leopar, çita gördüm” diyor.
Bayram tatilinde Tanzanya’da üç doğal parkı gezmeye gittik. Safari, Swahili dilinde seyahat anlamına geliyormuş, biz de beş gün safari yaptık. Rehberimiz, şoförümüz Joachim, üniversitede hayvanlar üzerine eğitim aldığı için hayvanlarla ilgili bana çok değişik şeyler anlattı.
Tarangire’de bir, Serengeti’de iki, Ngorongoro’da bir gün kaldık. Hepsinin bitki örtüsü birbirinden çok farklıydı. En çok Serengeti’yi sevdim. Burası çok ama çok büyük bir doğal alan. Binlerce hayvan yaşıyor. En çok çitayı burada gördüm. İzlediğim belgesellerin çoğu da burada geçiyordu.
ÇADIR ETRAFINDA HAYVANLAR
Serengeti, Swahili dilinde ‘sonsuz düzlükler’ anlamına geliyormuş. Gerçekten çok farklı bir yer. Kilometrelerce uzunlukta düzlükler var. Bazen, neredeyse hiç ağaç, yükselti görülmüyor. Genelde yazın hayvanlar Serengeti’den, komşu Kenya’daki Masai Mara’ya göç eder, sonbaharda geri dönermiş. Biz oradayken göç başlamıştı. Daha parka girer girmez yüzlerce zebra ve afrika antilobunu etrafımızda bulduk. İlk gün bir başka sürpriz daha oldu. Tıpkı Aslan Kral filmindeki gibi büyük bir taşın üstünde oturmuş aslan kral ve karısı çıktı karşımıza. Kayaların içinden de yavruları başlarını çıkardı. Aslan gerçekten de ormanın kralı gibi oturuyor, her yer onunmuş gibi bakıyordu. Yandaki başka bir kayalıkta da diğer aslanlar ve yavrular vardı. Serengeti’ye gelir gelmez hemen aslan ailesinin evini bulmuştuk. Çok sevindim.
Zebra, antilop ve impalanın dışında çok sayıda yaban domuzu gördük. Ön ayakları üzerine çömelmelerinin nedenini de burada öğrendim. Yazın otlar kuruyunca kökleri böyle çıkarıp yiyorlarmış. Serengeti’deki otelimiz tam bir kamp yeriydi, kamp ateşi bile yakılıyordu geceleri. Zaten safaride tüm oteller çadır ya da bungalov gibi oluyormuş. Kapıları çadır gibi fermuarla kapatılıyor, kilit yok. Odadan etraftan geçen hayvanlar görülebiliyor. Zaten burası onların evi, tabii her yerde istedikleri gibi dolaşıp geziyorlar. Tanzanya’da ayrıca daha önce hiç görmediğim kadar çok kuş çeşidi gördüm. Bir de sürekli gökyüzünde uçuşan onlarca akbaba!
TERMİTİN YUVASI BOYUMDAN BÜYÜK
Serengeti’de ikinci gün erken kalktık ve hayvanları kahvaltı ederken görmek için yola çıktık. Parkta karşımıza ilk olarak filler çıktı. Gürültüden çok rahatsız oldukları için, kahvaltı etmelerini çok sessiz izlemek gerekiyor. Yavru fillerin otları nasıl koparıp yediklerini seyretmek çok eğlenceliydi. Filler etraftaki birçok ağacı devirmişti ama böylece yaprak yemek isteyip yetişemeyen başka hayvanlara da yardımcı oluyorlardı. O gün ayrıca kartal, sırtlan, zebra, zürafa, impala, ceylan, su aygırı, timsah, babun, bufalo ve çita da gördük. Çita görmeyi çok ama çok istiyordum. Beş günde tam altı çita gördüm: Biri dinleniyor, biri av arıyor, diğeri bir impala yiyordu. Üç erkek kardeşe rastladık, sanki av arıyorlardı.
Serengeti’de ve Tanzanya’nın birçok yerinde gördüğümüz termit yuvaları da çok ilgimi çekti. Bunlar karıncalardan daha iri böcekler ve çok garip evleri var. Toprağın altında yüzlerce metre uzunluğunda yolları varmış ama evlerin esas dışı çok ilginçti. Yuvalarını korumak için toprağın üstüne tükürükleriyle boyumdan büyük tepeler yapmış, havalandırma delikleri açmışlardı.
Afrika’daki ağaçlar çok güzeldi. Türkiye’de hiç görmediklerime rastladım. En hoşuma giden, daha çok Tarangire’de gördüğüm hayalet gibi kollarını açan Baobab ağacı oldu.
HAYALİM AFRİKA’DA REHBER OLMAK
Serengeti’den ayrılırken sonsuz düzlüklerde oturmuş dinlenen erkek aslana ve ailesinden ayrılmış tek başına yürüyen erkek file de rastladık. Safari yapanlar en çok ‘büyük beşli’ diye bilinen hayvanları görmek istermiş. Bunlar fil, aslan, bufalo, leopar ve gergedan. Biz ilk üç günde dördünü gördük. Hem de birçok kez. Gergedan daha çok Ngorongoro’da yaşarmış, onu görmek için parkın krater gölüne gittik.
Tanzanya’da hayvanların doğal ortamlarında nasıl yaşadıklarını nasıl beslendiklerini gördüm. Doğada her hayvanın ayrı bir yeri olduğunu öğrendim: Güneş toprağı besliyor, otları büyütüyor, ot yiyen hayvanlar etcilleri besliyor. Sırtlan ve akbaba gibi leş yiyenler kalanı temizliyor. Tüm hayvanlar ölünce tekrar toprağa karışıyor. Bu doğal döngüyü yakından görmek çok heyecan vericiydi. Hayvanlarla ilgili çok şey öğrendim, çok eğlendim. Tanzanyalılar da iyi ve yardımsever. Yüzleri hep gülüyor. İlerde Afrika’da yaşayıp zoolog ve safari rehberi olmak istiyorum... (canınseyahatleri.blogspot.com)
Leoparın mekânı sosis ağacı
Kamp yerimize giderken yol kenarındaki bir ağaçta karşımıza leopar çıktı. Zor görülen bir hayvanmış ama biz şanslıydık, ertesi gün de rastladık. Leoparın üstünde yaşadığı, en sevdiği ağaç sosis ağacı. Çok güzel koyu yeşil yapraklı, kalın dalları var. Leopar ararken o ağaçların olduğu yerlerde dolaşmak gerektiğini anladım.