Şehri vaporetto ile gezdim sokaklarda maskeyle yürüdüm
Can Ayduk, sekiz yaşında. İstanbul’da Marmara İlköğretim Okulu üçüncü sınıf öğrencisi. Geçen ay Venedik’e gitti. Hürriyet Seyahat’e gönderdiği gezi notlarında “Annemle kaybolma oyunu oynadık, çok güzel meydanlar, dükkânlar, restoranlar çıktı karşımıza. Size de tavsiye ederim” diyor.
Venedik tam bir su şehri, bu da onu şimdiye kadar gördüğüm her yerden farklı yapan en önemli şey. Bütün sokaklar suyla dolu ve tekneye binmeden dolaşmanız imkansız. Sular yükseldiği için evlerin ilk katları su dolu, o yüzden çoğu terk edilmiş. Orada Türkiye’deki vapurlar gibi ama çok daha küçüğü olan vaporettolar var. Her yere onlarla gidebiliyorsunuz. Kayıklar yerine de gondollara binebilirsiniz. Uçakla havaalanına inerken bir adaya indiğimizi gördüm. Şehre de yine tekneyle ulaşabiliyorsunuz. Giderken sazlıklarda çok garip kuşlar gördüm, bir tanesi turkuvaz renkliydi.
GÜVERCİNLERLE SABAH AKŞAM SELAMLAŞTIM
İlgimi çeken bir başka şey güvercinlerdi. Şehrin her tarafı güvercin dolu. Kuşları çok sevdiğim için bu beni çok mutlu etti. Otelimiz San Marco Meydanı’na çok yakındı. Burası çok güzel ve büyük bir meydan ve güvercin dolu. Her gün şehri gezmeye başlamadan önce oraya gidip güvercinlere “Günaydın” dedik. Yem verdik, onlarla koştuk. Akşamları odamıza dönerken “İyi geceler” demek için tekrar uğradık. Ama akşamları saat 9’a doğru hepsi ortadan kayboluyor o yüzden güvercin görmek isterseniz geç kalmamalısınız. Meydanda tüm gece çok güzel müzik de çalıyor.
Şehri vaporettolarla gezdik, çoğu zaman da yürüdük. Venedik yürüyerek gezilen bir şehir, hatta biz sık sık kaybolduk ve kaybolma oyunu oynadık. Böylece hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çok güzel meydanlar, dükkanlar, restoranlar çıktı. Sık sık mola vererek dinlendik. Bence siz de böyle yapmalısınız, gezinizden daha çok keyif alırsınız.
Annem haritayı sadece akşam odaya gelince çıkarıyordu ve o gün nerelere kadar kaybolduğumuzu bana gösteriyordu.
DOĞA TARİHİ MÜZESİ PARİS’TEKİNDEN GÜZEL
Venedik’te binlerce köprü var. Rialto en büyüğü ve Büyük Kanal’ın üstünde. Büyük Kanal’da vaporetto, tekne, gondol her şey geziyor. Çok trafik var ve vaporettolar hep dolu, oturacak yer bulmak çok zor. Rialto dışında Venedik’te çeşit çeşit köprü gördüm. Annemle aramızda yarışma bile yaptık, en güzel, en kısa, en sevimli köprü hangisi diye... (BİLGİ: Sokak aralarında balık tutulduğunu biliyor muydunuz? Ben orada balık tuttum.)
İki müze gezdim. Doğa Tarihi Müzesi beni çok etkiledi, bütün hayvanlar vardı. Daha önce Paris’tekini görmüştüm ama burası ondan daha güzel. Dinozor fosillerinin olduğu bölüm daha büyük, çok ilgimi çekti. Üstelik dokunmak yasak değil. Ben de dinozorlara dokundum. Farklı hayvanların olduğu birçok oda var, odalar ayrı renge boyanmış ve çok güzel süslenmiş. Orada çok uzun zaman geçirdik, gitmenizi tavsiye ederim.
Başka bir gün de Deniz Müzesi’ne gittik. Orada da yüzlerce gemi var. Savaş, helikopter gemileri, denizaltılar. Bazıları maket, bazıları gerçek. İstanbul’daki Deniz Müzesi’ne çok benziyor. Orası da çok güzeldi.
KARNAVALI MERAK ETTİM
Venedik’te benim dikkatimi çeken başka bir şey de maskeler oldu. Biz üç maske aldık. Şehrin her yeri maske dolu, bu çok hoşuma gitti. Bazıları çok korkunçtu, bazıları da çok güzel renklerde, süslü. Maskeleri takıp sokakta yürümek de çok eğlenceliydi. Annem şubatta karnaval olduğunu ve o zaman herkesin maske ve kostümlerle dolaştığını söyledi. İnşallah karnavalda da gideriz bir gün.
Venedik’teki bir günümüzde ise yine vaporettoya binip Lido’ya plaja gittik. Orası Venedik’in yazlığı gibi bir yermiş. Vaporettodan inip uzun bir caddeyi yürüyüp kocaman bir plaja varıyorsunuz. Orada denize girip deniz kabuğu topladım. Çok güzel kabuklar vardı. Deniz suyu biraz bulanık ama güzel, sahil kum ve hemen derinleşmiyor.
GONDOLCULAR İSPANYOLLAR GİBİ KONUŞURKEN BAĞIRIYOR ELLERİNİ ÇOK KULLANIYOR
İtalyan yemeklerinden en çok makarnayı sevdim, özellikle de lazanyayı. İtalyanlar çok neşeli insanlar, gondolcular sürekli birbirleriyle konuşup şarkı söylüyor. Onları izlemek çok eğlenceliydi ama bazıları da turistlerden ve kalabalıktan bıkmış gibiydi. İspanyollara benzettim onları, onlar da bağıra bağıra konuşuyor ve ellerini çok kullanıyorlardı.
Venedik’te bir de çok kitapçı olduğunu gördüm. Küçük dükkânlarda çocuk kitapları, çizgi romanlar, eski kitaplar satıyorlar. Birinin arka kapısı kanala bakıyor ve merdivenleri suya iniyordu. Orası çok ilgimi çekti. Bazı kitapları küvetlerin içine yerleştirmişlerdi. Kitaplardan yürüyecek yol kalmamıştı. Ben resimli kitaplar aldım. En çok rastladığım kitap da Marco Polo’nun hayatını anlatanlardı. Polo, Venedikli bir gezginmiş ve İtalya’dan yola çıkıp bütün Asya’yı dolaşmış. Venedik’te onun maceralarını anlatan çok kitap bulabilirsiniz. Ben de çok güzel bir Marco Polo kitabı buldum.
Herkesin Venedik’e gitmesini öneririm, ben çok etkilendim ve eğlendim.