Sahi, verdiğim sözü unuttum!
Romantik değilimdir, şiir yazmak ne kelime her zaman anlayıp da tadına bile varamam. Ama öyleleri vardır ki ta içime işler, fırtınalar estirir yüreğimde. Kimi e-dostların talebiydi ‘Ara sıra bizim için şöyle güzel bir şiir attır be Serdar!” Sözümü unutuyordum az kaldı...
Yazın, deniz kenarında geç saatlere kadar sarkan akşam yemekleri...
Karınlar doymuş, dostluğun ve arkadaşlığın sıcaklıklığıyla herkes çakır keyif...
Masanın etrafında, anam, babam, Nezihe Teyze (Araz), Celal Amca (Araz), iki Oğuz Amcam (Toktamış ve Akkan), Depdem Amcam (Müeddep Erkmen) ve Türkan Teyzem, Teoman Amca (Orberk) ve şu anda hüzünlendiğimden aklıma gelmeyen sevgililer...
Daha hepsi gencecik, 30’lu yaşlarda... (Bugün pek azı artık bu dünyada!)
İçlerinden biri, zamanı gelmiştir, sanki kendi kendine konuşur gibi, mırıldanarak bir ucundan başlar:
Ben melamet hırkasını
Kendim giydim eğnime...
Ağır ağır sessizlik kaplar masayı, sonra herkes katılır ayine...
Hem neşeli hem hüzünlü...
*
Ben melamet hırkasını
Kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne
Haydar Haydar taşa çaldım kime ne
Sofular haram demişler
Aşkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne
Haydar Haydar günah benim kime ne
Gah çıkarım gökyüzüne
Seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne
Seyreder alem beni
Haydar Haydar seyreder alem beni
Gah giderim medreseye
Ders okurum Hak için
Gah giderim meygedeye
Dem çekerim aşk için
Haydar Haydar dem çekerim aşk için
Nesimi'yi sorsalar kim
Yarin ile hoş musun
Hoş olam ya olmayayım
O yar benim kime ne
Haydar Haydar o yar benim kime ne
(Melamet = Ayıplama, kınama / Eğin = Sırt, arka)
*
Beni duyarlar mı acaba?
Oralarda da bu türküyü, ‘Heyamola’yı, ne bileyim ‘Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne’yi söylüyorlar mıdır?
Duyuyorlarsa, özlediklerime buradan selam olsun!
Duymuyorlarsa, ruhları şâh olsun!
Nesimî’nin de...