Rio’da yaşam kahkaha gibidir
Olimpiyatlar’a ev sahipliği yapacak olan Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde yaşam bir atımlık kahkaha gibi.. Müzik, dans, aşk, seks, soygun ve cinayet tekmili birden iç içe... Plajlarda çıplak, renkli ve seksi bir yaşam, tepelerdeki favelalarda ise yoksulluk, hüzün ve gözyaşı.
Ülkede sizi ilk karşılayan bindiğiniz taksinin radyosundan yükselen Samba olacak. Daha sonraki günlerde, saat kaç olursa olsun her yerde bu kıvrak müziği dinleyeceksiniz. Çünkü samba burada kutsal bir müzik. Güneşten, sudan, havadaki oksijenden bile daha önemli.. Yazarın dediği gibi, “Samba, Brezilya halkının kanında dolaşan, sevda ateşini tutuşturan bir ezgi değil yalnızca. Yaşamın taa kendisi”. Buralılar için sambasız bir yaşam asla düşünülemez.
Copacabana’nın kadınları
Copacabana Plajı Rio’luların yaşam alanı. Güney yarımkürede mevsimin kış olması sizi aldatmasın. Kış Rio’ya hiç gelmiyor. Sıcaklık dün 26 dereceydi, bugün 31 derece olacakmış. Öylesine bir kış işte. Kumsal sabahın erken saati olmasına rağmen dolmaya başlar. Ve birden, fotoğraflarda gördüğünüz kadınlar karşınıza çıkar. O, baktıkça iç geçirten, minicik mayolarıyla kumsalda güneşlenen kadınlar.
Onların giydikleri avuçiçi kadar küçük, ip kadar ince mayolara, ‘filo dental-diş ipi’ adını takmışlar. Neyi ne kadar örttüğü belli olmayan bu ‘diş ipi’ mayolar, Rio plajlarının vazgeçilmez aksesuvarları. Sere serpe güneşlenen bu birbirinden güzel kadınların arasında, esmer tenli, sırım gibi, vücudunda bir gram bile yağ olmayan yağız delikanlılar futbol oynarlar. Hepsinin düşünü belli ki ‘Pele olmak’ süsler. Çünkü dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu Pele, bu plajlarda top oynarken keşfedilmişti. Onlar, topa vururken, kum sıçrattıkları muhteşem kalçalarla hiç ilgilenmezler.
Meyve cenneti
Kaldırımın üstüne sıralanmış büfeler, sıcaktan bunalanların sığınağı haline gelir. Buz kovasından çıkartılıp, baş kısmı bir pala darbesi ile uçurulan hindistancevizinin içinden çıkan tatlı su, güneşten ve görüntülerden ter basan vücudunuzu serinletir.
Bu büfelerde her türlü tropikal meyveyi bulmak mümkündür: Goyaba, manga, kaju ve diğerleri.. Karnı acıkanlar için de seyyar satıcılar ellerindeki tepside, şişe dizilmiş jumbo karidesler dolaştırıyor. Beş kilometrelik kumsalda, çıplak gövdelerden oluşan dalgalar, bir o yana bir bu yana salınıp durur. Kentte başka plajlar da vardır: İpenama, Flamingo, Botafogo, Leblon ve Barra... Hepsi de güzeldir ama Copacabana’daki neşe buralarda pek yoktur. Eğer Copacabana Plajı’na gitmezseniz, Rio’ya gitmiş sayılmazsınız.
Yoksulların sığınağı
Yemyeşil dağların içine doğru uzanan mahallelerdeki evler, ikinci katlarına kadar demir parmaklıklarla kaplıdır. Müstakil evlerin etrafını çevreleyen yüksek duvarların üstüne, cam kırıkları döşenmiştir.. Bunlar soygunculara karşı alınmış önlemlerdir. Her mahallenin özel bir koruma teşkilatı vardır. Yoksul halk ise tepelerdeki gecekondularından kenti kuşbakışı seyrederler. Bu mahallelere ‘Favela’ denir. Bu kelime Brezilya’da yoksullukla eşanlamlıdır. Bir kitapta favelalarla ilgili şunlar yazar: ‘Nüfusun dörtte biri, toplumsal kumaşın kontrolsüzce yırtılıp, parça parça olduğu, hırsızlığın olağan bir hal aldığı ve etrafı haraca kesen kokain tacirlerinin kahraman addedildiği bu kenar mahallelerde yaşıyor..’
Eğer cesaret edip de bu mahallelerin sokaklarında dolaşırsanız, top oynayan sümüklü çocukları görürsünüz. Sıvasız kiremit evler, bir kat daha çıkabilmek için açıkta bırakılmış demir filizleri, toplanmayan çöpler, küçük bakkallar...
Favelalar karnaval zamanı canlanır. Bir yıl çalışıp, dişlerinden, tırnaklarından artırdıklarını karnaval giysilerine harcarlar. Karnaval günü gelip çattığında, müzik aletlerini yüklenen sırım gibi gençler, birbirinden şuh kızlar, kadın iççamaşırlarını ve file çoraplarını giymiş travestiler yoksul favelayı terk edip, geçit törenlerinin yapılacağı Apoteose’de soluğu alırlar. Artık dört gün boyunca Rio onların olur. Bütün yoksulluklar, acılar, üzüntüler unutulur. Hep bir ağızdan, ‘Dört gün de olsa yaşamak güzel’ diye başlayan sambaya eşlik ederler. Eğer favelaya gitmeye niyetlenirseniz, yanınıza işi bilen bir rehber almayı ihmal etmeyin.
Zirvedeki İsa
Yarışmalardan fırsat bulduğunuz bir gün, küçük bir trenle, Corcovado Dağı zirvesine çıkıp, 30 metre boyunda ve 145 ton ağırlığındaki İsa heykelinin ayaklarının dibinden Rio’yu kuşbakışı seyretmelisiniz. Kollarını iki yana açmış olan heykel, dağın eteklerinde, akla hayale gelmeyecek her türlü günahı işleyen Rio’luları kötülüklere karşı koruyor gibi durmaktadır. Bu tepeden Rio’nun en güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Kenti simgeleyen diğer bir yükselti de Şeker Dağı’dır. Teleferikle çıkılan bu dağın tepesinden kentin uçurumlarını, dantel gibi sahillerini, plajlardaki çıplak vücutların dalgalanışını, havalanına inip kalkan uçakları, şişik yelkenleriyle süzülüp giden tekneleri tek bir fotoğraf karesine sığdırabilirsiniz.
İçmeden dönmeyin
Brezilya’nın en ünlü içkisinin adı Kayprinha. Her mevsimde içilebilecek ideal bir içecek. Şöyle hazırlanır: 8 parçaya bölünen limon genişçe bir bardağa konur. Limonun üstüne bir çorba kaşığı dolusu pudraşekeri ilave edilir. Bu karışım tahta havan döveceği ile suyu iyice çıkıncaya kadar ezilir.
Daha sonra bardak ağzına kadar buz ile doldurulur. En sonunda da bardak ağzına kadar şekerkamışından damıtılmış kasaşa ile doldurulur. Bu içkiyi içerken dikkatli olmanızı öneririm. Çünkü bu içki kana hızlı karışır ve insanı çarpar.