Reklamcı ve blogger Akduman seyahat planlarını anlatıyor
Kerimcan Akduman (29) ödüllü blog yazarı bir reklamcı. Binlerce takipçisi olan ‘I can travel’ blog sitesinde seyahat yazılarını paylaşıyor. Blogunun ilgi görmesini ‘samimi ve sıradışı bir üslup’ kullanmasına bağlıyor. 30’a yakın ülkeyi gezdi. Şehirlerde asla belli bir rota izlemedi. Yüreğinin götürdüğü yerlere gitti.
Blogunuz ‘I can travel’a yazmaya nasıl başladınız?
Arkadaşlar benden gidecekleri yerlerle ilgili öneriler istiyordu. Ben de cevaben onlara uzun mail’ler atıyordum. Mail’lere bir baktım, düzenlendiği takdirde ortaya seyahat yazıları çıkacak gibiydi. Blog böylece doğmuş oldu. 2008, blogların daha yeni yeni filizlendiği bir dönemdi. Şu anda yüzlerce seyahat yazısı var. Blogdaki takipçi sayım yaklaşık 500. Facebook’ta ise 5 bine yakın.
Birçok seyahat blogu var. Sizi farklı kılan nedir?
Seyahat yazılarında alışılageldik bir üslup var. Bundan olabildiğince sıyrılmaya ve kendime ait bir anlatım biçimi bulmaya çalıştım. Samimi bir dilde, okunması keyifli seyahat yazıları yazmaya çalışıyorum. Takipçilerimi bunun çektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda okumalar yapıyorum, tarih, sosyoloji ve gezi yazıları okuyorum. Bir şehri bilmeden anlatamazsınız.
Sitenizde herhangi bir reklam görmedim. Seyahatler için kaynağı nereden buluyorsunuz?
Reklam almam doğru olmazdı. Çünkü reklam verenler belli. Bir turistten ziyade daha derinlere inebilecek okura ulaşmaya çalışıyorum. Sosyoloji ve tarih okumaları yapıyorum. Tüm bu altyapı olmadan bir şehri anlatmak mümkün olmaz. Yazılarım bu minvalde şekilleniyor. Mesela Eyfel Kulesi mimari açıdan ilgi çekici bir yapı. Fakat Eyfel’i sadece mimari açıdan değerlendirirsem bir şeyleri gözden kaçırmış olurum. Başımı biraz daha aşağı çevirince kulenin altında manyet satan Afrikalıyla sohbet etmez ve yaşamın içine girmezsem Paris’i anlayamam. Böyle bir durumda benim alelade turistin ilgisini çekebilecek reklama ihtiyacım yok. Bu biraz riya olur. Seyahatlerimi kendi kaynaklarımla yapıyorum.
TURİZM İÇİN DEĞİL DOĞALLIĞIYLA ŞEKİLLENİYOR
Budapeşte pazarından bir kare...
Yine Budapeşte'den eşsiz bir fotoğraf.
Son seyahatinizi nereye yaptınız?
Budapeşte’ye gittim. Budapeşte, Avrupa şehirlerinin 90’lardan sonra geçirdiği turizm furyasının dışında kalabilmiş. Bu nedenle karakterini toplum ve şehir dokusunu koruyabilmiş. Yani kendinizi turist tuzağına kaptırmıyorsunuz. Turistler için düzenlenmiş mekânlar Avrupa şehirlerine göre daha az. Bir sokağa girdiğinizde sanki ilk defa keşfediyormuş gibi hissediyorsunuz. Restore edilmemiş ama iyi korunmuş binalar, gündelik hayatlarına turistlerden habersiz devam eden Macarlar... Özellikle bu durum şehrin dışına çıktıkça daha da belirginleşiyor. Macar kültürünü gözlemleyebiliyorsunuz. Bir de devlet şehirlileri turizme yönlendirmek için müdahalede bulunmuyor. Her şey doğal akışıyla ilerliyor. Turizm için şekillenen bir şehir değil Budapeşte.
Budapeşte’de bunu nasıl gözlemlediniz?
Bir sabah sanat merkezini görmeye gidiyordum. Budapeşte’de ‘Eski Şehir’ denilen yerde bir müzik sesi duydum. Sesin geldiği sokağa yönelince karşıma bir Macar düğünü çıktı. Düğün ve cenazelere mümkün olduğunca giderim. Kültürün ipuçlarını buralarda hemen yakalarsınız. Macar düğününde bizimle bazı benzerlikler dikkatimi çekti. Mesela erkek tarafının gelini evden alması, babaya ithaf edilen önem, baba-kız ilişkileri gibi şeyler bize çok benziyor. Sırbistan’da bir düğünde halay çekenleri bile gördüm. İnsanların üzüntülerini ve sevinçlerini yaşama ritüelleri aslında birbirine çok benziyor.
Anladığım kadarıyla şehirleri doğaçlama geziyorsunuz...
Kesinlikle öyle. Asla bir güzergâhı takip etmem. Sadece gezeceğim bölgeyi işaretlerim ondan sonra yüreğim beni nereye yönlendiriyorsa oraya sürüklenirim. Bir sokağı beğendiysem, dönüp tekrar geçerim. Aklımda müze gezmek varken, bir bakmışım kendimi bir hokey maçında bulmuşluğum olmuştur.
Nerede hokey maçına gittiniz?
Bir şehri doğaçlama geziyorsanız çok farklı deneyimler yaşayabiliyorsunuz. Hokey maçına St. Petersburg seyahatimde gittim. Şehirde sokakta yürüyordum. İlerde sokağın önünde toplanmış Petersburgluları gördüm. Merak ettim. Sordum hokey maçına gidiyorlarmış, katıldım aralarına. O gün St. Peterburg’un gerçek hayatına karışmış oldum. Diğer bir günde Voskresenia Khristova Kilisesi’ne gidiyordum. Şehirdeki binaların çoğunun avlusu var. Çar Petro’nun mimarı Alman mimarisinden etkilenerek yapıları böyle tasarlamış, iyi de yapmış. Kendimi kilisenin hemen karşısındaki bir evin avlusunda buldum. Ardından küçük bir dükkâna rastladım. İçinde Sovyetler’den kalma atari oyunlarının sergilendiği yeni bir müze açılmış. Burayı hiçbir rehberde göremezsiniz. Ben de ilkokul yıllarıma kısa bir dönüş yaparak tüm oyunları denedim. O gün bir rotam olsaydı muhtemelen onu takip edeceğim diye bu tecrübeleri hayatım boyunca yaşamayabilirdim.
Gelecek seyahatiniz nereye olacak?
İtalya’daki Toscana bölgesi.
KERİMCAN AKDUMAN'IN GEZİLERİNDEN...
Akduman, seyahatlerine yalnız çıkmayı tercih ediyor.
En sevdiği beş yer
Cape Town, Beyrut, Berlin, Bozcaada, Napoli
Seyahatte ne okur?
Eski seyyahların gezi yazıları
Seyahatte ne yer ne içer?
Yerel lezzetler
Nerede kalır?
Hostel
Kiminle seyahat eder?
Yalnız
Seyahat çantasının vazgeçilmezleri
Fotoğraf makinesi
Seyahatten ne alır?
Yerel ürünler