Puşkin ve Tanpınar'ın izinden Erzurum yolculuğu
Bir yanıma Aleksandr Puşkin’i, diğer yanıma Ahmet Hamdi Tanpınar’ı aldım ve Erzurum’u karış karış dolaştım. Kesinlikle anlatılması gereken bir manzarayla karşılaştım. Erzurum yalnızca kayak yapmak için ziyaret edilecek bir yer değil. Burada, benzerine sık rastlanmayan müthiş bir kültürel doku söz konusu.
Çocukluğum Erzurum’da geçti. Bu yüzden, Erzurum’a yabancı biri gibi bakamadım hiç. Bir keresinde iki metreye yakın kar yağmıştı. Şimdi kışlar eskisi kadar sert geçmiyor. Ben de -6 derece gibi, ocak ayında Erzurum için sıcak sayılabilecek bir havada şehri yeniden geziyorum. Elimde fotoğraf makinesi, sırt çantamdaysa Puşkin’in ‘Erzurum Yolculuğu’ ve Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ kitapları var.
Yolculuğa, büyüdüğüm evin de olduğu Kongre Caddesi’nden başlıyorum. Adından anlaşılacağı üzere, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı bina bu cadde üzerinde. Türkiye’nin kaderini belirleyen kararlar burada alınmış. Eskiden sanat okuluydu. Çocukken binanın bahçesinden keman sesleri duyduğumu anımsıyorum. Şimdiyse Kongre ve Milli Mücadele Müzesi ve Erzurum Resim Heykel Müzesi var.
Erzurum’un temelinde caddeler ve sokaklar var. Bunlara birtakım binalar iliştirilmiş. Burada yaşayanlar da bu binalar arasında sürekli gidip geliyor. Ben de Kongre Caddesi’nden Mumcu Caddesi’ne geçiyorum. Burada Erzurum Devlet Tiyatrosu var. Oyuncular, haftanın 4 günü, bileti 3 liradan Shakespeare ve Kessler gibi önemli isimlerin eserlerini sahneliyor. Genelde kapalı gişe, bilet bulmak için erken davranmak gerekiyor.
HER DÖNEMDEN ESER VAR
Şehrin merkezi Cumhuriyet Caddesi’ne çıkıyorum. İlk önce Yakutiye Medresesi’yle karşılaşıyorum. Şu an Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak hizmet veren medrese, 700 yıl önce İlhanlılar döneminde inşa edilmiş. Medresenin taş kapısında özel işlemeler var. Minaresindeki süslemelerdeyse firuze ve patlıcan moru renkleri kullanılmış.
Lala Mustafa Paşa Camii
Medresenin arka tarafında, Mimar Sinan’ın yaptığı Lala Mustafa Paşa Camii var. Kanuni’nin veziri Lala Mustafa Paşa adına yapılan bu caminin ayırt edici bir özelliği var: Sinan’ın yaptığı minareler genelde Edirne Selimiye Camii’ndeki gibi uzun ve ince olur. Ama Erzurum’da iklim sert olduğu için, caminin minarelerini kısa ve kalın yapmış.
Sinan’ın Erzurum’daki tek eseri bu değil, bir de kervansaray var. Taşhan isimli kervansarayda, yüzyıllardır oltutaşından yapılma ürünler satılıyor. Bu kültür bugün de sürüyor. Taşhan’da onlarca Oltutaşı mağazası var ve fiyatları uygun.
Güzelyurt Restaurant
Caddede ilerledikçe, önüme geniş bir tarihi yelpaze açılıyor. Neredeyse her dönemden eser var. Cumhuriyet döneminde açılmış Güzelyurt Restoran’a giriyorum. 1928’den bu yana aynı aile tarafından işletiliyor.
ZAMANIN DURDUĞU ŞEHİR
Saat Kulesi
İleride Bizanslılar tarafından yapılan Erzurum Kalesi yükseliyor. Şehrin tam ortasındaki kalenin içinde bir de saat kulesi var. Sırt çantamdan Puşkin sesleniyor: “Asya kentleri içinde sadece Erzurum’da saat kulesi vardır, onun da saati işlemez.” Puşkin’in söylediğine şaşıyorum. Yani Erzurum’da saat işlemiyor, zaman bir şekilde durmuş ama hayat sürüp gidiyor.
Kalenin hemen karşısında Saltuklular’dan kalma Ulu Cami var. Yaklaşık 830 yıldır ayakta olan caminin, klasik kubbelerden farklı olarak kırlangıç biçiminde örülen bir kubbesi var. Tanpınar’ın söylediğine göre, cami Osmanlı zamanında askeri ambar olarak kullanılmış.
Ulu Cami’nin komşusu, Erzurum’un sembolü haline gelmiş Çifte Minareli Medrese. Çinili minareler için Erzurum halkının yıllardır anlattığı pek çok efsane var. Selçuklular’dan kalma medrese, şehrin kültürel dokusunun belki de en kıymetli parçası. Fakat yenileme çalışmalarından dolayı 3 yıldır kapalı, bu yüzden girmek mümkün değil.
Medresenin arka sokağında Üç Kümbetler var. Anıt mezar özelliği gösteren kümbetlerden en büyüğü Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait, diğer ikisininse kime ait olduğu bilinmiyor. Kümbetlerin, Türkler’in Anadolu’da inşa ettiği ilk eserlerden olduğu tahmin ediliyor.
BİR GÜNDE GEZMEK MÜMKÜN
Erzurumlu Emrah Edebiyat Müze Kütüphanesi
Erzurum’da görülecek çok yer var. Ama ben özellikle birini ziyaret etmek istiyorum. Son durağım, Yoncalık’taki Erzurumlu Emrah Edebiyat Müze Kütüphanesi. Yaklaşık 500 yıllık bir hamam olan ve birkaç yıl önce kütüphaneye dönüştürülen binanın benzersiz bir atmosferi var. Erzurum’da edebiyatın kalbi burada atıyor desem abartmış olmam. Ben de Puşkin’i ve Tanpınar’ı çantamdan çıkarıp, burada bırakıyorum. Onlarla aynı şehri gezmiş olmaktan gurur ve mutluluk duyuyorum.
Sonuç olarak, Erzurum sadece kayak için gelinecek bir şehir değil. Palandöken’den merkeze inip kenti de görmek gerekiyor. Anlattıklarımın hepsini bir günde gezmek mümkün. Çünkü mesafeler birbirine çok yakın.
Atatürk Havalimanı’ndan Türk Hava Yolları, Sabiha Gökçen’den ise AnadoluJet ve Pegasus Erzurum’a direkt uçuşlar düzenliyor.