Portekiz’e ismini veren şehir: Porto

Avrupa kıtasının en batı ucuna ev sahipliği yapan Atlas Okyanusu kıyılarındaki güzel ülke Portekiz deyince, akla ilk Lizbon gelir. Porto, Lizbon’un biraz gölgesinde kalsa da ülkeye adını veren şehirdir aslında. Uzun yıllar Emevilerin yönetiminde kaldıktan sonra Portekiz Krallığı’nın önemli bir şehri haline gelen Porto, bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde de yer alıyor. Boğazı andıran Rio Douro nehri, martı sesleri ve bol yokuşlu, dar sokakları ile Türk misafirlerine biraz İstanbul’u anımsatır. Gelin Portekiz’e ismini veren bu şehri yakından tanıyalım…

Gustave Eiffel’in Projesi Luís I Köprüsü

Rio Douro nehri üzerinde yer alan köprü Porto’nun simgelerinden biri ve adını Portekiz kralı Luís I’den almakta. Porto ve Gaia’yı birleştiren köprü, 1886 yılında açılmış ve Gustave Eiffel’in Eyfel Kulesi’ni yapmadan önceki son proje olarak biliniyor. Rio Douro nehri boyunca yürürseniz Luís I Köprüsü’ne çok benzer bir köprü daha dikkatinizi çekecektir. Bu da kralın eşi Maria Pia’nın adını alan köprü Maria Pia.

Luís I Köprüsü’nün en güzel özelliklerinden biri de üzerinden yayaların yürümesine olanak sağlaması. Porto’ya gittiğinizde mutlaka köprüden yürüyüp manzarayı izlemelisiniz. Özellikle sabah erken saatlerde yürürseniz, hem güneşin doğuşunu hem de şehrin yavaş yavaş uyanmasını izleyebilirsiniz.

Şehrin Kalesi Porto Katedrali

Porto’da eskiden katedraller şehri korumak amacıyla kale gibi inşa edilirmiş. Şehrin en eski ve en önemli yapılarından biri olan Porto Katedrali’ne dışarıdan baktığınızda gerçekten kaleyi andırıyor. Katedral Barok, Romanesk ve Gotik birçok mimari sanat akımını bir arada görebilmeniz açısından da önem taşıyor.

Büyüleyici Porto Manzarası Sunan Clerigos Kulesi

İtalyan mimar Nicolau Nasoni tarafından tasarlanan proje ile yapımına başlanan kule, 1763 yılında açılmış. 76 metre yüksekliğiyle Portekiz’in en yüksek çan kulesi olan Clérigos’a çıkmak için 225 basamak tırmanmak gerekiyor. Gözünüzde büyütüp tırmanmaktan vazgeçmemelisiniz çünkü sonunda göreceğiniz manzara kesinlikle buna değer. Şehri 360 derece görebileceğiniz en güzel manzarayı burada bulacaksınız.

Duvarları Masal Anlatan İstasyon: Sao Bento

Tren istasyonlarını çok severim ve Avrupa şehirlerini gezerken genellikle gezilecek yerler listeme eklerim. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Porto’daki tren istasyonu gördüklerim içinde en güzeliydi.

Listenizde mutlaka yer alması gereken Sao Bento İstasyonu, sadece nostaljik yapısı ile değil aynı zamanda duvarlarını süsleyen seramikleri ile de dikkat çekiyor. 1916’da açılan istasyonun ana salonunun duvarları Portekiz’in tarihini anlatan 20,000 muhteşem azulejo yani çini ile kaplı. Portekiz’li ressam Jorge Colaço’nun 11 yılda tamamladığı çinilerin her biri farklı bir hikaye anlatıyor.

Porto’nun Hayat Dolu Semti: Ribeira

Porto’nun en canlı bölgesi Ribeira’yı gördüğümde konaklama için bu bölgeyi seçtiğime bir kere daha memnun oldum. Birbirinden renkli ve harika bir şekilde tasarlanmış cepheleri ile nehir kenarını süsleyen evler, elinizden fotoğraf makinenizi düşüremeyeceğiniz kadar güzel. Nehir kenarında yürürken kurulan tezgahlarda çeşitli hediyelik eşya seçenekleri de bulmanız mümkün.

Bölgede çok sayıda restoran ve kafenin yer alması nedeniyle özellikle akşamları çok daha keyifli bir ortama dönüşüyor.

Harry Potter Yazarına Bile İlham Olan Kitapçı: Livreria Lello

1906 yılından kalma bir binada yer alan kitapçı, Porto’da görülmesi gereken yerlerden biri. Bir kitapçı ne kadar ilginç olabilir ki sorusuna verilecek en güzel yanıt Livreria Lello. İki katlı kitapçının merdivenleri ve tavanı o kadar etkileyici ki Harry Potter romanlarının yazarı J.K. Rowling bile kitaplarını yazarken Livrario Lello’dan esinlenmiş. Durum böyle olunca da ziyaretçi sayısı uzun kuyruklar oluşturacak kadar fazla oluyor. Kalabalığa kalınca hem sıra beklemek can sıkıcı bir hal alıyor, hem de içeride rahat rahat fotoğraf çekemiyorsunuz. O nedenle erken saatlerde gidip gezmenizi öneririm.

�