Paris YSL Müzesi’nde...
Fransız modacı Yves Saint Laurent’ın Paris’teki müzesindeydik. Marakeş bağımlısı, Proust hayranı, resim meraklısı entelektüel bir modacıydı o. Gerek gündüz gerekse gece için çizdiği elbiselerin yanı sıra, tiyatro ve sinema dünyasına da sayısız kostüm üretti. Başta Catherine Deneuve olmak üzere çok sayıda yıldız ismin vazgeçilmez adresiydi onunki. Büyük Fransız modacı Yves Saint Laurent’ın Paris’te kendi adını taşıyan müzesi, bir döneme damgasını vurmuş bir efsane ismin kreatif dünyasına keşif yolculuğu adeta...
Ekim 2017’de açılan Yves Saint Laurent (YSL) Müzesi, 1974’te sevgilisi ve iş ortağı Pierre Berge ile Paris’in en lüks mahallelerinden birinde açtıkları moda evinde yer alıyor. Mekan 2002’de kapanıp YSL’nin eserlerini korumak amaçlı Pierre Berge-Yves Saint Laurent Vakfı’na dönüşmüş. Bu fikir modacının daha 1964’te, haute couture defilelerinden hemen sonra korunmasına karar verdiği bazı modelleri seçmesiyle çıkıyor ortaya. Piyasadan çekilen bu modeller atölyelerin dosyalarında ‘müze’ kategorisiyle anılıp, düzenleniyor. 2016’ya kadar çeşitli sanat sergilerine ev sahipliği yapan mekan, bugün ‘müze’ unvanıyla başta yabancı turistler olmak üzere ziyaretçi akınına uğruyor.
16. Paris’in 3. Napolyon tarzı şık malikanelerinden biri burası. Kapıdaki, çoğu birbirinden zarif giyimli ziyaretçi kuyruğu içerideki şıklığın habercisi adeta. Hemen girişteki Andy Warhol imzalı çalışma ise, “Modalar geçer, tarz ise ebedidir” sözüyle ünlü bu büyük modacının ‘ebedileşmiş’ portreleri...
YSL’nin gençlik dönemi desenlerine, başta bale olmak üzere sahne sanatlarına ilgisinin çeşitli örneklerle açıklandığı zemin katın ilk bölümü, zamanında moda evinin ‘karşılama’ salonlarıymış. Haute couture müşterilerinin her birine ayrı bir satış elemanı verilen bu salon, elbise tesliminden önceki üç provanın da yapıldığı yermiş. 1976’ya kadar defilelere de ev sahipliği yapan mekandaki gençlik dönemi eserlerinin en ilginçleri, ‘paper dolls’ adını verdiği kağıt bebekler ile doğup büyüdüğü Cezayir’in Oran şehrinde daha 14 yaşındayken gördüğü bir Moliere piyesinden etkilenip çizdiği sahne elbiseleri muhakkak.
Henüz 17 yaşındayken Paris’te düzenlenen bir yarışmada elbise dalında üçüncülük kazanan, ertesi yıl yine aynı dalda birincilik ve üçüncülüğe layık görülen Laurent 1954’te Paris’e yerleşir. Christian Dior bu genç yetenekten çok etkilenir ve 1955’te yanına, stüdyosuna alır. Bu dönemde yaptığı bazı desenler ilk bölümde görülebiliyor.
Zemin katın diğer bölümü ise YSL’nin ‘tarzı’na ayrılmış. Erkek giyimine yönelik ama kadına adapte edilen, rahatlığın ön planda olduğu gündelik hayat giysilerini şapka başta olmak üzere çeşitli aksesuvarlarla tamamlamış. Fransız geleneğine yerleşmiş dokuma, boyama, baskı, işleme gibi sanat meslekleriyle de buluşan haute couture çalışmaları için ülkenin en prestijli zanaat atölyeleriyle işbirliği yapmış.
YSL’nin elbiselerinde dikkat çeken bir başka şeyse gerek kitaplarla gerekse bizzat giderek yaptığı yolculuklardan edindiği esinlenmeler. Fas, siyah Afrika, Rusya, İspanya, Asya ürettiği elbiselere, giysi gelenekleriyle yansımışlar. Müzedeki en çarpıcı örnekler siyah Afrika esintili olanlar.
Müzenin ikinci katı ‘İki başlı bir kartal’ başlıklı filme ayrılmış. Yves Saint Laurent ile Pierre Berge’nin hayat boyu süren ilişkilerinin ve iş ortaklıklarının anlatıldığı filme bu başlığın verilmesinin nedeni Laurent’in bir sözü: “İki başlı bu büyük kartal denizleri kırbaçlayıp sınırları aşıyor, kanatlarının genişliğiyle dünyayı eşsiz biçimde istila ediyor, işte o kartal biziz.”
Üçüncü kat ise ‘Modaya saygı’ adını taşıyor. Antik çağlardan Ortaçağa, Rönesansa, 17. yüzyıldaki saray ve aristokrat giyiminden 18. - 19. yüzyıla dönem modalarına dikkatli Laurent’in yine bu dönemlerden etkilenmiş elbiseleri bu katta sergilenmiş. Bu elbiselerin defilelerde nasıl sergilendiği ise çeşitli kısa filmlerle gösterilmiş. Bölümün en çarpıcı parçalarından biriyse, her haute couture ya da hazır giyim defilesinde kendisinin seçtiği bir mankene muska misali taşıttığı takı: ‘Kalp’! Zaten kalp modacının sembol motifi: “Kalbi her biçimde kullandım: Pudralık, takı, el çantası... Her rengi uyguladım: Yakut, safir, zümrüt, kaya kristali... Elbiseler, fularlar, kumaşlar yaptım kalple. Kalp beni hiçbir zaman terk etmedi.”
Yine üçüncü kattaki stüdyo ise, Paris’teki moda evinin otuz yıl boyunca kalbinin attığı yer olmuş. Beyazın hakim olduğu bu aydınlık alan modacının çalışma alanıymış. Krokiler, çizimler her yerde.. Tamamlayıp atölyelere dağıttığı krokiler doğrultusunda ortaya çıkan model önce beyaz pamuklu kumaş üzerinde çalışılırmış. YSL gelen parçayı manken üzerinde değerlendirip, son haline karar verirmiş. Stüdyodaki ayna elbiseyi manken üzerinde ayrıntılı bir şekilde görebilmesi için çok önemliymiş. Bugün aynanın bir köşesine yerleştirilen ekrandan YSL’nin stüdyosunda nasıl çalıştığı kısa bir filmle gösteriliyor.
Müzenin bodrum katı ise ‘kulise’ ayrılmış. Altı ayrı ekranda seyredilebilen kısa filmlerle moda evinin ‘mutfağı’ anlatılıyor. İki yüzden fazla kişiden oluşan ekipten bazı isimler üretimden basınla ilişkilere, satışa yaptıkları işi açıklıyorlar.
Elbiselerini aksesuvarlarla tamamlamayı seven YSL’nin takıları, grafik sanatlara dahil edilen sahne sanatları tasarımları ile haute couture defilelerinin vazgeçilmezi bir gelinlik ise müzenin son bölümünün göz kamaştırıcı parçaları..
Pazartesi hariç her gün 11:00-18:00 arası açık müzeye giriş 10 Euro.
Adres: 5, Avenue Marceau, 75016 Paris. Metro 9: Alma-Marceau.