Paris’in en yenileri

Klişelerin sıkıcılaşmadığı Paris, son birkaç yıldır şaşırtıcı derecede dinamik! Bir yandan tarihi ve kültürel mirasın ağırlığını ve ciddiyetini elden bırakmıyor, bir yandan da genç ruhlu girişimler ve trendlere de kucak açıyor.

Herkesin Paris’i kendine... Burası kimi için alışveriş demek; kimi için tereyağlı kruvasanlar ve rengârenk makaronlar. Bazıları Paris’e, Marais’deki butikleri tavaf ettikten sonra, kafelerden birinde torbalarını ayaklarının dibine koyup ‘un café s’il vous plait’ demek için gelir. Bazıları içinse Paris, büyük müzelerin ve sergilerin şehridir. Klasikler, demirbaşlar, ağırbaşlı bir muhafazakârlık ve Paris. Herkesin kabulü.

Ancak son yıllarda esen belirgin bir rüzgâr; Paris’i, ‘hipster’ atlasına almaya çalışıyor. Merkezden uzak mahallelere uzandığınızda ilginç girişimler, lezzetin ve özgün fikirlerin peşinde koşan bağımsız ruhlu mekânlar keşfedebilir ve merkezde hissedilen ciddiyeti yumuşatan bir samimiyetle karşılaşabilirsiniz. Fransa’nın gururlu başkenti “Ne eksiğim var Berlin’den veya Doğu Londra’dan?” diyor.

KONAKLAMA

HOTEL EDGAR, 31 Rue d’Alexandrie - 2. Bölge

Bir zamanlar tekstil atölyeleri ve toptan satış mağazalarıyla dolu 2. Bölge’nin ruhsuz sokakları bugün gitgide hoşlaşıyor. Hotel Edgar bu bölgede gizli saklı bir avluya yerleşmiş. Girişindeki, sokağa kadar uzayan restoran ve bar bölümüyle dışardan gönül çeliyor. İç mekânda ise her telden çalan bir tasarım anlayışı hüküm sürüyor. 13 odanın her biri, farklı bir tasarımcının elinden çıkma. Genç ve havalı bir kitleye ev sahipliği yapan otelin bir artısı da hemen yan sokağında ünlü restoran Frenchie ve şarap barı Frenchie Wine Bar’ın bulunması.

HOTEL PARADIS, 41 Rue des Petites Ecuries - 10. Bölge

Kuzeyin yeni yeni ruh kazanan mahallelerinden birinde, 10’uncu Bölge’de konumlanan otel, Gare du Nord istasyonu ile Opéra Meydanı’nın tam arasında kalıyor. Otelin genel karakteri, vintage mobilyalar, retro baskılı duvar kâğıtları ve sakin bir hava üzerine inşa edilmiş. Genç tasarımcı Dorothée Meilichzon imzasını taşıyan iç mekânlar ve odalarda; camlar, pirinç aksamlar, maun ağacından ahşap sütunlarla eski dönemlere ait bir dükkân havası var.

YEME-İÇME

BONES, 43 Rue Godefroy Cavaignac - 11. Bölge

Son zamanlarda restoran trendlerini takip eden bütün gezginlerin listesinde Bones var. 2013 sonunda açılan restoran, yakışıklı Avustralyalı şef James Henry’nin girişimi. James Henry, ilk bakışta, Paris’in en zor masa bulunan restoranının şefinden ziyade, havalı bir dövme sanatçısı veya bir müzisyen gibi görünüyor. Zaten Bones da, atmosfer anlamında hiçbir iddia taşımıyor; alelade bir şarap barı gibi karanlık, ahşap aksamlar ve eski aynalarla dolu bir yer. Buranın başarısında 11’inci Bölge’nin günden güne Brooklyn’vari bir titreşim yakalaması ve tabii ki mönünün payı var. Birkaç parçalık set mönü her gün değişiyor. Bu tadım için rezervasyon yaptırmak istiyorsanız bir iki hafta öncesinden aramalısınız, zira mekân oldukça küçük. Not: 23 Aralık - 6 Ocak arasında kapalı.

ANAHİ, 49 Rue Volta - 3. Bölge

En büyük tutkuları tasarım ve gastronomi olan Cédric Naudon’un projesi La Jeune Rue, Marais yani Üçüncü Bölge’de Vertbois, Notre-Dame de Nazareth ve Volta caddelerini kapsayan bir ‘konsept bölge’ oluşturmayı hedefliyor. Burada şimdiden sofistike kafe ve restoranlar açılmış durumda. Bu mekânlardan Anahi (sağda), Güney Amerika mutfağından iç açıcı seçenekleri ve ızgaraları kadar, stil sahibi müdavim kitlesiyle ünlü. Bohem-şık iç tasarım, buraya görmek ve görülmek için gelen havalı kitleyle birebir uyumlu.

CLAMATO, 80 Rue de Charonne - 11. Bölge

11’inci Bölge’deki bu ufacık mekân, kısa sürede Paris’in mutlaka gidilmesi gereken restoranları arasına girmeyi başardı. Son yıllarda Septime’de yarattığı müthiş lezzet kombinasyonlarıyla ün kazanan Michelin yıldızlı şef Bertrand Grebaut, Septime’in hemen yanında, sade bir istiridye barı tasarlamış. Ahşap mobilyalar, tuğla görünümlü bar ve pastel renkler ortamın samimi havasını destekliyor. İştah açıcı porsiyonlarda, yaratıcı sunumla masaya gelen deniz ürünleri yenilikçi tariflerle hazırlanmış. Rezervasyon kabul etmiyorlar, erken gelin.

MIZNON, 22 Rue des Ecouffes - 4. Bölge

Tel Avivli ünlü şef Eyal Shani’nin, dekorasyonundan mönüsüne; çalan müziklerden çalışan gençlere kadar her şeyiyle Tel Aviv’den ithal ettiği sandviç barı Miznon, Marais’nin en güzel sokaklarından birinde açıldı. 10-15 farklı seçenekli pita sandviçin hemen hepsinde humus var. Özellikle biftekli ve karnabaharlı sandviçe çok yakışıyor. Marais’de geçen yoğun bir günün ortasında hızlı bir karın doyurma için şu sıra en iyi seçenek.

KAHVE DEVRİMİ

Kafeleriyle ünlü bir kentte, gerçekten iyi kahve bulmak yakın zamana kadar tuhaf şekilde zordu. Geçen birkaç sene içinde profesyonel ‘roasting’ ekipmanlarıyla dolu ve her daim farklı lezzetlerde taze kahveler barındıran ufacık espresso barları doğdu. Bu ufacık mekânların arasında en favoriler, Jardin du Palais Royal’deki Café Kitsuné (Galerie de Montpensier - Birinci Bölge); kuzey Marais’deki Café Fondation (16 Rue Dupetit-Thouars - Üçüncü Bölge) ve Canal St-Martin’deki nefis çörekleriyle süper hip Ten Belles (10 Rue de la Grange aux Belles, 10’uncu Bölge).

ALIŞVERİŞ

Anaakım ‘cool’un bayrağını sallayan Marais bölgesi, akıl almaz bir hızla değişiyor, hatta Paris âşıkları için bazı üzücü gelişmeler bile oluyor: Marais’nin kalbinde, Rue des Archives üzerinde uzun zamandır varolan, dünyanın dört bir yanından dergiler satan ve gay neşriyat konusunda oldukça geniş bir seçkiye sahip Agora Presse, kepenklerini indirmiş ve The Kooples butiğine dönüşmüş. Rue Vieille du Temple üzerinde bir kafe Karl Lagerfeld butiği olmuş. Marais, koca bir açıkhava alışveriş merkezine dönmüşken, burayı seven hip kitle Marais’nin kuzeyine kaymış durumda. Rue de Bretagne ve kuzeyindeki sokaklarda keşfetmeye değer kafeler ve butikler var. République Meydanı’ndan Bastille Meydanı’na uzanan Filles du Calvaire ve Boulevard Beaumarchais caddeleri ise şu sıralar oldukça popüler.